• bir şeyin işlevlerinden yararlanmak
  • tapılan varlığın kullarının yayılması
  • ingilizcesi, to use. gerund hali, using.
  • birine tapmak anlamındaki sözcük.
  • belki de türkçede kullanım alanı en geniş fillerden biri.hatta ilk cümlede verdiğim örnekle de bunu kullanmış oldum.

    bu işin sözlükçe boyutu. birde yapıbozma ve dolmasarma işleviyatı üzerine konuşalım.

    biz kuluz, ben yaşarken elbette ki varlığa ait bir kulum.ama burada anlatmak istediğim kulluk insanların birbirine ihtiyari veya zorunlu olarak katlanmak zorunda olduğu bir kulluk.

    biraz sosyolojideki ihtiyaç zincirine benziyor.takas ile hayatsal ihtiyaçlar karşılık bulamadığı için, yapılan işlerin bir değeri var ve koca koca uygarlıkların müsebbibi insanlar kula kulluk ederek, bu güne kadar gelmişler.gelirken ki ilişkileri sorgulamıyorum burada, en azından sade bir analiz yaparken yoruma açık yerleri yontuyorum.

    şu halde, hiç kimse bir robinson olmadığı için kullanıyor ve kullanılıyor.lütfen kullanılmayı veya başkalarına hizmet ederken rolüne büründüğümüz kul olmayı sarkastik bir mantık içinde ele almayın.siz kaybedersiniz ! (okuyucuya gözdağı veriyor yazar burada, neyse..)

    aslında cevap hakkı düşse de bize yanıt veremeyecek olan bir kesim var ki, onlar nesnelerdir.nesneler kul olan insana sadece kulluk eder.bu yönüyle kısmen bitkileri ve hayvanları da bu sınıfa dahil edebiliriz.hayvanlar konusunda bir tereddütüm, vahşi doğa içerisinde insan hayatı için tehlike oluşturmasıdır ki; bir kul kulluk ettiği başka bir kulun hayatını sona erdiremez.

    çok basit bir işleyişi vardır kullanmak fiili mottolu bu sistemin.ne kadar çok kullanıyorsanız etrafınızdaki şeyleri, siz o kadar kulluk edilensinizdir.
    dolayısıyla ilk akla geldiği şekliyle kullanmak, kul ile çoğalmak ve olgunlaşmak, ayıca çoğalmanın yanında dünyadaki esas mesele meşguliyeti sağlamaktır.
    ancak bu gelişme, kul olmanın önemini de yitirmez.çünkü bir insan meşgulse zaten başkalarının hizmetindedir demektir.kullanmak ve kullanılmak hayata mahsustur.her ikisinden de bir parça tatmak, yardımlaşmalı hayat anlayışı için elzem;

    bol kullu, bol kullanımlı ve kulların meşguliyet içinde kaldığı bir dünyanın devamını dilerim.
  • kul edinmek, kul sahibi olmak.

    bu tanım çerçecesinde kelimenin kullanıldığı (yani meramımızı anlatmak için kelimeyi kendimize kul edindiğimiz) yerlere bakarsak, bu tanımla çelişen kullanımlarla karşılaşabiliyoruz.

    örneğin; "sigara kullanmak", "alkol kullanmak", "uyuşturucu kullanmak", "ilaç kullanmak" gibi kalıplara bakalım.
    "sigara kullanmak" yerine, "sigara içmek" kalıbını da, "alkol kullanmak" yerine, "içki içmek" filan da diyebiliyoruz; ama "yemek yemek" yerine, "yemek kullanmak", "su içmek" yerine "su kullanmak" demiyoruz, öyle bir kullanım yok çünkü.
    halbuki bu kalıpların tamamında "kullanmak" fiili, yaklaşık olarak tüketmek(yemek-içmek, vücuda almak) anlamını veriyor. o halde, acaba buradaki ayrım, tükettiğimiz şeylere "ilksel olarak, insan doğası gereği" ihtiyaç duyduğumuz tipte maddelerle, "isteğe bağlı, keyfi, olmasa da olur; ölmeyiz, yaşarız" tipi maddelerin varlığından mı kaynaklanıyor? yani yaşamak için ihtiyaç duyduğumuz, zaruri ihtiyaçlarımızdan olan yemek ve su için "kullanmak" fiilini kullanmıyorken, ilksel olarak zaruri olmayan ve onlarsız da yaşayabileceğimiz sigara, alkol, uyuşturucu gibi maddelerin tüketiminden bahsederken bu fiili kullanıyor olabilir miyiz? acaba böyle bir kural söz konusu olabilir mi? söz konusuysa, bir yerde yazılı mıdır; yoksa yazılı olmayan, adı konulmamış ve sebebi dahi bilinmeksizin, ayrı ayrı, bireysel bazda farkında olmadığımız, ama kullandığımız ortak dilde kendini gösteren, ortak bilincimizde var olduğu için "yemek kullanmak(yemek)", "su kullanmak(içmek)" kalıplarının hepimize yanlış, olmamış, çarpık gelmesine neden olan bir kural mıdır?

    tabii, yukarıda "ilaç kullanmak" kalıbını da örnek olarak verdim. "ilaç, zaruri ihtiyaç değil midir?" diye soracaksınız. o yüzden hemen yine yukarıda kullandığım "ilksel" tabirini izah edeyim. ne demişim? "ilksel olarak zaruri olmayan" demişim. burada kastedilen, ilksellik, insanın ilkselliği, ilksel durumudur. ilksellikten kasıt ise insanın standart durumudur. ama standart tabiri, söylemek istediğim şeyi tam kapsamıyor gibi geldiği için, ilksel demeyi seçtim. nedir bu standart durum? örneğin, birisi size insanı tanımla, tarif et dediğinde, iki kolu, iki bacağı, kollarının ucunda konumlanmış iki adet eli, bacaklarının ucunda konumlanmış iki adet ayağı vardır dersiniz mesela. insanın standart donanımından bahsedersiniz yani. doğuştan bir bacağı olmayan, ne bileyim 6 ayak parmaklı doğan insanların da var olabileceğini bilseniz bile, "standart" bir insanın tarifinde tek bacağı olan bir canlıdır demezsiniz. aynı şekilde, standart insan tanımlamanızda, insanın omnivore bir canlı olduğu bilgisi yer alırken, sigara içen, içki içen, uyuşturucu kullanan bir canlı olduğu bilgisi yer almaz (almamalıdır zaten, çok ayıp). yani insan ilksel olarak sigara, içki içmez. ilksel durumu bu değildir. yine aynı mantıkla, standart insan tanımlamanızda, "insan, üst solunum yolları enfeksiyonundan muzdarip bir canlıdır." bilgisi de yer almaz, çünkü insan yine ilksel olarak sağlıklıdır, dolayısıyla tylol hot, onun için ilksel olarak zaruri bir ihtiyaç değildir.

    buraya kadar anlaştıysak, şimdi, girişte bahsettiğim çelişkili duruma bakalım. aslında bu durum "kullanmak" fiilinin kullanımının az önce varlığını sorguladığım "kural" 'a göre işleyip işlemediğinden bağımsız. daha ziyade; girişte verdiğim, "kul edinmek, kul sahibi olmak" tanımına ilişkin. o da şu: tamam, ilksel olarak sigara içmiyor, alkol ve uyuşturucu kullanmıyoruz. ama bu maddeler genel itibariyle bağımlılık yaratan, "tiryaki"si olunan maddeler. yani belirli aşamalarında kul edindiğimiz maddeler olmaktan çıkıp, kulu kölesi haline geldiğimiz maddeler. o yüzden bu maddelerin tüketiminden bahsederken, "kullanmak" fiilini kullanıyor oluşumuz oldukça ironik. şahsen birisi bana "sigara kullanıyor musun?" diye sorduğunda, yaklaşık 8 senedir sigara içen birisi olarak "hayır sigara beni kullanıyor." diye cevap vermek istiyorum. zira benim için neredeyse zaruri bir ihtiyaç haline geldiğini, çeşitli nedenlerle içemediğim 2-3 saatlik zaman dilimleri sonunda yaşadığım sıkıntılı dakikalar sayesinde öğrendiğim bu maddenin tüketimi için "kullanmak" fiilini kullanıyor olmak, komik geliyor.
  • ilgili diğer entrylerde kullanmak sözcüğü benim anlatmak istediğim anlamıyla yani 'kul olmak' anlamında açıklanmış. türkiye türkçesi oluşurken arapçada ki istimal kelimesi anlamında kullanma sözcüğü yer almış. ama bu kelimenin kökü kuldur. yani abid. "ve ben, cinn-ü insi ancak bana kulluk etsinler diye yarattım." ayetinde ki kul kelimesi ile aynı anlama gelmektedir. burada kullanma kelimesi amacıma giderken şeyler benim için kul mesabesindedir anlamını taşır. amaç hakk'ın amacı ve amaç bizatihi haktır. tıpkı türkçede şeylere yönelik tahkirin hakka yönelik tahkir gibi küfür olarak isimlendirilmesi gibi. türk dili tevhide göre oluşmuştur. ve bizim eşya ile olan münasebetimiz kul olmamız dolayısıyladır. bizzat mülk bizim için gaye değil kul olmak gayedir. mevzu sahip olmak değil emaneten istimaldir. insan evladını kullanmaz evladına kullanır.

    bir de ayette geçen "bana kulluk.." ki 'ben' zatı ifade eder. burada ki ben egoyu da anlatır. bizim ben diye isimlendirdiğimiz zatımız tecelli-i zat'tır. ve bizim halife olmamız bu tecelli yönündendir. meleklerin adem' e secdesi kainatta ki melekelerin yani kuvvelerin insanın emrinde olması demektir. makro alem, mikro alem meselesi... elimiz, kolumuz, gözümüz, reflekslerimiz, nöronlarımız -ki kendilerini içimizde ki çalışanlarımızmış gibi eğittiğimiz zeki varlıklar- vs. hepsi birer melekedir ve bizim istimalimizdedir. tüm bunlar 'ben' yani zatın emrindedir. bu 'ben' nasıl bir cümleye özne olarak anlam katıyorsa aynen de eşyaya anlam katar. kainatta ki her şey bu ben ile anlam kazanır. yoksa abes olurdu. mesela bir oda dolusu dolar biriktirdiniz ama dolar tedavülden kalktı. aslında dolara değer veren devlet iradesi idi. değişim değeriydi. hedef de zaten kağıt biriktirmek değil kudret istemekti. işte o kağıda kudretini veren 'ben' eşyaya da bu şekilde hayat verir! buradan varmak istediğim sonuç insanın kapsayıcı tanım olarak 'kul'lanılmasıdır. yardım eden-edilen, konuşan-gören- etken-edilgen, rab-kul vs. insan varlığıyla bir sözden ibarettir ve rabbini anlatan harf gibidir. kendince bir anlamı yoktur 'kul'dur. 'ben' ile anlam kazanır.

    kısaca 'kul'lanmak, eşyadan 'hakk'ını almaktır.
  • erkek aktif olmak üzere; tam sikip bırakmak kıvamında değil de aradaki eşitsizliğin belli olduğu, bir süre beraberlik. hatta doğrudan sikmek tabir ettiğimiz cinsel ilişkinin bir eşanlamlısı. örneğin arkadan kullanmak. seks kölesi deyince olanla kullanmak deyince olan birbirine çok benziyor. o kul etmek, kul edinmek köküyle ilgili belli ki.

    cimrilik gayet makul harcama ve vermeleri, kullanmayı, paylaşmayı da kısırganmaktır. eğer cimrilik halini almadıysa sağlıklı tutumluluk, sonunda kıtlık değil bolluk hissiyatı sağlamalıdır.

    aşk ilişkilerinde iki kere ikinin hiç ettiğini kabul etmemek, iki kere ikiyi dört ettirmeye çabalamak kişiyi aşkın, sevginin dışına düşürür. aşk ilişkisinde türkler için başlıca iki kutup vardır: ağalık kutbu, efelik kutbu*. bu ana kutupların arasına mantık ve çıkar demeye gelmek üzere yahudilik kutbunu sokan kuramsal olarak alan dışı kalmış olur. düşünüyorum da, her gerçek ilişki, sevgi ilişkisi bir parça ideal pozisyonla bir parça da gerçel; çıkarmış, şüpheymiş, kullanmaymış, iktidarmış, vs insan halleriyle bezeli olur. bu da insan olmanın bedensel ve ruhsal gerçeği.

    "böyle elbet. bekar mahalle oğlanları karıyı gizlice zedelemesinler*, fazla kullanmasınlar, vura vura* hasır gibi eskitmesinler diyerek..." kemal tahir - karılar koğuşu

    "ben şimdiye kadar böyle heriflerden bir çeşit intikam alınır sanırdım. karısını kullanarak... meğerse yanılmışım... birçok koca, bunu yapmadığımız için bize kızarlarmış... eğer şefika'yı şuraya yatırsaydım, karı kocasından boşanmak istemezdi. 'işim bozulmasın,' diye eve gider gelirdi. pezevengin* çenesini okşardı." kemal tahir - karılar koğuşu

    "yazar ise, tersine, imlerle uğraşır. (...) iyi ama şiir sözcüklerden aynı biçimde yararlanmıyor ki; hatta onlardan hiç yararlanmıyor*; bence, şiir onlara yararlı oluyor. ozanlar, dili kullanmayı reddeden kişilerdir. (...) ozanlar konuşmaz; susmaz da: bambaşka bir şeydir onların yaptığı. (...) gerçekte, ozan araç-dilden bütünüyle kurtarmıştır kendini; ta başından sözcükleri birer im değil, birer nesne gibi gören tutum seçmiştir." jean-paul sartre - edebiyat nedir

    "sanatta neye yenilikçi denir, pek anlamam. bir yapıt gelecek kuşaklarca anlaşılmalı, öyle mi? ne anlama gelir ki bu? bu kuşakların o yapıtı kullanabilecekleri anlamına mı? ne için kullanacaklar? bilmem." jean genet (tanışma günler anları'nda)

    (ilk giri tarihi: 25.10.2013)

    (bkz: kullan/@ibisile)
    (bkz: kullanılmış/@ibisile), elden geçmiş
    (bkz: kullanılmış hissetmek), kullanılmak/@ibisile
    (bkz: altına yatmak)
    (bkz: sikmek/@ibisile)
  • birini kullanırsanız o kişinin bi boşluğu kapattığını görmezden gelmek istersiniz. yara onu kapatanınmış gibi davranırsınız. eğer boşluğun varlığını anlarsanız ancak, onu kabul edebilirsiniz.
hesabın var mı? giriş yap