• madem öyle ironiyi bir tarafa bırakalım:

    atatürk şapka kanunu'nu çıkartmayı 1919 yılında aklına koymuştu. kanun 1925 yılında, yani vitali hakko 12 yaşındayken (ve henüz çırak bile değilken) yürürlüğe girdi. vitali hakko şen şapka adındaki dükkanını şapka kanunundan tam 9 yıl sonra, 1934 yılında kurdu ve ürettiği şapkaları satmaya başladı. 1934 yılına gelindiğinde artık "şapka giymiyor diye asılan" (gerçek öyle değil ya neyse) kimse kalmamıştı (zaten olmamıştı ya o ayrı bir başlığın konusu).

    atatürk'ün ileri görüşlülüğünden söz ederken, "bundan 15 yıl sonra şu anda 6 yaşında bulunan vitali hakko'nun ticari hayatına nasıl etki edebilirim?" diye düşündüğü için ayrıca tebrik etmeli demek.

    insanların içindeki vatan sevgisini kişinin yaptıklarına değli de "oluşuna" bağlı olarak belirlemek, yani bir kişi "burjuva" diye, "sermayedar" diye, veya "yahudi" diye vatanını sevemez demek, hiç kimsenin harcı değildir. burjuva sermayedar vitali hakko, kolaylıkla yurtdışına götürebileceği sermayesini türk vatanında tutmuş ve dönemin koşullarında görülmemiş bir istihdam yaratmıştır. adı kara paraya, kaçakçılığa, hortumculuğa, yolsuzluğa ucundan bile bulaşmamıştır. yalnızca ticaret yapan eski işadamlarının sonuncusu olarak dünyaya gözlerini yummuştur. şu anda adı, hamburg'un en büyük alışveriş muhitinde yer alan vakko dükkanı ile yürek kabartmaya devam etmektedir. "oluşu"nu içine sindiremeyenlere inat, "yaptıkları" ile yaşamaktadır.
  • türk (osmanlı) vatandaşı olarak doğmuş, türk vatandaşı olarak ölmüş, vitali adıyla türk vatandaşı olarak yaşamış vatanını her şeyden çok sevmiş bir kişidir.
  • türkiye cumhuriyeti'nin temel taşlarından, arkasında bir iz bırakmış nadir insanlardandır. öncesinde osmanlı, 1923'den beri de türk vatandaşı idi.

    ne acıdır ki, hala türk vatandaşı olabilmek için, bir insanın adının ahmet, mehmet, hüseyin vs. olması gerektiğini sananlar var. eğitim şart.

    http://www.zshare.net/image/15003233ccebbf5c/
  • daha 2 gün önceye kadar işini evden de olsa takip edecek kadar işine tutkuyla bağlıydı. her zaman pırıl pırıl her zaman şık her zaman hal hatır soran tonton bir amcaydı. gerçi koca fabrikada bir tek adam yok ki bay vitali'den fırça yememiş olsun, yaka silkmesin, istifa etmelere kalkmasın, onun yüzünden ağlamamış olsun. ama şimdi o insanlara bakıyorum hepsi hüngür hüngür ağlıyor. varlığı çalışanlarının üstünde gizli görünmez bir el gibiydi. onun yarısı kadar bile zeki ve çalışkan olabilsek ne mutlu. daha da önemlisi onun kadar geleceği öngörebilsek keşke. dünyaya bir 50 yıl geç gelmiş olsaydı şu anda bill gates falan yanında haltetmiş olurdu.
    artık telefon çaldığında kime hoplamayacak "eyvah numunelerini sormak için bay vitali mi arıyor acaba" diye. "kiiiziiim bu kumaşın metrosu * kaça" diyen sesi hep kulaklarımızla kalacak. huzur içinde uyusun.
  • ismi vakko ile özdeşleşen vitali hakko kendisi ile yapılan bir röportajda şu ifadeleri kullanıyordu. "hayatımı anlatırken vakko'nun geçmişini de anlatmış oluyorum. zira benim hayatım vakko ile özdeşleşmiştir. nerede olursam olayım herkes beni bay vakko olarak görür. benim kuşağımın birçok işadamı, işe sıfırdan başladığını söyledi. ben sıfırdan bile başlamadım. başladığım nokta sıfırın çok altındaydı. ne var ki, ben de, benim kuşağımın birçok işadamı da, kendimize özgü kişileriz. ve bambaşka sosyal ve ekonomik şartlar içinde yetiştik. iyi niyetten, umuttan, geleceğe ve kendimize olan güvenden, becerimizden başka hiçbir sermayemizin olmadığı bir dönemde kendi kendimizi yetiştirdik. genç cumhuriyetin ilk kuşağıydık. bize hız veren atatürk devrimleriydi. şapka devrimi, kıyafet devrimi olmasaydı, kuşkusuz bugün vakko da olmazdı. "ben resim yapamam. beste yapamam. şiir yazamam. ama, insanlara renklerle, desenlerle ortaya koyacağım ve onları mutlu kılacağına inandığım bir eşarp, bir kravat, bir giysi seçip, onu gerçekleştirebilirim. güzel sözlerle onların gönlünü alabilir, mutlu anlar yaşatabilirim. biz eskiler bunları, gençlere anlatmakta güçlük çekeriz. onlara anlamakta güçlük çekerler. bana çevremdeki gençler, oğlum dahil, sık sık, “devir değişiyor” derler. haklıdırlar. ne var ki, devir ilk defa değişmiyor. ben hayatım boyunca, bu devir denen şeyin birçok defa değiştiğini gördüm. ama ağaçlar, çiçekler, kuşlar, kelebekler değişmiyor. güzelliğin biçimi değişiyor olabilir, ama özü değişmiyor. hayatta öğrendiğim gerçeklerden biridir: sizinle ilgili iyi bir şey söylense, bu doğru da olsa, buna pek az kimse inanır. ama söylenen kötü bir şeyse hemen herkes inanır. yalan ne kadar büyükse inananı o kadar çok olurmuş. bizim meslekte gerçek sermaye insandır. onun bilgisi, tecrübesi, sezgileridir. eğer böyle bir kaptanınız varsa, denize açılmaktan korkmayın! gerçek profesyonellik budur. eğer içinizde bu profesyonellik duygusu yoksa hiçbir şey başaramazsınız. hayatta insanı başarıya götüren tek şey, başarmak tutkusudur. kuşkusuz diğer faktörler bu başarıyı kolaylaştırıp, çabuklaştırabilir, uzun ömürlü olmasını sağlayabilir. ama hiçbir şey sizin elinizden aklınızı, yeteneğinizi, deneyimlerinizi, tutkularınızı alamaz."

    kaynak:www.hurriyet.com.tr

    bay hakko'nun bu röportajda söylediği her sözün, dikkate alınması gereken birer nasihat, hayatta işlemeyi başarmış birer hayat tecrübesi ya da en yalın anlatımla bir hayat başarısı olduğu muhakkaktır. eğer dikkatli okunursa önemli ölçüde yol gösterici özellikte olduğu çok rahat farkedilebilinir. atalarının ispanya'dan gelerek sığındığı bu toprakları vatan bilerek seven, bağlanan bu yüce gönüllü insana nasıl saygı duyulmaz ki?

    büyük bir değerdiniz vatan bildiğiniz bu ülke için ve eminim hep de öyle kalacaksınız.... sizin binbir emek ve özveri ile yaratıp büyüttüğünüz, hem sizin "türk markası" dediğiniz vakko adını yalnızca çocuklarınıza, torunlarınıza değil, kalite ile özdeşleşen bu markanın kıvancını tüm türkiye'ye de miras bırakmış oldunuz.

    uğurlar olsun bay hakko.
  • cem hakko'nun babası. ermeni kökenli değildir.
  • varlık vergisi badiresini müslüman türk müşterileri ve özellikle bir hacı sayesinde atlatan merhum işadamı. bakıyorum da o zaman musevisi, türkü, dindarı haysiyetli yardımsever insalarmış. şimdiki gibi iftiracı, ahlaksız, uydurmacı din bezirganları yokmuş pek sanırım.

    "20 kura olayının etkisi henüz geçmişti ki ülkenin üzerinde yeniden kara bulutlar dolaşmaya başladı. vitali hakko'ya “beterin beteri” dedirten bu kara bulut varlık vergisi'ydi. tüm varlığının yarısı kadar vergi tahakkuk ettirilen hakko, şaşkınlık ve panik içinde bulunan ailesini rahatlatmak için yalan söylemek zorunda kalmış. “sakın kimseye söylemeyin, galiba bizi unuttular” diyerek evinden çıkan hakko anadolu'daki müşterilerinden borç para aramakta bulmuş çareyi.

    insanlık ölmemiş

    türkçe dışındaki hiçbir dilde olmayan “insanlık ölmemiş” deyiminin ne kadar doğru olduğunu anadolu topraklarında bizzat görmüş hakko. eskişehir ve ankara'daki müslüman türk müşterilerine durumunu anlatan hakko'ya yardım etmek için herkes elinden gelene yapmış ama en büyük yardımı ankara'daki anafartalar caddesi'nde şapka satan bir “hacıbaba'dan” görmüş. hakko yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “hacı olduğu için herkes ona hacıbaba derdi. bana bir bardak çay ikram etti. bana 'olanları duydum, allah büyüktür üzülme' dedi. biraz konuştuk. çıkarken cebime bir zarf koydu. şaşkın bakışlarım karşısında, 'haydi şimdi git, göreceksin allah büyüktür, üzülme' dedi yeniden. dükkandan çıkıp zarfı açtığımda bize biçilen verginin beşte biri tutarında banknot saydım ve gözyaşlarımı tutamadım. hacıbaba gibi insanlar olduğuna göre allah büyüktü ve bu badireyi atlatacaktık.”
    http://yenisafak.com.tr/….aspx?t=19.12.2007&i=87763
  • şen şapka iktisası hakkında kanun hükümlerine göre, vitali hakko'nun ürettiklerinden başka şapka giymek yasak olduğu gibi, o dönemde türkiye cumhuriyeti topraklarında başka kişilerin şapka üretmesi de yasaklanmış ve ölüm cezası ile cezalandırılan bir eylemdi. şen şapka iktisası hakkındaki kanun 1925'te yürürlüğe girdiği ve vitali hakko'nun ise 1927 yılında çıraklığa yeni başlamış olduğu, şapka dükkanını ise 1934 yılında açtığı düşünülecek olursa, arada geçen yıllarda pek çok kişinin şapka takamamasına ve bu nedenle de boyunlarının vurulmasına neden olmuş idi. o yıllarda "lanet olsun içimdeki vatan sevgisine" diye kendi kendine söylendiği bilinir.
  • kendisi hakkındaki kindar entry'ler insanı dehşete düşürüyor. öyle anlaşılıyor ki, kimi örümcek kafalılar, kendisini bir türlü içlerine sindiremedikleri kılık kıyafet devriminden sorumlu tutuyor, "o, zamanında şapka yapıp satmasaydı, şapka kanunu atatürk'ün elinde patlar, biz de feslerimizi, şalvarlarımızı giymeye devam ederdik" diye düşünüyorlar. bunu yapan, bir de üstüne yahudi olunca, al sana nefret objesinin kralı.

    bu düşünce yapısı sözlük'teki birkaç gelişmemiş tipe mi mahsustur, yoksa bunlar zaten mevcut gayrı kabili ıslah bir grubu mu temsil ediyorlar diye araştırınca, karşımıza şöyle bir vitali hakko betimlemesi çıkabiliyor:

    "vakko adlı konfeksiyon şirketinin sahibi vitali hakko, şapka kanunu sayesinde büyük primler yapmıştır. önceleri istanbul'un mahmutpaşa semtinde ve kapalı çarşı'sında tezgahtarlık yapan vitali hakko, şapka giyilmesini zorunlu kılan şapka kanunu çıktıktan sonra çıkardığı has şapka ile büyük gelirler elde etti. vakko bugün türkiye'nin en zengin konfeksiyon kuruluşları arasında yer almaktadır. vakko'nun ürünlerini de daha çok zengin kesim giyebilmektedir. çünkü lüks ve pahalı ürünler piyasaya sürdüğünden fakir ve orta tabakanın onun ürünlerini satın alması zor olmaktadır."

    reklamını yapmayacağım, bu satırların yer aldığı sitenin genel yaklaşımı da göz önüne alınınca, yahudi düşmanlığı, devrim düşmanlığı, servet düşmanlığı, 32 kısım tekmili birden öyle bir kafa yapısı ortaya çıkıyor ki, rahmetli bunu sağlığında duysa, genç yaşında kahrından ölürdü herhalde.

    allah yardım etsin.
  • "biz vakko olarak var oluşumuzu atatürk'ün yaptığı şapka devrimine borçluyuz" diyerek bir çok sözümona türkten daha türk olduğunu kanıtlayan ,başarısının bir kısmını cumhuriyet devrimlerine ithaf eden ve naçizane el yazısıyla yazılmış sözünü tüm vakko mağazalarında ve hayatım vakko kitabında bulabileceğiniz güleç yüzlü tonton.
hesabın var mı? giriş yap