• bayan kahramanimizin beyefendinin magarasindaki spa havuz(!)da yikandigi sahnede,
    beyefendinin soyledigi "gordum guzel kizi, havali kizi" seklindeki turkce sarkinin yarattigi saskinlik sebebiyle ilgili sahnesi bircok defa basa alinip izlenen filmdir.
  • aldığı övgüleri aldığı ödüllerle pekiştirmiş ang lee başyapıtı.
    filmde dövüş sanatlarındaki ustalık, hayat üzerine olan deneyime eş tutulmuş, "dövüş sanatı" teriminin sanat kısmı ele alınmış,dövüş kısmı uçma ve dans etme formuna sokularak şiddetten soyutlanmıştır. bu bakış açısıyla li mu bai, bir dövüş sanatı ustasından çok, yönetmenin bu metaforu kullanarak eğitmen ve öğretmen vasıflarını yüklediği bir karakterdir. hayatında artık şiddete dair bir arayış yoktur; aksine, bütün ömrünü bu uğurda, ve kendi kendine koyduğu ahlaksal sınırlamalar sonucunda aşktan muaf edilmiş olarak gerçimenin verdiği pişmanlık ağır basar. kılıç, yani güç arzusu metaforu, hayatını boşa harcamasına sebebiyet vermiştir. şimdi o kılıç, başka biri tarafından ele geçirilmek istenmektedir. li mu bai, olayları kendi açısından değiştirme yetisine sahip değildir, zamanı geri çeviremez. genç, dişi, diğer kendi ile özdeşleşir, dövüş sanatlarını öğretmek adı altında onu kendi hatasını tekrarlamasını engellemek ister.

    --- spoiler ---
    filmi hollywood yapımlarından ayıran noktalardan biri li mu bai nin ölüm sahnesidir. geri dönüş olmaması teması burada vurgulanır. gücün erdem gereksinimini, zorluk yönünü simgeleyen li mu bai, güce karşı açlığı, bu uğurda her yol mübahtır düşüncesini simgeleyen tilki tarafından öldürülür. bu dönüm noktası, li mu bainin kızla özdeşleşmesine ek olarak, kızın da onunla özdeşleşme anı olması açısından önem taşır: kız kendi olası sonlarından birini, güç uğruna harcanmış bir hayatı, aşktan muaf bir sonu onun ölümünde görmüştür. nitekim sevgilisiyle beraber olmayı başardığında dahi, özdeşleştiği insanın, diğer "kendi"lerinin bu şekilde harcanmalarından ötürü oluşmuş hüzün, hatta melankoli, mutlu biri olmasının önünde engel teşkil eder.
    diğerleri için,harcanmış olanlar için, kendisi için dilek tutar. atlar.
    --- spoiler ---
  • seyirciyle ilk buluştuğu günlerde bir nevi "büyük abi" sendromundan çok çekmiş cefakar film. abi olan ya da abisi olanlar bilirler; birçok tecrübeyi ailelerine abilerinin yaşatması sayesinde kendileri daha rahat ederler. abinin ilk kez dışarda sabahladığında işittiği azarı kardeş işitmez, abinin sigara içerken yakalandığında yediği fırçayı kardeş yemez. daha doğrusu yese bile abiye nazaran daha az acıtır o fırçanın sapı.

    abi sendromundan ne kastettiğimi açıkladıktan sonra neden böyle bir benzetme yaptığıma geleyim. 2000'lerin başından beri seyretmeye başladığımız büyük bütçeli, uluslararası bir kadroya sahip görkemli çin filmlerinin büyük abisidir bu film. suspension of disbelief denilen mefhumdan habersiz birçok seyirci tarafından masalsı anlatımı ve görselliği itin götüne sokulmuş, taşşak geçilmiştir. fakat bu film sayesinde peşinden gelen kardeşleri house of flying daggers, hero, curse of the golden flower gibi filmler bu kadar eleştirilmemiş, babalarının gözü önünde sigaralarını yakmış, mahalle bakkalının önünde sabaha kadar bira kasası üzerinde geyik yapabilmişlerdir.
  • hasan şaş'a benzeyen uçan insanların bulunduğu film.
  • muhtemelen değinilmemiş ama film sapına kadar kadın filmidir aslında. feminist bir film diyemem ama kadınlar hakkında bir film olduğu çok açıktır. filmdeki 3 kadın kahraman 3 kuşağın temsilidir.

    pei-pei cheng'in canlandırdığı jade fox karakteri, hor görülmüş, her zaman ikinci sınıf insan, vatandaş, birey muamelesi görmüş, gücü, yetenekleri görmezden gelinmiş, (özellikle erkekler tarafından) becerileri ve başarıları üstünkörü bir nankörlükle geçiştirilen, görmezden gelinen ve sürekli bunun acısın yaşıyan eski kuşağı temsil eder. ( müthiş dövüş yeteneklerine rağmen master li mu bai'nin ustasının onu sadece seks kölesi olarak görmesi ve kullanması durumu. )

    michelle yeoh'un canlandırdığı yu shu lien feodal düzen içersinde yetenekleri ve gayretiyle nispeten saygınlık ve özgürlük kazanmış, ama feodal ahlakın buyruklarına (örf, adet) riayet eden, saygıda kusur etmeyen, durumları kolaylıkla anlamasına rağmen erkek egemen buyruğa (bu durum gereği) saygı duyan ve nispten boyun eğen orta kuşağı temsil eder. (bu saygı ve terbiyenin gereği olarak yıllardır sevdiği adama aşkından bile söz edemez.)

    son olarak ziyi zhang'ın canlandırdığı jiao long ise kültürel değişimin farkında, feodal ahlakın dayattığı kuralların ötesine geçmeyi isteyen, kendi düşünceleri, kararları doğrultusunda, erke ve erkeklere ihtiyaç duymadan özgürlüğünü ele almak isteyen açık fikirli, özgürlükçü yeni kuşağı temsil eder. (babasının erk ve iktidar pekiştirmesi adına onu zengin bir ailenin oğluyla evlendirme isteğine karşı koyuşu, kaçışı ve elbet meteliksiz bir serseriye aşık oluşu)

    bu üç kadın hem aşk, hem dövüş (savaş, kavga) hem özgürlük anlamında bir sarmalın içerisinde birbirlerine bağlıdırlar aynı zamanda. birbirlerine rehberlik etme arzuları, birbirleri tarafından kabul görme istekleri ve en önemlisi kuşak farklılıklarından ötürü saygı görme ve elbet anlaşılma çabaları sürekli bir kesişim içersindedir. üçünün, ikili olarak içinde oldukları ilişki biçimi diğer ilişkiyi refere eder aslında. bu açıdan enfes bir senaryo, kurgu matematiği vardır filmin.

    zaten senaryo da bu üç kadının birbirleriyle olan etkileşimleri, durumlara bakış açıları, okuyuşları, riayet etme ve başkaldırma biçimleri tam da kuşaklarının (haliyle yaşları, yaşama, görme biçimleri) biçimlendirdiği karakterlerine uygun bir şekilde ifade edilir. üç kadında aslında birbirlerinden fazlasıyla etkilenmekle beraber, kendi kuşaklarına ait değer çatışmaları içersinde birbirlerinin hem iyi hem kötü yanlarını temsil eder. birinde olan iyi taraf diğerinde yoktur, diğerinde olan kötü taraf bir diğerinde.

    bol dövüşlü olduğu için ''erkek filmi'' yaftası yemiş olması muhtemel filmimiz ince ince 3 kuşağın (ki bu her dönem için istisnasız geçerlidir) anatomisini çözümlerken, 3 kuşak kadının birbirlerinde görüp hem hayran oldukları, hem de nefret ettikleri değerlerin eksikliği, azlığı, çokluğu ve elbet 3 kadının karakter olarak aşk, sadakat, ihanet, bağlılık, özgürlük, fedakarlık gibi kavramlarla sınavını ele alır enfes şekilde.

    özellikle kuşak olarak kesiştikleri aşk, intikam, savaş ve özgürlük sarmalı, birbirlerinin (istemeden de olsa) parçası olduklarını, sadece bu durumu göremediklerini vurgular. ve ancak üçünün bu eksik yanları biraraya geldiğinde (ya da en azından bunun farkına vardıklarında) tek ve mutlu bir kadın ortaya çıkacaktır.

    yukarıda birkaç kişinin yazdığı gibi karakterlerin uçup kaçtığı, dövüştüğü bir filmden çok çok fazlasıdır wo hu cang long.

    tamamen kendi kültürü ve mitleriyle yoğrulmuş, tüm strüktürünü bu mitler ve bunların içerdiği fantastik unsurlarla bezemiş bir filmi, senaryosundaki derinliği ve inceliği görmeden sırf uçup, kaçan insanların filmi olarak görmek bana kalırsa haksızlıktır.

    filmin tempo ve ruhunu baltaladığını düşündüğüm jiao long'un uzun flashbackleri dışında enfes bir filmidr hem hikayesi, hem görsel estetizasyonu ve aksiyon kareografileriyle wo hu cang long.

    özellikle dikkatli kadın izleyicinin erkek izleyiciye göre daha güçlü bir bağ kuracağı filmlerdendir bu 3 kuşak kadın güzellemesi hasebiyle.
  • filmin içinde türkçeye benzeyen, içinde "güzel kız" kelimeleri seçilen bir türkü söyleniyor. doğrudur. http://www.youtube.com/watch?v=yzr0mf2f1ao

    zira filmdeki söz konusu karakter türkistanlıdır.

    filmin o kısmı dahil pek çok kısmı zaten doğu türkistan'da çekilmiş. söz konusu uygur türküsünü de chen chang'a alim jan (alim can) öğretmiş. http://www.china.org.cn/english/life/101676.htm

    türkünün hawargul (havargül?) adında bir kıza yakılmış, ili bölgesine ait bir türkü olduğunu belirtmiş.

    filmde geçen kısmı itibariyle sözleri de şöyle olsa gerek:

    "taş to.....
    gördim şu güzel kız hawargül'i....."

    sözlerini yazamadım, tam olamadı. idare edin.*

    edit: biraz daha geliştirdim.

    "taş to.... yolida*
    gördim şu güzel kız hawargül'i...."**
  • "i saw crouching tiger hidden dragon, and i was surprised because i didn't see any tigers or dragons, and then i realized why: they're crouching and hidden." - steve martin
  • uzun zamandır şevk ile beklediğim ang lee filmi kim ne derse desin beni hayal kırıklığına uğratmadı aksine hayatıma neşe kattı.

    bizim en büyük bahtsızlığımız filmi ingilizce dublajlı izlemek oldu ki bu eziyeti amerikalıların kendilerine bile reva görmediklerini otisin entrysinden anlıyoruz. (anlayan anlar ben anladım) biz neden ikinci kalite bi dubbing ile izledik filmi bilemiyorum. bilmek isterdim.

    sinematografi derseniz sinematografi, kamera derseniz kamera, teknik olarak hiçbir kusuru olmayan ustaca yönetilmiş bir film. dövüş sahnelerinde kamera özellikle aşmış ve bitirmiş, bir takım özel raylar rollercoaster tipi konstrüksüyonlar kullanılmadan çekilemeyecek sekanslar var. renkler de gözüne parmak olacak kadar sembolik olmasa da kötülerin geldiği sahnelerde karanlık çöküverdiğini, esas kızımız görüntüdeyken karanlık sahnelerde bile geri planda bir takım umut vadeden açık renklerin belirdiğine dikkatinizi çekerim. kısacası kare kare özenilmiş bir film.

    oyunculuk biraz abartı, diyaloglar da gerçekten zaman zaman çok zayıf. fakat çin sinemasında overacting tercih edilen bir kavramdır. bunda sinemanın çinde sandığınızdan da yeni bir endüstri olmasının ve yüzyıllardır varolan opera geleneğinin rolü fazlasıyla büyüktür. onların metot aktörlüğü de eski opera ustaları gibi abartılı mimik ve hareketlerden geçer, çinde yapılmış bir çin filminde ciddiyetle oturan kral bir anda kalkıp perendeler bile atmaya başlayabilir.

    matrixten tekkenden starwarstan alıntı konusuna gelince, bir alıntı ya da esinlenme söz konusu ise kimin aslında nereden alıntı yapmış olduğu bellidir, martial arts ve savaş öğretisi geleneğinin güzelce pazarlanabilecek şeyler olduğunu ilk olarak dünyanın her köşesinde pazarlancak şeyler arayan amerikanın bulmuş ve kullanmış olması normaldir, fakat bu kavramlar boyanıp süslenip bizlere sunulmadan yüzyıllar önce bile doğu'ya aittiler. çin asıllı bir yönetmen tabi ki kendi kültürü ile ilgili filmler yapacaktır. buna lucas'tan daha çok hakkı vardır.

    belki de türkiye'nin video cenneti olduğu dönemde büyüdüğüm ve videocularda ninja filmlerinden bol şey olmadığı için uçmalı, bambu üstünde zıplamalı sahneler bana abuk subuk gelmedi, tam tersine zerafetle çekilmiş sahnelerdi. onları da filmin epik masalsı havasının parçası kabul ettim, ben ağzım açık seyrederken o sahnelerde arkamda dalga geçen çifti çekinmeden susturan mikelanj'ı destekledim, fakat koltuğumu tekmeleyen çocuğa küçük yaşta sinemadan soğumasın diye bir şey demedim.

    filmin amerikan ruhlu olduğu da bir derecede doğru, fakat ang lee zaten çin asıllı amerikalı bir yönetmen, hatta nyu mezunu. dolayısıyla hitap ettiği kitlenin beklentilerinin de farkında, fakat yine de filmin sonu yönetmenden beklenecek bir son, paraları verecek olan amerikan guruhunu düşünmek zorunda olmasa daha da bozardı sanırım.

    filmin orjinal isminin "wo hu zang long" olması ve jen'in bir sahnede "benim adım" long demesi uzun dilbilim çalışmalarından sonra bana long'un ejderha, hu'nun da kaplan demek olduğu çıkarımını yaptırttı. mandarinime mandarin kattım.

    beni düşündüren plot ayrıntılarından biri chow yun fat le aralarında "kadınlar wutan eğitimi alamaz" diye konuştukları halde shu'nun damdan dama sekmeyi nereden bildiğiydi.

    aslında söylenecek daha çok şey var ama özetle; kılıç dingildeyen bir kılıç olsa da güzel bir şeydir, kendimize karşı dürüst olmadığımız sürece aydınlanamaz mutlu olamayız, yaşasın çinliler, utansın onlara yecüc mecüc diyenler.
  • uzakdoğu kültürünün öğelerini bilmeksizin, anlatılan iki aşk hikayesi ve kıskançlıkla dolu bir üstat - öğrenci sevgisini görmezden gelip, verilen bütün mesajları anlamadıktan sonra, filme matrix özentisi diyen, cahilliğini saklamak yerine, kahkalarla güldüğünü anlatan ve muhtemelen "city slickers" filmini izlerse, burada kendisine bir şeyler bulabileceği kesin olan bir ayar alma meraklısının, anlama ve yorumlama kapasitesini kat ve kat aşan film.
  • fantastik bir film. işlediği konuya ve olaylara oldukça hakim. alanında gayette başarılı. lakin uçuşma sahnelerinin bol kullanılması sonucu klasik olarak insanların düşüncesi "dandik lan bu" olmaktadır. filmin esas adamı lee mou bai'dir. konusu kabaca :
    lee mou bai dövüş sanatlarının en büyük ustasıdır. onun adı geçtiğinde akan sular durur. hatta bir rivayete göre tuna nehrine 3 kere ismini söylediğinde tampon baraj oluşur. bir gün bai meditasyon yaptığında orgazm olamadığını farkeder. bunun sebebini 'yeşil kader' isimli 400 yıllık kılıcına bağlar. kılıçta kılıç yani .artık kemale erdiğini düşünür ve evlenip çocuk çocuğa karışmak ister. bu yüzden sevdiği bir abisi olan sir tee'ye kılıcı manitası aracılığı ile hediye eder. fakat kılıç çalınır. bu sırada manitasını görmek istediğinden yanına gitmeye kara verir ve gider. ama kılıç çalınmıştır. yaklaşık 10 yıl önce wudan hocalarından en babası fit yu gi'yi 'jade fox' isimli denyo bir kadın öldürmüştür. bu kadının bu şehirde* olduğunu duyar ve efendisinin intikamını almak ister
    ve olaylar gelişir.

    ayrıca kara bulut lakaplı çöl hırsızı arkadaşın "güzel kız" isimli parçası müthiştir.
hesabın var mı? giriş yap