• 1919 istanbul

    mustafa kemal’in, annesinin akaretler’deki evinin kapısı italyan askerleri tarafından zorlanıyor. annesi de o sırada evde, durumu üst kattaki oğluna haber veriyor. mustafa kemal aşağıya inince onu sinirli gören italyan askeri “böyle emir aldık, yerine getirmeye mecburuz” diyerek kendini savunuyor. subaya emri kimin verdiği sorulunca “kumandanımız” cevabını veriyor. evinden çıkmaları için ne gerektiğini sorup “kumandanlarından emir alınması” cevabını duyan mustafa kemal, italyan askerlere emri alana kadar durdukları yerde durmalarını, eve dokunmamalarını söyleyip çıkıyor.

    diyarbekirli kazım paşa'nın* evinden italyan temsilciliğini arayıp telefona gelen yetkiliye olayı anlattıktan sonra, yetkili; “afedersiniz, mutlaka bir yanlışlık oldu” diyerek, eğer askerlerin başındaki subayı telefona çağırırsa gereken emri vereceğini söylüyor. asker telefona geliyor, emir veriliyor ve askerler çekiliyor. ertesi gün şişli kumandanından arkası yazılı bir kağıt getiriliyor. üzerinde “bu eve kimse tecavüz edemez” yazılıdır. birkaç gün sonra, mustafa kemal’in evde olmadığı sırada, italyan olmayan bir müfreze eve geliyor. evdekiler kartı gösteriyorlar, askerlerin başındaki subay kartı alıp yırtıyor ve evi didik didik arıyorlar. bu olay; memleketin en saygın komutanlarından birinin, işgal altında onuru çiğnenen istanbul’daki vaziyeti için en çarpıcı kesitlerden biridir.

    mustafa kemal, fethi bey* ve dört müşterek arkadaşı, ihtilalci bir komite kurmak üzere toplanırlar. padişahı değiştirmekten, kabineyi düşürmeye kadar türlü tedbirler tartışılır. şişli’deki evde toplandıkları günlerden birinde, dört kişiden biri olan canbulat bey “arkadaşlar, ben çok düşündüm. namusumla söz veririm ki sırrınız gizli kalacaktır, fakat komitede çalışmaya devam edemeyeceğim” der. başarıdan emin değil misiniz? diye sorarlar; bunu düşünmediğini, başarılı olunacağını fakat başarılı olunsa dahi tehlikelerin olduğunu söyler canbulat bey. “ben ve benim gibiler, sizin kararlarınızı tatbik etmek üzere iktidara gelecek yedek adaylar oluruz” diye ekler. cemiyet fes edilir ve kalanlar cemiyeti tekrardan kurarlar.

    eski ittihatçılar, itilafçılar, işgal kuvvetleriyle birlikte çalışanlar ile görüşmelerini sıklaştıran mustafa kemal, istanbul’dan kaybolmayı, anadolu içine girip bir müddet isimsiz çalıştıktan sonra, memleketin gerçek vaziyetinin ne derece felaket olduğunu millete haber vermeyi büsbütün aklına koymuştu. bir süre bu planından kimseye bahsetmedi. anadoluya nasıl geçeceğini de henüz bilmiyordu. sonra bir zaman paylaşmanın sırası geldiğini hissedip sırdaşı ismet inönü’yü şişli’deki evine davet etti. inönü, evde yalnız bulduğu mustafa kemal’i “gene ne var ” diyerek selamladı, bir yandan da gülümseyerek.
    ne haber? sorusunun ardından, “şuradan bir harita aç üzerinde konuşacağım” dedi mustafa kemal. inönü haritayı açıp pergeli hazırladı, “henüz pergellik bir şey yok, biraz pergelsiz görüşelim” deyip, hiçbir yetki ve sıfatı olmadan anadolu’ya geçip, orada memleketin içerisinde bulunduğu durumu ve bekleyen gerçek tehlikeyi haber vererek, milleti uyandırıp kurtulma çareleri aramak için en uygun bölgenin ve kendisini oraya götürecek en kolay yolun hangisi olduğunu sordu. inönü tekrar gülümseyerek “karar verdin mi” dedi ve derin derin haritayı inceledi. “yollar çok, bölgeler çok” diye ekledi. bu konuşma gelen bazı ziyaretçilerin haberinin verilmesi ile bölündü.

    aynı sıralarda vahdettin’in kabinesinde mustafa kemal’e dair iki zıt görüş var; bunlardan biri kendi lehlerinde onu kazanmaya çalışmak gerektiği, bir diğeri ise ona hiçbir şekilde itimat edilemez olduğu. aylarca süren münakaşanın sonunda mustafa kemal’in istanbul’da bir takım olumsuz etkileri olacak hazırlıklar içinde olacağından şüpheleniliyor ve iki ayrı görüş, görüşlerden birinde ortaklaşıyor. ortak görüş şu; mustafa kemal derhal istanbul’dan uzaklaştırılıp anadolu dağlarına atılmalı ve orada çürütülmeli.

    o esnada mustafa kemal’i istanbul’dan sürmek için sebep arayan vahdettin hükümeti*, işgal kuvvetleri subaylarının hazırladığı raporları dosya halinde eline alıp eksik parçayı tamamladı. mustafa kemal, harbiye nazırı şakir paşa tarafından makamına davet edildi. paşa, tek kelime söylemeden dosyayı mustafa kemal’e uzatarak “bunu okur musunuz” dedi.
    dosyada yazılanların özeti şöyle: samsun ve civarındaki rum köyleri türkler tarafından her gün tecavüze uğramakta. istanbul hükümeti bu tecavüzleri engelleyememekte. burada emniyet ve huzuru sağlamak insaniyet namına itilaf kuvvetlerinin üzerine borçtur. ilave edilen protestoda ise; “eğer emniyeti sağlamak konusunda aciz iseniz, vazifeyi biz üzerimize alacağız” denilmekte.
    raporu okuyan mustafa kemal harbiye nazırı’na(şakir paşa) “emriniz paşam?” der. paşa yazılanların doğruluğunu sorar, “zannetmiyorum, fakat bir şeyler olmak ihtimali vardır” yanıtını alır. bunun üzerine asıl konuya geçilir. harbiye nazırı, konunun aydınlatılması için oraya birinin gönderilmesi gerektiğini, sadrazam paşa ile konuştuğunu ve bunun için mustafa kemal’i uygun gördüklerini kendisine söyler. mustafa kemal, oraya sadece rumlara kötülük ediliyor mu diye bakmaya mı gideceğini, bu vazife için memuriyetinin ne olacağını sorduktan sonra, erkanıharbiye reisi ile görüşerek bu memuriyete şekil vermeyi teklif eder. “hay hay” cevabını alır.

    erkanıharbiye reisi fevzi paşa’yı görmek için daireye gittiğinde, paşa'nın 20 gündür hasta olduğu gerekçesi ile gelmediğini öğrenir. işin aslı: “suriye fatihi” general allenby istanbul’a geliyor ve fevzi paşa’nın kendisini karşılaması isteniyor. paşa bunu reddedince gerekli olduğu yönünde ısrar ediliyor. bunun üzerine fevzi paşa hasta olduğunu söyleyerek evine çekiliyor ve evinden çıkmıyor. fevzi paşa’yı yerinde bulamayan mustafa kemal, dairede ikinci reis diyarbekirli kazım paşa(kazım inanç) ile karşılaşıyor. nazır paşa’nın kendisine verdiği vazifeden bahsediyor ve aklındakileri kazım paşa ile açık bir şekilde konuşuyor. kendisini istanbul’dan uzaklaştırmak istediklerini, bunun için bu memuriyeti bulduklarını, kendisinin de bir şekilde anadolu’ya geçme fırsatı aradığını ve teklifi hemen kabul ettiğini söyleyip, “fırsattan mümkün olduğu kadar istifade etmeliyiz” diyerek bitiriyor sözünü. kazım paşa “nasıl” diyor ve cevap beklemeden ekliyor: “…zaten ordu müfettişlikleri meselesi var. sen o taraflara ordu müfettişliği unvanı ile gidebilirsin!”.

    mustafa kemal, kazım paşa’nın harbiye nazırı ile konuşmasını, kendisinden istenenleri tespit edip en azami şekilde kaleme aldıktan sonra, üzerine bir iki noktayı not ettirmek istediğini söyler. “istediğim bir madde” diye devam ederek, samsun’dan başlayarak bütün doğu vilayetlerindeki kuvvetlerin komutanı olmayı ve bu kuvvetlerin bulunduğu vilayetlere doğrudan emir verebilmesi gerekliliğinin altını çizer. “bir diğer madde” dedikten sonra, bu bölge ile herhangi bir temasta bulunan askeri ve idari makamlara yazılı bildirimlerde bulunabilmesi gerekliliğini ekler. bu iki maddeyi onların arzularını topladıktan sonra ilave etmesini söylediği sırada kazım paşa, mustafa kemal’in yüzüne bakarak; “bir şey mi yapacaksın?” diye sordu. mustafa kemal: “evet bir şey yapacağım. bu maddeler olsa da olmasa da yapacağım” diyerek cevapladı. bu cevabı kazım paşa gülerek; “vazifemizdir, çalışacağız” diye karşıladı.

    sonrasını mustafa kemal şöyle anlatıyor: “dediğim gibi yazdığı talimatnameyi okudu. sonra beni bırakarak, taslağı harbiye nazırı’na göstermek üzere odadan çıktı. bilmem ne geçti, bu kadar az zamanda ne geçebilir, fakat kazım paşa’nın söylediğine göre, sadrazam paşa talimatnameyi imzalamayacakmış. şakir paşa da imza koymaktan çekinmiş, ancak bu rahmetlide vicdani bir seziş olmak lazımdı ki, “imza edemem!” sözünden sonra “mührümü basarım!” demiş.”

    şakir paşa mührünü basması için kazım paşa’ya verir. mustafa kemal, kendisinin lüzum gördükçe doğrudan doğruya sadrazam paşa ile muhabere edeceği maddesini de eklemek ister. şakir paşa; “çok iyi ama bu paşaya okuduğum taslakta yoktu” diye cevaplar, gülüşürler. maddeler eklenir, talimatname temize çekilir ve mühür basılır. iki nüshadan birini kazım paşa’ya verir mustafa kemal, “dosyanda saklarsın” diyerek. kazım paşa latifeli bir gülüşle “paşam, beni torbaya mı sokuyorsunuz” der. mustafa kemal, kendisine teşekkür eder ve bir gün bunu hatırlayacaklarını söyler.

    9. ordu müfettişi olan mustafa kemal, karargahını kurmak işine girişir. ikinci reis ile konuştuğu sıra yanına alacaklarını kendisinin seçeceğini söylemiştir. onların işlemleri yapılırken bir yandan yol hazırlığı, bir yandan da resmi ve özel ziyaretlerini tamamlar. bu ziyaretlerin birinde damat ferit paşa’nın nişantaşı’ndaki evine yemeğe davetlidir. mayıs 14, yunanlılar izmir’i işgal etmeden hemen öncesi. mustafa kemal belirlenen saatte orada olur. ortam gayet sıkıcıdır, ikisi de sessizce otururlar. bir aralık damat ferit paşa “acaba nerede kaldı?” diye sorar. “birini mi bekliyorsunuz, efendim!”, “evet, cevat paşa hazretleri gelecekti”. gene uzun bir sessizlikten sonra cevat paşa nihayet gelir. çatal ve tabak tıkırtısından başka ses çıkmayan masada yemeğin sonuna yaklaşılırken, sadrazam ferit paşa sessizliği böler. cevat paşa ve mustafa kemal’e bakarak; “yemekten sonra biraz görüşelim” der.

    ortasında büyükçe bir masa bulunan salona geçerler. henüz ayakta iken, damat ferit paşa bir harita getirilip müfettiş paşa(mustafa kemal)’nın harita üzerinden izahat vermesini söyler. kipert’in atlasından anadolu paftası masaya açılır. sadrazam ferit: “samsun ve havalisinde ne yapacaksınız?” diye sorar. mustafa kemal; ingiliz raporlarına göre samsun civarında biraz karışıklık olduğunu, bunların muhtemelen abartıldığını, yerinde inceleme yapmadan bir şey söylemenin isabetli olmayacağı şeklinde soruyu cevaplar. cevat paşa’nın fikri sorulur, o da “bu işler yerinden hallonulur” şeklinde yanıt vererek mustafa kemal’i destekler.

    sadrazam, kafasını kurcalayan asıl soruyu biraz da heyecanlı bir ses tonuyla sorar: “pekala, siz bana harita üzerinde nerelere kadar kumanda edeceksiniz, gösterir misiniz?”. mustafa kemal haritanın küçük bir bölümü, birkaç vilayetin üzerine elini koyarak bölgeyi gösterirken, henüz kendinin de pek iyi bilmediğini söyleyerek soruyu savuşturur. sadrazam başka bir soru sorar: “zatı şahaneyi(vahdettin) ziyaret ettiniz mi, ziyaret etmeden mi gideceksiniz?”. mustafa kemal “irade buyurulmadı” diye karşılık verir. bunun üzerine sadrazam “ben iradeyi tebliğ ediyorum, yarın kendisini ziyaret ediniz!” der. sadrazam’ın konağından mustafa kemal ve cevat paşa birlikte çıkarlar. kol kola nişantaşı caddesi’nden teşvikiye’ye doğru ilerlerken cevat paşa samimi bir dille sorar: “bir şey mi yapacaksın kemal?”, “evet paşam, bir şey yapacağım!”. cevat paşa: ”allah muvaffak etsin”, “mutlaka muvaffak olacağız!” diye yanıtlar mustafa kemal ve ayrılırlar.

    izmir’e çıkmaya hazırlanan yunanlılar adalara asker yığmaya başlamıştır. bununla alakalı muhabere edildiği sıra mustafa kemal, fevzi paşa’ya vaziyeti nasıl gördüğünü sorar. paşa gök gürler gibi bağırarak: “anlamıyorum ki efendim!”, haritada eliyle istanbul’u göstererek: “buradaki rahatımızı feda etmemek için koskoca memleketi veriyoruz, bu ne akıldır?”. fevzi paşa’nın bu cevabı; istanbul’daki hilafet ve hükümetin, vaziyet ve tutumunu en çarpıcı şekilde ortaya koyan cümlelerden biridir.

    mustafa kemal, fevzi paşa’dan duyduklarına sevinir ve onların düşündüklerinin hakikat olduğunu, uzun uzun görüşmeye lüzum olmadığını, yalnız onlardan kendisine yardım etmelerini beklediğini söyler. fevzi paşa “evet” diye cevaplar. cevat paşa’ya dönüp, bilhassa yetki makamında oturması sebebi ile kendisinin düşüncesini ifade etmesini ister. o da “elbette” diyerek mustafa kemal’in istediği cevabı verir. ilk iş olarak trenle nakillerine izin verilmeyen ulukışla tarafındaki 20. kolordu’nun ankara’ya hareket etmelerini emir buyurmasını ister. “emir vereceğim” diye karşılık alır. cevat paşa ile şahsen muhabere edebilmek için özel bir şifre talep eder. “şimdi” diyerek zile basar cevat paşa, lazım gelenlere söyleyerek şifreyi temin ettirir.

    yunanlılar izmir’e çıkmaya başladıkları sırada sadaret makamının bekleme salonuna alınan mustafa kemal, işgali küstahlık diye nitelendiren, “bu da mı oldu” diyerek telaşlanan nazırların tutumuna gülmek mi ağlamak mı lazım geldiğini kestiremez. ne yapılacağını soran mustafa kemal, “protesto edeceğiz” cevabını alır. bunun lazım olduğunu fakat protesto ile yunanlıların işgalden vazgeçeceklerini zannetmediğini söyleyerek karşılık verir. başka tedbirlerin lazım geldiğini ekleyince, “o zaman bizi naparlar bilir misin?” diye yüksek bir tonda karşılık verir mehmet ali bey. sadaret makamındaki genel havanın özeti çıkarılabilir buradan. hemen sonra mustafa kemal kendisini anadolu’ya götürecek vapurun hazır olup olmadığını sorar. “çoktan tertip etmiştim, bandırma vapuru emrinizdedir” cevabını alır. doğrudan doğruya kaptana emir verip veremeyeceğini sorar, “hay hay” şeklinde karşılık verilir. damat ferit kabinesini perişanlığı ile baş başa bırakıp vahdettin’i ziyaret etmek üzere oradan ayrılır.

    yıldız sarayı’nın ufak bir salonunda, neredeyse vahdettin ile diz dize denecek kadar yakın otururlar. salonun boğaziçi’ne bakan penceresindeki manzara şöyle; bütün deniz birbirine paralel hatlar üzerinde duran düşman zırhlıları ile dolu. bordolarındaki toplar sanki yıldız sarayı’na çevrilmiş. bu vaziyeti görmek için oturduğunuz yerden kafanızı sağa sola çevirmeniz yeterli. pencereden görünenlere çoktandır alışmış olan vahdettin söze girer, üzerine elini koyduğu kitabı kastederek; “paşa, paşa! şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin ve bunların hepsi artık bu kitaba girmiştir. bunları unutun, asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir. paşa, paşa, devleti kurtarabilirsin!” mustafa kemal, vahdettin’in kendisine karşı samimi olup olmadığını, saltanatı için yabancı devletlerden medet ummasından ötürü pişmanlık duyup duymadığını, aldatıldığını düşünüp düşünmediğini kestirmeye çalıştı. çok iyi anladığı veliahtlığın ve padişahlığın, bütün his ve fikirlerini, eğilimlerini, sahtekarlıklarını tanıdığı adamdan nasıl asil bir hareket bekleyebileceğini düşünerek bu fikrinden vazgeçti. vahdettin’in demek istediği aslında; hiçbir kuvvetimiz olmadığından, istanbul’a hakim olanların siyasetine uyup, ne isterlerse yerine getirmeli. mustafa kemal’in memuriyeti, işgal kuvvetlerinin şikayet ettikleri meseleleri halletmektir. eğer onlar memnun olur, buna itiraz eden türkler yola getirilirse, vahdettin’in de beklentileri yerine gelmiş olacaktır. merak buyurmamasını, kendisini anladığını ifade eden mustafa kemal, izni ile hemen hareket edeceğini söyler. “muvaffak ol” cevabını alarak huzurdan ayrılır.

    16 mayıs 1919 cuma, istanbul

    mustafa kemal şişli’deki evinden ayrılmak üzeredir. otomobil kapıda bekliyor, bandırma vapuru ve karargahındakiler galata rıhtımı’nda hazır olmalı. evdeki vedaların bittiği sırada rauf orbay gelerek, aldığı bir habere göre ya mustafa kemal’in hareketine izin verilmeyeceği ya da geminin karadeniz’de batırılacağını söyler. şaşkınlığı geçmemişti ki, uzun süre yanında çalışan bir kurmay da emrinde çalıştığı bir damattan aynı şeyleri öğrendiğini söyledi. bu esnada artık düşmanın elindeydi. tutuklamaları, sürmeleri tamam fakat öldürmek neyin nesiydi? bunun için karadeniz’in azgın dalgalarının seçilmiş olması da mantıklı geldi. tutulmanın, sürülmenin, hapsolunmanın bu saatten sonra ölmekle bir olduğunu düşünerek hızlıca karar verdi ve otomobile atlayarak galata rıhtımı’na geldi. rıhtımda olması gereken gemiyi uzaklarda görünce sandallara binip gemiye çıktılar. mustafa kemal kaptana yola çıkma emrini verdi. fakat kız kulesi açıklarında muayeneye tabi tutuldular. mustafa kemal'in bu olayın üzerine “ne ahmaklık! silahla cephane arıyorlar. bizse, kafamızla inancımızı götürüyoruz” dediği söylenir.

    27 yıllık ihtiyar kaptan demir aldırdı, yabancı subaylar gemiyi terk etti ve bandırma vapuru nihayet hareket etti. mustafa kemal, boğazın karadeniz ucundan çıkarken kaptana olası tehlikeleri anlattı. anlatılanları “ne aksi! bu denizi pek tanımam ve pusulamız da bozuk” diye cevapladı kaptan. mümkün olduğu kadar kıyıları takip etmesi söylendi. ingiliz işgal kuvvetleri, vapuru batırmak veya geri çevirmek görevi ile bir destroyer görevlendirdi, fakat bandırma vapuru ingilizlerin planladığı rotayı takip etmeyince başarılı olamadılar.

    18 mayıs 1919 pazar günü öğlen saatlerinde sinop’a vardılar. kasabadakilerle görüşüp, samsun’a kolaylıkla gidebilecekleri bir yol olup olmadığını sordular ve olmadığını öğrendiler. samsun’a bir an evvel ulaşmak istediklerinden, günlerce zorluk çekerek yollarda kalmayı göze alamadılar. tehlikeyi de göze alarak tekrardan bandırma vapuru’na bindiler ve samsun’a doğru yola çıktılar.

    bir gün sonra, 19 mayıs 1919 pazartesi günü saat 08:15 sularında vapur samsun açıklarında demirledi. mustafa kemal ve beraberindeki silah arkadaşları, gemiye yanaşan takaya binerek kıyıya gelip dil iskelesi’nden karaya çıktılar. istanbul’da bir işler çevirip sorun çıkaracağı düşünülerek anadolu’ya sürülen ve samsun’a ayak basan bu genç generalin, asıl sorunu burada çıkarıp, milli mücadele ateşini yakarak kurtuluş hareketini başlatacağını o sırada kimse bilmiyordu.
  • hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın, kimse köşesine çekilmesin. bu ülke bitti denilen yerden yeniden başlayanların ülkesi. bu ülke anka kuşu gibi küllerinden doğanların ülkesi...

    19 mayıs atatürk'ü anma gençlik ve spor bayramımız kutlu olsun...
  • şu anda troll olarak yaftalanan birilerinin açtıkları 'mustafa kemal'i anadolu'ya vahdettin gönderdi' başlığı ile 'bir türlü bitmek bilmeyen kemalist bayramları' başlığına doluşmuş laf sokmaya çalışanlar o başlıkları sözlüğün zirvelerine taşırken, altlarda kalmış bayrama ait gerçek başlık. troll dediğiniz adamlar hüküm bildiren başlıklar açıyor, ona laf sokacaksınız diye aynı şeyleri yüz defa yazıp başlığı ilk sıraya yerleştiriyorsunuz. senin içeride ne yazdığının, hangi lafı soktuğunun önemi yok. sen yazdıkça başlıktaki hüküm bildiren cümle görünür hale geliyor. onlara verilecek en iyi cevap onları yokluğa mahkum etmek. anlayan yok galiba bunu. hiç boşuna laf etmeyin trollere, adamlar parmağında oynatıyor sizleri. entry'imde belirttiğim başlıklara da bilinçli link vermedim, bu entry'deki linklerden o başlıklara gidip oraya yazarsınız tekrar diye.
  • türk olan ve kendini türk hisseden herkesin bayramıdır. kutlu olsun.

    z.ö.e: türk demeden önce "insan"da demeliydim. zira bu insanların bayramı ama siz insan değilsiniz ya.
  • doğum günün kutlu olsun atam... bizlere armağan ettiğin böyle bir günde, bayramımızı bize zehir ettiler... sen 19 mayıs'ı gençlere hediye ettin ama bizim tertemiz gencimiz, mertcanımız toprak altına girdi bugün... bugün o da senin fotoğraflarını paylaşacaktı her yerde, coşkuyla o da bugünü kutlayacaktı... kopardılar mertcanımızı hayattan, sevdiklerinden, sevdiceğinden ve hayallerinden... bunu yapanlar da genç atam, en güzel günü hediye ettiğin gençlik nereye gidiyor böyle, nedir bütün bu yaşananlar, bütün bunlar bir şaka mı bilmiyorum atam... ülke ne hale geldi bir bilsen, kalbimiz dayanmıyor artık sarı saçlım, mavi gözlüm... 19 mayıs artık bizim hem bayramımız hem de en acı günümüz oldu... bunu bizlere yaşatanlar, mert gibi temiz kalpli bir evladı en temiz yerinden vuranlar şuan aramızda hiçbir şey olmamış gibi geziyor... bir an önce adaletin tecelli olmasını diliyoruz... başka mertcanlar solmasın artık... lütfen destek olur musunuz? #mertcankayaicinadalet
  • kelle koltukta 19 mayıs günü ingiliz donanmasından şans eseri kıl payı kurtulan vatansever bir adamın kendi yurttaşlarını kurtarabilmek için bir kıvılcımı yaktığı gündür. bu günün anısına gençler için bir bayram olarak atfedilmesi atatürk'ün ne kadar hümanist olduğunu gösterir ki başka bir ülkede gençler ve çocuklar için bayram ilan edildiğini göremezsiniz. hele ki o ingilizlerin klasikleri arasında yer alan oliver twist eseri ingilizlerin çocuk ve gençlere gösterdiği değeri gözler önüne sermektedir.
  • öncelikle kutlu olsun.

    malum taraflar "atatürk'ü anma" kısmını unutturmaya çalışıp ecdad, 15 temmuz, millet falan dese de biz unutmayacağız.

    atatürk'ü anın, atatürk ile yaşayın.
  • bu bayramın isminde ''atatürk'ü anma'' bölümü olmasaydı halen şölen havasında kutlanıyor olacaktı.

    ama ben ve benim gibi milyonlarca insan, kimin hain, kimin mandacı, kimin kahraman, kimin vatansever olduğunu asla unutmayacak ve unutturmayacak. ''tarihini unutan bir millet yok olmaya mahkumdur.'' m. kemal atatürk

    ülkenin kurucusunu cımbızla belge çekerek din düşmanı olarak göstermeye çalışanları da unutmayacak.

    dini kendi tekellerinde sanan, kendilerinden olmayanı dinsiz ilan edenleri de unutmayacak.

    19 mayıs bir ülkenin yeniden ayağa kalkışının ilk adımıdır.
    19 mayıs ülkesini ayağa kaldırmak üzere yollara düşen mustafa kemal'i anma günüdür.
    19 mayıs cumhuriyet gençlerinin bayramıdır.

    tüm gençlerin 19 mayıs atatürk'ü anma gençlik ve spor bayramı kutlu olsun.
  • 15 yılı çocukluğa say, geri kalan 40 yılın büyük kısmında coşkuyla kutladım.
    son yıllar, hüzünle.
    bu yıl da öyle.
    her türlü felâketin, ahlâksızlığın, beceriksizliğin, rezaletin arşa çıktığı zamanlarda hüzün doğal sonuç maalesef.

    hüzne galip gelense, her yıl artarak devam eden umut.
    tek önder mustafa kemal atatürk'e olan sevgi, saygı, minnet.

    bayramımız kutlu olsun.
  • "ben 1919 senesi mayıs’ı içinde samsun’a çıktığım gün, elimde hiç bir maddi kuvvet yoktu. yalnız büyük türk milleti’nin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve manevi bir kuvvet vardı. işte ben bu ulusal kuvvete, bu türk milleti’ne güvenerek işe başladım."

    mustafa kemal atatürk*

    (bkz: men atatürk'ün esgeriyem)
hesabın var mı? giriş yap