• dansçı ve koreograf maral ceranoğlu, dramaturg ceren ercan, oyuncular yelda baskın, gülce uğurlu ve elif ürse tarafından ekim 2007’de kurulan oyun deposu’nun ilk işi olan, hareketsel ve sözel ifadenin anlatım olanaklarından yola çıkarak üretilmiş bir çalışma.

    tiyatral açıdan dramatik bir öykü anlatmak yerine inorganik bölümlerden oluşan parçalı bir yapı sunan oyun mekansız ve zamansız bir düzlemde türkiye’ye ait güncel bir meseleyi sahneye taşıyor. türkiye’den üç kadının kimliklerini oluşturma süreçlerini ve bu süreçte toplumun önyargılarıyla baş etme çabalarını ele alan oyun, sokakta ve hayatta birbirine teğet geçen bir eşcinsel, bir türbanlı ve bir kürt kadının ortak deneyim alanlarını görünür kılıyor. toplumsal açıdan ortak süreçlerden geçen bu üç kadının karakterleri ve yaşam olasılıklarıyla değişen tepki verme biçimlerini mercek altına alıyor. oyunun temel bakış açısı; farklı etnik, dini ve cinsel yönelimlerden gelen ve aynı toplumda bir arada yaşayan insanların yan yana durma becerisini geliştirme olasılığı.

    çirkin insan yavrusu önyargı, müdahale, özgünlük gibi kavramlar üzerinden kimliği oluşturan dinamikleri toplumsal tepki alanlarından yola çıkarak yerel ve evrensel ölçekte tartışmaya açmayı hedefliyor.

    ilk oyun ise 20 mayıs akşamı semaver kumpanya'da.
  • oyun tarihleri ve yerleri:

    20 mayıs salı, saat 20.30, semaver kumpanya
    25 ve 26 mayıs, saat 20.30, talimhane tiyatrosu

    ayrıntılı bilgi için: http://tiyatrooyundeposu.blogspot.com/
  • iyi kotarılmış bir oyun. üstelik çok ağır bir mevzu olmasına rağmen gözümden yaş getirecek kadar güldürdü de beni dün akşam. ikincisi, dozajı çok iyi ayarlanmıştı. açıklamam gerek bunu:

    oyunun dayanak noktası, irdelediği konu, "öteki" kimliklerin kendini yaratma ve özgünleştirme konusunda yaşadıkları can sıkıcı deneyimler ve bunları yaşamanın zorlukları. türkiye'de sadece kadın olmak zaten başlı başına bir ikincil konum; bunun üzerine, bir de, "kürt" bir kadın olmak, "türbanlı" bir kadın ve "lezbiyen" bir kadın olmak durumlarını koyun. bu üç durumun, aynı ötekilikler olmadığı elbette açık ama her üç kimliğin ve eklenebilecek başka öteki kimliklerin de, kadın olmak durumunda yaratılan bir tek ortak noktası da var aslında, çağdaşlık, kadınlık ve türklük kavramlarının bir arada pek güzel buket edildiği "çağdaş türk kadını" olmak durumu bu da.

    seyircinin her üç kimliğe yaklaşımı farklı olacaktır. bu üç duruma tepki aralıklarının genişliği birbirinden farklıdır türkiye'de; tepkili kesimler farklıdır, nedenler farklıdır. ama ortak bir nokta var ki o da ezilenin kadın olduğu. bütün farklı dinamiklere rağmen bu üç kimliği aynı sahnede kılmayı başarmış, oyun deposu. üstelik, dozunda olmuş derken kastettiğim şeyi de başarmış. sahnede, ironinin alıp başını gittiği o kadar komik sahneler vardı ki, sanıyorum bir kürte ya da türbanlıya ya da lezbiyene iğrenerek bakan alımlayıcı kendi parodisini izlemek zorunda kaldı sahnede ve basıp gideceği bir ajitasyon da bulamdı. şahsen, hiçbir insan evladına, en azından sözünü bitirmeden bir tür önyargı geliştirmekten her zaman kaçınmış birisi olarak, benim güldüğüm bu anlarda, bu söz ettiğim sağaltımı yaşayan alımlayıcıların baya bir dumur olduğunu ve belli etmemek için çabaladığını tahmin edebiliyorum. dolayısıyla topluluk, şamarın allahını çakıp üstüne bir de alkış almaya başardı seyirciden. bu anlamda çok başarılıydılar.

    kesinlikle izlenmeye değer bir test niteliğinde. belki de hiçkimse söylediği kadar iyi niyetli ve empatik değil. ben herkese saygılıyım diyenlerin, bazı kimlikleri birisi gibi görmediğinin ve dolayısıyla evet herkese saygılı olduğu, saygı duymadığı birisi varsa onu zaten görmezden geldiği durumları açıklayan, bildiğim kadarıyla içinde geçen hikayelerin de, kurgu değil gerçek deneyimler olduğu, iyi bir iş.
  • nasıl yazsam, nereden başlasam... bir kere yaratıcı ekibi yakından tanıyorum; hepsi pırıl pırıl, heyecanlı, cin gibi çocuklar... sonra, oyunun doğma, büyüme ve gelişme süreçlerinden o veya bu şekilde haberdar oldum sürekli; uzaktan akrabası sayılırım belki ve bu yüzden de nasıl emek harcandığını, nasıl özverilerde bulunulduğunu çok iyi biliyorum...

    düşündüren, güldüren, üzen, bişeyleri hatırlatan bir oyun çirkin insan yavrusu... ve evet insanın kendinden ve hayatından illaki birşeyler bulabileceği bir oyun aynı zamanda... sonra oyunculardan öyle bir enerji alıyorsunuz ki dikkatinizi bir an bile dağıtmıyorsunuz, üstelik de sürekli bir hareket var; hiç sıkılmıyorsunuz...evet, güzel oyun, çok beğendim ve herkes de görsün istiyorum; sözün özü bu aslında...

    ve bir itiraf; oyun sonrası sevgili arkadaşım beatrix dönüp de bana: '' bu oyuna gemi mühendisleri odası sosyal etkinlikler kapsamında bilet alsak'' dediğinde ''gemi mühendisleri miii, olmaz ya bu mevzular, ağır gelir'' dedikten bir süre sonra dediğimden utandım... zaten birilerinin kafasına basa basa söylemek istediklerimizden bahsetmiyor mu bu oyun?.

    maral, ceren, gülce, elif ve yeldayı burdan bir kere daha tebrik ediyor ve kurtlar sofrasında dimdik ayakta duruşlarını da gururla izliyorum..
  • uzun uzun yolları aştım bu oyun için...
    hatta ayaklarıma yabancı talimhane civarında koştum içgüdüsel olarak tiyatroya...
    seyirci olmanın da heyecanı vardır ya,ama bu sefer ki başka!..
    öncelikle sahnenin atmosferi,akustiği,sadeliği cok iyi gitmişti oyunla...
    seyirciler mozaik parçalari gibi;türbanlısından,transseksueline,renk renkti...
    ve ışıklar...
    oyun başladığı andan itibaren sizi etkisi altına alıyor,size dokunuyor...
    kadın olmak,öteki olmak değil sadece,bu oyun öteki olmayana da gayet guzel dokunuyor...
    bazen kendinizi,bazen etrafınızda tam da yanıbaşınızda olup bitenleri,geçip gidenleri düşündürüyor...
    tatli bir dinamiği var oyunun,düşündürürken boğmuyor,nefes aldırıyor,güldürüyor,hatta gülmenin ötesine geçiyor bazen insan...
    oyuncular,oyunculuklar mukemmel...
    ayırt edemiyor insan,üç oyuncuyu da hep takip etmek istiyor,kadrajına giremeyince hepsi,mecburen gözler ferfecir okuyor,dört dönüyor...
    elif ürse'nin;enerjisi bitip tükenmek bilmiyor,mimikleri,bakışları,geçişleri hayran bırakıyor...
    gülce uğurlu;cok karizmatik,cok başarılı,ışıklar altında adeta parlıyor...
    yelda baskın;agırlıgını hissettiriyor,sözleri insanın içine işliyor...
    sahnede görmeye aşina insanlar için;yönetmen maral ceranoğlu'nun,oyun başladığı andan itibaren sahnede izlerini bulmak keyif veriyor...
    dramaturji ki muhim mevzu;oyunu şekillendirmek,kafa patlatmak,zor zanaat...
    ve ceren ercan bu oyunda üstesinden başarıyla geliyor...
    oyun sonrası yine yollara düşüp farklı bir şehirde bulsamda kendimi oyunun etkisi beni hala sarıp sarmalıyor...
    bu bir ilk oyun ve oyun deposu ilk oyunlarıyla beni mest ediyor...
    oyunda emeği geçen herkesi,yine yeni yeniden ayakta alkışlıyorum....
  • yeni sezona mükemmel bir tiyatro eseri izleyerek başlamama sebep olan oyun. türkiye'de kadın olmanın zorluğunu farklı kimlikler üzerinden ele alarak algılarımızı artıran, türk insanının kürt, lezbiyen ve türbanlıya bakış açısını gözler önüne sermiş, insanı empati kurmaya zorlayan kimi zaman kendi halimize güldüğümüz bol ironi dolu bir oyun yapmış oyun deposu ekibi. kendi yazdıkları oyuna başarılı bir dramaturji, oyunculuk ve sahneleme eklenince ortaya hiç sıkılmadan izlenecek 1 saatlik enfes bir seyir ortaya çıkmış.

    insanları genellemeden bireysel olarak ele almanın önemi üzerinde durarak tüm türbanlı, tüm kürt ya da tüm lezbiyenlerin aynı olmadığını gözler önüne sermiş ve olayın siyasi veya ekonomik yönüne kaymadan toplum içinde bu insanlar hakkında yapılan genellemeleri tek tek anlatarak güldürmüş, almış, vermiş, bizi yenmiş ve sonunda muhteşem bir çağdaş türk kadını figürü ile sonlanmış ve böylece dakikalarca ayakta alkışlanmayı sonuna kadar haketmişler. tüm oyunculuklar harika olmakla beraber, elif ürse'yi insanüstü enerjisi için ayrıca tebrik etmek gerekir.
  • iki vaka nedeniyle başarısız bulduğum temaşa:

    1) kürt, lezbiyen ve türbanlı gibi toplumda zor yer bulan üç tipin yaşadığı zorluklar anlatılırken ve bizler de ayrımcılığı yuhalarken oyunun ortalarında salona bir grup travesti girer -ki mehmet ergen yolda rastlayıp davet etmiştir- ve uğultuya bulaşık bir rahatsızlık kat kat yayılır. oyun sonunda bu beklenmedik misafirlere kötü kötü bakılarak gelişlerinden duyulan rahatsızlık fısıltılarla paylaşılır.
    2)bu üç tipe ayrımcılık uygulayan kesimin canlandırıldığı -oyunun diğer bölümlerinde seçilen üslupla alakasız- sahnelerde ayrımcı tipler gerçek hayattan kopartılmış, seyirci onlarda kendini görmek yerine ancak gülüp geçmiştir.
  • (bkz: culturescapes)
  • gitmek filmi temasının tiyatro versiyonu gibi. "tabu" başlıklı konular arasından seçilen türkiye'de lezbiyen, kürt ve başörtülü olmak konuları; kanımca yoldaş filme nazaran daha başarılı işlenmiş. hele ki oyunculuklar daha başarılı, zaten ağır olan konu esprilerle yumuşatılmış. burdan tebriklerimi iletirim tüm emeği geçenlere.
  • culturescapes'te ülkemizi başarıyla temsil etmiş oyun. aynı zamanda oynadıkları şehirlerden davet almışlardır, bu da ne kadar iyi bir iş yaptıklarının göstergesidir. yarın akşam 1 aralık'ta talimhane'de festival dönüşü ilk kez oynayacaklar. son günlerin gündemi en iyi yorumlayan oyunu.
hesabın var mı? giriş yap