• popüler olan haricinde müzik yapmaya çalışan bir çok müzisyenin, çok senelerdir söylemeye çalıştıklarını derlemiş, toplamış, kendi cümleleriyle "müzisyen dostlarıma deklarasyonum" adıyla paylaşmıştır;

    --- alıntı ---
    değerli müzisyen dostlarım, ortak bir takım refleksler sergilemek gibi sosyal konularda ne yazıki pek yol alamamış bir camiayız kabul edersiniz ki. yaşadığım tecrübeler doğrultusunda sizleri doğru olduğuna inandığım bir takım duruş ve prensiplerle ilgili bilgilendirmek ve uyarmak gereğini hissettiğim için bu metni hazırladım , tabii ki bağlayıcı bir yanı olmamakla beraber toplu olarak fikir üretmek ve dahi üretebildiğimiz fikir ve prensiplerin koruyucusu olabilmemiz öncelikle bizim yaşam standartlarımızı pozitif yönde etkiliyecektir diye düşünüyorum.

    bilindiği üzere ülkemizde caz ve doğaçlamaya açık tüm müzik tarzları , bir avuç diyebileceğimiz sınırlı bir kitlenin çevresinde oluşabilmekte çeşitli sosyal-kültürel ve ekonomik nedenlerden dolayı. uğraş alanımız ne devletten resmi (yada gayrı resmi) bir destek görür , nede popüler kültürlerle beslenen pop ve rock camiası gibi (görece) hatırı sayılır bir kitleye hitap edebildiği için kendi yağı ile kavrulur. bu zorlu senaryo ile baş etmek hiç de kolay değil hepimizin bildiği üzere, belki de bir çoğumuz tam da bu yüzden bu uğraşı geçim kaynağı olamayacak kadar naif bulmaktayız…öte yandan da değil bir yan uğraş-hobi gözü ile bakmak , tam zamanlı-tam hayatlı çabalarla bile bazen istenilen yerlere gelinemeyecek kadar da derin ve (veya) kaprisli olduğuna da çok kez şahit de oldum şu geçtiğimiz 25 yıl içinde.

    sanırım buraya kadar hemen hepimiz aynı fikirleri paylaşıyoruz (umuyorum ki) . yaşadığımız dönem itibariyle; müziğin eğlence sektörüne çerez olarak algılama eğiliminin tırmandığı , sanatsal boyutundan çok eğlence işlevinin ön planda tutulduğu gerçeği artık caz festivallerinin programlarına kadar yansımış bir gerçek ne yazıkki. işte tam da bu yüzden performanslarımızı icra ettiğimiz 100-150 kişilik müzik klüplerinde , gönlümüzdekini samimi olarak sahneleyebildiğimiz küçük varoluş platformlarımız bence çok önemliler ! evet bize maddi rahatlık sağlayamayacak kadar küçüktürler ama , izleyici ile drekt kontak kuracak kadar da büyüktürler. büyük kitlelere kendimizi taktim etme şansı olmaz bu klüplerde ama, doğru bildiğimizi samimiyetle sahnelememize olanak sunarlar ki , bu işte nefes almak kadar önemli bir fonksiyondur bence , bilmem sizler de katılıyormusunuz...

    ilk defa 1984 yılında sahne aldığım için para kazanmamdan bu yana geçen yıllarda gözleyebildiğim kadarıyla müzisyen gelirleri aşağı-yukarı hep bir depo benzin fiyatı ile eş değer gitmiştir kabaca , tabii ki özel performanslar, sponsörlü etkinlikler ve festivallerden falan bahsetmiyorum burada. gündelik yaşantımızdaki sıradan (ama devamlılık adına önemli) ve bir o kadar da bizim gerçeğimiz olan giglerden (klüp performanslarından) bahsediyorum . ne demek bir depo benzin ? kabaca 47-48 litre benzini alabilecek bir rakkamdan bahsediyorum , bu gün için bu rakkam 48x4,5(benzinin şu aralar ki litre fiyatı)= 216 tl. olmalıdır. halbuki çokta iyi bilindiği üzere; dolu bir klübte sadece 4 kişilik bir ekiple sahne alsanız bile 200 lirayı kazanmak nedereyse bir mucize haline geldi. bu da yetmezmiş gibi "kapı parasına çalmak" kavramı ile müzisyeni klüp başarısızlığına ortak etmeye yönelik bir fiyatlandırma politikası bizlere dayatılmakta hemde yıllardır maalesef !

    neden kapı parasına çalmamalıyız sizce ? hiç düşündünüzmü… sizlere hemen anlatayım ! öncelikle kapı parasına çalmak demek emeğiniz karşılığında almayı uygun bulduğunuz belli bir rakkamın sizler tarafından klüp yönetimine bir talep olarak sunulamamış olması demek. ve tabii klüpte emeğinin karşılığını değil ama karın belli bir oranına ortak olmayı kabul etmek demek . halbuki bizler sanat emekçileriyiz , emeğimizin - performansımızın karşılığıyla risk değil , rızık edinmeliyiz ki yaşantımıza, duruşumuza ve geleceğimize sahip olabilelim. biz müzisyenlerin-sanatçıların uğraşı fazlasıyla başımızdan aşarken , gelirine geçici ortak olmayı kabullendiğimiz klüplerin müşteri-dinleyici potansiyeli ile ilgili endişelerle; bir organizatör yada halkla ilişkiler uzmanı gibi telefon ve maillere saldırıp eş-dost ile olan kredilerimizi kullanarak dolu bir gece geçsin diye çırpınmamız , hem bizleri yıpratan (ve bence küçük düşüren) , hemde asli uğraşımızdan enerji ve zaman çalan bir durum….

    tabii ki klüplerin de işleri hele böyle bir memlekette-coğrafyada ve zamanda hiç kolay değil , biraz ilgilenenlerin yüzündeki ifadeyi görür gibi oluyorum buradan. işin ucunda anahtar bir denge noktası var…eğerki düşük ücret politikalarına sorgusuzca boyun eğilirse , bu sanat hiç serpilemediği gibi ortalık amatör yarışması düzeyine iner…benim gibi idealleri uğruna yıllardır olumsuz ve belirsiz şartları gögüsleme eğiliminde daha kaç kişi bu yola baş koyar sanıyoruz ?! eğerki mücadele etmemiz gereken ideallerimiz varsa ki var , bu ideallerin yeşereceği ortam ve şartlar için mantık ve makul sınırlarıda göz ardı edilmeksizin duruşumuzu , taleplerimizi net olarak ortaya koymalıyız. yaptığımız işe bir değer biçmeli ve onun için mücadele etmeliyiz . yoksa birinin 150 liraya çalmak istemediğini öbürü 120 liraya çalarsa , yarın 120 yerine 80'e 60'a da çalıp bu durumu umursamadığı gibi , çaldığı müziği de aynı umursamazlıkla baltaladığının farkında bile olmayan müzisyenlerle ne doğru dürüst dinleyici kalır geride nede bu durumdan karlı çıktığını zanneden klüpler…

    bu gerçeği göremeyenler için söyliyeyim ki , bu zamana kadar ankara ve istanbul'da 10'larca klüp ön görüsüzlükten, vizyonsuzluktan kaybolup gittiler yada ayakta kalma pahasına , o değer verdiğimiz özgür platform olma özelliklerini yitirdiler , ama sadece klüpler değil , yaşama savaşı veren müzisyenlerde maddi rahatlık için gönüllerindeki müziği içlerine hapsedip , burun kıvırdıkları - niteliksiz buldukları müzik çalışmalarının neferleri olup çıktılar . ne tezat ama , sevdiğin için müzisyen olup sonrasında da sevemediğin bir yönüne maddi zorunluluklar (yada hırslar) yüzünden mahkum olma hali…tatmisizliğine mi yanarsın , riyakar duruşuna mı , cebin doluyken bile mutsuzluğunamı ?!

    klüp performanslarımızı maddi manevi hor görmeyelim , değerini bilelim . öncelikle dinleyici ve klüp yönetimininde hafife almaması yönünde prensipli davranalım. festival ve bütçeli performanslar yaşantımıza güzel renkler katsa dahi aslen gelişimimizi devamlılığa, etrafımızda olup biten diğer müzik olaylarına ve izleyici ile olan kontağın sürdürülebilir olmasına bağlı olduğunu unutmayalım.yaptığımız albümden , çaldığımız gig'e kadar ürettiğimiz her değerin arkasında duralım . sahnesine sponsör reklamı almış klüpte , kapı parasına çalmak demek "ben hiç aramaya kalkmadan hakkımı-emeğimi sana hediye ediyorum" demek. öte yandan da en sıradan bir gecede dahi ürettiğimiz her kayda değer tınının mutlaka birilerinin hafızasında ve gönlünde yer edebileceğinide unutmayalım.

    bütün zorluk ve olumsuzluklarına rağmen bu camiada duruşunu ve müziğini sevip taktir ettiğim cesur ve yaratıcı insanlar topluluğu arasında bunca zamandır olabilmekten mutluluk ve gurur duyduğumu da izninizle sizlerle paylaşmak isterim . iyiki varsınız iyiki o kadar da yalnız değiliz…ama fikir ve güç birliği yapmamızın zamanı çoktan geldide geçti bile. bu konular üzerine genç davulcu dostum ediz hafızoğlu ile yaptığım son konuşmalarımızdan birinde , bir meslek birliği oluşturmamız için çaba harcamamız gerektiği fikrini paylaşmıştık . artık lütfen enerjimizi buraya odaklıyalım ve bu süreci başlatalım , şeytanın bacağını kıralım …varsa aramızda bu gelişime ayak direyip bencilce küçük hesaplar peşinde koşacak olanlar , onları da bir an önce tanımlayabilelim..gerekirse gardımızı alalım , ve ama haklarımız için mücadele etme geleneğinin tohumlarını atalım. ne dersiniz halen kapı parasına talime devammı…güzel ve samimi şeylere emek harcayıp , eve ekmek götürebilmek , biz inanmadığımız sürece bir hayal olarak kalacaktır , ama o zaman mutsuzluğumuzdan da tamamen kendimiz sorumlu olmuş oluruz.

    bu yazıyı çoktandır aklımda şekillenen fikirleri sizlerle paylaşmak için yazdım , biz daha mutlu ve güvenli olursak daha iyi meyveler verebiliriz , daha geniş kitlelere bu evrensel güzelliği duyurabiliriz , bu sürecin kalitesini arttırabiliriz. olumsuzluklar , onlardan şikayetçi olmakla yetindiğimiz sürece olumsuzluk olarak kalacaktır , ne zaman ki olumsuzlukları aşmak için fikir ve uygulama geliştirebilirsek , iste o zaman "olumsuzluklar" bizleri daha iyiye taşıyan basamaklara dönüşebilir…

    bu yolun yolcusu tüm özverili, cesur ve prensipli dostlarımı selamlıyarak

    yahya s. dai (alaylı saksofonist ve lisanslı motor teknikeri)

    --- alıntı ---
  • ilk enstrümanına 18 yaşında sahip olan, uçak teknisyenliği yaptıktan sonra müziğe yönelen saksofon üstadı...
  • yillar önce evli, yeni çocuk sahibi ve ankarada oturuyor iken, calistigim ofisin pencere komsusu olan ve gün içinde saksafon calisiyla bizi dinlendirip senlendirmis kisi...
  • yıllar önce, yahya'yla aynı grupta çaldığımız dönemlerde bir akşam grubun bas gitarcısı arabalarla, araba motorlarının çalışma sistemleriyle ilgili atıp tutmaya başlamıştı. başka bir deyişle karbüratör muhabbeti yapıyordu. yahya da, eşsiz bir kibarlıkla, o işlerin öyle olmadığını belirtip konunun doğrusunu anlatmaya başlamış, uzun uzun konuşmuştu. yahya'nın meslek lisesi mezunu olduğunu o gün öğrenmiştik. bu olaydan sonra onun da bulunduğu ortamlarda mekanik konularda boş konuşmamaya özen gösterdik. güzel günlerdi.

    *

    on beş yıl sonra gelen ekleme : geçende pişmiş kelle dergilerimi okurken anımsadım. doksanlarda bir akai tanıtımı vardı renklikutuda, "akai, daha iyi" diye. yahya'ya uyarlamıştık biz onu "akai, daha iyi; yahya daha da iyi" diye. gençlik işte...
  • ege dai adında bir oglu olan kişi. 12 yaşında ve çok zekidir, yegenimdir. aslandır kaplandır. annesi tarafindan buyutulmustur
  • 1963 ankara doğumlu. 1974'de soprano blokflüt ile başlayan müzik hayatı 1981'de alto saksafon ve ilerleyen yıllarda tenor saksafon, soprano saksafon ,bariton saksafon, yan flüt ve ewi (elektrik nefesli enstruman) ile devam etti.

    ankara'da uzun bir dönem tuna ötenel ile birlikte çalıştı, bilkent üniversitesi bünyesinde açılan caz müziği bölümünün bir yıl öğrencisi oldu ve kısa bir süre tomasz szukalski (sax) ile çalışma fırsatı oldu. kuruluşundan bu güne (1990) asiaminor ile çalışmalarına devam ediyor.

    ali perret "acid trippin”, önder focan, janusz sprot, alan ginter (bas) ile bir çok çalışmalara katıldı. bir dönem ankara büyük şehir belediyesi kent orkestrasi'nda görev aldı. 1994 yılında ankara devlet opera ve balesi bünyesinde gerçekleştirilen “ankara pop grubu” ve “hafif müzik konseri” çalışmalarında yer aldı. cumhurbaşkanligi senfoni orkestrasi'nın 30 nisan 1994 'deki konserine (pariste bir amerikalı) misafir sanatçı olarak katıldı.

    1999 yılında lawrence “butch” morris 'in “conduction” çalışmalarında yer aldı, babylon'da düzenlenen performanslara katıldı.

    1999 yılı ekim ayında berlin “a - train” caz klübü'nde jam sesiona katıldı.

    2000 yılı nisan, mayıs ve haziran aylarında a.b.d.'de mike mcmullen ile çalıştı, sacramento ve sanfrancisco 'da jam sesionlara katıldı.

    2000 yılı haziran ayında u.c.davis 'de düzenlenen world music fest 'de alper yılmaz'la beraber yer aldı.

    2000 yılı temmuz ayında 5. magosa festivali'ne asiaminor ile katıldı.

    aşkın arsunan (ethno karma) ve erdal kızılçay ile çalışmalarda bulundu, cahit berkay "film müzikleri” projesine katildi (2001).

    2003 mayısında asiaminor ile new york centeral park'da "moon & stars project" tarafından düzenlenen konserde çaldı. kurulduğundan bu güne asiaminor ile türkiye konserleri haricinde almanya, avusturya, isviçre, italya, macaristan , yunanistan, kıbrıs, ispanya ve a.b.d. 'de bir cok eyalette konserler verdi. halen “yahya dai quartet” dışında ; kamil erdem “asiaminor" , aşkın arsunan "blue print project” , cahit berkay "film müzikleri” , selen gülün quartet, şevket akıncılifeline", sibel gürsoy ve ilker özalp ile "kaval sviri", ayse tütüncü ile “piyano perküsyon grubu" ve beck's big band ile müzik çalışmalarına devam etmektedir.
  • hyundai reklamlarına müzik yapasıca bi adam...

    http://www.omergoksel.com/music/july2004.htm
  • bir perfomansi sonrasi kendisini ovmek maksatli (sanki benim ovgume cok ihtiyaci varmis gibi...) yazdigim bir yazida, yanlislikla yazdigim saksafon kelimesini, "saksofon olacak" diye nezâketle duzeltmis, hayretler icinde takip ettigim calarken dinlediginizde ve izlediginizde, sizi hep "keske muzik yapabilseydim" diye hayiflandiran guzel muzisyen. iyi muzik yapici. iyi de bir insan oldugu yuz kilometre filan oteden belli kisilik.
  • (bkz: acid trippin)
  • q jazz bar 'da çalarken sağ eliyle tenor, sol eliyle alto sax çalıp başımı "saxtan nasıl iki ses çıkar" nidasıyla hızla çevirip boynumun kırt etmesine ve iki gün aynı pozisyonda kalmasına neden olan, her dinlediğimde ayrı zevk aldığım, tanımadığım ama bunu bir eksiklik olarak gördüğüm müzisyen...
hesabın var mı? giriş yap