• iş/yaşam dengesi üzerine yanlış anlamadıysam scott hanselman tarafından ortaya atılmış "saat 5:01 dedin mi işten çıkarım gözünün yaşına bakmam" felsefesi. gayet makul, hatta microsoft'un developer'lara yaklaşımı da bu yöndedir. bu açıdan google'ın zıddıdır, google çalışanı işyerinde tutmak için elinden geleni yapar (masöründen, çamaşırhanesine kadar), ona yönelik güzellikler sunar. microsoft ise "hayatınıza vakit ayırın, iş asla bitmez" der. bu açıdan google ekolü yeni mezunlar ve maceracılar için daha cazipken microsoft ekolü yaşam düzenini oturtmuş ya da oturtmak isteyenler için daha caziptir.

    birileri buna manifesto bile yazmış ama baya uyduruk olmuş.
  • son iki yıldır içerisinde bulunduğum developer tanımı. her ne kadar 05:01 olmasa da 06:01 (pm) dedin mi kapatırım bilgisayarımı çıkar giderim arkadaş. o saatten sonra maillerime bakarım, bana göre acil ve sistemin işleyişinde bir sorun var ise evden girer düzeltirim` :3 ayda bir belki`. mesaiye kalmam, mesaiye kal derlerse parasını isterim. "proje yetişmezse" derdini bundan iki yıl önce çözdüm, vakitlerimi güzel planlarım, ha yine de yetişmeme gibi bir durum olursa işi planlayan kişiye aktarırım projenin süresini uzatmasını isterim. patronum her iş günü projenin neresini yaptığımı bilir, haftalık raporumu detaylı sunar, aylık toplantılarımı yaparım.

    en son müdürümle aramda bir proje güncellemesi üzerine böyle bir diyalog geçti. güncelleme yazılması gerekiliyordu; 4 saatlik iş, bilemedin bir gün. kodu yazmamda yardımcı olması gereken başka bir iş arkadaşım da var. iş saatinde projesinden izin verirseniz arkadaşa yaparız dedim, olmaz o kendi işini yapacak normal saatlerde dedi. o zaman mesai verin hafta içi ya da hafta sonu mesaiye kalalım dedim, olmaz dedi. o zaman o elemanın projesinin bitmesini bekleyeceksiniz dedim, istemeyerek de olsa tamam dedi.

    iki yıl önce olsa; tamam efendim, hemen efendim ile yapardım o işi. sonradan farkettim ki ben ne kadar işe fazladan evet dersem, bir o kadar işi üzerime yıkıyorlar. ben de kendilerine yapabileceğim kadarını yapabildiğimi gösterdim ve ekstradan verilen işleri gönlüm istemeden de olsa batırdım. mesai vermezseniz yapmam demedim. sosyal hayatım, iş dışında sorumluluklarım var dedim. onlar da benim boş vakitlerimi satın alma yoluna gitmeye karar verdiler ve son iki yıldır mutlu mesut geçiniyoruz.

    ha ama bu ortamın oluşması için şirketin de olgunlaşması gerekti, gereksiz ve sonradan gelen işleri hep diğer iş gününe bıraktım. gerekli işleri ayırdım ve normal çalışma saatlerine yetiştirdim, sigara molamdan kahve molamdan yedim. eve geldiğimde işleyişin aksadığını görünce dakkasına müdahale ettim, mesai ücreti istemedim kendi hatalarım için.
  • manifesto hakkında ayrıntılı yazmak istemedim ama beğenenler olmuş. manifestonun çıkış argümanı şu: "işimizle gurur duyuyoruz ama tamamen onunla tanımlanmayı reddediyoruz".

    bu çıkış noktası bile 501 developer'dan direkt uzaklaşıyor. beşi bir geçe işten çıkmak sadece ve sadece "hayatımıza da işimiz kadar vakit ayırmak istiyoruz"dan ibaret. bu hedef için aslında ortada olmayan bir şey varmış gibi yapıp (yani sadece işinle tanımlanıyormuşsun gibi) sonra onu reddetmek de saçma.

    manifestonun geri kalanı agile manifesto'nun yapısı kullanılarak düzenlenmiş. yani "x'e y'den daha çok önem veriyoruz, eğer x ile y çakışacak olursa x'i tercih ederiz" formatı. şunları listelemiş:

    - "ailelerimiz iş sahiplerinin ticari hedeflerinden önce gelir"

    meali: "aileme ayıracağım vakitten çalıp senin ticari hedeflerine kastıramam". burada atlanan, çalışma denen kavramın zaten tüm esprisinin iş sahiplerinin ticari hedefleri için kendi vaktini feda etme olması. yani sabah işe gittiğin anda 5:01'de çıkıp eve döndüğün anın tamamı ailenden ve kendinden vakit çalmaktan ibaret. hani ailen o vakti uyuyarak ve sana ihtiyaç duymadan geçiriyorsa ayrı ama diğer tüm koşullarda zaten o vakti çalıyorsun. niye bunu yapıyoruz? çünkü o çaldığın vakitte elde ettiğin gelirle ailene yapacağın katkı bütün gün evde pijama terlikle gezeceğin vakitten daha önemli. ailen için daha öneml. o yüzden o çalınan vaktin ailenin ihtiyaçlarıyla peşin peşin çakışacağını farzetmek ciddi bir mantıksal hata içeriyor.

    - "boş vakit, beleş abur cuburdan önce gelir"

    meali: "beleş abur cubur verip benim işyerinde daha uzun kalmamı sağlayamazsın". halbuki o beleş abur cuburun öyle bir gayesi yok. kim işyerinde kalıp kalmama arasında kararsızlığa düşüp "hmm beleş abur cubur var o zaman kalayım" der ki? bu kalmak için bir cazibe unsuru değil ki. beleş abur cubur sadece mesai saatinde senin miden kazındığında bütçe hesabı ve alışverişle dikkatini dağıtmanı engelleyen, geliştirici memnuniyetini arttıran bir unsur. ayrıntı için: http://www.joelonsoftware.com/…idetodevelopers.html

    - "hayatımızı yaşamak, bireysel markamızı korumaktan önce gelir"

    meali: "bireysel markamı güçlendireceğim diye bir hayatımı yaşamayı kenara itemem". bu bireysel marka oluşturma ve güçlendirme hadisesi de blog yazmak, sosyal medyayı kullanmak ve kendine isim yapmak. yani son derece rekabetçi olan bu piyasada kendine daha iyi bir konum elde etmek ve dolayısıyla gelecekte kendine daha iyi bir iş imkanı yaratmak ve senin için en öncelikli olan ailene daha iyi bakabilmek anlamına geliyor. bu açıdan zaten bu tercihte bir gariplik var. bir de bunun üstüne tüm bu marka oluşturma ve güçlendirme aktivitelerinin "kır gezisi"nden daha az "hayatı yaşamak" olduğu faraziyası var. halbuki bir insan yazmaktan da dağda kırda bayırda koşturmak kadar keyif alabilir. hatta popüler bir blog yazarıysa gelen feedback'ten çok daha fazla haz alabilir yaşadığı sosyallikten daha çok tatmin yaşayabilir. bunun çakışmaya yol açma ihtimalini yüksek görmekte de bir gariplik var.

    - "sürdürülebilir tempo kastırma kahramanlıklarından önce gelir"

    meali: "sabahlara kadar çalışıp kendimi tüketeceğime enerjimi tasarruflu kullanıp uzun vadede hep bir verim ortalamasını yakalamam daha iyi". bize ne bundan? işveren bunla ilglienmez ki? senin işini zamanında yapıp yapmadığınla ilgilenir. sen ister tüm gün uyu ister sabahlara kadar çalış, işini işverene vaadettiğin sürede yetiştirebiliyor musun?

    - "kendi yaratıcı projelerimiz dünyanın ihtiyaç duymadığı ticari ürünlerden önce gelir"

    meali: "çalıştığım şirketin ürününe inancım yoksa mesai saatinde kendi projemi yaparım???". açıkçası en anlamadığım madde bu oldu. eğer mesele mesai saatleri dışına taşmaksa zaten 501 developer dediğin adam "5:01 dedin mi çıkarım" diyen adam. bunun da ürüne inançla bir alakası yok, hayata vakit ayırmayla alakası var. adam manifestoda resmen iş ahlakını darmadağın eden bir şey söylemiş. yanlış anlamışımdır diyeceğim ama manifestonun sonuna da "sayfa dandik ama 5:01'de çıkmam gerekiyord gerisini yapamadım :)" yazmış. yani bu yaratıcı projesi olan sayfayı mesai saatinde yapmış. belki işyeri izin vermiştir ama yine de verdiği mesaj iş etiğinden yoksun.

    - "güzel kıyafetler alacak para microsoft'tan bedava t-shirt'ten önce gelir"

    meali: "sen bana eşantiyon vereceğine daha çok para ver". bu mantık da saçma çünkü eşantiyonun ürün değeriyle onun şirkete maliyeti arasında dağlar kadar fark var. microsoft t-shirt bastırırken 25,000 çalışanı için bastırınca inanılmaz ucuza mal ediyor. sana da hoşluk olsun diye company store'da 20 dolara satılmakta olan bu ürünü beleşe verebiliyor. sana para verecek olsa belki 1 dolar verecek en fazla. sen de o parayla güzel kıyafet falan alamazsın.

    - "barda arkadaşlarımla langırt oynamak ofiste takım liderimizle langırt oynamaktan önce gelir"

    meali: "ofiste sosyalleşmeye ve eğlenceye vakit ayıracağıma daha çok iş yapar ve böylece işten daha erken bile çıkabilirim". burada da birden fazla yanılsama var. ilki ofis içi sosyalleşmenin "gereksiz" görülmesi. halbuki hayatının yarısını geçirdiğin bir ortamın hayatının parçası olmadığını kabul etmekte bir gariplik var. iş ilişkilerinin ve takım içi iletişimin iyileştirilmesinin önemi haricinde sadece insanın sosyal bir varlık olmasından dolayı bir acayiplik var. ikincisi ise "dinlenmenin ve ara vermenin" gereksiz olduğu. yani bir insan sabah 8'de bilgisayar başına oturur ve %100 verimle akşama kadar devam eder ve akşam 5:01'de çıkar. böyle bir şey yok ki. neredeyse tüm zaman yönetimi makaleleri, 1-1.5 saatlik verimli çalışma ve sonrasında yarım saate varan dinlenme noktaları öneriyor. bunlardan bihaber biri yazmış bunu muhtemelen.

    - "göt biri olmamak, şirketin yıldızı olmaktan daha önce gelir"

    meali: "şirketin yıldızı olmak götlük yapmayı gerektirebilir, öyle bir göt herif olacağıma normal biri olurum daha iyi?". bu da saçma sapan maddelerden. aslında galiba demeye çalıştığı şey, kendimi teknik becerilerimde ilerleteceğime iletişimimi ilerletmeyi tercih ederim şeklinde ama bu önceki söyledikleriyle çeliştiği gibi 501 developer olmakla ilgisi de yok?

    buraya kadar böyle. bir de manifestoya bakarak biz de yazarına dair ek değerler listesi ekleyebiliriz sanırım:

    - "bir şeyi erken yapmak, iyi yapmaktan önce gelir". çirkin görünüme ithafen.

    - "milleti gaza getirmek, mantıksal sağlam temellerden ve bütünlükten önce gelir". tüm mantıksal hatalara ithafen.

    - "hedefe ulaşmayı sağlıyorsa taklit, orjinallikten önce gelir". agile manifesto'nun ucuz bir kopyası olmasına ithafen.

    - "millete blog'da comment yetiştirmek, çirkin ürünleri güzelleştirmekten önce gelir". halen manifestonun gram düzelmemiş olmasına ama blog'da dönen comment trafiğine ithafen.

    tüm bu resme bakınca kısa yoldan prim yapmak, populist butonlara basmak gibi hedefleri olan sığ ve yüzeysel bir adam görüyorum ortada. acıma duygusu barındıran egoist cümlelerini katmıyorum bile ortaya.

    "bu sadece iyi yaptığımız bir iş" demiş.

    orada da yanılıyor. öncelikle iyi yaptığını zannettiğinde yanılıyor. sıçar gibi html yapıp bundan gayet memnun olmasıyla. ikincisi geliştiricilerin bunu "sadece bir iş" olarak gördüğüne. benim için yazılım geliştirme bir merak, bir tutku, bir hobi. onu bir iş için yapıyor olmam onu yapmaktan keyif alma bu tutkuyu ve merakı giderme tatmini yaşamama engel oluyor da değil.

    buna bu kadar yazma sebebim gelecekte de basit fikirlerden populist primler elde etmeye çalışacak olanların olması ve bunun bir şablon örnek olarak kalması.
  • manifestoyu html ile yayımlayan arkadaş boktan görüntü için altta ufak bir özür dilemiştir bile. türkiyeye uyarlarsak hepimiz 601 developer olmak istiyoruz.
  • çok yerinde bir manifesto.

    tipik yazımlımcı kafası ile "abi biz developerlar gece gündüz çalışırız, iş yerinden çıkmayız, cola cips yer kod yazarız, çünkü bu bizim için bir hobi panpa, eğer saat 6da işten çıkıyorsan sen bizden değilsin, işini sevmiyorsun" diyenler tamamen yanılıyor.

    yaptığınızı işi sevmeniz gece gündüz çalışmanızı gerektirmez. saat 9-6 arasında sevdiğiniz işi yaparsınız, özel durumlarda sorunlarda mesaiye kalırsınız tabi ama karanlık odada cola cips yiyerek sabahlara kadar kod yazarken buluyor olmanız "sevdiğinizi işi yapıyor" oldugunuz anlamına gelmez.

    müdürleriniz, patronlarınız yurtdışında gezerken, tatil yaparken ailesi ile vakit geçirirken, siz onları yukarı taşırsınız sadece. size kalan ise eve geldiğinizde trust me i'm an engineer facebook sayfasındaki karikatürlerine gülmek kalır.

    daha çok çalışırsanız daha çok iş verirler bu kadar basit.
    eğer 10 günde bitirilecek işi 5 günde bitirirseniz fazla mesai ile, bir sonraki projenizde yine aynı performans beklenecek. bu yüzden fazla mesai yaparak kimseye yaranamazsınız. sadece kendinizi bitirirsiniz.

    eğer saat 5:01'de işten çıkmazsanız bunu alışkanlık haline getirirsiniz. patronunuzda, iş arkadaşlarınız da buna alışır. herkes bu şekilde çalışmaya başlar ve bir gün 5:01'de işten çıktığınızda arkanızdan şunu derler: "bu çocuk işten kaytarıyor, erken çıkıyor".

    evet köleliğe hoş geldiniz.
  • türkiye'de 501 developer çalışma koşullarını elde etmek yurtdışından daha mümkün çünkü kalifiye geliştirici kısıtlı bir kaynak. özellikle tecrübeli geliştiriciler bu konuda diretirlerse bir süre sonra yurtdışındaki gibi işverenlerin bunu geliştirici cezbetmek için kullanmasını sağlayabilirler. esnek çalışma saatleri sağlayan, fazla mesaiye kastırmayan işyeri mümkün (slogan ciğerizm'den arak). (bkz: ticaretnet/@ssg) (bkz: ekşi teknoloji)
  • manifestosunun uyduruk olma sebebi tam olarak şu kısımlardır:
    "if you:

    write a technical blog
    contribute to open source projects
    attend user groups in your spare time
    mostly only read books about coding and productivity
    push to github while sitting on the toilet
    are committed to maximum awesomeness at all times, or would have us believe it

    ...we respect you for it. there's probably some pity in there too, but honestly, it's mostly respect."

    hiç açıklamaya bile zahmet etmiyorum. eğer kodlama sizin için sadece bir iş ise, bir hobi değilse (ki scott hanselman için bu ne kadar doğrudur tartışılır, zira adamın blogu eğer sadece "iş" için tutuluyorsa bundan zevk alıyormuş gibi yapmayı iyi başarıyor.) belki kabul edilebilir, ama eğlenmediğiniz bir işte de niye çalıştığınız sorusu geliyor ister istemez insanın aklına. ben şahsen tiksindim, özellikle "saygı duyuyoruz ama üzülüyoruz biraz da sizin için" tribi çok iğrenç.
  • isbu manifestoya katilmayanlar get a life gibi sig bakis acilariyla yorumlanir, yargilanir.

    "yasam duzenini oturtmus veya oturtmak isteyenleri tenzih edersek" diyorum ki bana gelip "ama kiz arkadasimla ne zaman bulusacagim :(((((((" demeyin. nerenizle okuyorsunuz acaba? ana fikir ne bu lafta? "okudugumuzu anladik mi?" bolumu mu koyayim her entry'nin sonuna?

    once bunlari bir dusununuz. "get a life" demeden once sunlara bakiniz: (bkz: introvert) (bkz: extrovert)

    benim gorusum su yonde: insan sevdigi isi yaparken zamanin nasil gectigini anlamaz. ancak sevmedigi isi yapanlar her zaman dakika sayar. (sirket kosullari geregi 5:01 dedigi anda cikmak zorunda olanlari tenzih ediyorum.) her zaman diyorum bak cunku herkesin zaman zaman, isini seviyor olsa dahi, dakika saydigi gunleri olmustur, olur. her zaman saate bakanlar ise kesinlikle o isi zorla yapiyorlardir, bir an once kendini o ortamdan disari atmak istiyorlardir.

    not: burada 10-15 dakika gec cikmaktan bahsediyorum. otur 2-3 saat "hobi" kas diyen yok zaten.
  • microsoft ve turkcell'in beni bu hale getirdigi yasam bicimi. ustelik yasim genc, full time tecrubem bile olmamasina ragmen "501 olsa da kacsak eheh" modunda oluyor insan ister istemez, oysa o ofislerde 7/24 yemek olsa bi sekilde, yatagimiz hamağımız olsa, free soda'larimiz olsa belki de hic kalkip gitmiycez. iste boyle bisey * corporate sirket dostlar.
  • yasam duzenini oturtmus veya oturtmak isteyenleri tenzih edersek; yazılım yazmaktan nefret eden bilgisayar mühendisi triplerini konu alan manifesto. ya da ben yanlis anladim. buyuk ihtimalle "bitse de gitsek" ekolune uygun bir sekilde mezun olmuslardir.

    yanlis anladiysam sebebi sudur: 5:01'e 10 dakika kala daha evvelden karsi karsiya kaldigim bir problemi cozmeye cok yaklastiysam eger 5:10'a kadar da otururum kicimin uzerinde, hic gocunmam. evet, 5:00'da catir catir cikmak hakkimdir ama o problem ve cozumu butun gece aklima takilacaktir.
hesabın var mı? giriş yap