• dün akşam sevgili köpeğim pamuk'u yıkıyordum.
    "ulan" dedim pamuk'a, "biz iki ayak üstünde yürümeyi öğrendik, alet edavat yaptık, yürüdük gittik. siz hala yerinizde sayıyorsunuz... öğrenebildiğiniz 3 - 5 kelime. duygularınız var ama kahkaha bile atamıyorsunuz. tuvaletin kapısını bile zor açıyorsunuz. en kafalınız alman kurdu, en dahiniz şempanze. biz uçamıyoruz ama uçak yaptık. su altında kalamıyoruz ama denizaltı yaptık. ha, gezegenin içine de ettik o ayrı..."
  • eksik olan bir karşılaştırma. hayvan desen hayvan değil, insan desen insan değil, bazı canlı türleri var. insanlar da, hayvan sınıfına giriyor da, böylesi değil. bunlar insanlar gibi hayvan sınıfına giriyor da, evrilememişler tam olarak. hayvanlardan biraz daha farklılar, konuşuyorlar. 45-120 arası sözcükle. beslenmek için değil, zevk için öldürüyorlar. hayvanları da, insanları da öldürüyorlar nefretle, hatta kendi yavrularını da. çevrelerinde ne varsa yok etmeye yönelik dürtüleri çok gelişmiş. ellerindeki aletleri bu işte kullanmayı biliyorlar. sürü psikolojisi hakim. sürüler halinde yaşıyorlar. kontrolsüz bir şekilde ürüyorlar. üreme sistemleri en alt seviyede, hayvani tarafları daha çok göze çarpıyor. ahlaki gelişimleri zayıf. kimileri ateist, kimileri ümmet anlayışını benimsemiş. yaşadıkları topraklarda binlerce yıldır olduklarına dair sanrıları var. çinli veya japon olmadıkları için, doğru gelmiyor insana haliyle. binlerce yıldır varlarsa , hiç mi insani özellik kazanamadınız canım? bu kadar mı zor yani?
  • hayvanların duyguları vardır, bazı insanlarınsa duyguları yoktur. duygusal zeka bakımından hayvanlar, böyle insanlardan üstündür.
  • boksta goril alır.
  • "elma vs meyve" turunden bir karsilastirma.
  • geçen hafta erkek arkadaşımdaydım. iş başa düşmüş, mutfaktayız... bir önceki gün et pişirmişiz, baharatları koklayarak seçmişiz, o günse tavuk yapıyoruz, köri pakedine uzanıyorum. aklıma geldi birden, sinirlendim biraz. hayvan yiyoruz.!onlara baharat yakıştırıyoruz, doğruyoruz, resmen cesetle uğraşıyoruz aslında. acaba insan etinin baharatı neydi.? beni pişirecek olsalar, hangi baharatı seçerlerdi.? baktım, makarnayı süzüyor cancağzım, "insan etinin baharatı ne sence.?" dedim. sessizlik başladı tabi, rahatsız olduk sonra, makarnadan konu açtık...

    tabi ki bir şeyler yemek zorundayız, tabi ki insan et sevebilir, tepkili değilim aslında, kremalı tavuğu da severim, "tepkiliyim" dersem samimi sayılmam ben de. tavukta köri de bana göre, biranın yanındaki cips, simitin yanındaki peynir gibi. olmalı...

    tepkili olduğum kısım, bazen onun tadından çok hayvan oluşuna olan hayranlığımız. sapıkça bu. otellerde kuğu şeklinde önümüze getirilen tereyağı mesela. ne lan o.?! yediğimiz şey tereyağı, neden hayvan şeklinde ki şimdi.!

    elma dilimleri ile kuğu yapmalar, ayıcık şeklinde çikolatalar, balık şeklinde krakerler...
    en acımasız geleniyse, haşlanmış yumurtadan yapılmış civciv şekilleri. evet, bıraksaydık civciv olacaktı ama biz onu yiyoruz, kekimizin hamuruna kırıyoruz, böreğimizin üzerine sürüyoruz... bunlar hayatın gerçekleri zaten. ama bırak, besin olarak düşündüğümüz için yiyelim, "uhaha ne de güzel hayvan yiyoruz" düşüncesiyle değil.

    hatta sağlık için de önemli düzenli olarak et, balık, yumurta yemek. bunu biliyoruz... üzücü belki, ama insanlığın başından beri, insanlar avlanıp karnını doyurmakta. yıllar geçtikçe bu bir sektör oldu. elimize silahımızı alıp doğaya çıkmıyoruz et yemek için. daha kolay artık bu da, diğer her şey gibi. hayvanlar, insanlarca yapılmış ortamda, insanlarca müdahale edilerek çoğalıyor, besin olacağı daha doğmadan belirlenmiş halde, ona göre besleniyor, sürekli olarak kesiliyor, depolanıyor, sergileniyor, seçilip tartılıp satılıyor... bunlar gerçek, evet. ama tereyağını hayvan şekline getirip yemeyi anlamamı sağlamıyor.

    fakirler de doysun, dağıtılıp paylaşılsın mantığı ile kutlanan bayramda (ki bence katliam), birçok ülkede aynı zamanda bir sürü hayvan kesiliyor, ama fakirler falan yemiyor, kendimizi kandırıyoruz.. etimizi paketlere ayırıp buzluğa atıyoruz ve yıl içinde sık sık buzluktan alıp eriterek, farklı farklı şekillerde pişirip yine bizler yiyoruz. yalan mı.?

    tavuk çiftlikleri hakkında ne biliyorsunuz.? o tavukların, hiç gün ışığı görmeden, yağ bağlamaları için hiç kımıldayamayacakları kadar minicik bölmelerde tutulduklarından, verilen hormonlarla inanılmaz bir hızla büyüdüklerinden, ayaklarından asılarak geçirildikleri makinada, sırayla kafalarını kesecek olan banda doğru yol alırken, kendilerinden önceki tavuğun ölüşüne şahit olup çırpınarak sıra beklediklerinden kaçımızın haberi var.?

    hayvan eti yemek değil belki ama, hayvana bakış açımız beni dehşete düşürüyor. onları yiyebilmenin verdiği özgürlükle, iyice kendimizi onların sahibi gibi görmeye başladık. civcivleri rengarenk boyayıp, pazarda küçücük çocuklara oyuncak olarak satıyoruz. çocuklarımıza evcil hayvan alıp, hevesleri geçtikten sonra sokağa terk ediyoruz, ve ev ortamında yaşamaya alıştırdığımız o hayvanlar, sokakta yaşayıp kendini koruma içgüdüsü ile yaşayan hayvanların arasında eziliyor. daha da kötüsü, kendinden daha güçlü olan bir hayvana karşı kendini koruma ihtiyacı hiç duymamış olarak büyüdüğünden, hiç arabaların arasında yaşamamış olduğundan, nasıl yiyecek bulabileceğini hiç bilmediğinden, ölüp gidiyorlar...

    sırf insanlar para verip, dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan hayvanları sadece birkaç saat içinde görebilsin, onların önünde fotoğraf çektirebilsin diye doğal ortamlarından kopardığımız hayvanları kafeslere tıkarak teşhir ediyoruz.

    'tür olarak insan' olmanın anlamını çoğumuz biliyoruz. var olan tüm canlılar arasında, insan. diğer hayvanların aksine, iki ayağı üzerinde yürüyebilmesiyle ellerini kullanma özgürlüğü olan, ellerini kullanma beceresini giderek daha çok geliştirmiş olan insan. insanı diğer canlılardan üstün kılan, sandığımızın aksine, fazlalıkları değil, eksiklikleri. tüyleri olmadığı için, tırnaklarını ağaçlarda rahatça koşacak kadar güçlü kullanamadıkları için, kendilerine barınak yapmaya başlayan, boynuzları veya güçlü pençeleri, veya bir hayvana karşı kendilerini koruyabilecek kadar güçlü dişleri olmadığı için silah yapan, üşüdüğü için kendine giyecek bir şeyler yapmaya mecbur kalan insan... bazısı avlanmakta, bazısı kıyafet yapmakta, bazısı barınak yapmakta, bazısı yemek hazırlamakta daha yetenekli olan insanlar, zamanla takas ve yardımlaşmaya başlayıp, yine zaman içinde parayı keşfetti. bildiklerini, yeni doğan insanlara da öğretmek zorunda kaldılar, çünkü yeni doğan bir insan, yeni doğan bir hayvan gibi, yaşaması için ne yapması gerektiğini bilmiyordu. zaman içinde okul fikrini buldular, geliştirdiler. zamanla tabi ki her şey gelişti, deneme- yanılma ile yiyecek-içecek çeşitliliğimiz arttı, barınak yapımında ağaç dalları ve hayvan postlarından çok daha güçlü malzemeler bulduk, ateşi bulduk ve birçok şeyi pişirerek yeni şeyler ortaya çıkarabileceğimizi gördük. toprağı pişirdik, birçok malzememizin yerini aldı...

    kısacası, insan bir anda şimdi olduğu haliyle insan olmadı. bazen hayvanlar gibi olduğumuzu unutuyoruz. dünyanın bizim için var olduğuna inandırmışız kendimizi... yunusları yakalayıp, sağlıksız koşullarla ülkelerimize taşıyıp, denizlerde yaşamaya alışmış olduğuna aldırmayarak havuzlara tıkıyoruz, ve çıkardıkları seslerin havuz duvarlarına çarparak geri gelip onları delirttiğini görmezden gelip, depresyon için bir sürü ilaç veriyoruz, ve hepsinin midesinde bir sorun var. hepsi bunalımda. yunusun kolay doğum yapabilmesi için kilometrelerce hızla yüzmesi gerekir, o bebek oradan kolay çıkmıyor, veya yunus bizler gibi ıkınamıyor. ama umrumuzda bile değil, çünkü onlara koşullanma yolu ile bir şeyler öğretip, yaptıkları gösterileri izlemeye gelen diğer insanlardan aldığımız para daha tatlı. onlarla yüzmek için verilen para daha tatlı.

    hiçbir hayvan türü, başkalarınca çizilmiş sınırlarda (hele de başka bir tür [insan] tarafından) ve şartlarda yaşayamaz (kendi türümüz tarafından yapılmış olan hapishanede yaşayamadığımızı unutmayalım. ben 16 saat nezarette kalmış oluşumu hatırlarken hala kabus görmüş gibi hissediyorum, ve anlatırken ben bile inanamıyorum. küçümsediğimiz şeyin 'özgürlük' olduğunu ne yazık ki unutuyoruz...). hayvanların koşup gezmesi gerek, istediği kadar besini, tırmanıp toplayabilmesi, avlayabilmesi gerek. yaşadıkları dünyayı gezip inceleyebilmesi, kendi türü içinde yaşayabilmesi, gerek duyuyorsa göç edebilmesi, kendi seçtiği malzeme ile, kendi istediği büyüklükte kendi barınağını kendisinin yapması gerek. onun etrafı parmaklıkla çevrili bir alanda, insana özgü kaplarda, insanın verdiği miktarda yemek yemesi, türünden ayrı tutulması, kafesini paylaşacağı arkadaşlarının insanlarca seçilmesi, insanlar tarafından eğitilmesi, hayatının insanlara teşhir ögesi gibi sunulması korkunç bir şey. insan hayvandan daha değerli değil. insan olduğun için böyle düşünüyor olabilirsin, ama onlar da hayvan, ve onların da canı var. hiçbir hayat senin kullanacağın bir ürüne denek olmak için veya sen bir-iki saat gidip gör diye harcanamaz. eğer kumaşın çoktan icat edildiği günümüzde, ısrarla kürk giyiyorsan, 'canavar'dan daha uygun bir kelime bulamıyorum seni tanımlayacak.

    ben, baharatımın nutella olmasını isterdim.
    nutellayı çok sevdiğime göre, o bana yakışıyor.
    birçoğunuzun, ölü bedenler sergisi (body worlds)'e verdiğiniz tepkiyi hatırlıyorum.
    ölmüş insanı sergiliyor adam.!
    vahşet.!
    insana ne büyük hakaret.!

    çok komik.
    acıyorum bazen... anatomi üzerine büyük katkıları olan sergiyi çekiştirirken, evinize doldurulmuş hayvan koymaktan veya hayvan postunun üzerinde yürümekten, veya 'canlı' hayvanları sergilemekten, saçma sapan kozmetik ürünlerinizi onlar üzerinde denemekten hiç rahatsızlık duymuyor, dalga geçer gibi de başka başka besinleri onların şekillerine sokup yerken eğleniyorsunuz. ağzım açık izlemekteyim...
  • etobur olsak da, vejetaryen olsak da, hayvanların kaybedeceği, karşılaşmadır.
  • hayvana sevgi gösterirseniz size karşılığında fazlasıyla sevgi verir, insana sevgi gösterirseniz bundan ne koparsam kar diye düşünür, sevginize karşılık çıkar hesabı yapar, hangisi hayvan diye düşündürür.
  • mesela ayıya, çakala, kartala canım benim deyin hemen karşılığında -fazlasıyla -sevgi verir size. gerçekten. halbuki insan öyle mi. bir insan yavrusunun ( ıyy iğrenç ama neyse) başını okşayın hemen ananızı ağlatır, bir fakiri doyurun gelir evinizi soyar mazallah. siz hayvan sevin iyisi mi.
hesabın var mı? giriş yap