• (bkz: nev) **

    biliyorum duymak istediklerin bunlar değildi
    o yüzden zafer saymıştım zamansız gidişini
    öyle ya sen ondokuzunda koca bir kadındın
    oysa ben seni tüm yalanlardan daha çok seviyordum

    zor...
    zor kadere emanet ettim seni
    sen benim kördüğümüm
    tutamadığım gözyaşım
    zor...
    zor bir daha, daha da güvenmek
    bana düşen kabullenmek
    zor da olsa dönüp gitmek

    birgün gelir de bir an çokca zamanlardan sonra
    geri dönüp baktığında bilmem anlar mısın
    o senin bir anının benim ömrüm olduğunu
    ne çok sevildiğini, artık çok geç olduğunu

    zor...
    zor kadere emanet ettim seni
    sen benim kördüğümüm
    tutamadığım gözyaşım
    zor...
    zor bir daha, daha da güvenmek
    bana düşen kabullenmek
    zor da olsa dönüp gitmek
    zooooor... zor... zor...***
  • nev in, ondokuzunda olup kendini kocaman bir kadın olarak gören eski sevgililerinden birine yazdığı şarkıdır. benim de bir anımın birinin ömrü olabileceğini ve tüm yalanlardan daha çok sevildiğimi ama artık çok geç olduğunu farkettiğimde tekrar dinlemekten korktuğum, kaçtığım, anladığım şarkıdır. sözleri ve müziği güzel ötesidir. herşeye rağmenin ilk klibini çektiği parçadır aynı zamanda.
  • geri dönüp baktığında bilmem anlar mısın
    o senin bir anının benim ömrüm olduğunu

    meali: "sen mutlu olurken ben asik oluyordum."

    ya..
  • zor, zorluk çok sevdiğim bir kavram. öznel çünkü. bir de çok çabuk güncelleniyor. hepimizin zor eşiği yukarı aşağı değişiyor anbean.

    geçtiğimiz hafta baba ocağına gittim. yine düğün vardı. bu sene de ne düğün yaptı arkadaş, milletin düğününe derneğine yetişemedim amına koyim. işin aksisi ailede benden büyük son bekar kuzenim de evlendi. bütün sülalenin dikkati bana kesildi. artık sıra bendeymiş. düğün derneği seviyoruz lan biz, valla. aksiyon olsun, bi ankara havası çalsın gerdan kıvıralım filan. o yüzden gençlere bu denli baskı, o yüzden bu evlendirme merakı. yaşasın folklor! yaşasın halk oyunları! yaşasın protest bir karşı duruş olan ankara misket! öhm. düğün dernekten sonra zor'un ne kadar öznel olduğunu bir kez daha farkettim.

    bir de düğün nasıl büyülü bir haftasonuna denk gelmişse, ortanca kardeşim askerde, ben 2 günlüğüne gelmişim, küçük kardeşim de başka bir şehire üniversite okumaya tam da o haftasonu gidecek. düğünden sonraki gün ben bıraktım kardeşimi otogara. otobüsü kalktığında arkasından el sallarken farkettim ki ben hep birilerini arkada bırakmıştım, ilk kez birinin beni arkada bıraktığını, zamanın değiştiğini, yaşlandığımı, hayatın aslında tarih gibi tekerrürden ibaret olduğunu fark ettim. benim için zor, yaşlandığımı, zamanın geçtiğini kabul etmekti o an. aynı esnada kardeşim için zor ailesine, büyüdüğü sokaklara, arkadaşlarına, belki odasına, bakıp hayallere daldığı tavanına veda etmekti. sonra otobüsün arkasından el sallarken 1 saattir el salladığım adamın kardeşim olmadığını anladığımda uyandım daldığım hülyalardan. elin herifinin arkasında amma drama yaptım amına koyim. inşallah birader uyanmamıştır başkasına el salladığıma. sonra otobüste tatsızlık 'o beni uğurlmaya gelmişti lan!' filan, bunlara gerek yok. hele sevgi ve kardeşliğe ihtiyacımız olan şu günlerde.

    eve döndüm, uçağıma çok zamanım yoktu. oyalanıp çıkıyordum ki evden annem ilk defa beni uğurlarken ağladı. en azından ben ilk defa gördüm. sonra düşündüm, annemin durumu da zordu. her ne kadar doğanın en kati kurallarından biri olsa da her yavrunun zamanı gelince yuvayı terketmesini kabullenmek kolay olmamalıydı. annemin şanssızlığı 3 tane çocukla görece daha yumuşak geçecek adaptasyonu murphy'nin vicdansız ayarlamalarıyla konsantre şekilde hızlı yaşamasıydı. hızlandırılmış yaşlandırma hatasonu, gürseller'de! 27 sene sonra evinde çocuk olmayacak kadının, annemin zor'u buydu. bana göreyse arkanda ağlayan birini bırakarak yürümekti zor. daha 1 saat geçmemişti zor'a don dikeli ama amın feryadı yine kalıbın dışına çıkmıştı. işin yoksa bi don daha dik! annem camdan bakarken yürümek de zordu sonra. arkana dönüp el sallamak da zordu, izlendiğini bilerek yürümek de...

    derdim biter mi? bitmedi elbette. kız arkadaşımla buluştum. kız arkadaşımla görüşmek güzeldi de vedalaşmak zordu. en çok burda mantarlıyorum zaten, her ayrıldığımda daha zor. o'nun için benim yolumu beklemek oluyorken zor, benim için yine sevdiğimi, en sevdiğimi arkada bırakmaktı. gerçi arkada bırakmaya bile alıştım. kaçıncı ayrılık, kaçıncı vuslatta son bulacak kim bilir. ama son bulacak, öbür türlü başedemem biliyorum.

    benim için tuhaf bir haftasonuydu velhasılı. üzerinden 1 hafta geçti, ancak geliyorum kendime. dedim ya zor çok güncelliyor kendini, zor dediklerime alıştım yine. şimdi düşünüyorum, 3 ay sonra temelli dönüyorum memlekete, sanırım en zoru eve dönmek. zaman geçmiyor çünkü saniye sayıyor insan. bir de mutfağa gidip kola almak çok zor. dünyanın yolu var amına koyim.

    gittiğim düğün de sosyete düğünüydü. ben fidayda beklerken adamlar hit the road jack çaldılar. bi daha öyle düğüne gideni siksinler. ne lan o öyle, böyle 2 goygogy düğün mü olur?
  • kirpiklerimi rimelle sıvamaya çalışıyordum aynanın karşısında, radyodaki ses kalabalığına hiç de aldırış etmeden, neşeyle. derken "biliyorum duymak istediklerin bunlar değildi" diyen bir adamın sesi çalındı kulağıma. ilk duyuşumdu bu şarkıyı ve daha nakarata gelmeden irice bir damla düşüverdi gözlerimden, rimellerimi yanaklarıma damlatarak. iki sene geçti o günün üzerinden, hala daha nev'in "öyle ya sen ondokuzunda koca bir kadındın" dediğini duyduğumda gözyaşlarım yanaklarıma olmasa da içime doğru akar.
  • sıcak yaz gecesi. ayaklarımı terliklerimden çıkarmışım, parktaki demir sandaleyelerde sallanıyoruz. küçükken de en sevdiğimiz şeydi. yaylada kurulu olan salıncaklara koşup kim daha yükseğe sallanacak diye yarışırdık.. ellerim su toplardı, sen de onları tutup minik öpücükler kondururdun üzerine filimlerden görme. o zaman çok küçüktük, o yaz da küçük müydük peki? tatilde olmanın rahatlığı, yan yana yürüyüşümüz, birbirine değdikçe ısısını hissettiğimiz tenlerimiz. karşılıklı odalarda kalıp kapı aralığından birbirimize bakarak uyumamız. sahilde yanımzdan geçen kızlar sana bakışlar atarken midemin içinde yanan noktacıklar hissetmem.. zor, çok zordu, bu kadar yanımdayken herkesten saklamamız, aramızdaki elektriği, bakışlmalarımızdaki aşkı durdurmak olanaksızdı.

    sallanırken yukarıdan geçen uçağa baktın. "biliyor musun o uçağın kanadında ne yazıyor?" dedin, benim gözüm senden başka bir şey görmüyordu ki ne uçağı.. " şu an o kadar mutluyum ki, bir daha böyle hissedemem sanırım" diye ekledin.. birini mutlu etmek, hem de aşık olduğun erkeği mutlu etmek, salıncakta yan yana sallanıp yarış yaparken, sadece beraberliğimizin mutlu etmesi. gülümsedim sessizce, "evlenelim mi?" dedim. 18'imize girmemişiz; ama kimlikler yanımızda, acaba başvursak kabul ederler mi? yıldırım nikahı falan yapsak. beyin yok ki, sadece durmaksızın atan kalbimin sesi kulaklarımda. içimin sıkışması, nefesini hissettiğimde yanaklarımın kızarması. kocaman bir kadındım ben, aşık, sadece kalpten oluşan.. dışarıdan bakıldığında bile aşık olduğum için yüzümün, tenimin, gözlerimin parlamasıyla kocaman bi kadındım. her şeyden çok seviyorduk birbirimizi, imkansızlıklar, aile problemleri, yakınlık, uzaklık hiç bir şey; hiç bir yalan aşkımızdan daha büyük ve önemli değildi.

    istanbul'a döndün. ankara'ya döndüm. kulağımda sesin her gün. bi gün çıkıp okuluma geldin beni dersten kaçırdın. sadece birlikte olmak için, ankara'yı dolaşmak için. yeni babanla tanıştırdın beni, pek sevdi bizi. gerçek baban ise kızı yerine koyardı beni, çok az hatırlasam da o günleri. başsağlığına gittiğimzde annen içten sarılmıştı bana, içli içli ağlamıştı. çok zordu seni o gün görememek. odana kapatıp kendini, "özlediğim şimdi çok uzaklarda" şarkısını dinliyordun. hala da dinleyemiyorum ben o şarkıyı, neyse.. istanbul'a geri döndükten sonra sürekli konuştuk telefonda, birliktelik hayalleri kurduk, ama olmadı, görüşemedik işte, ve bitti. birden, nedensiz. bitmedi de, işte o zorluklara ve olanaksızlara göğüs geremedik. ben 18 yaşında kocaman bi kadın değildim belki de. zamansız gidişi, zamansız ayrılığımızı zafer belledik. birbirimizin büyüsünden kurtulup serbest kalabilmenin zaferi.

    ikimiz de kendi kaderlerimize emanettik artık. çok gece ağladım, adını her duyuşumda, fallarımda her çıkışında, fotoğraflarını her görüşümde mideme yumruk yedim. zorla da olsa dönüp gittim, senin gibi. o kadar sürüncemede kaldım, insanlar bunu o kadar net gördüler ki, çıplak gözle görülebilicek bir enkazdım ben. yüzü gülen ruhu eksik. öyle ki, ilerde küçük kuzenim aşık olduğunda ve ayrılmak zorunda kaldıklarında ansızın, beklenmediğim bir şekilde bana mesaj atmıştı "nasıl becerdin onu unutmayı, içinden söküp de atmayı".. zor..

    o kadar zaman geçti ki, geri dönüp baktığımda, ben anlıyorum-sen anlar mısın bilmem.. o senin bir anda söylediğin mutluluğun benim yıllarım oldu. ne çok sevdim seni ve şimdi ne kadar geç.

    zor.. zor bir daha, daha da güvenmek..

    http://www.youtube.com/watch?v=hgzfse4yj-y
  • teoman'ın eski gitaristi nev'in güzel şarkısı.
  • yıl 2001. eve bilgisayar yeni alınmış. internet denen şey de benim yeni yeni kullanmaya başladığım bir şey. girebilecek çok kısıtlı site var benim için. birincisi, zaten türkçe internet sitelerinin sayısı az, ikincisi yaş da 13 olduğu için girilebilecek sitelerin çoğu bana hitap etmiyor.

    o sıralar show tv'nin websitesinde bugün ttnet'in türkçe albümleri sunduğu şekilde bir çok mp3 var. athena'nın tam zamanı şimdi kasedini kaybetmişim, oradan dinliyorum. aileme de bu kadar şarkıya ulaşmam bir garip geliyor. ilhan irem'den konuşamıyorum'u soruyorlar, çat diye açıyorum. şaşıyorlar.

    o sıralar nev ilk albümünü çıkarıyor. zor da etrafı yakıp geçiyor tabii. ben de sanki çok şey yaşamışım gibi üst üste dinliyorum bu şarkıyı. ama "sen on dokuzunda kocaman bir kadındın" sözü var tabii ki. o sırada benim için 6 yaş büyük bir kadını anlatıyor. bir gün acaba ben on dokuz olduğumda bu şarkıyı dinleyebilecek miyim diye düşünüyorum. o kadar uzak geliyor ki.

    şimdi yirmi beş bitiyor neredeyse. 13 yaşından beri kullandığım winamp'ta o şarkı çıkıyor. bu sefer de "sen on dokuzunda" lafını duyduğumda, lan ne kadar küçük bir kızdan bahsediyor diyorum. yıllar o kadar hızlı geçmiş ki. ne show tv bu arşivi hala sunuyor, ne internet aynı internet, ne de ben aynı şehirdeyim.

    ama şarkı hala çok güzel.
  • "birgün gelir de bir an çokca zamanlardan sonra
    geri dönüp baktığında bilmem anlar mısın
    o senin bir anının benim ömrüm olduğunu
    ne çok sevildiğini, artık çok geç olduğunu"

    bölümüyle bugünüme, boğazıma bir yumru gibi oturan şarkı.
    ve bu sözler söylenirken aslında geç bile olsa anlaşılma isteği insanı yer bitirir; yer bitirir çünkü gerçekleşmeyeceğini anlaşılmayacağını bilirsin...sonuçta sadece zoorrrr diye mırıldanırsın...
  • yıllar sonra birden, tam da zamanında bir anda, kulağa çalındığında, insanın içinde sessizce, biteviye konuşup duran şeyleri karşısına oturtup kalenderce "zor" diyen nev şarkısı.
hesabın var mı? giriş yap