• bu işe gönül verdi iseniz sık sık "bizim bir arkadaş da senin gibi internetten işler yapıyor aslında hep tanıştırmak istiyorum sizi" vs. cümleler duyarsınız. bunu en son bir domates tüccarı söyledi bana. bre dürzü ben seni gördüğüm her manav ile tanıştırıyor muyum? halk gözünde oturduğu yerden para kazanan adamsınız sanırım.
  • türkiye'nin sadece askeri teknoloji kategorisinde değil her anlamda çok ama çok fena halde ıskaladığı alandır. bu ıskanın sürekli şikayet ettiğimiz cari açığın hizmetler bölümüne yansıması hiç analiz edildi mi bilmiyorum, ama orta vadede bu alana yeterli yatırımı yapmazsak ağlamaktan gözümüzde yaş kalmaz. zira dünyada hala bu alanın outsource edilmesi anlamında çok büyük bir açık mevcut.
  • sosyal bilimci olarak acayip imrendiğim iş. hayatımı kolaylaştıran muhteşem bir dünya. ofiste bana bir iş patladı. 2 ay boyunca her gün kesintisiz 5 saatimi harcayacağım bir güncelleme. bir tür veri girişi. mesai mesaidir sorun yok yapacağım. ama sıkıldım. bilgisayar mühendisi bir arkadaşa durumu anlattım anlatmam 10 dakika sürdü. ben anlatırken o kafasıyla ve gözüyle havaya kodlar yazmaya başlamıştı bile. sonra kapandı 5 saatini harcadı. bir kod yazdı ve ve bir panel açtı bana. aynı işi her gün 10 dakika ayırarak hallettim. gün başına 4 saat 50 dakika kazandım. işte bunlar hep yazılım.
  • tarihinde hiç olmadığı kadar farklı bir döneme girmiş; sihir ile eşdeğer acaip olay.
  • belki her meslek bu gruba girebilir ama, iki ucu boklu degnek bir meslektir.

    bir yanda hergun yeni cikan, gelisen teknolojiler, stackler. bir yanda da konfor alaninin o dayanilmaz hafifligi.

    konfor alanina girdiginiz vakit is hayatiniz cok sikici ve bir ton amelasyon is ile dolup tasiyor, bu isleri kas hafizanizla bile kotarabiliyorsunuz. sadece biraz motivasyon ile ise baslamaniz yeterli, sonu geliyor... etrafinizi da; kaliteli is cikiyorum, bu isin oluru sizin dediginizin x2 kati adam gundur diye yiyebilirseniz, gotunuzu yayabilirsiniz.

    degnegin oteki ucu da arastirma, okuma, uygulama, fail olma, basarma vs... ilk baslarda eglenceli oluyor acikcasi, basarma duygusu endorfin salgilatmiyor degil... ancak bu sefer de; "bordroluyum amk ne kadar fazla calisirsam calisayim aldigim maas belli, beni deli mi sikti!" konumuna geliyorsunuz(geliyorum).

    meslegin 10. yilinda biraz sikilmadim degil.

    emeklilik 65, daha 30 yil var... bakalim onumuzdeki yillar neler gosterecek.
  • bu öyle bir tutku ki... sadece bir senedir bu işin içerisindeyim. birden bodoslama daldım. ilk haftadan sonra “ben neden bunu kendime yaptım ki?” sorularını kendime sormaya başladım.
    bazı günler o kursa giderken ayaklarım geri geri gitti. çok iyi hatırlıyorum. her sabah, kursun altında cafe olmasına rağmen, kurstan yeterince uzak bir starbucksta bir 15 dk kahve molası verirdim. kendime cesaret vermeye çalışırdım.
    “hadi bugün de git kızım wisss. gerekirse yarın cayarsın.” sürekli kendime bunları söylerdim.
    şansıma kursta, değişik bir hoca ile karşılaştım. zaten, hergün yapamayacağım korkusu yetmez gibi, 4 +2 ay boyunca, onun psikolojik şiddetine maruz kaldım.
    kocaman egosu altında, korkumdan zona çıkarttım. sadece o da değil. “kassam çocuğum olurdu” dediğim yaş gruplarının arasında, azar yedim. aşağılandım. onurum/ gururum. herşey ayakların altına alındı. üstüne haksız yere saygısız oldum. öğrencim olacak yaştaki çocuklardan “sen benden kaç yaş büyüksün. nasıl davranılcağını benden iyi bilmelisin” lafını bile yedim. yılmadım.
    kurstan çıktığımda, ailem sağlığımdan oluyorum diye apar topar beni şehir dışına kaçırdılar. 15 gün boyunca, bilgisayara dokunmama bile izin vermediler. yine yılmadım. projeyi bitircem diye hastanelik oldum. serum alırken, telefondan proje peşinde koştum. yine de yılmadım.
    bu öyle bir hastalık, öyle bir tutku ki... hala her gün “ben bu işi beceremiyorum. acaba bıraksam mı?” diyorum. bir senedir başıma gelmeyen kalmadı çünkü. sonra kendimi kodların arasında buluyorum. bazen bir satırlık kod için saatlerce/ bazen günlerce cebelleşiyorum. hatta bu zamana kadar tek seferde çalışan tek bir kod yazabildim. ama yine de insanın kanına girince zehir bir kez, karşına ne kadar zorluk çıksa da, “çık git projemden” korkusu, hayatının bir gerçeği olsa da, soru sormak için girdiğim grupları tinder gibi kullanmaya çalışan(sorduğun soruya cevaben “angular da çok zor yhaa” modunda özelden gelen saçma sapan adamlar gibi) adamlara rağmen, egolarını üstünde tatmin etmeye çalışan, duyduğun saygıyı gördükçe şımaran, kendini eğitimci (onun lafıyla “akademisyen”) sanan adamlara rağmen, hala bilgisayar başında, bazılarının 5 dakikada yazacağı kodları yazmak için saatlerce uğraşıp (çoğu zaman yardımsız başaramıyorum) hala kod çalıştıktan sonra “holeyyyyy” sesi çıkartıyorsam...
    yarın ne olur bilmiyorum. sonum ne olur bilmiyorum. ama bildiğim tek bir şey var. : bir senedir yaşamadığım kalmadı. direndim. son ana kadar da direnmeye devam edeceğim. başıma ne gelirse gelsin, kiminle karşılaşırsam karşılaşıyım. defalarca düşeyim. canım yansın/çuvallayım. umurumda değil.
    kimsenin bunu elimden almasına izin vermeyeceğim...
  • çalışmaya ara vermeden hemen önce, burnout'un artık son demlerinde "hayat service locator pattern'dan ibaret değil" diye bir not almışım. kafamın atması service locator pattern'ı -hiç gerek yokken- incelediğim ana denk gelmiş yani.

    iki senedir** çalışmıyorum, öncesindeyse yine iki sene çalıştım ve bu dört sene içerisinde service locator pattern'ın akılda bir yerde olduğu ve olmadığı iki durumda hayatı bambaşka biçimde algıladığımı görmüş oldum.

    yazılıma ilgi duyulan, mesai saatleri dışında dahi kişinin kendi isteğiyle yazılar makaleler okuduğu, yeni teknolojileri araştırdığı ve bazen de bir şeyler geliştirmekle uğraştığı dünyada yazılıma bir nevi hapsolma halinde yaşanıyor ve yazılıma bu kadar fazla vakit ayırmak kişinin çoktan normali haline gelmiş olduğundan kişiye garip gelmiyor. işe bir süre* ara verildiğindeyse service locator gibi saçmalıkların* hayatında ne denli gereksiz yer kaplamış olduğu anlaşılabiliyor (vereceğin arada da yine yazılıma dair şeylerle uğraşma niyetinde değilsen tabii). hayata dair başka hobileri, uğraşları veya yapmak istedikleri de olan insanlar özelinde konuşuyorum tabii burada, yoksa sadece yazılım odaklı olan bir insan yazılıma adadığı vakitten pişman olmayabilir.

    hangisi olduğunu hatırlamıyorum, geçenlerde popüler bir yazılımcıdan "biz ne zaman yaşayacağız" minvalinde bir tweet gördüğümü hatırlıyorum: yaşayamayacak olması çok olası. çok önceleri dinlediğim bir podcast bölümünü anımsıyorum: konuşmacılardan biri, en üst düzeyde spor yapan sporcuların yaşam biçimini hiç tasvip etmemekte, hatta bu "en iyi olmayla kafayı bozan" spor türünü spor olarak dahi değerlendirmemekteydi; bunu duyduktan sonra benim de en üst düzey spora olan bakış açım bu doğrultuda biraz değişmişti. mesleğiyle fazlaca ilgilenen yazılımcılar da farkında olmadan benzer bir kategoriye dahil oluyor gibi biraz: yazılımcıların "en iyi yazılımcı olma" gibi bir gayesi olmasa da üst düzey sporda en iyi olmak için ayrılan vakte denk düzeyde irrasyonel bir vakit ayrılıyor mesleğe.

    *bu noktada bir ara verdim bu yazıya ve denk geldi, şu düştü youtube anasayfasına (iki buçuk senedir yazılımdan mümkün olduğunca uzak kalmaya çalışmama rağmen anasayfanın en tepesine hâlâ bjarne stroustrup düşüyor olması da ayrı ironi). çalıştığım şirketlerde yaptığım iş ile hiç ilgisi olmayan ve şu an ilk bakışta içeriğini dahi anlamadığım şöyle şeylerle neden vakit kaybettiğimi bilmiyorum.

    aslında foldleft de, service locator da saçmalık değil, çünkü bir çeşit tutkuya işaret etmekteler ve iki buçuk senedir çalışmamamı sağlayan (maddi anlamda, ve de böyle uzun bir aradan sonra dahi iş bulma konusunda sıkıntı yaşamayacağını düşünme anlamında) şey de bu tutku. iki senelik çalışma süremde yazılımla dört sene ilgilendim (böyle olan yalnızca ben hiç değilim ve tam da bu yüzden "biz ne zaman yaşayacağız"lar belirmekte) ve bunun sayesinde zaman satın alabildim: böyle bir imkanı olup bunu yapmayanlar ise göz göre göre daha az yaşamaktalar, ve bu "para karşılığı zaman satın almama" tercihi (aksi olursa tercih oluyor aslında; bu sadece akışa ayak uydurmak), böyle bir imkanı olanlar için müthiş irrasyonel bir tercih gibi geliyor uzun süredir. 20-30 yaş arası *iki buçuk sene* daha fazla yaşadım ve bunun tek götürüsü, atıyorum, çalışma hayatım boyunca üç ev satın alabilecek kadar kazanacakken birinden feragat etmiş olmak olacak*.

    yakın zamanda tekrar çalışmaya başlayacağım gibi duruyor, ve bu çalışacak olduğum bilgisini idrak ettiğim ilk anda canım sanki artık "yaşamadığım" bir döneme geçiş yapacakmışçasına sıkılmıştı. bundan sonra fırsat buldukça ve mümkün olduğunca, ara ara yine yazılımdan uzak kalırım gibi geliyor. çoğu tutkulu yazılımcının içine düştüğü yaşama açığını kapatmak için böyle aralar zaruri gibi geliyor.

    tanım: ilgilileri tarafından, gerçek anlamda bir üretim yapmayacaklarsa eğer, ileride *yıllarını heba etmiş olduklarını düşünmemeleri adına amaç değil de araç görülse iyi olacak olan, temkinli yaklaşılması gereken**

    ilgili:

    *
    (bkz: çalışmaya ara vermek/@ajora)
    (bkz: yazılımcı/@ajora)
    (bkz: hayatı kaçırmak/@ajora)
  • beni hayata bağlayan şeylerden en başta geleni.
    canım mı sıkkın, bok gibi mi hissediyorum; işte o vakit dalıyorum kodlarımın arasında, gezindikçe unutuyorum derdi tasayı. en güzeli de gece saat 1'den sonrakiler.
    kafayı boşalttıkça yazasım geliyor, yazdıkça kafa boşalıyor filan; iyi yani işte.
    seviyorum seni yavrum.
  • kurslarda mobbinge maruz kalmadan öğrenebileceğiniz süper olay.
    bir araştırmaya göre yazılımcıların yüzde altmış dokuzu kendi başına öğrenmiş.
    kurtulamadı şu ülke kompleksli insanların yaptığı mobbingten.
  • 30 yıl önce devletimize göre yazılımın birimi metreymiş.

    (bkz: ali akurgal/@citoffig)

    yıllarca yazılım isleri ile ulastırma bakanlığının ilgilenmesinin bir sebeb-i hikmeti varmis yani.
hesabın var mı? giriş yap