• sen zombi gibi tv'ye bakarken,
    bir anne kucağındaki çocuğun ölmesini izliyor,
    elleri gökyüzüne doğru, ağlıyor ''neden tanrım neden''

    bir şeylerin ölmesini izlemeye ihtiyacım var,
    rahat, güvenli bir mesafeden tabi ki.

    çünkü hepimiz trajediden besleniriz.
    tıpkı vampirin arzuladığı kan gibi.
  • insanı kendinden korkutan şarkı. az önce uyumak üzere girdiğim yatağımdan bu şarkı yüzünden beş dakikalığına air guitar çalmak için kalktım, terledim, şimdi uyuyamıyorum; çarpıntı yaptı. allah belanızı versin be.
  • suna ertuğrul'un açtığı literature&passion dersinde beckett anlatırken ve konuya 'end of the history/end of the literature' bağlamında bir giriş yaparken adını heyecanla tahtaya yazıp, ev ödevi olarak dinlememizi istediği şarkı.
    suna ertuğrul'un o derste anlattığı, özetle -ve kendi ifadesiyle- dünyaca adeta altıncı kattan düştüğümüz halde öldüğümüzün farkına varmadan yürümeye devam edişimizdir. suna ertuğrul bu bağlamda beckett'ın unnamable'ından şu alıntıları yapar sayıklarcasına:

    --- spoiler ---

    ''perhaps it's a dream, all a dream, that would surprise me, i'll wake, in the silence, and never sleep again, it will be i, or dream, dream again, dream of silence, a dream silence, full of murmurs, i don't know, that's all words, never wake, all words, there's nothing else, you must go on, that's all i know, they're going to stop, i know that well, i can feel it, they're going to abandon me, it will be the silence, for a moment, a good few moments, or it will be mine, the lasting one, that didn't last, that still lasts, it will be i, you must go on, i can't go on, you must go on, i'll go on,(...)
    you must go on, perhaps it's done already, perhaps they've said me already (...)
    where i am, i don't know, i'll never know, in the silence you don't know, you must go on, i can't go on, i'll go on.''

    --- spoiler ---
  • şu şarkıdan aldığım tadı başka hiçbir şeyden alamadım. belki parabola... ama yok lan vicarious daha güzel.
  • "tv'ye dikili gözlerim,
    zira severim trajediyi
    hiç fark etmez benim için,
    şekli, şemali.

    mesela:
    'kocası öldürdü'
    'okyanusta boğuldu'
    'çayına zehir koydu
    sonra hoşçakal deyip öptü.'

    bana böyle hikayeler gerek,
    eğlenceli olmuyor birileri ölene dek.

    bir canavarmışım gibi
    bakmayın öyle bana,
    hor görün bir yüzünüzle
    ama yine de diğerlyle
    izleyin tv'yi bir bağımlı gibi.
    dikin gözünüzü, bir zombi gibi
    bir anne çocuğuna sarılıp
    elleri göklere açılı, "neden?" diye ağlarken.

    çünkü bir şeylerin ölüşünü izlemem gerek
    belli bir mesafeden.
    vekaleten yaşıyorum ben,
    dünyanın geriye kalanı ölürken.
    yalan söylemeyin, budur size de gereken.

    neden kabullenemiyoruz?
    neden kabullenemiyoruz?
    durmayacağız kanın aktığını görene dek.
    ne cesur olan, ne de cüretkâr olan,
    yazıp vermeyecek hikayeyi elimize
    durmayacağız kanın aktığını görene dek.

    bir şeylerin ölüşünü izlemem gerek
    uzaktan, güvenli bir mesafeden.
    vekaleten yaşıyorum ben,
    dünyanın geriye kalanı ölürken.
    hepiniz böyle hissediyorsunuz o yüzden...
    neden kabullenemiyoruz?

    yağmurun yağması kadar doğal akışı kanın
    davullar çalınıyor üzerinde mezarların, kara toprağın.

    biraz vampirsiniz, biraz savaşçı
    hem etçilsiniz, hem de sapık
    gözünüz her daim yayında,
    eşlik edin ölümün şarkısına.

    insan kalbinde meleklerin
    yaşadığını sanmak saflık, en hafif deyişle.
    çıkın bu hippi rüyasından
    ve dinleyin, gerek yok bir daha söylemeye.

    saldırgandır evren,
    kişilerin üstündedir
    yaşamak için yok edersin
    bu böyleydi, hep böyledir.

    trajediden besleniyoruz hepimiz.
    bir vampir için kan neyse, trajedi de o bizim için.

    bense vekaleten yaşıyorum,
    dünyanın geri kalanı ölürken.
    tabii ki de siz ölün benim yerime."
  • insanoğlunun içindeki trajedi ve kan ihtiyacını dosdoğru gözümüze sokan şarkıdır. başkalarının trajedilerini izlemekten aldığımız zevki, savaşlarda yada daha küçük bireysel trajedilerde kan dökülmesini izlemekten duyduğumuz hazzı, bizim yerimize vekaleten anlatır. kendimizi konforlu hayatlarla güvene alıp kan isteyen korkak röntgenciliğimizi "güvenli bir mesafeden" diğerlerinin acılarını izlemekle bastırdığımızı rahatsız eden bir gerçeklikle itiraf eder.

    sözleri de şu şekildedir:

    eye on the tv
    'cause tragedy thrills me
    whatever flavor it happens to be
    (like)
    killed by the husband
    drowned by the ocean
    shot by his own son
    she used a poison in his tea
    then (she) kissed him goodbye
    that's my kind of story
    it's no fun 'til someone dies

    don't look me at like, i am a monster
    frown out your one face, but with the other (you)
    stare like a junkie into the tv
    stare like a zombie while the mother holds her child
    watches him die
    hands to the sky cryin "why, oh why?"

    'cause i need to watch things die
    from a distance
    vicariously, i live
    while the whole world dies
    you all need it too - don't lie

    why can't we just admit it?
    why can't we just admit it?
    we won't give pause until the blood is flowin'
    neither the brave nor bold
    nor brightest of stories told
    we won't give pause until the blood is flowin'

    i need to watch things die
    from a good safe distance
    vicariously, i live
    while the whole world dies
    you all feel the same so why can't we just admit it?

    blood like rain fallin' down
    drum on grave and ground

    part vampire, part warrior
    carnivore and voyeur
    stare at the transmittal
    sing to the death rattle

    la, la, la, la, la, la, la-lie

    credulous at best
    your desire to believe in
    angels in the hearts of men
    but pull your head on out (of) your hippie haze
    and give a listen
    shouldn't have to say it all again

    the universe is hostile
    so impersonal
    devour to survive
    so it is, so it's always been

    we all feed on tragedy
    it's like blood to a vampire

    vicariously, i live while the whole world dies
    much better you than i
  • "insanlık tarihinin başlangıcından beri acı çektirmeyi, acı çeken insanları görmek istemiyor muyuz? binlerce işkence aletini, onlarca idam makinasını biz yapmadık mı? güçlünün zayıfı ezişini, öldürüşünü binlerce yıldır zevkle seyretmiyor muyuz? öldüren olan taraf olmanın kanlı hayallerini bilinçaltımızda kurmuyor muyuz?

    temelde hayvan değil miyiz?"

    insanileşme sürecinde bastırmayı bir türlü başaramadığımız temel içgüdülerimizin, yaratmış olduğumuz ahlak kurallarıyla olan çelişkisini anlatan bir, bir, bir??? şarkı? yakarış? şiir? şaheser?

    adını koyamadığım güzellik. vicarious!
  • günümüzdeki başkalarının acılarını hayatlarını tv ekranından röntgenleyerek kendini tatmin eden toplumumuza güzel bir eleştiri, vekaleten yaşıyoruz artık uzak ölümlerden haz alarak.
  • hayvani bass ve aksak ritmin çılgın attığı pek bir güzel tool şarkısı.

    dinlerken birşeyleri dövmek geliyor içinden insanın.
  • ingilizlerce "vaykeriyıs" şeklinde anılan kelimeyi avustralyalılar "vikeriyıs" şeklinde telafuz etmektedir. muhtemel olur ki, kelimeyi -bir hal zarfı formunda (word+ly) kullansa- da en güzel telafuz eden kişi maynard james keenan'dır. adeta kelimenin hakkını verir "vaaykeriyaaslii aaaayy, liiv vaayıl dı hool vörld daay!" diyerekten, diye diye rekten.

    "en sevdiğin şarkı nedir, nedir?" sorusuna verecek cevabım. aşk şarkılarıyla, savaş ağıtlarıyla ta ki bir yere kadar. yeryüzünün ikiyüzlülüğü atılacak bu ve bu gibi sert şamarlara ihtiyacı var. kaza gördüğü zaman aklına 112'yi tuşlamak değil de kamerayı açmak gelen insanların yüzünün orta yerine tükürecek şarkılara.

    ve bu şarkı olur ki, 2006 senesinde bir güneş gibi doğup okyanus ötesinden, 10000 days albümünün ilk sırasında pek çok taşı gediğine koymuştur.

    ben böyle görüyorum, böyle görüyorum çünkü hayatımda hiçbir şarkı sözü beni "stare like a zombie while the mother holds her child / watches him die / hands to the sky cryin "why, oh why?" mısraları kadar sarsmadı. buna en fazla yaklaşan "hayatımın iki numaralı şarkısı" pearl jam'den jeremy'dir fakat aralarında bir kaç boy fark vardır daima.

    bir de intro'nun ardından başbaşa kaldığımız 3. sayfa haber başlıkları niteliğindeki dizeler yok mu...

    not: kulağımda kulaklık olduğu halde sırıta sırıta yürüdüğümü görürseniz, bilin ki vekaleten ölüyorumdur. böyle de bir şarkıdır bu; insana yaşını başını unutturan...
hesabın var mı? giriş yap