eveline

• bomba, bomba.
  ayrica soyle bir insan bu kisi; psisik guclere sahip. bir de nasil beceriyor bilmiyorum, kotuysem eger bunu ruyasinda goruyor, (daha bir suru seyi ruyasinda gormuslugu var).
• yapabilecekleri arasinda, tavla oynarken benim ust uste duran iki tasimi da kendi tasiyla kirmak da bulunan dalgin insan. yaptigi hatayi anlatana kadar da canim cikmisti.
• kotu zamanlarinin cabucak gecmesini istedigim canim.
• tozlu patiska kokulu, hep aynı laterna ezgili, pencere önü güdümsüz yerleşikliğini, sonu meçhul terkedişe tercih eden dublin'li eveline'in öyküsü. yola çıkmak fikrinin neden olduğu iç sıkıntısıyla geçtiği meşakkatli karar aşamasından sonra, uzak denizlerde boğulma tehlikesine karşı tüm hayatını hali hazırda çevrelemiş güvenli demir parmaklıklara sımsıkı sarılıp gitmekten vazgeçer; ölümüne dek sürecek tekdüzelikte kalmayı tercih eder.
• james joyce'un bu sevgili ataerkil karakteri içinde erkek mitini maskeleyen bir kadınlık barındırır.anlamın garantisi olarak baba (ya da fallus) aslında varolmayana tekabül ederken eveline varolmaya çalışıyor... ama derevaun seraun! derevaun seraun diyerek desdemonavari bir jouissance boşalır. ama hikaye yine de james joyce'un kendi jouissance'ı ile yani diyalogtan bir peçe ile sonlanır
• süper dudaklara sahip adaşım.
• surekli bunalım bir insandı. şimdi çok mutluymuş. transformersını bulmuş..
  
  sonradan özür editi: allah kahretsin o transformersı demek lazımmış. komşum olmuş.
• alkolun ilerlemesiyle, "evlendiginildiginde kirli donlari kim yikar, bak caponyadaki tuvaletlerde kicina masaj yapma aleti var, hehehe" diye muabbete girdigimiz, daha sonrasinda da sessiz sinemada sordugu film adlariyla film kulturune imrendigim yazar.
  bir de huzunlu bir surati var. huznun de insana yakistigini bana ispatlayan bursa pideli kofte zirvesinin en kucucugu.
• bir tanedir.
• bir nevi sözlük bonusu. hiç olmamış kızkardeş, potansiyel dost. genelde gıcık ve uyuz olmasına rağmen sevdiğimiz bir insandır. sessiz sedasız istanbullara kaçmış, gidişi olsun da dönüşü de olsun^*