• ekranların tek nitelikli felsefe programı. yayımlandığı kanal, ideolojik arka planına aykırı söylemlerine ne kadar dayanır bilmiyorum. eksiklerinden bahsetmek gerekirse felsefeyi herkesin anlayabileceği noktaya taşıyamıyorlar. belki de taşımak istemiyorlardır. sadece felsefe okuyup felsefenin ince noktalarını bilenlere hitap etmek istiyorlardır.
  • bu haftaki programda hilmi yavuz'u konuk olarak aldılar. tartışma, hilmi yavuz'un ideolojik serüvenine gidiyordu ki harikulade bir tartışmaya yöneldi. nietzche ve heidegger'den açılan söz; kadın, felsefe, feminizm ekseninde bir noktaya geldi.

    program boyunca araştırılıp üzerine düşünülmesi gereken nokta ise heidegger'in nietzche'yi yanlış okuyup okumadığıdır. heidegger'in:"nietzche maskelerini yazdı." savına karşı çıkan yavuz, bu konunun tez elden incelenmesi gerekliliğini hatırlattı felsefe severlere.

    ayrıca, panteizm, metafor, mutlak hakikat, ney - flüt metaforları gibi anahtar sözcükler ekseninde tartışmalar da yaşandı.
  • haftalardır "nöbetci" filozof olarak yazdıkları adlarını bu hafta düzelttiklerini ve "ç" ile yazdıklarını müşahade ettiğim program.
  • mehmet demirhan , handan öztürk ve ahmet demirhanın birlikte gerçekleştirdikleri program.
  • bu haftaki program, ahmet ayhan çitil'in tekrar konuk olduğu ve yine çok derin konulara girip tamamlanamayan bir programla bizi karşı karşıya bıraktığı bir sunum olmuştur.

    gelecek programda spinoza ağırlıklı bir sunum gerçekleşecek.

    bu hafta dikkat çeken tartışmalardan biri de son dakikalarda yaşanan seyirci mailleriydi. sanırım bazı kişiler mail atıp:"felsefe küfürdür." demişler.

    mehmet demirhan kendilerine yaklaşık şöyle bir cevapla karşılık vermiştir:"biz burada insanın serüvenini tartışıyoruz ve bunu tartışılması gereken bir şey olarak görüyoruz. magazin, futbol, diziler de izlenmesi gerekn güzel şeyler; şayet bizden hoşlanmıyorsanız izlemeyiverirsiniz."

    ekranların tek felsefe tartışma programı olan bu programa teşekkür etmemiz gerekirken bu şekilde davranmak sanırım biraz haksızlık; çünkü o insanlar yaptıkları bu programdan ne nemalanıyorlar ne de bunu yapmak zorundalar.
  • (bkz: erdener abi)
  • eylem canaslan'ın konuk olduğu bu haftaki programda spinoza ve siyaset felsefesi ekseninde konuştular. eylem canaslan'ın programın ortalarına doğru spinoza'nın:"ben gücümü ne kadar dışımdaki "şey"lere uygularsam o kadar güçsüzümdür." sözünü söylemesi hoş ve takip edilesi bir tartışma doğurdu. sonradan anladık ki:"gücü ne kadar kendi üstümde kullanırsam o kadar güçlenirim, özgürleşirim." imiş güzel olan.

    çoğulluk ve çokluk; bütünlük, egemenlik ve imperium; kurucu özne ve çokluk dikkat çeken anahtar sözcüklerdi.

    felsefi tartışmaya doyamayan katılımcılar programın sonunda dayanamayıp hegel'i de ele aldılar ki program bitti.
  • ergun kocabıyık, bünyamin bezci ve feridun yılmaz yakın zamanda programa katılacaktır. prof. jean-luc nancy ise bir hastalığından bugünlerde seyahat edemeyecek durumda; fakat istanbul'a geleceği, önceden planlanmış bir tarih var. bu tarihte programını biraz uzatıp programa katılacak. bu da 2010 yılında olacaktır.

    giorgio agamben, thomas sheehan, john van buren, catherine zuckert, robert bernasconi ile de görüşmeler yapılıyor. [-muş]

    felsefe ile ilgilenenlere duyurulur.
  • en keyifli programlarından birini yaptılar. hayvan ve insan ana başlığı altında tartışmalar başladı. hemen ardından: "filozoflar insanın hayvana bakışını anlatmıştır; fakat hayvanın yaşayışında insanın yerinden bahsetmemişlerdir." savıyla tartışma güzel boyutlara ilerledi. felsefe ve bilimin kuş diliyle ilgilenip ilgilenmediği konusuna dokundular.

    programın belki de en ilgi çekici noktası ahmet demirhan'ın:" beşer sözcüğü dilimizde kayboluyor." çıkışıydı. kendisine ilginç sorular geldi.

    "beşer, bir hayvan türü olarak insan mıdır?" sorusu ise bunların arasında göze çarpanlardan biriydi. "insan olmak çaba gerektirir." olarak devam etti.

    en çok eğlendiğim an ise yine ahmet beyin bir nasrettin hoca fıkrası anlatmasıydı. felsefenin sınır problemi: insan ve hayvan başlığı atılmışken başlayan fıkra şöyleydi:

    "hocaya sormuşlar dünyanın merkezi neresi diye, o da ayağını gösterip işte burası demiş."

    burada bana "ah" dedirten nokta aslında o fıkranın cevabında:"eşeğimin sol ayağının altıdır." olmasıydı. tartışmanın o boyutuna çok yakışacaktı. eğlenceli olacaktı.

    güzel bir tartışma alt başlığı da:

    sömürgeciliğin, yürüdüğü memleketlerde insanları nasıl tanımladığı; buna karşılık o insanların gelenlere nasıl baktığıydı.

    kendilerinden bir de dileğim var, program boyunca konu çok çabuk ve keskin değişiyor, bu izleyiciyi rahatsız edebilir; elbet felsefe denizinde bu değişimleri dizginlemek zor.

    bir de katılımcıların:"bana kant mant yetmiyor bu meselelerde." tarzında iyi niyetli söylemleri tepki çekebilir.

    bizden söylemesi.
  • yaklaşık bir aydır yayınlanmasına rağmen ilk kez dün izledim ve beklentilerimi karşıladığını söyleyebilirim. benim için ilk dikkat çekici nokta ortaya atılan felsefi soruların halka inmek kisvesi altında popülist kavramlarla geçiştirilmekten kaçınılması oldu. bu da gösteriyor ki nöbetçi filozof hardcore bir felsefe programıdır ve hitap ettiği kitle bu işe gerçekten gönül koymuş insanlardan ibarettir. dahası sert felsefi tartışmalar şiirle, kültürle, sinemayla yumuşatılmakta bu da programa ivme kazandırmaktadır. dünkü programda izleyeciden gelen arizona dream atfının altını çizmek gerçekten hoştu.

    program yapımcılarına gelecek olursak; mehmet demirhanı platon, ahmet demirhanı da nietzsche olarak gösterebiliriz. sanırım format gereği temel problemler mehmet demirhan tarafından ortaya koyulmakta. ahmet demirhan ise çoğunlukla temel problemleri tersine çevirerek, tartışmaya yeni boyutlar katmaktadır. bunun en net örneği beşer kavramı çevresinde dönen tartışmada görülebilir. ahmet demirhan humanities, sosyal bilimler ve beşeri bilimler ayrımını o kadar güzel ortaya koydu ki, hem biz doğuluların humanities i neden karşılayamadığını anlattı hem de türkiye özelinde beşer kavramının unutuluşuyla girdiğimiz sosyal bilim çıkmazını gözler önüne serdi. konuk ergun kocabıyıkta ahmet demirhana eşlik edince tadından yenmez bir program oldu.

    bu kadar övgü programın eleştirilmeyeceğine çıkmıyor elbette. handan öztürk gereksiz çıkışlarıyla - ki kendisi hep böyle çıkışlar yapar mı bilemiyorum - beni ekran başında şoka uğrattı. benim yakalayabildiklerim;

    1) "kant mant beni kesmiyor" nasıl bir söylemdir. kant olması gerektiğine inandığı evrensel bir ahlak tasarımı yapmıştır. tasarıma göre insanlar arasındaki maddi eşitsizlik ne olursa olsun bireyler arası eşitlik ancak ve ancak evrensel akılda birleşebilir ve anlam kazanabilir. eşitliği sadece maddi düzlemde ele alırsan kant mant tabii ki kesmez seni.

    2) "hindistan'da o kadar fakir insan gördüm ki zenginliği sorgulamaya başladım". bu söylemden sonra kendisine allah kolaylık versin demekten öteye gidemiyorum. hanımefendi iskandinavyanın bağrından mı kopup gelmiş ki hint fakirliğini görünce zenginlik sorgulamasına geçiyor? ayrıca zenginlik sorgulaması için illa ki fakirliğe mi bakmak lazımdır? bir orta sınıf olarak ben bir zenginlik sorgulaması yapamaz mıyım örneğin.

    3) "das man ilk ötekileştirmedir". bu sonuncusu içlerinde belki de en talihsiz olanıydı. şu lafı başka programda söyleselerdi umursamazdım da bu programda dile gelmesi bana çok koydu. handan hanıma hatırlatmak istediğim bazı şeyler var. ilk olarak heidegger dasmanı gündelik insanı ötekileştirip yargılamak için değil, o zaman ki avrupa insanının genel haleti ruhiyesini ortaya koymak için kullanmıştır. aynı şeyi nietzsche de pek çok metninde yapmaktadır. bu iki filozofta kendi yaşadıkları dönemdeki avrupa insanını sert bir dille eleştirirler. kaldı ki bu yüzden özlemini çektikleri avrupa insanını antik yunanda bulmaya çalışmışlardır. (bkz: kökenbilim)

    ikinci olarak "ilk ötekileştirme" gibi bir olgu heidegger özelinde söz konusu değildir. illa bir ilk ötekileştirme arıyorsak devlet diyaloguna bakmamız faydalı olacaktır. özürlülerin toplumdan neden dışlanması, hatta neden yaşama haklarının olmaması gerektiğini platon uzunca anlatmıştır. yapısökümcü anlamda daha eskiye gidemedim ama muhakkak ötekileştirmenin daha da öncesi vardır.

    kısaca program çölde bir vaha gibi. ama handan öztürk biraz zayıf kalıyor. umarım yalnızca şansızlık ona bu kelamları ettirmiştir.

    - yazım hatasını uyardığı için arife teşekkürler -
hesabın var mı? giriş yap