• türk mitolojisine göre;
    herşeyden önce yer yokken, gök yokken, ay ve güneş yokken, yalnız su vardı ve sudan başka tanrı ile bir kişi vardı. kara kaz kılığında uçuyorlardı suyun üstünde. kişi rüzgar çıkarıp suyu dalgalandırdı ve su serpti tanrının yüzüne ve bu kişi büyüklük sevdasına düştü daldı suyun içine, boğulacak gibi olunca “tanrı yardım et bana” diye yalvarmaya başladı ve tanrı “yukarı çık” dedi. o kişi tanrının emriyle çıktı suyun içinden ve tanrı şöyle buyurdu “sağlam bir taş olsun!”

    buyruğuyla suyun dibinden bir taş çıktı ve tanrı ile kişi bu taşın üstünde oturdular. tanrı kişiye buyurdu “suya dal” dedi ona “suyun içinden toprak çıkar”. kişi daldı suyun içine ve düşündü “kendim içinde toprak alayım biraz” iki eline aldı topraktan ve birini ağzına sakladı. yer yaratmak istiyordu tanrıdan gizli. ve toprak suya serpilince büyümeye başladı, bu kişinin ağzındaki toprakta büyüyordu boğulacak gibi oldu, kaçmaya çalıştı ancak ne tarafa baksa tanrıyı görüyordu sonunda dayanamadı haykırdı “tanrı gerçek tanrı bana yardım et!”. tanrı “ne yaptın?” dedi “benden gizlemeyemi çalıştın toprağı? ne için gizledin benden?” cevap verdi o kişi “yer yaratayım diye bu toprağı gizlemiştim ağzımda.” hiddetlendi tanrı, “at” dedi “o toprağı dışarı at!”. kişi atınca toprağı bu topraktan küçük tepeler meydana geldi.

    tanrı döndü ve buyurdu “ sen günahlı oldun, bana karşı fenalık düşündün, sana itaat eden halkın düşündükleri dahi fena olacaktır.” ve buyurdu tanrı “bana itaat eden halkın düşünceleri arı, temiz olacak onlar güneş görecek, aydınlık görecek, ben gerçek kurbustan adını almışımdır senin adın ise erlik olsun. günahlarını benden gizleyenler senin, günahlarını senden gizleyen senin halkın olsun.”

    dalsız budaksız bir ağaç bitmişti toprağın üstünde ve tanrı bu dalsız budaksız ağaca 9 dal döktü. onu güzelleştirdi ve tam bu sırada erlik bir gürültü duydu. merak etti sordu “bu gürültüde nedir?” ve cevap verdi tanrı “sende hakansın ve bende bir hakanım, bu duyduğun gürültüyü yapan benim ulusumdur.”. erlik han kıskandı “bana ver” dedi “bu kavim benim olsun.”. ancak tanrı müsamaha göstermedi, bunun üzerine erlik han bu kavme bakmak istedi ve kalabalığa doğru yürüdü.

    yabani hayvanların, kuşların, insanların ve daha nice canlıların yanyana olduğu bir yere geldi ve “tanrı nasıl yaratmış bunları ?” diye düşündü, burada bulunan insanlar bir ağacın meyvesi ile besleniyordu, ağacın bir tarafındaki meyveleri yiyorlar diğer tarafındaki meyvelerden almıyorlardı. erlik han sordu “neden yemezsiniz diğer taraftaki meyveleri?” ve cevap verdi insanlar ona “tanrı bize bu 4 dalın meyvesini yemeği yasak etti, güneşin doğduğu yanda bulunan 5 dalın meyvesini yememizi buyurdu. yılan ile köpeğe bu 4 dalın meyvesinden yemek isteyenleri bırakmayın diye emretti. bundan sonra tanrı göğe çıktı ve bundan sonra bu 5 dalın meyvesi bizim aşımız oldu.”

    erlik hanbunları duyduktan sonra törüngey adlı bir insanı buldu ve ona “yalan söylemiş size tanrı, kandırmış sizleri, bu 4 dalın meyvesinden yiyiniz!” dedi. yılan uyuyordu ve erlik han yılanın ağzına girdi, “bu ağaca çık” buyurdu yılana, yılan ağaca çıktı ve yasak meyveden yedi. törüngey ile karısı eje beraber geziyorlardı. erlik onlara tekrar “bu meyveden yiyin” buyurdu. törüngey istemedi ancak karısı eje bu tatlı meyveden yedi. sonra kocasına uzattı “ye” dedi ona ve törüngey yedi, törüngeyin yemesiyle ikisininde tüyleri dökülüverdi, utandılar, ağaçların altına saklandılar.

    sonra tanrı geldi. bütün ulus tanrıdan gizlenmişti. tanrı haykırdı “törüngey! törüngey! eje! eje! neredesiniz?” onlar cevap verdiler tanrıya “ağaç altındayız ve sana gelemeyiz çünkü biz senin yasakladığından yedik.” yılan, köpek, törüngey ve eje hep suçlarına birbirlerine attılar, sonunda tanrı “şimdi” dedi yılana “sen körmös (şeytandan olan) oldun, kişiler sana hep vursun.” bundan sonra eje’ye döndü “yasak meyveden yedin, bundan sonra sen çocuk doğuracaksın, gebe olucaksın ve hep doğum sancıları çekeceksin.” ve sonra törüngeye döndü “körmösün aşından yedin, beni dinlemedin, yalan söze kandın, onun sözünden kananlar onun ülkesinde yaşasınlar benim nurumdan mahrum kalsınlar, karanlık dünyada bulunsunlar. körmös sana düşmandır, sende ona düşman ol. şimdi senin 9 oğul 9 kızın olsun bundan sonra ben kişi yaratmayacağım, kişiler sizden olsun.” tanrı erlik hana döndü, “ne için aldın ulusumdan olanları” dedi. erlik han, “ben istedim sen vermedin bende hırsızca almaya karar verdim. ben alacağım, atla kaçarsa düşürerek alacağım, kımız içip sarhoş olursa döğüştüreceğim, ağaca çıksa gene alacağım.”. ve tanrı hiddetlendi, “3 kat yerin altında, ay ve güneş olmayan bir karanlık vardır. ben seni oraya atıyorum.”. ve sonra insanlara döndü, “bundan sonra size yemek vermeyeceğim” dedi “kendinizi kendi gücünüzle besleyin. sizinle konuşmayacağım ama sizlere maytere’yi göndereceğim.”

    maytere geldi. insanlara araba yapmasını, aş yapmasını, ot köklerini öğretti.

    erlik han maytere’ye yalvardı. “ey maytere” dedi “sen benim için tanrıya başvur, izin versin ben tanrının yanına çıkayım.” bunun üzerine maytere erlik’in kabulu için tanrıya 60 yıl yalvardı.

    sonunda tanrı erlik hanı kabul etti ve erlik han tanrıya yalvardı “beni yanına al” dedi ve bunun üstüne tanrı “eğer bana karşı kötülük yapmazsan, kavmime haset ekmezsen var git istediğin yere.” bunun üzerine erlik han göklere kendi yerini kurdu. ve orda kavmini büyüttü.

    tanrının has kişisi mangdaşire düşündü “erlik hanın kavmi hep göklerdedir ve çoktur, halbuki bizim kavmimiz yerdedir. bu kötü bir şey.” ve sonra tanrıya darılıp erlik han’a savaş açtı. ancak erlik han’ın gücü çoktu ve mangdaşire’yi yendi. bunun üzerine mangdaşire tanrıya gitti. “ tanrım” dedi “erlik hanın avanesi çoktur ve göklerdedir, bu fena bir şey ben onları yere indirmek için savaştım ancak erlik hanın gücü çoktur ben onu yenemedim.” tanrı “benden başka kimsenin gücü ona yetmez” buyurdu. “fakat bir zaman gelecek senin gücün ondan çok olacak ben o zaman sana var git diyeceğim yeneceksin erlik hanı”.

    bir gün tanrı mangdaşireyi yanına çağırdı ve “var git erlik hanı yen” dedi. mangdeşire bunun üzerine “ama benim yayım yok, okum yok, benim kargım yok kılıcım yok. ancak kolum gücüm var ben nasıl erlik han’a varayım?” dedi. tanrı ona kargı verdi ve “benim takdisim sana yetsin” buyurdu. bunun üzerine mangdaşire kargısını alıp erlik han’a vardı ve savaştı, o zamana kadar dağlar yok idi, dağlar oldu, güzel tanrının yarattığı yerler alçaklı yüksekli oldu ve mangdaşire güçlü çıktı, erlik han ve avanesini yere döktü.

    erlik han tekrar tanrıya döndü “sen beni yerimden ettin, benim barınacak yerim yok” dedi. tanrıda ona “senin yerin yerin altındaki karanlıktır, orada güneş yoktur ay yoktur ancak bitmeyen alevler vardır” dedi. erlik han “ben ölmüşlerin canını alacağım buyurdu.” tanrı müsaade etmedi, “var git kendin yarat” dedi. bunun üzerine erlik han bir eline çekiç, körük, örs aldı. çekici örse bir vurdu, kurbağa çıktı, bir vurdu yılan çıktı, bir vurdu domuz çıktı bir vurdu albıs çıktı bir daha vurdu deve çıktı.

    en sonunda tanrı geldi ve erlik hanın çekicini örsünü ve körüğünü aleve attı. bundanda bir kadın ile bir erkek çıktı. tanrı erkeğin suratına tükürdü ve o yalban oldu, kadının suratına tükürdü ve oda eti yenmez, tüyü yelek olmaz kurday kuşu oldu.

    bütün bunlardan sonra tanrı halka baktı ve “ben size mal verdim, aş verdim, yerin üzerinde iyi ve güzel sular verdim. size yardım ettim, sizde iyilik yapın, ben göklere döneceğim ve çok zaman gelmeyeceğim.” dedi. sonra “şal-yime sen kımız içip aklını kaybedenleri, körpe çocukları, kısrak yavrularını ve buzağılarını koru. iyi sakla,iyilik yapan ölülerin canlarını yanına al, kendi kendini öldürenleri alma, zenginin malına göz dikeni, hırsızları, kıskananları alma, benim için ve hakanı için dövüşenleri yanına al, kahramanları yanına al, korkakları alma, sözüne sadıkları yanına al yalancıları alma, insanlar körmöslerden korunun, onların aşından yemeyin, onlarla savaşın onlarla mücadele edin, beni unutmayın ben simdi gideceğim ama sonra geleceğim, geldiğim zaman sizin iyilik ve kötülüklerinizin hesabını göreceğim şimdilik benim yerimde yapkara, mangdaşire ve şal-yime kalıyorlar” buyurdu.

    bunları söyledikten sonra tanrı uzaklaştı. mangdaşire insanlara icatlar öğretti, avlanmayı ve eşya yapmayı belletti. silah yapmasını ve kendini korumasını öğretti. sonra onu rüzgar aldı ve gitti.

    yapkara bunun üzerine “ben tanrının elçisiyim” dedi, “mangdaşire gitti. o tanrının yanında. ben tanrının istediği yerde duracağım, siz öğrendiklerinizi unutmayınız, tanrının yargısı budur.”. sonra insanları kendi hallerine bırakıp oda gitti.

    kaynak: (bkz: http://www.lostlibrary.org/…p?altbolum=110&yazi=414)
  • tanrı karahan,

    makamının tanrısıydı.

    tanrılığı hakediyordu.

    başkalarının uyduruk tanrıları gibi değildi,

    beni en çok etkileyen sözü, erkişi kendi başına gizli işler çevirip başını belaye sokunca, söylediği

    " seni ben yarattım, yine ben kurtaracağım "

    sözüdür.

    daha bir çok bir tanrıdan duymaya alışkın olmadığım, ilginç sözleri vardı.

    eğer atalarımız uydurmuş bile olsalar, akıllarından geçeni yazmışlardır.

    ben eski kitapçılardan bulabilmiştim,

    ama galiba irfan yayınlarından çıkmış, bir tek onlarda var. ( mustafa necate sepetçioğlu )

    mutlaka okuyun.
  • (bkz: yaratılış mitolojileri/@ay hatun)

    “mitler dünyanın, insanın ve yaşamın doğaüstü bir kökeni ve öyküsü bulunduğunu, bu öykünün de anlamlı, değerli ve örnek gösterilecek nitelikte olduğunu ortaya koyar.”*

    dünyadaki bütün mitolojiler arasında az ya da çok benzerlikler vardır. türk mitolojisiyle yunan mitolojisi arasında (sadece tepegöz ve kiklop* bile yeterli örnek bence), yunan mitolojisiyle mısır mitolojisi arasında yine türk mitolojisiyle hint mitolojisi arasında vs gözlemlediğimiz bu benzerliklerin nedeni tek bir kaynaktan çıkıp değişik coğrafyalara yayılması mı (difüzyon kuramı) yoksa jung'un arketipler kuramı mı (birbirini etkilemesi imkânsız olan kültürlerde bile ortak noktalar ve motifler olması) artık sizin takdirinize kalmış.

    aynı benzerlikler veya benzer motifler yaratılış anlatıları için de geçerlidir.

    aşağıda farklı kültürlerin yaratılış mitolojilerinden örnekler verdim. (sadece giriş bölümleri) kozmogoni ile mitolojiyi birleştiren bu metinlerde ilk dikkatimizi çeken evrenin başlangıcında ya bir boşluk ya karanlık ya da su olduğu…

    türk yaratılış mitolojisi:

    ilk başta yer ve gök yoktu. yalnızca sonsuz ve kapkaranlık bir su vardı. yaratıcı tanrı ülgen kuşa dönüşerek suların üstünde uçmaya başladı ancak konacak bir yer bulamadı. bunun üzerine gökten gelen bir ses ülgen'e denizden çıkan bir taşı yakalayıp, konmasını söyledi. ülgen bu taşa konduğunda ne yapacağını bilemedi. yerin ve göğün yaratılması gerektiğini düşünmekteydi ancak bunu nasıl yapacağını bilmiyordu. bunun üzerine sonsuz denizin içinden çıkan ak ana, ülgen'in karşısına geçti ve yeri ve göğü nasıl yaratacağını anlattı. ak ana'nın yardımıyla işe başlayan ülgen, yere ve göğe "olun!" diyerek dünyayı ve evreni altı günde yarattı.

    yunan yaratılış mitolojisi:

    başlangıçta hiçbir şey yoktu. sadece derin bir boşluk ve düzensizlik vardı…onun adı kaos’du. bu derin boşluk kaos’un yeri doğurmasıyla son buldu.
    kaostan gaia (yeryüzü) çıktı. gaia, pontos (deniz) ve uranüs'ü (gökyüzü) yarattı. pontos'un gaia'yla birleşmesinden nereus, thaumas, phorkys ve keto doğdu. uranüs'ün gaia'yla birleşmesinden tepegözler denilen kikloplar ve titanlar meydana geldi. ayrıca gaia, uranüs'ün yardımıyla nehirleri, tepeleri, denizleri ve bitkileri yarattı.

    sümer yaratılış mitolojisi:

    evrende ilk olarak tanrıça nammu adında büyük, uçsuz bucaksız bir su vardı. tanrıça o sudan büyük bir dağ çıkardı. oğlu hava tanrısı enlil onu ikiye ayırdı. üstü gök oldu ve gök tanrısı onu aldı.
    yer olan altı da yer tanrıçası ile hava tanrısı'nın oldu.

    çin yaratılış mitolojisi:

    zamanın en başında her yerde bulanık bir kaos vardı. bir gün bu karanlık ve biçimsiz ilk kütleden kocaman bir yumurta çıktı. aradan 18 bin yıl geçince, ayrılmaz karşıtlar dişil yin ve eril yang kozmik yumurta içinde dengeye ulaştı. bu denge dünyanın ilk insanı pan gu'yu ortaya çıkardı. bu ilk kişi, tüm insanlığın atası sayıldı. uzun bir uykudan uyandıktan sonra, bir baltayı kapıp uzun bir uğraş sonucunda kendisini yumurtadan kurtardı. onun yumurtayı kırıp çıkmasıyla birlikte, hafif ve berrak bir madde yumurta kabuğunun dışına doğru akarak yukarıya doğru süzüldü ve orada gökyüzüne dönüştü. başka bir maddeyse aşağıya doğru inerek katılaştı ve orada yeryüzüne dönüştü.

    okyanusya-avustralya yaratılış mitolojisi:

    yaratıcı tanrı tangaora, deniz tanrısı ve balıkların, deniz canlılarının ve sürüngenlerin atası sayılırdı. okyanusya halkları yaşamın temelini onun attığına inanırdı. inanışa göre gökyüzünün ve yeryüzünün doğuşu onun dünya yumurtasından çıkmasının sonucudur.
    tangaora'nın bu yumurtayı kırması sonucu üst taraf gökyüzüne ve alt taraf yeryüzüne dönüştü.

    kızılderili yaratılış mitolojisi:

    başlangıçta hiçbir şey yoktu. boşlukta bir başına yaşayan ulu maheo vardı. maheo bu ıssızlığın ortasında bir şeylerin özlemini çekiyordu. sağına bakıyor, soluna bakıyor hiçbir şey göremiyordu. bir ses olsun, bir görüntü olsun istiyordu. hiçliğin ortasında bir başına yaşıyordu. ama yine de yalnız sayılmazdı çünkü o bizzat evrendi. yalnızlıktan değil zamanı geldiği için yaratmaya karar verdi. "bendeki bu güç ne için var?" sorusuyla başladı her şey. o gücün yaratmak için olduğuna karar verip işe koyuldu. önce sonsuz genişlikteki tuzlu suyu yarattı. yaşamı da bu tuzlu sudan çıkaracaktı. o ki engin denizi yarattıktan sonra kokusunu içine çekti, tuzlu suyunun tadına baktı ve yaratma arzusu kamçılandı.

    hint yaratılış mitolojisi:

    her şeyden önce hiçlik vardı. ne yaşam ne ölüm hiçbir şey yoktu. sonsuz hiçlik vishnu'ya dönüştü. vishnu ise okyanusa. okyanusun ortasında bir yılan belirdi. bu yılanın görevi zamanı gelince dek yaratıcıyı bağrında uyutmaktı. zamanı gelince ulu yaratıcı uyandı. onun adı brahman'dı. o zamanın kendisiydi ezeldi, ebetti, yaşamdı, ölümdü ve tekrar doğumdu. o sonsuz döngünün kuvvetli yaratıcısı ve ilahıydı.
    doğrulup etrafı seyretti. altında duran sonsuz suya baktı. bu hiçlik ve hareketsizlik içini kederle doldurdu. yaratacaklarından emin oluncaya dek düşündü, düşündü...bu düşünceler ve endişelerden iblisler doğdu. bu karanlık çocuklar brahman'ın ilk yarattıklarıydı. brahman'ın kederi arttı gözlerinden akan yaşlar düştüğü yerde katılaştı. onlar küçük adaları oluşturdu. bir kısmı havaya karıştı onlar yıldızlar oldu. brahman'ın kederi önce karanlığı yaratmıştı şimdi aydınlığı yaratmalıydı...

    mısır yaratılış mitolojisi:

    dünya nun adı verilen sonsuz karanlık sudan ibaretti. nun'un bağrında bir yumurta ortaya çıktı. zamanla yumurtanın içindeki olgunlaştı. kabuklarını kırarak bir kuş çıktı. bu kuş atum'du.
    atum bu hiçliğe son vermeye karar verdi. nun'a buyurdu, nun sularını çekti ve bir kaya parçası belirdi.

    kelt yaratılış mitolojisi:

    her şeyin başlangıcında sonsuz bir boşluk ve karanlık vardı. bu boşluğun adı void'di. void bu hiçliğe son vermek için uykuya daldı. amansız bir sancı void'i derin uykusundan uyandırdı. bu sancı hayatın başlangıcıydı.
    void'den iki çocuk doğdu. donn, gökyüzü; danu, yeryüzü...

    yararlanılan kaynaklar:
    mahir şanlı - evren, yaratılış ve köken mitleri
    bahattin uslu - türk mitolojisi
  • türk mitolojisinde yaratılış destanındaki sembollerin belirli anlamları vardır. mesela ağaç evrenin üç farklı bölümünü ve bu bölümlerin birlikteliğini sembolize eder. bu bölümler yeraltı, yeryüzü ve gökyüzüdür. ağaç, kökleriyle yeraltı, gövdesi ve alt dallarıyla yeryüzü, ve yüksek dallarıyla gökyüzünü simgeler. onun bu özelliği, gökyüzü ile yeryüzü arasındaki görünmeyen bağlantının, görünen sembolü olarak kullanılmasını sağlamıştır.

    ağacın meyvesi varoluşun bilgisini sembolize eder. güneş ise küresel anlayışın, birliğin ve gerçeğin sembolüdür.

    erlik bize altay yaratılış efsanesinin özellikle semavi dinlerdeki iblis kavramının karşılığı olduğunu gösterir. hikaye de zaten neredeyse birebir benzerlik gösterir.

    özellikle erlik ve şeytan arasındaki ilişkiye ve yaratılış hikayeleri arasındaki benzerliğe araf ve taha sureleri kaynak olarak gösterilebilir.

    (bkz: araf)
    (bkz: taha)
    (bkz: #10361556)

    kaynak için (bkz: türklerin kültür kökenleri)
  • verbitskiy'in derlediği altay yaratılış destanı'nın başlangıcı çok candır. verbitskiy'in derlediği efsanede ülgen'e göklerden gelen bir ses emir verir ve bu emir üzerine ülgen denizden çıkan bir taşın üzerine çıkar. bundan sonra ülgen yerin ve göğün nasıl yaratılacağını düşünürken su içinde yaşayan ak-ene çıkıp gelir, ülgen'e bir yaratıcı olarak bu işi nasıl yapması gerektiğini öğretir ve ülgen de yeri ve göğü yaratır:

    dünya bir deniz idi ne gök vardı ne de bir yer!
    uçsuz bucaksız sonsuz sular içreydi her yer,
    tanrı ülgen uçuyor, yoktu bir yer konacak,
    uçuyor arıyordu katı bir yer, bir bucak,
    kutsal bir ilham ile nasılsa gönlü doldu,
    kayıpan gelen bu ün, ona bir çare buldu.
    göklerden gelen bir ses, ülgen'e buyruk verdi;
    - tut önündeki şeyi, hemen yakala! dedi.
    ......

    denizden çıkan bir taş fırladı çıktı yüze,
    hemence taşı tuttu bindi taşın üstüne!
    ......

    göklerin emri ile bulunca ülgen durak,
    artık vakit gelmişti, gökleri yaratacak!
    ......

    bir ak ana (ak-ene) var idi, yaşardı su içinde,
    ülgen'e şöyle dedi, göründü su yüzünde:
    - yaratmak istiyorsan sen de birşeyler ülgen,
    yaratıcı olarak şu kutsal sözü öğren!
    de ki hep,"yaptım oldu" başka bir şey söyleme!
    hele yaratır iken "yaptım olmadı" deme!
    ......

    ülgen yere bakarak "yaratılsın yer!" demiş
    bu istek üzerine denizden yer türemiş.
    ülgen göğe bakarak "yaratılsın gök!" demiş
    bu istek üzerine üstünü gök bezemiş.
    .....
  • turklerin islam oncesi
    yaratilis hakkindaki dusuncelerini
    anlatan destan

    diger islam oncesi destanlar
    alp er tonga destani
    su destani
    oguz kagan destani
    bozkurt destani
    ergenekon destani
    dokuz oguz on uygar destani
  • “… bir ağacın meyvesiyle beslenen bir topluluk vardı. ağacın bir tarafındaki meyveyi yiyorlar, diğer tarafındakileri ağızlarına almıyorlardı.‘erlik’ bunun sebebini sordu. insanlar da ona cevap verdiler: ‘tanrı bize budört dalın meyvesini yemeyi yasak etti. güneşin doğduğu yanda bulunan beşdalın meyvelerinden yemeyi buyurdu. yılan ile köpeğe bu ağacın dört dalındanyemek isteyenleri bırakma diye emretti. bundan sonra tanrı göğe çıktı. beşdalın meyveleri bizim aşımız oldu.’ dediler. erlik bunları duyduktan sonra,tanrı yalan söylemiş. siz bu dört dalın meyvelerinden de yiyiniz dedi. sonundatörüngey ile karısını kandırıp yasak meyvelerden onlara yedirdi. o anda her ikisinin de ‘tüyleri’ dökülüverdi. derken tanrı geldi. törüngey’e şöyle dedi:beni dinlemedin ve şeytanın sözüne kandın. onun sözüne kananlar onunülkesinde yaşayacaklar, benim ‘nurum’dan mahrum olacaklar, karanlık dünyada bulunacaklardır.”
  • ilginç bir biçimde semavi dinlerde yer alan yaratılış kıssalarına epey benzer yönü olan destandır. özellikle elma hikayesi bunun en büyük örneğidir. destanı okuyalı uzun zaman oldu ama hatırladığım kadarıyla erlik insanlardan bir çifti kandırarak yasak elmayı yemeyi ikna ediyordu. evet ilk insanlardan ilk insandan değil, destana göre o devirde tengri insanları doğrudan yaratıyordu. her neyse, elmayı bu iki çift yiyince tengri bunun faturasını tüm insanlara kesti, onları cezalandırdı. bu cezalardan ilginç olan bir tanesi ise artık tengri'nin insanları doğrudan yaratmayacak olması, insanların insanlardan oluşacak olması ve insanlarında bu yolda epey sıkıntı yaşamaları. ayrıca çocuğun oluşum sürecinde en çok sıkıntı çekenin kadın olması, belkide kadının ilk kandırılan olmasından mütevellit ona kesilen bir cezaymış şeklinde yorumlanabilir. ayrıca bu cezayla ilgili şöyle ilginç bir durumda var: kur'an'da hz. adem ve hz. havva ilk günahı işledikten sonra avret yerleri, yani ayıp yerleri açıldı şeklinde bir ayet geçer. tabi bu duruma alimlerin yaptığı 234234234 yorum vardır. ancak orada üstü örtülü bir şekilde bizim destanımızda geçen duruma benzer bir durum kastedilmiş olabilir.
  • enteresan olsun, eski ahit, genesis (yaratılıs) 'in elfcenin quenya lehcesinde tercumesi (isteyin size turkce tercumesini geciim, simdi burası fazla sismesin :) ) :

    1. i yessessë eru ontanë menel ar cemen. 2 cemen né cumna ar lusta, ar engë mornië or i undumë, nan eruo súlë willë or i neni.

    3 ar equë eru: "eä cálë!" ar engë cálë. 4 eru cennë sa i cálë né mára, ar eru ciltanë i cálë i morniello. 5 ar eru estanë i cálë aurë, ar i mornië estanes lómë. ar engë sinyë, ar engë arin, i minya aurë. 6 ar equë eru: "eä telluma endessë i nenion, ar ciltuvas nén nenello." 7 ar eru carnë i telluma ar ciltanë i neni or i telluma i nenillon nu i telluma. ar engë sië. 8 ar eru estanë i telluma menel. engë sinyë, ar engë arin, i attëa aurë.

    9 ar equë eru: "na i neni nu menel hostainë minë nómessë, ar na i parca nór cénina!" ar engë sië. 10 ar eru estanë i parca nór cemen, nan i hostainë neni estanes eär. ar eru cennë sa nes mára.

    11 ar equë eru: "á colë cemen salquë, olvar carila erdi, yávaldar colila yávë nostalentassen, cemendë." ar engë sië. 12 cemen collë salquë, olvar carila erdi, nostalentassen, ar aldar colila yávë yassë ëar erdentar, nostalentassen. ar eru cennë sa nes mára. 13 ar engë sinyë, ar engë arin, i nelya aurë.

    14 ar equë eru: "eä calmar tellumassë menelo ciltien aurë lómillo, ar nauvantë tannar asarion ar aurion ar coranárion. 15 nauvantë calmar tellumassë menelo caltien cemenna." ar engë sië. 16 eru carnë i atta altë calmar, i analta calma turien auressë ar i pitya calma turien lómissë, ar i eleni. 17 ar eru panyanë ta tellumassë menelo caltien cemenna 18 ar turien auressë ar lómissë ar ciltien cálë morniello. ar eru cennë sa nes mára. 19 ar engë sinyë, ar engë arin, i cantëa aurë.

    20 ar equë eru: "á ëa úvë cuinë onnolíva i nenissen, ar á wilë aiweli tellumassë menelo." 21 ar eru ontanë i altë ëarcelvar ar ilya i úvë cuinë onnaiva i rihtar i nenissen, nostalentassen, ar ilyë rámavoiti onnar nostalentassen. ar eru cennë sa nes mára. 22 ar eru laitanë te ar quentë: "na yávinquë ar na rimbë, á quatë nén i ëarion, ar na i aiwi rimbë cemendë!" 23 ar engë sinyë, ar engë arin, i lempëa aurë.

    24 ar equë eru: "á colë cemen cuinë onnar nostalentassen, lamni ar celvaller ar cemeno hravani celvar, nostalentassen." 25 ar eru carnë cemeno hravani celvar nostalentassen, ar i lamni nostalentassen ar ilyë celvar i vantar cemendë, nostalentassen. ar eru cennë sa nes mára. 26 ar equë eru: "alvë carë atan venwelvassë, canta velvë; ar turuvas ëaro lingwi ar menelo aiwi ar i lamni ar ilya i cemen ar ilyë celvar i vantar cemendë." 27 ar eru ontanë atan venweryassë, eruo venwessë ontaneryes; hanu ar ní ontaneryet. 28 ar eru laitanë te, ar equë eru tienna: "na yávinquë ar na rimbë, á quatë cemen ar ása panya nu le, ar á turë ëaro lingwi ar menelo aiwi ar ilyë cuinë onnar i vantar cemendë." 29 ar equë eru: "en! antan len ilyë olvar carila erdi, ilya i ëar ilya i palúressë cemeno, ar ilyë aldar carila yávi yassen ëar erdi. nas ya matuval. 30 ar ilyë hravani celvain ar ilye menelo aiwin ar ilyan i vanta cemendë, ilya cuinan, antan ilyë laiquë olvar matien."

    31 ar eru cennë ilya ya carnes, ar en! nes ammára. ar engë sinyë, ar engë arin, i enquëa aurë.
  • semavi dinlerdeki yaratılış olayına baya benzeyen kısımları içeren destan.
hesabın var mı? giriş yap