• gereksiz, kullanışı olmayan bir işe yaramayan.
  • (bkz: gereksiz) (bkz: boş)
  • muhabbetçiler, arkadaş zannıları, msn teröristleri online ortamların en biçimsiz şeyleri.
  • olur olmadik yerde olur olmadik isler yapan insanlar.
  • gereksiz anlamına gelen kelime.fakat bence gereksizle uzaktan yakından alakası yoktur çok daha üst düzeydir. çünkü lüzumsuz içinde geçtiği cümleye mizah katar yani o kadar gereksiz ki olmasa daha iyi anlamını verirken bir yandan da güldürme eğilimi içindedir. ironinin ta kendisidir yani.
  • nesnelere, durumlara, anılara, insanlara, hayatlara, ve yaşanılan yerde veya yaşanılan anlarda bulunan türlü şeye biçilen bir sıfat.
    ama o an anlayamadığımız için bu, ve çok da saçma aslında lüzumsuz sıfatı.
    az önce elime bir cd geçti mesela. üzerine kocaman lüzumsuz yazmışım seneler evvel. muhtemelen mazide kalan ani bir format öncesi kurtarılması düşünülen ama kurtarılması aslında çok da hayati önem taşımayan resimler, vidyolar ve projeler için kullandığım bir sıfatmış.
    halbuki ben bir saat öncesinde kim bilir neyi arıyordum arkası çizilmiş birçok cd içerisinden.
    hani lüzumsuz kelimesine yaptığım tanımı da bilirim, haydi dedim, bir göz atsak ne kaybederiz.
    zibil tane resim, zibil tane insan, zibil tane hatıra... o zaman luzumsuz gelen birçok "şey"...
    o lüzumsuzluklar gözlerimi doldurunca ve beni çok uzaklara götürünce farkına vardım, asıl tanımı buydu "lüzumsuz'un":
    aslında fazlasıyla lüzumlu olabilecekken o an için bize fuzuli gelebilen her detaya dair yapıştırdığımız bir yakıştırma, betimleme...
    o resimlerdeki, vidyolardaki ve ses kayıtlarındaki insanlar luzumsuz değil, ve o dakikalar, ve o sırada olanlar, ve o zaman bu kadar yaşlı görünmeyişim, ve o zamanlar o resimlerde yer alan insanların şimdi bambaşka yerlerde, o zamankinden çok daha farklı hayatlarda ve o zamankinden çok daha farklı bireyler olarak hayatlarına devam ediyor oluşları veya noktalamaları...
    yaşananlar da lüzumlu, yaşatanlar da... ve hatta o manyetik çılgın, cd bile; son derece gerekli her detay...
    en son ne zaman yemek yedik, şöyle eğlenerek ve çevremizde had safhada sevdiğimiz ve sevildiğimiz insanlar varken? en son ne zaman bir enstrüman çalınırken derin derin dinledik? elimize ne zaman bir bardak çay alıp da ince belliyi dudağımıza götürünce hissettiğimiz tek sıcaklık kaynar sulardan gelmedi? ne vakit evveldi bundan, gülmekten yüzümüzün kızardığı, gerildiği, uyuştuğu, gözlerimizden yaşlar geldiği? kaç süre önce doyasıya yaşadık acaba?
    şimdi neden bu kadar lüzumsuz herşey? ve şimdi bana lüzumsuz gelen bu "herşey" genellemesi acaba kaç vakit sonra "aslında çok da lüzumluymuş!" repliğini tekrarlatacak?...
    ne zaman anılara yenileri katılacak ve hangi manyak şu tarih kitaplarında benim adımı geçirmeyen?
    yok kuzum yok!
    o kadar basit değilmiş "lüzumsuz" diyerek işlerden sıyrılmak ve herşeye bir perde çekmek! parıltıları sızıyor, güneş dediğin de öyle bir balçıkla sıvanmıyor gözüm. evvela ışığı söndürmek lazım, işte ona da bilim dünyasından arkadaşlar "ölüm" diyorlar...
    ne mi demek istedi yazar burada?
    ölmeden, yaşamaya devam ettiğin müddetçe, hiç birşey mutlak lüzumsuzluğa ulaşmıyor aslında. sadece göreceli olarak, biz çok umursamadığımız için, ona bu sıfatı yakıştırıyoruz!
    ölünce mi?
    bir gün gelir anlatırım, hele bir yaşayalım lüzumsuzlukları...
  • (bkz: ajdar)
  • (bkz: dont lüzum)
  • (bkz: afaki)
hesabın var mı? giriş yap