• “kendinize depresyon ya da itibar kaybı teşhisi koymadan önce çevrenizdekilerin aşağılık insanlar olmadıklarından emin olun" demiştir*
  • william gibson hakkında olmasının ötesinde hepimizi ilgilendiren büyük bir çöplükten bahsedeceğim.

    efendim, hani burada da şimdiye kadar dört defa entry olarak girilmiş olan "before you diagnose yourself with depression or low self-esteem, first make sure that you are not, in fact, just surrounding yourself with assholes." alıntısı var ya... yani "kendinize depresyon ya da itibar kaybı teşhisi koymadan önce, çevrenizdekilerin aşağılık insanlar olmadıklarından emin olun." kaldı ki türkçesini yumuşatmışız oysa adam "götelekler" diyor veya "götoğlanları" veya "götdelikleri" veya kısaca "götler" hadi en olmadı "şerefsizler" hatta "o.ç.ları" diye bile çevirebiliriz; aşağılıklardan daha uygun düşer. burada çeviride üsluba saygı önemli ve asshole'un karşılığı aşağılık olmamalı, sansürlü dublaj türkçesi değil bu. her neyse konumuz hiç bu değil, ben bu alıntıyla ilgili birkaç kelam etmek istiyorum.

    şimdi dürüst olmak gerekirse ben william gibson'ı bu sözü görene kadar tanımazdım, hiçbir kitabını da okumadım. o yüzden kendisi, kişiliği, üslubu hakkında ahkam kesmeyeceğim, asla haddime düşmez. yalnız şunu da belirtmek isterim ki bu söz sayesinde hakkında öğrendiklerim sebebiyle en azından bir kitabını okumak istiyorum; hoşuma giderse devam da ederim. özellikle burada bazı kitaplarının ilk cümlelerini vermiş olan arkadaş (bkz: #17377280) william gibson'a dair en derin merakı uyandıran oldu bende. gerçekten tam keyif alacağım bir üsluba, tasvirlemeye, anlatıma işaret ediyor. ayrıca kendisinin dünya konjonktürü açısından ön görülülüğünden bahseden arkadaşlar olmuş (bkz: #65118849) , (bkz: #62843362) onlar da benim arzumu tetikledi. neyse teker teker anmayacağım ama buradaki her entry gerçekten çok değerli, ne de güzel anlatıyor okuyanlar, kafa yoranlar, anlayanlar.

    gelelim benim ufak bir takıntıma: internette karşılaştığımız alıntılar. bunu gördüğüm ilk günden beri de düşünüyorum bu william gibson kim ki böyle atarlı bir söz etmiş? sonra baktım kim diye, bilim-kurgu yazarı olduğunu öğrendim ve bu bilim dışı sözü kendisine yakıştıramadım. sonra bakayım dedim, kendisi nerede etmiş bu lafı. sonuçta bir kitaptaysa birileri paylaşırken kitabı da anar, bir röportajdaysa bir kaynak olur, bir söyleşiyse keza aynı şekilde ne bileyim ikili bir sohbette söylediyse bile bunu anlatan birileri olmalı ve mutlaka biri bu işin hikayesine işaret etmeli değil mi?

    türkçe aramalarımda herhangi bir sonuç alamadım maalesef. hiçbir kaynak, hiçbir sözün çıkışına işaret edecek hikayeye rastlayamadım; sadece bolca çeşitli görseller üzeri bu söz ve altında kendisinin adı. bolca twitter, fb, pinterest linkleri. "kitap alıntıları" gibi isimlere sahip hesaplar paylaşmış mesela... peki hangi kitap güzel kardeşim? buraya o dört entry'yi giren arkadaşlarıma soruyorum: sizler nerede gördünüz bunu? çok hoşunuza gitmiş olmalı ki buraya entry olarak girmeye değer görmüşsünüz. peki hiç mi merak etmediniz bu kadar hoşunuza giden lafı söyleyen bu yazar kişi bu sözü nerede etmiş? ben çok sevdiğim bir ifade görsem onun geçtiği kitabı okumak isterim mesela, en azından haberdar olmak isterim sonradan okumayı geçiştireceksem bile, bir heves bilmek isterim ilk olarak. neyse ingilizce aramaya geçtim ve alıntı araştırmacısı diye bir siteyle karşılaştım. https://quoteinvestigator.com/2014/10/25/diagnose/

    bu siteye göre 2010'da genç bir kadın bu tweeti atıyor. sitenin geçtiği iletişimde söylediğine göre o anda aklına geliyor ve eski bir ilişkisini düşünerek atıyor. çok etkileşim almıyor, bir sene sonra bir başkası aynı tweeti atıyor ve bunu retweet edenlerden biri de william gibson. kendisinin bu sözü hiçbir zaman söylemediğine dair tweetlerinin de linkini görebiliyoruz sitede. şimdi bu da internette rastgele bir sitede karşılaştığım bir bilgi. buna da yüzde yüz inanalım güvenelim demiyorum ancak... takıldığım nokta işte hiç mi merak etmiyorsunuz. ben merak ediyorum ve doğrusunu bir bilen varsa lütfen bana söylesin diyorum. yani buraya gelip de o sözün kendisine ait olduğunu iddia ederek entry girerken bunu neden yaptığınızı merak ediyorum. benim gibi insanlar bu sayede kendisinden haberdar olsunlar gibi iyi niyetli komplolar geliyor aklıma yoksa bir kitapta karşılaşmadığım bir sözü kitap alıntısı diye bir hesapta yazar adıyla paylaşmanın başka türlü bir motivasyonunu bulamıyorum.

    sonuçta koca bir bilgi çöplüğünde yaşıyoruz. tek isteğim gerçekten gördüklerimizi, deneyimlediklerimizi, okuduklarımızı, izlediklerimizi, dinlediklerimizi yazalım ve bir yerde yazarının adıyla verilmiş hoşumuza giden bir söz gördüğümüzde de merak edelim. nerede demiş? ne zaman demiş? bilmiyorsak bu kişi kimmiş?

    çok mu önemli? bu sözü william gibson'a ait bilsek hayatımızda ne değişir? belki önemli görünmüyor o kadar ama benim için o kadar çok şeyin küçük bir temsili ki bu. william gibson okumamışken, kendisini tanımazken gelip bu başlığa yazmazdım. gördüğünüz üzere derdim başka o sebeple yazıyorum ve onu tanıyıp, okuyup yazanların güzel analizlerini görünce onu okumuş olanların o sözü gelip buraya yazmaya tenezzül edeceği ihtimalini de oldukça düşük görüyorum. yani bazı konularda da konuşmasak olur gibi.
  • "before you diagnose yourself with depression or low self-esteem, first make sure that you are not, in fact, just surrounded by assholes" diyen güzide insan.
  • önce sağa, sonra sola, biraz doğuya biraz batıya bakmış ve "gelecek çoktan geldi ama eşit dağıtılmadı" deyip modern dünyayı bir çırpıda özetlemiş amcadır kendisi.
  • ben de mi bi sorun var bilmiyorum ama dönüp dönüp okunacak kitapları var. the peripheral'in genelde beğenilmesine çok seviniyorum çünkü johnny mnemonic'ten bu yana popüler kültürün çok dışında kaldığını düşünüp üzülüyordum.

    ayrıca gibson'un diline kalabalık diyeni neal stephenson okumaya davet ediyorum. yazık snow crash'i belki filme diziye çekerler diye arabayla kovalama sahnesiyle açmış ama nafile yani. gidip kendi başlığında söveyim.
  • bir röportajında philip k. dick'ten ziyade thomas pynchon'dan esinlendiğini söyleyen bilimkurgu yazarı.
  • tek başına bir edebiyat janrını doğurup öldüren (cyberpunk) adamdır. zira ondan sonra gelenlerin hiçbirisi onun stilini, o pesimist ve hayatta kalma tandansını yakalayamamış haldedir, zira bu adam tek başına chandler'imsi hard boiled stili geleceğe yedirmiş haldedir.

    edebi stili de bir acayiptir, her romanının ilk cümlesi kesinlikle vurucu bir şekilde başlar:
    neuromancer: "the sky above the port was the color of television, tuned to a dead channel. "
    count zero: "they sent a slamhound on turner's trail in new delhi, slotted it to his pheromones and the color of his hair."
    mona lisa overdrive: "the ghost was her father's parting gift, presented by a black-clad secretary in a departure lounge at narita."

    hepsinde ortak olan şey size grafik bir öğe vermesidir ve gizil bir hareket vardır tüm bu cümlelerde.

    bunun haricinde bu üçlemeden, sprawl üçlemesi olarak adlandırılır, sonra daha hafif edebi bir tarza kaymıştır. ama güzel adamdır, röpörtajlarını okursanız pek de konuşmayı sevmediğini görürsünüz. ilginçtir.
  • ‘kendinize depresyon ve itibar kaybı teşhisi koymadan önce çevrenizdekilerim aşağılık insanlar olup olmadığından emin olun’ şeklinde bir söz söyleyerek beni depresyondan kurtarmış insan.
    ingilizce meali;
    "before you diagnose yourself with depression or low self-esteem, first make sure that you are not, in fact, just surrounded by assholes"
  • okuyucu dostu sifatini bence haketmeyen insan.
    neuromancer kitabinin kahramani ulkeden ulkeye kosar. sirf pustluk olsun diye, kitapta her gidilen ulkenin dilinden bir suru kelime vardir. sinir olursunuz, cunku olay sizin okudugunuzu anlamamanizdan degil, yazarin sizin yedi dil bildigini farzetmesinden kaynaklanmaktadir. sonuc: yazar cool gorunur, siz de kendinizi salak gibi hissedersiniz.
    ayni kitapta turklere ve istanbul'a surulen boklar konusuna ise hic girmeyecegim. okuyun gorun.
  • bu aralar hızlı bir biçimde çıkarttığı pattern recognition, spook country ve zero history ile başka bir üçleme yaratan ve bu üçlemede siberuzayın artık dışımızda başka bir aparat yardımı ile deneyimlediğimiz birşey değil, aksine hayatımızın içerisinde her şekilde var olan bir fenomen haline dönüştüğünü söyleyen yazardır. ki zannımca haklıdır. twitter olsun, sözlük olsun, google olsun artık cebimizden evimize her yönden gerçekliğimizi desteklemektedir ve siberuzay ile reeluzay artık birbiri ile kaynaşır hale gelmiştir bir nevi. biri diğerinden bağımsız olarak varolabilecek bir yapı değildir.
hesabın var mı? giriş yap