yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek
-
kara bulutlar çöker bazen maviliklere, sığmaz olursun ufka. köhnemiş teknen ıssızlığın ortasında savrulur dalgalar boyu. ay'ın ölgün ışığında sarılırsın söylenmiş sözlere. dizeler umudu haykırır, denizin terine bulanmış kitaplar bitmeyen pınarın. bırak, imgelemler işlesin ruhuna, tomurcukların müjdelediği bahar kıyıya yol alsın. yıldızlar gösterir yolu, şiirler aşkın çağrısı.
bu bahar olmasa da belki bir gün, aşkı hatırlayacak insanoğlu, dinecek fırtına.
sen gülüşünü hazırla.
"şiirler doğacak kıvamda yine
duygular yeniden yağacak kıvamda.
ve yürek,
imgelerin en ulaşılmaz doruğunda.
ey herşey bitti diyenler
korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler.
ne kırlarda direnen çiçekler
ne kentlerde devleşen öfkeler
henüz elveda demediler.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!"
adnan yücel
yaşar kemal'i sonsuzluğa uğurlarken haydar ertem'in yorumuyla. -
bu belgesele sansür uygulayan korkak, sünepe, kancık akp'li zihniyetin son atımları. elinizden geleni ardınıza koymayın. nihayetinde hiç bir şey olmasa bile ölüp gideceksiniz, umarım o canınız kolay çıkmaz. olan sizinle aynı kuşakta yaşayan bizlere olsa da, gelecek nesil din bezirganlarının geçmişte bizlere yaptığı bu ölçüsüz fahişelikleri görüp ona göre gardlarını alacak, hoşgörülü davranmayacaklar. bu tip hırsız, yalancı, görgüsüzleri ülkeden uzak tutacaklardır.
tek umudumuzun "ummak" kalması ne acı. -
genel olarak bir "inanç"a dair inancım yok ancak bu şarkıya inanıyorum. sevmekten öte bir şey. boş romantizme gerek yok diye kendime tekrarlasam da ne devrim türküleri, ne marşlar, ne başkası...hayata ve güzel olan her şeye, umuda ve aşka dair, ve hatta inancın ta kendisine dair tek bir şeye inanıyorum. o da bu şarkı. ayrık otu tarlasındaki çiçeklere gelsin.
-
dinledikçe içimde herkes bu şiiri bir kez dinlese bile birbirimizi daha kolay sevebiliriz hissi uyanıyor.
şiirin çok güzel yorumu;
https://youtu.be/ejm_2zagmh4
şiirin tamamı;
aşksız ve paramparçaydı yaşam
bir inancın yüceliğinde buldum seni
bir kavganın güzelliğinde sevdim.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
aşk demişti yaşamın bütün ustaları
aşk ile sevmek bir güzelliği
ve dövüşebilmek o güzellik uğruna.
işte yüzünde badem çiçekleri
saçlarında gülen toprak ve ilkbahar.
sen misin seni sevdiğim o kavga,
sen o kavganın güzelliği misin yoksa...
bir inancın yüceliğinde buldum seni
bir kavganın güzelliğinde sevdim.
bin kez budadılar körpe dallarımızı
bin kez kırdılar.
yine çiçekteyiz işte yine meyvedeyiz
bin kez korkuya boğdular zamanı
bin kez ölümlediler
yine doğumdayız işte, yine sevinçteyiz.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
geçtiğimiz o ilk nehirlerden beri
suyun ayakları olmuştur ayaklarımız
ellerimiz, taşın ve toprağın elleri.
yağmura susamış sabahlarda çoğalırdık
törenlerle dikilirdik burçlarınıza.
türküler söylerdik hep aynı telden
aynı sesten, aynı yürekten
dağlara biz verirdik morluğunu,
henüz böyle yağmalanmamıştı gençliğimiz...
ne gün batışı ölümlerin üzüncüne
ne tan atışı doğumların sevincine
ey bir elinde mezarcılar yaratan,
bir elinde ebeler koşturan doğa
bu seslenişimiz yalnızca sana
yaşamasına yaşıyoruz ya güzelliğini
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
saraylar saltanatlar çöker
kan susar birgün
zulüm biter.
menekşelerde açılır üstümüzde
leylaklarda güler.
bugünlerden geriye,
bir yarına gidenler kalır
bir de yarınlar için direnenler...
şiirler doğacak kıvamda yine
duygular yeniden yağacak kıvamda.
ve yürek,
imgelerin en ulaşılmaz doruğunda.
ey herşey bitti diyenler
korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler.
ne kırlarda direnen çiçekler
ne kentlerde devleşen öfkeler
henüz elveda demediler.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
adnan yücel -
sözleri adnan yücel,bestesi eftal küçüke ait çağdaş türkü eseri
yağmura susamış sabahlarda çoğalır,
törenlerde dikilirdik burçlarınıza
türküler söylerdik hep aynı telden,
hep aynı sesten, aynı yürekten
o sevda ki bizde bir murattır,
yılgınlığa karşı direnci söyler
hep aşkla temizler yüreklerimizi,
dudaklarımızda kirlenmez türküler
ey aç bebelerin, dirençli çocukları
ey bir sesin yankısında kalanlar
ey terini toprağa katan ustalar
ey bağrımıza bastığımız deli sevda
siz ki anlardınız o aşkın dilinden
uzakta olsa bir umut adına
siz ki bilirdiniz coşkuyla sevmesini
gelecek uğruna ölürcesine
kızgın bir demiri dövercesine
ve tarihin en güzel yapraklarını
güneşin parmağıyla çevirircesine
siz bilirdiniz sevmesini
zora direnirken yüreklerde söylenen
o büyülü şarkılar sustu bilinsin
ve hatta demiri çürüten bilekler
mühürlendi gün ve güneş denilsin
sis de bilirsiniz o kır çiçeklerini
özgürlük renginde sevgiyle açarlar
hangi rüzgar dağıtırsa dağıtsın
düştükleri yerde yeniden çoğalılarlar
sabrın çiçeklerini açtığı yerden
asla kapanmaz yaşanan defter
çünkü tarihin en güzel yerinde
son sözünü hep direnenler söyler -
ne me quitter pasda bahsedilen "aşkın kral olduğu aşkın kural olduğu" yeryüzü.
dikkat etmek lazım, aman diyim hata, bir skin tadında olmasın. -
gezi direnişini anlatan belgesel. altın portakal'da sansüre uğraması başlı başına rezillik olmakla birlikte, işçi filmleri festivalinde filmi izleyip pek de muhalif bi' yapım olmadığını görünce sansürün absürtlüğüne bir kez daha şaşmaktan kendimi alamadım.
gezi gibi önemli bir hareketin unutulmaması adına hakkında olabildiğince eser bırakılması gerektiğini düşündüğümden, filme olumlu yaklaşmamın yanında oldukça eksik bulduğumu da belirtmeliyim.
herkesin bildiği gibi gezinin iki yüzü vardı:
- zalime ve haksızlığa karşı, zıt görüşler de dahil olmak üzere her kesimin olağanüstü bir şekilde paylaşım, kardeşlik, hoşgörü payında buluşmasının mutluluk tablosu.
- kimseye zarar vermeden sokaklara dökülen bu güzel insanların polis ve/veya halk tarafından kurşunlandığı ve nefretle öldürüldüğü, linç edildiği, sakat bırakıldığı, insanlık onurunu ayaklar altına alacak şekilde davranıldığı utanç tablosu.
işte film, daha çok ilk tabloya odaklıydı. kaybettiğimiz gençlere ve siyasetçinin/polisin tavrına da değiniyordu elbet ama ülkenin dört bir yanında masum halka karşı işlenen insanlık suçları, salonda ''hiiih'' sesi yükseltilen toma'nın yakından su sıkması ya da direnişçinin itip kakılmasından oluşmuyordu maalesef.
bizler, gezi'ye katılan çoğu insan; en fazla biber gazı yemiş ve bugüne/geleceğe dair endişelenmiş olabiliriz ancak,
çok fazla insanımız öldü, işkence çekti, kör oldu, sakat kaldı...
ve bunların hesabı verilmesini bir kenara bırakalım, hak ettiği ilgiyi görmüş bile değil ne yazık ki.
velhasıl gezi; insanımıza dair umut verici bir hareket olmasının yanında, iktidarın tutumu yüzünden arkasında çok büyük yaralar da bıraktı. ve ben özellikle bunların, bu utanç tablosunun, yüzlerce kez çizilmesini istiyorum ki, ileride hesap sorma vakti geldiğinde gerçekler ortada dursun. -
gezi parkı olaylarının yıldönömü sebebiyle defalarca defalarca defalarca dinlenmesi gereken şarkı.
bir inancın yüceliğinde buldum seni
bir kavganın güzelliğinde sevdim.
bin kez budadılar körpe dallarımızı
bin kez kırdılar.
yine çiçekteyiz işte yine meyvedeyiz
bin kez korkuya boğdular zamanı
bin kez ölümlediler
yine doğumdayız işte, yine sevinçteyiz.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek! -
''inancın yüceliğinde buldum seni, bir kavganın güzelliğinde sevdim seni...mutsuz olduğunda hep bunu oku olur mu?'' cümlesindeki bu'nun kastettiği şiir.
sol framede zamansız görünce ufakta olsa gülümsetti. -
3 bölümden oluşan ve farklı tarihlerde yazılan adnan yücel şiiridir.
bir armağandır anadolu'ya bu şiir.
bencillik yapmaya gerek yok; herkese yeter, tüm dünyayı kasıp kavurur, yontar, sivri bir parçayı açığa çıkarır.
paylaşmak, herkese duyurmak gerekir.
aşk, kavga, mücadele, hasret, acıyış, öfke, pişmanlık ve daha akla gelmeyen birçok duygu ve düşünce her dizeden bilincimize çarpar, yırtar geçer.
1. bölüm
aşksız ve paramparçaydı yaşam
bir inancın yüceliğinde buldum seni
bir kavganın güzelliğinde sevdim.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
aşk demişti yaşamın bütün ustaları
aşk ile sevmek bir güzelliği
ve dövüşebilmek o güzellik uğruna.
işte yüzünde badem çiçekleri
saçlarında gülen toprak ve ilkbahar.
sen misin seni sevdiğim o kavga,
sen o kavganın güzelliği misin yoksa...
bir inancın yüceliğinde buldum seni
bir kavganın güzelliğinde sevdim.
bin kez budadılar körpe dallarımızı
bin kez kırdılar.
yine çiçekteyiz işte yine meyvedeyiz
bin kez korkuya boğdular zamanı
bin kez ölümlediler
yine doğumdayız işte, yine sevinçteyiz.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
geçtiğimiz o ilk nehirlerden beri
suyun ayakları olmuştur ayaklarımız
ellerimiz, taşın ve toprağın elleri.
yağmura susamış sabahlarda çoğalırdık
törenlerle dikilirdik burçlarınıza.
türküler söylerdik hep aynı telden
aynı sesten, aynı yürekten
dağlara biz verirdik morluğunu,
henüz böyle yağmalanmamıştı gençliğimiz...
ne gün batışı ölümlerin üzüncüne
ne tan atışı doğumların sevincine
ey bir elinde mezarcılar yaratan,
bir elinde ebeler koşturan doğa
bu seslenişimiz yalnızca sana
yaşamasına yaşıyoruz ya güzelliğini
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
saraylar saltanatlar çöker
kan susar birgün
zulüm biter.
menekşelerde açılır üstümüzde
leylaklarda güler.
bugünlerden geriye,
bir yarına gidenler kalır
bir de yarınlar için direnenler...
şiirler doğacak kıvamda yine
duygular yeniden yağacak kıvamda.
ve yürek,
imgelerin en ulaşılmaz doruğunda.
ey herşey bitti diyenler
korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler.
ne kırlarda direnen çiçekler
ne kentlerde devleşen öfkeler
henüz elveda demediler.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
2. bölüm
bir bir çekilirken teslim bayrakları
ve kaçmalarla uzarken
göçmelerle tozarken avrupa yolları
durdu bir avuç yiğit
bir tutam kır çiçeği
ölüm dediğiniz de ne ki
gözümüzde hainler kadar küçük
ve zafere inancımız
ölümsüzleşen ölümler kadar büyük
onlar ki bir ayrıkotu tarlasında
bir tutam çiçektiler
binlerce ihanet çirkinliğinde
bir avuç direnci güzellediler
hiç bir şey bitmemişti daha
gülerek girdiler zulüm tufanına
ölerek girdiler
ve en dayanılmazında tufanların
adlarını bile söylemediler
yüreklerin karartılıp satıldığı
ve aşkların
buruşturulup atıldığı akşamlarda
inanç ki yenilmez kılar insanı
o sudan ve demirden sevda
resimlerde renklere sorar yaşamı
günleri şiirlere böler ufuklarda
işte bizimle güzelleşen her şey
yine bir dostluk
bir aşk sıcaklığında
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek
3. bölüm
işte tarih
işte şiddetin iğrenç yüzü
biz başlatmamışız hiç bir savaşı
bizimle başlatılmış bütün savaşlar
bizimle bitirilmiş yine
kölelik çoğaltan zaferler adına
vurulup düşmüşüz dünyanın her yerinde
gidenimiz bir daha dönmemiş geri
yemen olmuşuz
balkan olmuşuz
seferberlik olmuşuz
ve her büyük savaşın sonunda
ölümlere karşı türkülerle durmuşuz
hangi inancın sesidir bu
hangi körlüğün koyun kurbanlığı
ki uğrunda can verdiğimiz topraklarda
canı alınan kurbanlara dönmüşüz
doğan günü kardeş bilirdik oysa
akan suyu yoldaş bilirdik
mutluluğa koştururduk atlarımızı
sınırsız özlemler içinde ve suskun
yine yollarda sessiz kalırdık
biz bizsiz delen ferhad’ı alkışlar
bizi bizsiz seven kerem kerem’i tanırdık
kül olurduk aynı yangınlarda
yine birbaşımıza kimsesiz ağlardık
öylesine yaşardık ki günleri yüzyıl gibi
cehennem bile imdat dilerdi bizden
cehennemi cennete yine biz bağlardık
ne yaptıysak yetmedi sesimize
ne söylediysek yetmedi
karlarla silelendi nice dağlar
kalburlarla elendi
ey bağrımıza bastığımız deli sevda
işte yine doğayı doldurup yüreğimize
yağmuru çağırıyoruz yanan ellerimize
bir ilkbahar gecesinin ortasında
şimşeklerle gelen o kıştan sonra
herşey yeniden başlıyordu yine
sanki kimliğimi
yaralı bir kuş değilmiş gibi
ve bakmıyormuşuz gibi
bulutların taa üstünden
yerin taa derinliklerine
yeniden yükseliyordu aynı sesler
süngerler çekilmiş gibi üstümüze
nice yıllar geçmişti aradan
her anı bir başka deprem
bir başka kırım içinde
dört bir yana haberler salınarak
öldü denildiği halde inanılmayarak
ve gittikçe silahlaşan türkülerde
dağlara güneş doğdurulmayarak
nice yıllar
her anı kutsal bir çığlık içinde
barış dedik bunca yıl
kardeşlik dedik-sevgi dedik
yepyeni umutlar doğurduk umut tacirlerinden
düştük peşlerine korkusuz
aç-susuz
ve en dikenli yollarda yalınayak
gelecekleri kapkara
dilleri yumuşak
yalanları güzel ve ak
girdiler dünyamıza alkışlanarak
onlarda barış dediler bizim gibi
kardeşlik dediler- sevgi dediler
hatta kurşun yağmuru akşamlara karşı
yalnızca gül ve güvercin dediler
sonra sığındıkları gizli beyler
defne dallarıyla tutuşturup ateşleri
güvercinleri pişirmeden yediler
toprağı çıldırtan güller söylemişti
onurla şahlanan kitaplar
ve kararmayan yürekler söylemişti
gözyaşına karışırken ter
biliyordukki güle hançer
barışa hançer
sapalayan eller
kırılmak zorunda birer birer
hangi ışıktı o karanlık gecede
hangi sevgi – hangi gül
hangi barıştı onca ölümler içinde
sevgiyse çocuk yüzlü diyorduk
barışsa sabah sözlü
patlayıp fışkıran
leylak yüreği bir şafakla parlayan
ne açlık – ne zulüm – ne de kan
ancak biz kazandığımız zaman
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap