*

  • bab'aziz (2005), le collier perdu de la colombe (1991) ve les baliseurs du désert (1986) filmlerinin tunuslu yönetmeni.

    http://www.imdb.com/name/nm0451592/
    http://www.sinemuslim.com/…lu-nacer-khemir-ile-rtaj

    edit: linki açmaya üşenenler için röportajın metni:

    "sinema, müslüman toplumların geçmişte ihmal ettiği bir alan. günümüzde ise beyazperdeye gönül verenlerin en büyük sıkıntısı yüksek maliyetler. tunus sinemasını dünyaya tanıtan usta yönetmen nacer khemir, söz konusu durumu bizzat yaşayanlardan. ona göre, sermayenin niteliksiz ellerde bulunması islâmî sinema önündeki en ciddi engel.

    nacer khemir, tunuslu bir yönetmen. uzun süredir fransa'da yaşıyor. tunus sinemasını dünyaya tanıtan bir isim. aynı zamanda masalcı ve şair de... filmlerinde masalları şiirsel bir dille anlatıyor. estetik bir dil kullanarak görüntülerle şiir yazıyor adeta. iyi tanrı'nın ülkesinin tarihi (1976), dişi dev (1977), çöl işaretçileri (1984) filmleriyle tunus sinemasına dikkatleri çeken yönetmen, özellikle ibn hazm'ın 'güvercinin gerdanlığı' kitabından esinlenerek 1990'da çektiği 'güvercinin kaybolan kolyesi' filmiyle tanındı. film, 1991 yılında avrupa'daki çeşitli festivallerde gösterildi. neo-oryantalist söylemin geliştirildiği ve hastalıklı bir islâm toplumunun ifade edildiği o dönemde yönetmenin filmi, batılı medyadaki fanatik islâm söylemine şairane bir cevap olarak da değerlendirildi.

    nacer khemir, geçtiğimiz mayısta konya'da düzenlenen mistik film festivali için türkiye'deydi. sinemanın müslüman toplumlarda hak ettiği yerde olmamasından rahatsızlık duyan nacer khemir, islâmî sinemanın önündeki en büyük engelin niteliksiz sermaye olduğunu düşünüyor. yakında ibn arabi'nin hayatını filme çekmeyi planlayan nacer khemir'le doğulu bir sinema yönetmeni olmaktan, islâm estetiğinden beslenen bir sinema dilinin mümkün olup olmadığına kadar birçok konuyu konuştuk.

    -filmlerinizi çekerken hangi kaygılardan yola çıkıyorsunuz?

    beni sinemaya yönelten birçok neden var. fakat burada üç tanesinden bahsedeceğim. birincisi çocukluk dönemimle ilgili. öğrencilik hayatımı yatılı olarak geçirmem, bende hapsedilmişlik duygusunu artırdı. sinema seansları benim için özgürlüğü teneffüs etme anlamına geliyordu. işıkların kapatılıp filmin başlamasından itibaren tüm yasaklar ortadan kalkıyordu. yani, çocukluğumda sinema özgürlük ve kaçış duygusuna sıkı sıkıya bağlıydı. ikinci nokta babamın ölümü. o dönem resim yapmak ve köşeme çekilmek istemiştim. ancak, bu yok oluştan ileri gelen duygu beni ihtiyari ya da gayr-i ihtiyari olarak etkiledi. yine aynı dönemde, sinemada bergman'ın destanlarını izlemekteydim ve bir gün, çocukluğumun arazisine doğru ilerlerken, yolların birbirinden ayrıldığı bir patikada durdum. sinemacı olmaya karar vermiştim. üçüncü nokta ise en açık olanı. bu dünya ile buluşmasının; gözleri, kalbi ve ruhu açmanın en güzel yollarından birinin sinema olduğunu keşfettim. zamanla çalışmalarım, toplumun görünen değil de görünmeyen, hayaletlerle dolu olan yanına yöneldi. çektiğim filmlerle anlatmak istediğim, olup biteni çabucak gösterme duygusuna ve toplumun kendi ölümünü tepkisiz izlemesine karşı bir reddiye tavrıydı.

    -tunus sinemasının içinde kendinizi nasıl konumlandırıyorsunuz?

    tunus sinemasından bahsetmek pek mümkün değil. çünkü, içinde faklı eğilim ve tarzlar var. her yapımcı, kendi deneyimlerinden kaynaklanan farklı bir dil ortaya koyuyor. bu benim çalışmalarım için de geçerli. beni besleyen çocukluğuma dayanan bir duygu. kaybın ve yok oluşun belirsiz ve hüzünlü duygusu. bu yok oluş, endülüs gibi klasik temaları ya da içinde her çeşit ağacın bulunduğu çocukluğumun meyve bahçesi gibi kişisel kodları içine alıyor.

    -doğduğunuz topraklar güçlü bir kültürel birikimin de vârisi. sinema dilinizi oluştururken bu birikimin hangi noktalarından faydalanıyorsunuz?

    mimari, hat, el yazmaları ve en soylusundan en popülerine her çeşit nesne arasından sizi besleyecek bir damar bulabilirsiniz. bu kültürde, sizi yakalayan özel bir duygu var. öncelikle kırılgan ve sade bir özelliğe sahip. hatta, hayâlı ve şefkatli demek yerinde olur. bu iki kelime; hayâ ve şefkat, benim sinema çalışmamın kaldıracı. aynı zamanda bunlar, müslüman estetik ve ahlâkını en iyi şekilde ortaya koymakta. bugünün islâm kültüründe bu iki temel anlayış yok oldu. kendi hayatımdan örnek verecek olursam. çocukluğumun insani boyuttaki minarelerinin yerini ölçüsüz, yalnızca bulutlar ve yıldırımlara hitap eden minareler aldı. bu muzaffer ve edepsiz özellik, kültürümüzün özüne zarar vermekte. benim arayışım ise geleneksel mimari içine nüfuz ederek, bu yumuşak duygu ve sadeliği hissettiren bir film yapabilmek.

    -geçmişte birçok sanatın doğuşuna sebep olan islâm estetiği sinemaya da uyarlanabilir mi? örneğin, mistik, metafizik imgeler sinemada estetik dilin oluşturulmasında nasıl kullanılabilir? filmlerinizi çekerken bu tarz sorulara cevap arıyor musunuz?

    izlediğim yolu anlatmak çok uzun olacak. yaptığım çalışmalar, etkilendiğim duyguları ortaya koyuyor. özellikle islâmî olan bazı ayrıntılar var; ama tüm mistiklerdeki gibi özü insaniyete dayanıyor. içinde aynı konular, aynı ateş, aynı aşk bulunmakta. ancak, kendine has yönleri de var. bu kültürün ahlâk ve estetiğinin gözlenmesi ve onun üstüne çalışılmasından doğan pek çok sorgulama söz konusu. neden bazı geleneklerde baş zanaatkâr bir resim yapar ve onu eserinin içine saklar? üstelik bunun hiç kimse tarafından görülemeyeceğine emin olduğu halde! her şeyin sergilendiği bir dünyada, çalışmasını gizleyen zanaatkârın bu davranışı benim çok ilgimi çekiyor. gerçeklerin böylesine basite indirgendiği bir dönemde kültürlerin gösterdiği bu direnç, insandaki inancın korunması açısından çok önemli.

    -filmleriniz bütün dünyada beğeniyle karşılanıyor. tunus'tan böylesi özgün bir sinema dilinin çıkmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

    filmlerimin dili yalnızca tunus'tan doğmuyor. içinde türk'ü, moğol'u, endülüs'ü, magrip'i, akdeniz'i barındıran geniş islâm kültüründen besleniyor, tıpkı 'binbir gece masalları' gibi. filmlerim, her tanışmak isteyene 'buyur' diyen bir kültüre demir atmış. zaten tümünü anlamak gerekmiyor, bir dünyayı keşfetmek önemli. bu bana çocukluk ve yetişkinlik dönemlerimde etkilenmiş olduğum bergman veya tarkovski ya da satyajit filmlerini hatırlatıyor. her şeyi anlamıyordum ama benim için hem uzak, bir o kadar da yakın olan o dünyalara dalmak çok keyifliydi.

    -peki, bahsettiğiniz sinema dilinde tunus'un fransa ile yaşamış olduğu tarihi tecrübe ne kadar etkili?

    fransa'ya ya da daha çok fransızca'ya olan bağım, benim için bereketli bir sürgündü, bir sınırı geçmek anlamına geliyordu. başka bir sistemde, başka bir dilin kendine has özelliklerini ve ortak olan yönlerini keşfetmek... fransızca ile inceleme alanım genişledi ve kültürüme yönelik eleştirel bakışım billurlaştı. bugün, kendimi akdeniz'in kuzeyiyle güneyi arasında, bilinçli veya bilinçsiz pek çok unsurdan oluşan bir köprü gibi hissediyorum.

    -batı'da üretilen sinema ile islâm toplumlarında çekilen filmler çok farklı. sizce batı sineması ile islâm dünyasında üretilen filmler arasında pozitif bir bağ kurulabilir mi?

    bilmiyorum. her halükarda her yerde iyi ve kötü var. iyi niyetle mutlaka iyi eserler ortaya konacak diye bir şey yok. çok çirkin, indirgemeci, insanları köleliğe indiren anlatımları görmek için bazı islâmî eğilimli televizyonları izlemek yeterli. suudi veya başka milyarderlerin ellerinde bulunan bu kanallar, kültürümüzün yeniden doğuşunu zorlaştıran hatta imkânsızlaştıran bir felaket. petrolden kaynaklanan para ciddi bir bela ve yavaş yavaş islâm kültürüne şekil vermekte. sorumsuzca davranan yüzlerce kanalın bulunduğu bu medya bataklığında benim çalışmalarımın ne kadar yardımcı olacağını bilemiyorum. gerçek bir kültür olmadan geleceğimizi öldürüyoruz.

    -sinema sanayiinin sadece belli merkezler tarafından kontrol edilmesi ülke sinemaları için ciddi bir problem. bu pazarda yer alabilmek adına batı'nın karşısında doğu toplumları nasıl bir tavır geliştirebilir?

    mesele karşı olmak değil, kendi potansiyelini geliştirmek. öncelikle, sinema iyi ya da kötü müslüman toplumlarda az yere sahip. bu beraberinde sanatta aristokrasiyi doğuruyor. bu kültür batı'dan ödünç alınmıştır ve maalesef bizlere zarar vermekte. yavaş yavaş dayanak noktalarımızı kaybediyoruz ve bir klişeden diğerine sürükleniyoruz. bu durumdan kurtulmak için de her çeşit tartışma ve diyalogdan uzak, katı ve fosilleşmiş radikal islâmı oluşturuyoruz. oysa ki, bu dinin büyüklüğü insanlara ve fikirlere karşı hoşgörüsünden ileri gelmekte. büyük sermaye sahiplerince düzenlenen bu medyatize olma durumu, toplumlarımızı kör edecek. bu noktada çok çalışmak, dikkatli olmak, araştırmak, sorgulamak, mücadele etmek, kendi aramızda ve diğerleriyle diyalog kurmak gerekmekte.

    -müslüman bir yönetmen olarak filmlerinizi çekerken sorunlar yaşıyor musunuz?

    kendi toplumlarımızla ve batılı sinema tutkunlarıyla sıklıkla aramızda anlaşılamama durumu söz konusu. ikinci grup açısından yaptığım yeterince gürültülü ve vurucu değil. birinciler için ise anlattıklarım geçmişe ait. sorun şu ki, her ikisi de bu kültür konusunda cahil. müslümanlar sinemanın önemini kavrayamamış. araştırmak ve çaba harcamaktan kaçınıyorlar. ikinci grup içinse ötekine yer yok. neyse ki, burada ve orada keşfetmeye ve dinlemeye hazır birileri daima var. ancak en büyük problem derneklerin ve sanat-bilim koruyucularının yokluğu. her filmimin hazırlanması on yılı buluyor. fakat bu filmleri gösterecek yer bulmak ciddi bir sorun. yalnızca festivaller ve avrupa piyasasında bu imkân bulunabiliyor."

    kaynak: aksiyon, tuba özden sayı: 554 - 18.07.2005
  • bab'aziz, çöl gezginleri ve kayıp güvercin gerdanlığından oluşan çöl üçlemesinden sonra sheherazade/şehrazat isimli bir film çekmiş.filme ilişkin başka hiç bir bilgi bulamasam bile isviçre ve almanya'da gösterime girmiş anlaşılan.
  • şehrazat adlı filmini çok merak ettiğim ve izleyemediğim için çok üzüldüğüm, muhteşem yönetmen.
  • bu muhteremin filmlerini neden hiçbir ortamda bulamıyoruz? çöl üçlemesini araya taraya helak oldum. sonunda izledim fakat 2011 ve 2018 de çektiği filmler yok. banık 2011 ve 2018 diyorum :(
  • bütün filmlerini izledim. özellikle bab'aziz filmini bir şiiri okur gibi durup durup açar izlerim. yeni filmi whispering sands ile muhyiddin ibn-i arabi'nin hayatını anlatmış. çekimleri yemen, tunus, şam, konya, istanbul, bursa, ispanya, fransa, new york, ingiltere'de yapılmış. ortamlara düşse de izlesek.

    fragman
    https://www.imdb.com/title/tt6118442/
  • filmlerini izlemek istiyorum fakat linkini bir türlü bulamıyorum. yardımcı olmak isteyen yazarlar mesaj atabilir mi?
  • çok çok ama çok sevdiğim, tatlı yönetmen.
    https://youtu.be/ag-gkbsob9y
  • az evvel çöl üçlemesinin ilk filmi olan çöl gezginlerini izleyip hiç bir şey anlayamadığım yönetmen.
hesabın var mı? giriş yap