• "ağaç değil onun adı; zeytin, çınar, elma, kavak... kuş değil onun adı; güvercin, serçe, karga, saka...
    insan değil bizim adımız; yalancı, katil, ikiyüzlü, rezil.."

    aile çay bahçesi

    bu ve bunun gibi birçok güzel satırın sahibi değerli insan...
  • her dinleyişimde sanki onu da biri seslendiriyormuş gibi gelir.
  • çalışma odası iyi güzel de kedisindeki "am mı lan o?" bakışı gözlerden kaçmamıştır.
  • kuşkusuz iyi bir insanız. nitekim hepimiz özünde iyi bir insanız. ama ölen kedimizin fotoğrafina bakarken ağlamaklı olmaktan kaçınmadığımız, ama ölen babamızın fotoğrafina bakarken ağlamaklı olmamaya gayret ettiğimiz röportajları ayan beyan vermemeliyiz. nitekim dünya göstermek istediğimizi gösterirken, arada göstermek istemediklerimizi de göstermek zorunda kaldığımız bir tiyatora. ve tabi sen bu odayı ve beni bir de gece program yaparken göreceksin abi!

    neyse oradan yürümeyelim, ama çalışma odasını gördüm. daha çok blogunda yazdiği "ben bir bayram sabahıyım; kapısı hiç çalınmayan bir evde, kendisiyle bile konuşmayan" ya da "ben bir odayım, hiçbir eve ait olmayan" türü 'aşık olduğum kiz belki günlüğümü okur ve ne kadar derin ve esrarengiz bir insan olduğumu anlar'a çalışan şiirli notlarının esrarini çözer miyim diye baktım. çözer miyim? elbette çözemen.

    ama eğer çalışma odası "eve kiz gelecek kitaplığı toplayayım, oyuncaklı gitarli şeyler de şurada dursun renkli veteran kişiliğimi de o köşeden vereyim"li bir şekilde derlenip toparlanmamışsa ve odanın her köşesi eve gelen temizlikçi ayşe hanim tarafından bu iki kere tozu alınmış steril hayat vaziyetinin kokusunu buram buram veriyorsa herkes odasına çeki düzen versin. bir kaç kitabı dağıtsın, sağa sola açık kitaplar, karalamalar, dolu çöp kutuları biraksın. anladın? hayır. ama zaten anlamak yok anlar gibi olmak vargibinin oğlu.

    ve tabi o kokunun üstünü örttüğü "hayranlarım için: zamanında biz de çilgin, karanlık ve çok nabokovduk mesaji"ni ve "içimde kopan karanlık edebi ontolojik fırtınalar" dalgalandırmalarını bile aldım. bu dalglandırmalarımızı bloke eden steril odamıza baktım. yazar olmak isteyen terbiyeli çocuklar için hazırlanmış ideal bir örnek ikea odasi olduğuna kanaat getirdim, ama bu kavgada bile söylenmez ayıptır. hoş bu gösteri dünyasının yeni modası "yazar odaları ahh yazar odaları" curcunasında, kedi dahil yazar odası taklidi yapan bir odayi ya da basın bülteni edebiyatına kendini fazla kaptırmış iyi bir insanı odasında nokia sponsorluğunda sevmek serbest. belki borç para istersek onu da verir. nokia vermez, yekta kopan verir, onu diyorum.

    iş bu cihetle yazmalı yaşamalı bir odadan çok "hayatım ve ben" sergisi gibi duran ve çocuklarımızı temiz temiz edebiyata özendirmek için örnek gösterebileceğimiz bu orta üst sınıf ikea kataloğuna "bu hayat benim mi?" ve "yaptığım işlerden mutlu muyum dilin dişlere değdiği çok güzel! lolita", olmadı "içimdeki adamla irtibatı kaybettim mualla" raflarından erişebiliyoruz.
    nokya sundu, ben üstüne yazdim, özür dilerim. o halde şimdi susalım ve edebiyat konuşsun..
    (edebiyatı dürter, edebiyat uyanır elini yüzünü yikamaya gider..)

    slogan: "edebiyat, kalk yatağına yat!"
  • fazla steril ve izole bir duruşu var. bebekliği çocukluğu falan direkt geçip 28 yaşında doğmuş olabilir yekta kopan. en azından tv'de izlediğinizde öyle bir intiba bırakıyor.
    bir de gereğinden çok nizami. kendisiyle arkadaş olsam kesin sıkıntıdan geberirdim. aşağıdaki gibi diyaloglar dönerdi aramızda kesin;

    - (yaş; 7) yekta gel lan erik çalalım
    - (yaş; 35)* babamızın verdiği harçlıkla manavdan alsak daha doğru değil mi?
    - ulen

    - ( yaş; lise yaşı) yekta hadi dersten kaçalım oğlum
    - hocamızın bu yaptığımızı onaylayacağını sanmıyorum
    - ulen

    - (yaş; farketmez) yekta, benim en iyi dostum tanita tikaram o da terk ederdi olmasa param ehu ehu uhehu
    - twist in my sobriety bir döneme damga vurmuş bir şarkıdır
    - ulen

    - yekta karıya bak len cam açık soyunuyo mu o napıyo, vay babayın kemiğine
    - şehir ışıkları bakalım bu akşam bizlere neler vaad ediyor
    - hah bu oldu gibi bak azcık. aferim lan.
  • entelektüel bir çalışma odası varmış gibi görünmesine rağmen am mı lan o diye bakan kedisi, aslında o odada neler döndüğüyle ilgili ipuçları veriyor.
  • çalışma odası bizim salon kadar olan adam.
  • nil karaibrahimgil'le söyleşirken "neşet ertaş'ı tanıyorum, ama evime alıp dinlemedim hiç. türkülerini bilmem." diyen nil hanımı gereksiz yere bozmadan, ona ders verme girişimine girmeden gayet nazik bir şekilde:"sen yine evine alma, ama bir gün mutlaka birlikte dinleyelim. gerçekten güzeldir." demiştir.

    not: ilgili görsele sözlükteki neşet ertaş sayfasındaki konulu videolar kısmından ulaşabilirsiniz.
  • istiyorum ki yekta kopan gibi kültür bakanımız olsun, hatta yekta kopan direkt kültür bakanı olsun.. nasıl ki yekta kopan ülkede olan her şeyle ilgileniyor gece gündüz programında öyle olsun.. benim kültür bakanım kültürü sadece operadan, tiyatrodan, sergilerden ibaret sanmasın.. beyoğlunda binlerce gay yürürken farketsin bunu, kültürden saysın.. on binlerce kişi üç gün boyunca dolmabahçe'de metal diye bağırırken kafayı çıkartsın "ulen ne oluyor orada" desin, marjinal sanatçıların da imza günleri olduğunu farketsin, dağın başındaki bilmem ne üzüm festivaline de bakınsın..

    yani işte kültür bakanı gece gündüz'ü sunan yekta gibi kucaklasın ülkenin tüm kültürünü.. bir kısmın, elit kültür bakanı olmasın..
hesabın var mı? giriş yap