• öncelikle hızlı ilerleyen tipik hollywood filmlerini seven bir insansanız, cidden bu filme hiçbir şekilde gitmeyiniz. zira bu film hayvan gibi ağır ve sembolizm ile dolu. tamam izleyeceğim diyorsanız da, izlemeden hemen önce http://en.wikipedia.org/wiki/odin sayfasına bir göz atmak yararınıza olabilir.

    bundan sonrası kısmi spoiler içermektedir. izlemediyseniz okumayınız.

    --- spoiler ---
    --- spoiler ---

    bir kere her şeyden önce film sinematografik ve yönetmenlik açısından oldukça ileri seviyede. bunu en iyi hissettiğimiz bölümler, ikinci ve beşinci bölümler olmakla birlikte, özellikle yoğun sis tabakasının arasında kalmış gemi kısmında, seyirci istese de istemese de, aktörlerin yaşadığı buhranı, kapana kıstırılmışlık hissini ve umutsuzluğu sonuna kadar yaşamaktadır. bu cidden pek az filmin, pek az yönetmenin başarabildiği bir şey olduğu için, hayran olmamak cidden elde değil. yine aynı şey, beşinci bölüm olan "cehennem" bölümündeki cinnet geçirme sahnesi için de geçerlidir. özellikle bu iki bölüm çok çok hoşuma gittiği için özellikle belirtme ihtiyacı duydum niyeyse.

    bunları bir kenara bırakacak olursak, film bize sunduğu basit ve sıradan giriş -yani köle bir savaşçının özgürlüğüne kavuşması hikayesi- dışında, neredeyse hiçbir şeyi kör gözüne parmak bir halde sunmayarak, ayrıntılardan anlatılmak istenen şeyi anlamamızı bekliyor. bunun için de ayrıntılara dikkat etmek ve bazı konular hakkında bir kısım önbilgi sahibi olmak gereği duyuluyor.

    film "in the beginning there was only man and nature. men came bearing crosses and drove the heaten. to the fringes of earth." girişiyle başlıyor. buradan da açık ve net bir şekilde anlaşılacağı üzere, filmin doğrudan bir hristiyanlık eleştirisi sunduğunu tartışmaya gerek bile yok.

    ana karakerimiz, yani one-eye, bir karakterden çok, bir fikir'i -bir tanrıyı- temsil ediyor. temsil ettiği değerler, tek gözlü savaş tanrısı odin'in temsil ettiği değerlerden pek de farklı sayılmaz. odin, "bringer of victory" olarak da bilinmekte, yani zafer getiren. tıpkı ana kahramanımız gibi, girdiği hiçbir savaşı kaybetmiyor. ama düşünmeden veya gereksiz bir şekilde savaşa da girmiyor. bu noktada odin'in tek gözünü nasıl kaybettiğini de belirtmemiz gerek, odin, tek gözünü aslında bir savaşta kaybetmenin aksine, filmin son bölümünde gördüğümüz gibi, (sacrifice bölümü) wisdom of ages'e sahip olmak için feda ediyor. (bir diğer not da one-eye her türlü savaşa, nordic baltası ile giriyor ve bu bizim gözümüze defalarca sokuluyor. tıpkı hristiyanların kılıçlarının gözümüze sokulması gibi)

    burada bir not iliştirmem gerekiyor: yukarıda bahsettiğim kılıç = haç olayının en belirgin örneği ise, hristiyan bir savaşçının kılıcını (dinini) geride bırakması ve daha sonra geri geldiğinde tamamen yıkılmış/sapkınlaşmış olması. bunun yanında, kılıcını geride bırakıp tekrar grubun yanına geldiğinde, one-eye'ın dediklerini duyabiliyor olması. ki o sahnede haçlıların lideri özellikle, "senin alman için kılıcını geride bıraktık" demekte.

    bu noktada filmdeki eleştiri oklarının hedefi olan hristiyanlara dönmemiz gerekiyor. filmde bulunan hristiyanların hiç birinin savaşa girmek için geçerli nedeni yok. hepsi ölüm sonrası yaşam ve zenginlik motivasyonu ile haçlı savaşlarına katılma kararı almış. bu ölüm sonrası yaşam ve zenginlik konseptine, günahların affedilmesi ve ölmüşleri ile barışmak da dahil edilebiliyor. yani aslında hepsi, akıllarına enjekte edilmiş farklı bir gerçeklik içerisinde yaşıyorlar. o nedenle aslında yanlışlıkla amerika kıtasını keşfetmiş olsalar da, -ki colombus'dan önce vikinglerin yanlışlıkla amerikayı keşfettiği gerçek bir bilgidir- kafalarındaki cennet, tanrı gerçekliği nedeniyle, one-eye'ın onları cehennem'e getirdiğine inanıyorlar. çünkü one-eye ve yanındaki çocuk, onların inandığı dine inanmıyor. başlarına her ne gelmiş olursa olsun, onlar nedeniyledir. ama one-eye onlar gibi değil, one-eye'ın kafasında bu tür hikayeler yok, o anı yaşıyor ve cehennemde olduklarına inanmıyor. bu nedenle gayet rasyonel bir çözüm sunuyor, denizi bulup, tekne yapıp buradan gitmek. bu noktada da, erasmus'un bir sözü kafamızda yankılanıyor: "in the land of the blind the one eyed man is king"

    daha sonra, düşünceleri değişen ve one-eyed man'in kral olduğunu gören/düşünen iki hristiyan savaşçısı ve onların valhalla'ya ulaşma yolculuğu var. ve en sonunda hristiyan savaşçıların liderinin oğlunun neden bu acıları yaşadığını sorgulaması, one-eyed'ı yalancı olarak itham edişi ve geri dönüşü; bunun yanında ise "it matters doesnt it, how i leave?" diyen amcanın, olayı anladığını ve zirvenin, yani valhalla'nın kapıları önünde bir ışık hüzmesinin içerisinde (tam olarak 01:21:05'de gayet net görülmekte etrafındaki hale) muhtemel kuvvetle bir valkyre'ın* onu gelip almasını ve valhalla'nın içerisine kadar eşlik etmesini beklediğini görüyoruz.

    * : valkyries, savaşta düşen askerlerin ruhlarını toplayan kadınlardır. ki yaşlı amcanın da, derin bi savaş yarası aldığını hatırlamak gerekiyor bu noktada.

    pek çok şeyi birbirine bağlayabiliyor olsam da, küçük çocuğun olayına bir türlü açıklık getiremiyorum. yapabileceğim en isabetli yorum ise, çocuğun one-eyed'in ya da odin'in düşüncelerini başkalarına aktarmakta olan bir valkyre ya da bi tür peygamber olduğu yönünde olacaktır. bu konuda gelecek fikirlere açığım.

    --- spoiler ---
    --- spoiler ---

    daha çok yeni izlediğim için, pek çok fikir bölük pörçük kafamda yer etti. o yüzden derdimi de çok net anlatamamış olabilirim, kaçırdığım veya yanlış dile getirdiğim şeyler de olabilir; aklıma başka şeyler gelirse onları da eklerim. sonuç olarak diyebileceğim tek şey, bu filmin kötü bir film olmadığı, fakat her insanın da bu kadar yoğun sembolizm içeren filmleri beğenmeyeceğidir.
  • yüzüklerin efendisi'ni iyi ki nuri bilge ceylan çekmemiş dedirten film.
  • konusu olsaymış daha güzel bir film olabilirmiş. küçük bir eksiklik; ama işte göze batıyor...
  • karadeniz yaylalarından abant gölüne uzanan bir allahsızlık destanı.
  • ismiyle, fragmanıyla ilgi çeken, başrolde mads mikkelsen'in oynadığı, yönetmenliğini nicolas winding refn'in yaptığı sanat filmidir. yaratılan karakterler (one eye, men of god) ve görüntü yönetmenliğinin muhteşem olmasına rağmen konusunun olmaması izleyicinin canını sıkar. filmi izlemenin zaman kaybı gibi olduğunu düşündür.

    --- spoiler ---

    cehenneme vardıktan sonra kafayı yiyip değişik değişik triplere girdikleri sahnede kendimden geçtim. muhtemelen sanat filmlerindeki olay budur. sıkılırsın, esnersin, gözlerin kapanır ama bir sahnede seni içine çeker film. hem fiziki hem de düşünce olarak.

    --- spoiler ---
  • salona ilk girdiğimde, alt yazıları zor seçiyordum (ki balkondaydım) sonrasında bir baktım, rahat rahat okuyorum.. meğer salondan epey insan çıkmış, çıkmayanlar da yana yana kaykılıp uyur-izler moduna geçmişler... bir ben izliyorum pürdikkat... film kötü olsa bile, en azından o hatalardan ders çıkarmak maksatlı her filmi iyi-kötü ayırmadan izleyen sevgilimin bile bir ara başı düşmüş uyumuş... yahu peki bende mi bir bozukluk var? ben bu filmi çok sevdim arkadaş! bi kere daha olsun bi kere daha izlerim! görüntüler, sahneler nefisti resmen... kıt anlayışlı misyoner kılıklı rahip olsun, savaşçılar olsun, hele hele viking delisi abimiz olsun, saygı duydum...

    karanlık, pis, izbe zamanlar... o zamanlarda yaşayan zavallı insanlar.. bitmek bilmeyen yağmur, kar, sisler içinde, o doğayla ve havayla bütünleşmelerinden daha doğal ne olabilir?

    savaşçı "cehennem'den geldim" der çocuk vasıtasıyla. savaşçılar "nerdeyiz?" diye sorarlar yolculuk bitince. "cehennem'deyiz" der. vikinglerin cehennemi orası imiş meğer... kurbanlar bir bir verilir, cehennem kana doyar... paganlar kazanır, ama sonrasında, sonsuza dek kaybederler...

    rüya gibi, usul usul, adeta sıvı gibi akan bir film... şahane...
  • iskandinav cehennemi temalı sanat filmi. the ultimate hybrit.

    iskandinav iklimini düşünün, kasvetli, karanlık, sisli, iç karartıcı, bunaltıcı, daimi bir sıkıntı hali, bu iklimde yaşayan insanların kafasındaki cehennem tasvirini düşünün.

    sora, sanat filmini düşünün, bitmeyen çekim planları, bitmeyen sahneler, açısı bile değişmeyen, dakikalarca süren, küçük bir sallantıya, harekete muhtaç planlar, orantısız müzik kullanımı, cinnet, buhran, semboller, sembolik buhranlar, metaforik cinnetler, iç sıkkınlığı, kasvet, bunalma hissi.

    şimdi bu ikisini mörc edin.

    artık, bu filmin ne kadar kötü bir bir film olduğunu anlama yolunda, bu uzun yolda, dünyanın geri kalanından bir adım daha öndesiniz.
  • (bkz: baltalı ilah)

    --- spoiler ---

    filmin orjinal sonunda one eye kızılderililerin hepsini haklayıp bir uzay gemisine binip gidiyormuş ama nicolas winding rehn ekşisözlükte filmi anlamayıp bir de anladığını paylaşanlara bok atacak şey kalsın diye gıcıklığına böyle bitirmiş.
    --- spoiler ---
  • kimi sembolleri anladık, kimini anlayamadık, zor bir film olduğunu ise kesinlikle anladık. ama film bittiğinde filmden anladıklarımız woody allen'ın savaş ve barış'tan anladığından biraz fazlaydı. ne demişti woody:
    "hızlı okuma kursuna katıldım, savaş ve barış'ı 20 dakikada okudum. olay rusya'da geçiyor."

    hayır, itirazım yok, bazı mesajları aldık, ama birader öncesinde nors bileceksin, hristiyanlık bileceksin. biz bunlarla ilgili derme çatma bilgimizle ancak bu kadarına erdik, özellikle hristiyanlık eleştirisini anlayabildik ama ötesini bilemiyorum. neden amerika kıtası (paganizm?) neden çocuk geride kaldı ve tam olarak neyi temsil ediyordu, çocuk aslında hiç yok muydu yoksa sadece one-eye'ın dili miydi, kadınlar nerede, one-eye’ın dövüştüğü diğer adamlar nedir ve neden dövüştürüldüler... bu sorular böyle uzayıp gider.

    ha bu arada bir not da mekanla ilgili. filmin iskandinav coğrafyasında geçen kısmında landscape ben iskoçyayım diye bağırıyor, bakıyoruz ki filmin tamamı iskoçya’da çekilmiş.
  • 'viking filmi vöoooaaaaaargghh' diyerekten gidip elimize aldığımız film olmuştur. neydi abi bu film? ne oldu nasıl gelişti bir fikrim yok. film boyunca gördüğünüz tek şey boş boş bakan ya da uyuyan oyuncular, dinlediğiniz tek şey gergin ortam yaratan bir müzik. five minutes of heavendan sonra bunu izleyince insan yaşamdan tiksiniyor. konulu pornoların daha çok içeriğe sahip olduğuna eminim..
hesabın var mı? giriş yap