• --- spoiler ---
    özgün bir sinema dili oluşturmayı başaran bir film en başta 4 ay 3 hafta 2 gün. küçük bütçeli bir film olmasına rağmen yapısıyla farklılığını en başından itibaren hissettiriyor. seyirci, kısaca kürtajın yasal olmadığı romanya'da dört aylık hamile bir kadının yasadışı bir yolla kürtaj olmasını konu alan bu filmi izlerken her an bir olay, beklenmedik bir gelişme, bir ölüm, bir cinayet, bir baskın; yahut kanlı sahneler, kahramanların yakalanması gibi olaylar bekliyor, oysa ki film sessiz sakin bitiveriyor. gerek zekice yazılmış senaryosunda, gerek çekim teknikleriyle, ses kullanımıyla yaratılan atmosferiyle seyircinin bu tür beklentileri yaklaşık 2 saat boyunca canlı tutuluyor. özellikle otilia'nın gece sokaklarda yürüdüğü sahnelerde bir yandan hareketli kamera, bir yandan özellikle tercih edilmiş karanlık, diğer yandan da telsiz, köpek, cam kırılması, çığlık sesleriyle her an talihsiz bir olay, ani bir hareket geleceği düşünülüyor ister istemez; ama hikaye ilerlemesi gerektiği gibi ilerliyor ve herhangi bir aksilik yaşanmadan da sona eriyor. yönetmen bütün film boyunca bizi şaşırtmayarak şaşırtma işini ustalıkla yerine getiriyor.
    filmde parmak basılması gereken bir diğer nokta ise 1987 yılının romanya'sının tasviri. çavuşesku'nun kurşuna dizilmesine 2 yıl kala, demir perde ülkelerinin belki de en talihsizi olan romanya'daki sosyal ve politik çürümeyi her açıdan kusursuz bi gerçeklik duygusuyla yansıtmayı başarıyor. filmde karşımıza çıkan kontrolör, resepsiyonist gibi karakterlerin bile sevimsizliği; otilia'nın adi'nin annesinin doğum günü yemeğinde dahil olmak zorunda kaldığı muhabbetlerden rahatça hissedebildiğimiz şehirli-köylü ayrımı; pek manidar ismiyle bay bebe'nin tiksindiren portresi ile sosyal çürümenin kamu görevlisinden aydın kesime her katmanda kendini gösterdiği her karede yüzümüze vuruluyor. senaryonun gücü kameranın gücüyle daha da yükselmiş; düzgün çalışmayan neon otel lambaları, çirkin natürmort tablolar, köhne evler de verilmek isteneni perçinlemiş.
    son olarak, 4 ay 3 hafta 2 gün bir kürtaj filmi ya da bir kürtaj karşıtı film değil. ya da anti-komünist söylemleri haykırma amaçlı bir romanya hikayesi değil. aslında 2 kadının dayanışma hikayesi, varoluş mücadelesi. ya da fakirliğe, kurallara, yasaklara inat bir fedakarlık öyküsü. belki de bu yüzden, bu iki genç kadının her şey olup bittikten sonra karşı karşıya oturdukları masada, önlerindeki "et" yemeğine bir alternatif aramalarıyla bitiyor film...
    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---
    39 yaşındaki romen yönetmen cristian mungiu’nun üçüncü uzun metrajlı filminin ilk karesinde akvaryumda yüzen bir süs balığı görüyoruz. bu balık, filmdeki karakterlerin sıkışmışlığının/çaresizliğinin ve hatta nicolae ceausescu dönemindeki romanya toplumunun bir metaforu. bir üniversite yatakhanesinin gri bir odasındayız, oda arkadaşı iki kızın arasındaki konuşmalara tanık oluyoruz. anamaria marinca tarafından canlandırılan ana karakter otilia’yı üniversite koridorlarında takip ederken karaborsacılık gibi dönemi tanımlayan olgularla tanışırken bir yandan da iki kızın gerçekleştirmek üzere olduğu gizli plan hakkında ufak ufak fikirler edinmeye başlıyoruz. ancak, ilk yarım saat boyunca hikayede tam olarak ne olup bittiğine değil, baskı rejimi esnasında tipik bir romen gencinin yaşamına ve hayat ışığı sönmüş romanya sokaklarına, yüzlerini katılık kaplamış resepsiyonistlere, bilet kontrolörlerine odaklıyor seyirciyi yönetmen.

    filmin hikayesi bir cümleyle özetlenebilir: otilia, neredeyse 5 ay önce* hamile kalan arkadaşı gabi’nin bir otel odasında kürtaj olmasına yardımcı olurken parasızlık ve erkek arkadaş gibi faktörler ve kürtaj olgusunun dehşetiyle baş ediyor. ancak, mungiu filmin öncesinde salonu dolduran izleyicilere bir uyarıda bulundu: "bu, sadece kürtajla ya da komünizmle ilgili bir film değil." kendi geçmişinden çıkardığı bu hikayeyi olabildiğince gerçek bir şekilde anlatmaya çalışan yönetmen, zaten gerçekliği yansıtınca hikayenin otomatikman katmanlaşacağını düşünüyor. kürtajcı mr. bebe’nin kızların çaresizliğini kullanıp otilia’ya tecavüz etmesinden filmin güce sahip olanın bu gücü kötüye kullanması gibi bir anafikre sahip olduğu çıkartılabilir. kürtajın yasadışı olmasının birçok kadın için doğurduğu katastrofik sonuçlara odaklanıp filmin özgürlük kavramı ile ilgili bir film olduğu da söylenebilir. bütün bu temalar, o zamanın siyasi ve sosyal yapısına da bağlanabilir. her iyi filmde olduğu gibi filmden çıkarılacak fikir seyirciye kalmış.

    (burada bir parantez açmak istiyorum. kürtajın romanya’da yasadışı olduğu 20 yıllık dönemde yüzbinlerce kadın hayatını kaybetmiş. 1989’daki devrim sonrası yeni hükümetin ilk icraatlarından biri kürtajı tekrar legal hale getirmek olmuş. bu yasa değişikliği sonrasındaki ilk yılda 10 milyonluk kadın nüfusu içinde 1 milyon kadar kürtaj vakası gerçekleşmiş.)

    yönetmen, birkaç dakikalık uzun planlar kullanmış filminde. kamera ya sallana sallana karakterleri takip ediyor koridor ve sokaklarda; ya da tamamen sabit durup kadraja ne girerse onu yansıtıyor. özellikle kameranın sabit durduğu sahneler çok rahatsız edici çünkü karakterlerin içinde bulunduğu çıkmazdan uzaklaşamıyorsunuz seyirci olarak. mekan seçimleriyle yarattığı klostrofobi hissini bu tip kamera kullanımlarıyla perçinliyor yönetmen. anamaria marinca’nın son yemek’e benzettiği yemek masası sahnesinde bu his doruğa çıkıyor. kürtaj ve tecavüz sonrası erkek arkadaşının annesinin doğumgününe uğrayan olitia, sadece fiziksel olarak var olduğu yemek masasında, etrafındaki romen toplumundaki sınıfsal ayrımları işaret eden diyalogun rahatsız ediciliği içerisinde, yaşadığı dehşetle baş etmeye çalışırken biz de onun iç dünyasındaki karmaşanın bir parçası oluyoruz, haykırarak o masadan kalkmak istiyoruz. bu sahnede ve filmin tamamında anamaria marinca’nın yüzü ana odağımız. gece sahnesinde, bebek fetüsünü atacak bir yer ararken karanlığın korkutuculuğunu bıçak gibi yarıyor olitia’nın gözleri.

    hikayenin realizmi, kamera kullanımı, doğal diyaloglar ve müziğin olmaması gibi tercihler, filmin tarzını dardenne kardesler’e benzetmeme sebep oldu biraz. zaten cannes jürileri çok seviyor böyle filmleri. rahatsız edicilik faktörü ile de lukas moodyson’ı anımsadım. sınırlı sinema kültürüm içerisinden bu yönetmenlerle bağ kurdum, belki daha oturaklı referanslar verilebilir. ancak bu benzetmeler de biraz boş, zira mungiu kimseden etkilenmemek için yeni bir film çekmeden önce bir sene sinemaya gitmiyor, ilham perilerini sinema sanatından değil, gerçek hayattan almayı tercih ediyormuş.

    a fost sau n-a fost ve moartea domnului lazarescu gibi romanya filmleriyle birlikte son dönemde uluslar arası düzeyde gürültü kopartan doğu avrupa filmlerinin etkileyici bir örneği 4 luni, 3 saptamani si 2 zile. ironik bir şekilde “altın çağdan hikayeler”* şeklinde isimlendirilen ve merakla beklenen bir filmler zincirinin de ilk halkası.
    --- spoiler ---
  • her sahnesinin ayrı bir ozenle ve kurguyla cekildigi hissedilen ama tekrar seyretmeye insanın gücünün yetmeyecegi filmdir.
    ozellikle kadınlar tarafından ayrı birer karın ağrısıyla seyrediliyor olmalı.

    --- spoiler ---
    ornegin
    mr. bebenin sondayı uzatır mısın diyerek otilia dan sondayı aldıgı sahne: gabi yatakta bacakları v seklinde uzanmış , yanında mr bebe kameraya profil vererek oturuyor ve istenen o garip alet "sonda" sag ust köşeden kadraja girip hafifce sallanıyor. yonetmen bu sahneyi normal den belki 3 saniye fazla uzatarak bize sanki fotograf cektiriyor.
    baska bir sahne yemek masası: oti biraz önce hayatında buyuk bir ihtimal ilk defa tecavüze ugramış, arkadasını en ilkel kürtaj yöntemiyle sondaya baglatmış ve bırakıp gelmiş masaya oturmuş. aile cok sempatik cok güleryüzlü cok problemsiz. oti omuzlarını içine cekerek nefes almaya calışıyor gözleri bir saga bir sola kayıyor. yanına sevgilisi oturuyor ama bir fiziksel yakınlık bu kadar mı gercekten uzak olur. onu anlamadıgı ve anlayamayacagı bu kadar mı belli olur. yine de sevgili de gergin sıkkın. bir fotografta burda cekiyor seyirci. sahne uzuyor kadraj hiç değişmiyor. anne baba arasında oturan oti ve sevgilisi.
    baska bir sahne: oti sevgilisinin odasına giriyor. oti gabinin basına gelenleri anlatıp dayanamıyor gidiceğim diyor. vedalasma sahnesi. sevgili diyor ki içerdekilere en azından bir veda et. o kadar uzak ki anlamaktan kızın yasadıklarını yonetmen kadraja bile almıyor- göstermiyor sevgiliyi. seyirci sadece otiyi görebiliyor yarım acık oda kapısında. ekranda sadece oti ve onun gerginliği var.
    başak sahne: otinin gabiye kosarken karanlık sokakta kusmaya başlaması. gölge oyunları.
    baska sahne: oti fetuse bakıyor. bakıyor. sahne uzadıkca fetusu bizim göremeyecegimize inandıyor yönetmen. sonra cat diye geliyor fetus ekrana.
    baska sahne: otinin otelde kapıyı calıp kapının acılmasını beklerken arkadan onu seyrettigimiz bekleme odası sahnesi . sagda yanıp sönen florasan ısıklara zoom. tediriginlik yine has safha da. neden acılmıyor bu kapı?
    boyle tek tek bir sürü sahneler barındıran filmdir.

    kendi yarattıgı gerginligi yok etmeden film biter gider. film bitince ilk defa muzik sesi duyulur. ben de bir şey eksik ama ne diyordum..

    --- spoiler --
  • kürtajcı bebe ile kızlar arasındaki uzun ve boğucu konuşmanın son yıllarda yazılmış en usta işi diyaloglardan biri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. açık konuşmaktan kaçınmanın, ima etmenin, adım adım iktidar kurarak sözcüklerle ezmenin sarsıcı bir örneği. ideoloji, cinsiyet ve iktidar ilişkisi söz konusu olduğunda başlıbaşına bir yazı konusu olabilir.
  • bu filmde doktor rolünde oynayan şahıs, festivalin, yılın, avrupanın filan bi yana, resmen sinema tarihinin en akılda kalıcı performanslarından birine imza atmıştır. karşısındakini dinlerken bile döktürüyor adam. ödül filan almamışsa yazık olur, haneke keşfedip bi sonraki filminde oynatırsa enterasan olur.
  • insanı prezervatif kullanmaya, kullandirtmaya teşvik eden film.
  • gece gece beni allak bullak etmiş filmdir. bir bardak süt içip yatacakttım, şimdi açtım bira içiyorum...
  • etkisini, gücünü uzun planlarından alan, minimalist bir film. hatta filmin olayı bu uzun planlar(mesela enfes yemek sahnesi) ve bu planların birlikte insanda uyandırdığı gerilim hissi denebilir. gerçekçilik dozunu arttırıp katharsisi tavan yaptırmaları da cabası. bu halde filmin uzunluğundan şikayet etmek tuhaf kaçabiliyor elbet.
  • kürtajı yasaklayacak olan kanun tasarısı mecliste kabul edilmeden önce meclise kurulacak dev bir ekranda tüm vekillere izletilmesi gereken film. bakalım evet demek için ellerini o kadar rahat kaldırabilecekler mi.
  • beklenenin dışına taşmış bir film olmuştur. filmi izlerken kafamızda kurduğumuz her hikaye beklentimizin aksine gerçekleşmemiş, bu anlamda film hem bir tatminsizlik, hem de bir farklılık, farkındalık yaratmıştır.

    --- spoiler ---
    filmde, çantasını toplayan iki kadın önce yolculuk çağrışımı yapmıştır. otel bu konuda bizi aydınlatmış, ama otelin yurt ile aynı şehirde olması kafaları karıştırmıştır. sonrasında mr. bebe ile buluşan otilia, otilia nın bir iş için aracı olduğu düşüncesini kafamızda netleştirmiş, ama aklımıza daha fesat şeyler gelmiştir. gabita belki de tanımadığı bu adamla para karşılığı birlikte olacaktır. doktorun parayı beğenmediği için iki kadınla birlikte olmasının ardından doktorun bıçağını alan otilianın doktora zarar vermemesi de bizi ayrıca şasırtmıştır. otilianın sadece sevgilisin annesinin doğum gününe gitmek için, gabitayı fetüsü bekler halde bırakması, arkadaşı için tecavüze uğramayı kabul eden kadın profili ile fazlasıyla ayrık durmuştur. doğum günü yemeğinde otilianın hissettikleri, ve ona hissettirelenler ise uzun değil yerli yerinde olmuştur. otele döndüğünde gabitaya sesini duyuramayan otilia, yatağın üstüne kanlar içinde yatan bir gabita hayali kurdurmuştur. fakat fetusten kurtulan gabita, yorgana sarılmış pamuk gibi uyumaktadır.
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap