• ulan fenerliyim, bu yorumcular yüzünden adamın yönettiği takımı destekleyeceğim nerdeyse.

    trt spor’da necati’yi, nihat’ı dinliyorum yarım saattir. türk hoca abilerine söyleyemeyecekleri ne varsa yaldır yaldır giydiriyorlar, üstelik 4 atılan maçta.

    herif cayır cayır takım kurmuş, her oyuncu diri duruyor. halen adamın basın toplantısındaki 20 saniyelik kısmı, üstelik dinlememişler bile, konuşup saldırmaya çalışıyorlar adama.

    fatih hocaları filan olsa 4 atıp kazandığı bi maçtan sonra şu söylediklerinin 20 de birini söylesinler, yok mu beni öpen diye bağırırım en güzide meydanda.
  • herkese merhabalar.

    beşiktaşımızın anlaştığı söylenen, fransız teknik direktör valerin ismael analizimi okumak isteyenler buyursun.

    girişte belirteyim, kendisini eski menajerlik oyunlarında futbolcu olarak beşiktaş'a çok alırdım.

    46 yaşındaki, pro-lisanslı teknik direktör valerien ismael, anlık olarak boşta. son çalıştırdığı takım championship'ten west bromwich'ti. ondan öncesinde ise, barnsley, lask ve wolfsburg gibi takımların teknik direktörlüğünü yaptı. takım takım bakacağız.

    fakat sistemine odaklanmamız gerekiyor. öncelikle kariyer planlamasını 3'lü defans üzerine yapmış bir teknik direktör. 3-4-3, 3-5-2 ya da 5-4-1 gibi sistemlerle takımlarını hazırlamış. en önemli özelliği ne diye sorsanız; "önde boğucu baskı" derim. burası önemli.

    oyun çeşitlemesi açısında, genelde 2 merkez orta saha ile merkezi tutup, topu öne hızlı aktarmaya çalışan bir takım ortaya çıkardı. takımlarında kanatlar, ön tarafı kalabalıklaştırma görevi görür ve rakip takımın ceza alanına birden 5 oyuncu ile girdiğini görürüz.

    özellikle 3-4-3 sistemi ile lask'ta yaptıkları muazzamdı. ben o dönem çok yakından takip etmiştim, o sebeple hocaya hakimim, hızlıca analiz çıkarabiliyorum. öncelikle o sezon inanılmaz bir avrupa yolculuğu yaşamıştı. avrupa'da mart ayını görmüştü.

    şampiyonlar ligi ilek elemesinde basel'i 2 maçta da yenerek sükse yapmış, sonra club brugge'e elenmiş ve avrupa ligi'nde devam etmişti. avrupa ligi'nde gruplarda, psv, sporting ve rosenborg'un arasından lider çıkmış, son 32'de de alkmaar'ı elemişti.

    sonra manchester united'a elenmiş ve coronaın gelişi ile liglere ara verilmişti. o sezon avusturya ligi'nin normal sezonunu salzburg'un üzerinde lider tamamlamış ve şampiyonluk grubu'nda kaybetmişti. kupada da yarı finali görmüş ve salzburg'a kaybetmişti.

    oynattığı takımlarda topla oynama açısından şu anki beşiktaş'tan uzak, zaman zaman rakibe topu bırakan yapısı ile, baskıya açık bir takım oluşturuyor. öncelikle söyleyeyim, takımımızın fizik gücü, valerin ismael için çok çok geride. kritik bir durum.

    nedeni ise, sezon sonunda kalacak gideceklere karar verecekse, fizik gücünün, çalışma azminin önemli olacağı için, çoğu futbolcu için "gitsin" diyecektir. ve sezon başı özlediğimiz çok detaylı kamplardan birini göreceğiz. çünkü fizik gücü bu sistemin her şeyi!

    bir diğer özelliği genç oynatma ve gençleri doğru planlama ile oyuna sürme ustası. takımlarının yaş ortalaması, ligin çok altında oluyor. bu anlamda beşiktaş'ta yeterli genç futbolcu olduğunu görecektir. hatta ligin diğer takımlarına göre şanslı durumda.

    lask öncesi başarısız bir wolsburg dönemi var. ama lask'taki başarısı ile, 20/21 sezonunun başında barnsley'e transfer oldu. barnsley, sezon başında ilk 7 maçını kazanamamıştı. ilk 7 maçını kazanamamış bir takımı, sezon sonu play-off'lara soktu.

    bu süreçte 23 galibiyet aldı, ligi de 5. sırada bitirdi. yükselme grubunda swansea'ya elendi fakat, sonradan aldığı bu takımda kazandığı başarı gözlerden kaçmadı. bonservis bedeli ile west bromwich'e transfer oldu. örneği şöyle vereyim, kafalarda otursun.

    barnsley, valerien ismael gittikten sonra, bu sezon 22. sırada düşme potasında yer alıyor. geçen yıl 5. olmuşlardı. bu tarz bir istatistiği farke'den hatırlıyoruz. geçen yıl premier league'den düşen west brom'da ise sezona harika bir başlangıç yaptı.

    ilk 11 maçta yenilmemiş, 6 galibiyet almıştı. sonra ise üst üste oynadığı 4 deplasman maçını kaybedince bileti kesildi. tabi burada takımın sakatlıklarla boğuştuğu bir döneme denk geldiğini de söylemek gerekiyor. o gittikten sonra takım daha da kötü gitti.

    aslında lask'tayken tam bir deplasman takımı ortaya çıkaran valerien, west brom'da deplasman başarısızlığı yüzünden görevden alındı. şöyle bir veri vereyim, lask'ta ligin rakip alanda en çok top çalan 2. takımıydı. bütün iyi istatistiklerde salzburg'un hemen ardındaydı.

    puan ortalamalarına bakacak olursak; lask'ta 50 maçta 1,98 ortalamaya sahip olduğunu görüyoruz. onun dışında west brom'da 1,45, barnsley'de 1,84 ortalaması mevcut. en iyi ortalama wolsburg'un ikinci takımında 2,04 ile yani gençlerle yakalamış.

    ben lask ve barnsley'de oynattığı oyun ile west brom değil de, daha büyük bir takıma gider diye bekliyordum. bize gelecek olması beni heyecanlandırıyor ve şaşırtıyor. beşiktaş'ta bilinçli ön alan baskısının keyfini süreceğiz gibi duruyor.

    çünkü bu ligin dinamiklerinde, en çok atılan goller, geçiş oyunlarında, rakibin hatası ile ortaya çıkan ataklardan gelir. rakibi hataya sürüklemek de iyi bir baskının sonucudur.

    hayırlı olmasını dilerim.

    okuyan herkese teşekkür ederim.
  • henüz bir hafta önce takımın başına geçmişsiniz. daha oyuncularınızın adını bile yeni öğreniyorsunuz. bu sezonun en iyi takımıyla deplasmanda oynuyorsunuz. rakibin 40 bin taraftarı stadı doldurmuş. rakibinizden çok daha iyi bir oyun ortaya koyuyorsunuz. mal golcünüz fırsatları harcıyor, üstelik penaltı kaçırıyor. on kişi kalıyorsunuz. bunlara rağmen çok pozisyona girerek, rakibe doğru düzgün pozisyon vermeden ilk maçınızı tamamlıyorsunuz. bir haftada bunu yapabilecek bir hoca yok bu ligde.
  • türkiye'de teknik direktör olup eleştirilmeme ihtimali yok sanırım.

    "hiç büyük takım çalıştırmamış" lan sen büyük takım mısın ki? beşiktaş için demiyorum, galatasaray, fenerbahçe için de geçerli. biz büyük takım mıyız olm lan? 100m kadro değeri olan büyük takım mı olur?

    bundesliga'nın son sıradaki 3-5 sıradaki takımlarının kadro değeri ile aynı kadrolarınız hala kendinizi büyük takım sanıyorsunuz. premier ligi geçiyorum, championship 1. ve 2.si bournemouth ve fulham'ın kadro değerleri bizim 3 büyüklerden fazla. farkında mısınız aq?

    önce bi şu dev aynasının üzerini örtün ondan sonra birilerini tartışın. kim gelecek td olarak?

    genç bir td gelse? yok o genç, tecrübesiz.
    e tamam tecrübeli gelsin. o da büyük takım çalıştırmamış.
    e tamam hem tecrübeli hem büyük takım çalıştırmış adam gelsin. o da yaşlı ya da gözden düşüyor.
    e tamam hem tecrübeli hem büyük takım çalıştırmış hem de revaçta olan bir teknik direktör gelsin.

    aynen o da kollarını açmış gs-fb-bjk beni alsın diye bekliyordu.

    ingilizcede bir kelime var cuk oturur türk taraftarına (bkz: delusional)
  • --- hoca hakkında şahane bir makale ---
    ispat bir süreçtir, zaman ister. 1989'da gordon milne, beşiktaş teknik direktörlüğündeki ikinci yılını doldururken sosyal medya olsaydı, büyük ihtimalle "dorde milic" ya da "branko stankovic geri gelsin" kampanyası başlatılırdı.

    milne, ünü ingiltere ile sınırlı olan bir teknik direktörken 1987'de beşiktaş'ın başına getirilmiş, aradan iki yıl geçmesine rağmen beklenen şampiyonluk gelmemişti.

    ancak ingiliz hocanın yarattığı dirençli takım, doğrudan futbol oynuyor ve pes etmeden birçok maçı fizik üstünlüğü sayesinde son dakikalarda kazanıyordu.

    milne 1990'dan itibaren 3 sene üst üste şampiyonluk, 48 maç yenilmezlik ve sayısız başarıyla ülkeden ayrılırken, bunu arkasında dirayetli bir şekilde duran süleyman seba'ya borçluydu.

    çünkü seba kısıtlı kaynaklarla sistem ve istikrar oluşturmak istemişti.

    türkiye, yabancı bir teknik direktörün -burayı tanıyorsa eğer- en son çalışmak isteyeceği ülkelerden biri olmalı.

    futbolun doğasındaki kurban edilme süreci, burada ana akım medya, sosyal medya ve taraftar eliyle daha çabuk işliyor.

    eğer tanınmamış, elit liglerde isim yapmamış yabancı bir teknik direktörseniz bu sürecin ışık hızıyla işlediğini görüyorsunuz.

    hennes weisweiler akademisi'nin 2014 yılı mezunlarından valerien alexandre ısmael için de benzer bir süreç işliyor. üstelik geldiği ilk günden beri...

    valerien ısmael, 2021-2022 sezonunu mental ve fiziksel açıdan ciddi problemlerle geçiren beşiktaş'a ligin son 8 haftasında geldi.

    ilk maçında lig lideri trabzon'a karşı deplasmanda üstün bir oyun ortaya koydu ve yenilmedi.

    öyle ki, izleyenler santradan itibaren 9 saniyede rakip ceza sahasına organize olarak girebilen bir takım görmüştü.

    ısmael, oyun planını anlatan makalesinde yazdığı gibi, yoğun ön alan baskısına dayalı ve direkt paslarla hücuma geçen bir takım yaratmak istiyordu.

    bunu da üçlü formasyon ile yapacaktı. lask, barnsley ve wba'da yaptığı gibi...

    formasyonların alametifarikası planın kendisi olması değil, planı işe yarar hale getirmesidir.

    ısmael'in "doğrudan" oyun planında birinci bölgeyi çabuk boşaltma, sahaya daha kolay yayılma, yoğunluk sağlama ve kenar stoperlerin de bek desteğine giderek atak sürekliliğini gerçekleştirme gibi kritik görevleri var.

    bu nedenle de fransız teknik adamın 3-4-3 kullanmasından daha doğal bir şey olamazdı.

    merkez orta sahanın geçirgenliği nedeniyle ghezzal'ı forvet arkasına koyarak hem bu bölgeyi güçlendirmeye hem de ceza sahası civarında çoğunluk yaratmaya çalışan ısmael; fenerbahçe, giresunspor ve konyaspor maçlarında bitiricilik problemlerine rağmen kendisine ait olmayan hedefsiz bir takıma yeni sistemini belli ölçüde adapte etmeyi başarmıştı.

    sezonun son 8 maçında sadece 1 mağlubiyet alan beşiktaş, yeni sezona da "bu takım üçlü oynayamaz" tartışmalarıyla girdi.

    bu tartışmalar aslında geldiği günden beri yapılıyordu ancak sosyal medya tuhaf bir şekilde bu üçlü diziliş üzerinden ısmael'i itibarsızlaştırmaya çalışıyordu.

    ligue 1'de geçtiğimiz sezon büyük çıkış yakalayan marsilya, lens, strasburg'un yanı sıra, bu sezon psg dahil 7 takım üçlü dizilişle oynuyor.

    italya'da atalanta ve roma dahil tam 11 takım üçlü dizilişe sahip.

    premier lig ve bundesliga'da ise 9'ar takım üçlü dizilişle sahada.

    hatta euro 2020'de oynanan 36 grup maçında takımlar sahaya toplamda 26 kez üçlü savunma varyasyonları ile (3-4-3, 3-1-4-2, 3-4-1-2, 3-5-2) çıkmıştı.

    peki gerçek mesele üçlü ya da dörtlü oynamak mıydı?

    ısmael'in daha göreve gelmeden sosyal medyanın beşiktaş'a atadığı teknik direktör şenol güneş milli takımla euro 2020'de dörtlü oynamış ve turnuvanın en kötü takımı olmuştu.

    öncesinde ise türkiye uluslar ligi'nde sıfır puanla andorra seviyesine inmişti. son hollanda mağlubiyeti de yine dörtlü formasyonla gelmişti.

    demek ki diziliş her şey değildi. bir planın varlığı gerekiyordu.

    sezon öncesi kampa yine saha içini büyük saha dışı spekülasyonlara giren beşiktaş, fransız teknik adam yönetiminde mainz, werder bremen gibi iki bundesliga takımını yendi, wolves'a çok kötü oynamadığı halde, alaves'e ise kötü bir oyunla kaybetti.

    sol bek, merkez orta saha ve sağ stoper gibi sorunlar devam ederken, bu hazırlık maçlarında genel olarak olumsuz bir tablo yoktu.

    ancak medya bu işi öyle bir noktaya getirdi ki, hazırlık maçlarında yenen her golden sonra ısmael'in görevine son verilmesi için adeta sosyal medya kampanyası başlatıldı.

    organize olduğu belli olan tepki silsilesi beşiktaş'ın sampdoria ile oynanan sezon açılış maçına ölüm kalım mücadelesiymiş gibi büyük bir stresle çıkmasına neden oldu.

    bu belki de dünya tarihinde daha önce görülmemiş bir şeydi.

    geçtiğimiz sezonun son 8 maçında takımın başına geçen, yeni bir sistemi yeni oyunculara adapte etmeye çalışan bir teknik direktör, hazırlık maçlarındaki sonuçlar hatta bu maçlardaki pozisyon kısırlığı bahane edilerek sosyal medya linci üzerinden kovulmak isteniyor.

    bu doğal bir tahammülsüzlük değil. olsa olsa bir varsayımın tutacağına körü körüne inanma, bilinenin ve denenmiş olanın yeniden denendiğinde yine aynı sonucu vereceğine olan saplantılı bir ruh hali.

    bu ruh halinin her maç sonu örgütlü bir linç teşebbüsünün parçası haline getirilmesi, kısacası "operasyon çekilmesi" mevcut durumun ve hocanın da sağlıklı bir şekilde eleştirilmesinin önünü tıkıyor.

    tam da bu sebeple, valerien ısmael'in alanyaspor maçındaki plan/oyuncu tercih hatalarını linç ve kovulmaya bahane sebebi olarak kullananlar ve konu tartışmaya kapalı olarak görenler arasında sıkışmış sığ bir yerdeyiz.

    üstelik sonuca doğrudan etki eden korkunç hakem hataları arasında…

    bulunduğumuz ortam henüz başarısız olarak değerlendirilecek zaman bile kendisine çok görülen bir teknik direktörün varoluşsal kaygısını da gösteriyor.

    eksik kaldıktan sonra rakibi birinci bölgede karşılamakla ikinci bölgede karşılamak tercihi arasında böylesi büyük bir kaygı farkı var.

    tıpkı sakatlık ve ceza riski taşıyan oyuncularla ikinci yarıya devam edip etmeme tercihi arasındaki fark gibi…

    kayseri maçında ghezzal'ın son dakikadaki golüne belki tüm şampiyonluk gollerinden daha fazla sevinme gibi...

    beşiktaş artık, geçtiğimiz sezon fazlasıyla ezildiği şampiyonlar ligi takımları seviyesinde bir fizik güce ve ön alan baskısı yapma becerisine sahip.

    genç oyuncular farklı rollerle rotasyona dahil edildi. takım tıpkı milne dönemindeki gibi son dakikaya dek oyunu değiştirecek güç ve dinamizme sahip olduğunu geriye düştüğü 5 maçın 4'ünü kaybetmeyerek, hatta 96. dakikaya dek galibiyet golü kovalayıp atarak gösterdi.

    bazı adaptasyon sorunları var ve takım kolay kart görmeye ve eksilmeye müsait. doğrudan hücum setlerinin yerleşmesi için de zaman gerekiyor.

    sabredilirse ve beklenen takviyeler yapılırsa bunun da ne kadar gerçekleştiği görülecek.

    beşiktaş'ın bu sezon olası beraberliklerinde, yenilgilerinde valerien ısmael'in arkasında duracak bir süleyman seba'sı yok.

    kulübün kaynakları yine kısıtlı ve bir sistemin yerleşmesine ihtiyaç var.

    ispat bir süreçtir, zaman ister. sabretmek ise bir tercih.
    --- hoca hakkında şahane bir makale ---

    https://www.indyturk.com/…lin-en-zor-görevi-üzerine

    (bkz: emre sarıkuş)
  • fener 3’lü oynayan hocayla başarısız oldu diye 3’lünün boş bir iş olduğu söylenmiş. kardeş, bak bir fenerli olarak söylüyorum: bırak benchmark olmayı, fener yektir allah dese putperest olmak gerekir. biz gerçeklikten o kadar uzağız. siz niye bizi kerteriz olarak alıyorsunuz?
  • oğlum bakın kafayı yiyecem bunu da sormamanız lazım ya. maç 3-0 olmasa ne berkay o dakikada oyuna girerdi. ne masuaku'nun yerine umut girerdi, ne de kerem atakan girerdi. "hoca değişiklik yapamıyor." diye yaygara koparmayın lan. o topçular ritim bulamasa asıl o zaman geçmiş olsun. bu maç hem bench'teki isimlerin maç ritmi kazanması, hem de geleceğe yönelik denemeler yapılabilmesi için en uygun maçtı. eleştirmek için eleştirmeyin, ha kendinizde yorum yapabilme kabiliyetinin kısır olduğunu düşünüyorsanız da abuk sabuk "tespit"lerinizi paylaşmayıverin orada burada, izleyin maçınızı devirin kıçınızı yatın.
    ha bu arada, 2 hafta önce 3-0'dan maç verdik diye karşılık vermeyecek kadar da akil olduğunuzu düşünüyorum. 10 kişiydik zaten o maç ve hakem ekstra doğruyordu. saçma bir kıstas olur yani:) 3-0'da bile tedirgin oluyorsanız ohooo işimiz var sizle.
    edit (ekleme): sevgili taraftarımızın "maçı farkla önde götürürken bile kaybetme paranoyası"nı bitirecek bir veri paylaşayım. arhan ata pilavoğlu'nun paylaştığı tweete göre valerien ismael'in takımları, ilk yarı ilk golü atıp öne geçtiği son 27 maçın 24'ünü galibiyetle, 3'ünü beraberlikle bitirmiş. yani yasin kol gibi bir mahlûkat bizim maçımızı yönetmediği sürece de bu tip maçları kaybetmemiz çok zor.
  • bu adamın ligde ne oynattığının hiçbir önemi yok aslında. türkiye'de bu adamın sistemi tutmaz diye ezberden konuşanlara başarılı sistem nedir diye sorsan doğru düzgün bir cevap veremezler. çünkü bu ligde şampiyon olan takımların hiçbiri bir taktik özelinde şampiyon olmuyorlar. temelde 3 farklı grup var; zirveye oynayanlar, kümede kalmaya çalışanlar ve bu iki grubun dışında kalanlar.

    dışarıda kalan takımlar deneysel takılırlar. aldıkları sonuçların çok bir önemi olmadığı için geriden oyun kurma, 3'lü ya da 5'li savunma gibi standardın dışına çıkan şeyler denerler. genellikle oyuncu kaliteleri yetersiz olduğu için bu çabaları sonuçsuz kalır. farioli'nin şimdiye kadar çalıştırdığı tüm takımlar buna örnektir. gelecekte çalıştıracağı takımlar da bu listeye girecektir.

    kümede kalmaya çalışanların aslında hiçbir taktiği yoktur. sahada futbol oynatmama, var'dan beleş penaltı çıkarma, maçı sürekli sakatlık numarasıyla durdurmak üzerine sahaya çıkarlar. kendi aralarında oynadıkları maçlar dahi böyle geçer.

    son olarak zirveye oynayan takımlara bakalım. bu takımlar 3 büyüklere ek olarak trabzonspor ve başakşehir olur bilindiği üzere. 4-5-1 formasyonunun kendi içerisindeki varyasyonları üzerine kuruludur. işte kanattaki adamlar gole yakın adamlarsa onlar kanat forvet gibi oynarlar bu senaryoda mutlaka mehmet topal gibi biri olur orta sahada, alex gibi bir ofansif orta saha varsa kanattakiler daha çok top taşıyan rolündedir gibi. eldeki malzemeye göre 4-5-1 temelinde şekillenir kısacası. şekillenir diyorum ama bu sadece kağıt üzerinde şekillenen bir şey aslında. arkasında herhangi bir oyun planı barındırmıyor. takım özelinde tamamen kaleci, ofansif orta saha ve forvetin bireysel form durumuna endeksli bir taktiktir. bunu türkiye'de futbol konuşanların atanınla tutanın iyi olacak bakış açısına sahip olmasından anlayabilirsiniz. cornelius'un her attığı girerken batshuayi'nin kale dibinden bile topu sokamamasını taktikle açıklayabilir miyiz?

    neymiş uzun boylu beyaz forvetler bu ligde başarılı olurmuş. futbol tarihi zaten hemen her ligde bu tarz forvetlerin başarılarıyla dolu aynısını türkiye için söyleyince bu bir hakikat mı oluyor? mario gomez, sörloth, cornellius, weghorts gibi adamlar zaten türkiye'ye gelmeden önce bir yerlerde başarılı olmuş adamlar bunların istatistiksel olarak burada başarılı olması gizli saklı bir şey mi? o zaman git batuhan karadeniz'i getir masrafa girmeden o da uyuyor tanıma. başarısız olanı kimse hatırlamaz, sırf uzun boylu diye alınıp hiçbir şey beceremeden kovulan bir yığın adam da sayılır lig özelinde.

    çok fazla uzattım ama bu ligde sanki gerçek bir taktik varmış gibi valerien ismael'in taktiğinin bu lige uygun olmadığını tekrar edilmesi fazla canımı sıkmaya başladı. bu ligde hiçbir taktik yok. başarılar tamamen şans, denk gelme, lobi ve medya algısına endeksli. hiçbir zaman da tek bir takımın alıp yürümesine izin vermiyorlar yabancı sınırıyla oynayarak vs. takımları yakın seviyelere çekiyorlar. ne kadar az çekişme olursa sahada oynanmayan futbol o kadar göze çarpar çünkü.

    ben şahsen valerien ismael'in taktiği başarılı olur mu olmaz mı bilmiyorum. bahsettiğim başarı tabi lig değil. yukarıda paragraflarca bu ligde başarının taktikle alakalı olmadığını anlattım. bahsettiğim başarı avrupa başarısı. bu da öyle avrupa kupasını kazanmak falan değil geçmişte olduğu gibi beşiktaş'ın her sezon avrupa kupalarının hangisinde yarışıyorsa kadro kalitesi oranında düzenli puanlar toplamasıdır. ülke puanının yeniden şampiyonlar ligi'ne doğrudan takım gönderebileceğimiz seviyelere çıkmasına öncülük etmesidir. avcı, sergen ve son sezonunda şenol güneş yüzünden geçmişte topladığımız tüm puanlar çöp oldu. yeni sezonda takım avrupa'da yok ama gelecek sezonunun altyapısını oluşturabilmek için fırsat olarak görülebilir. hakemler izin verirse belki şampiyonluğa oynarız belki oynayamayız her koşulda hoca ile devam edilmeli diye düşünüyorum, bir işe başladıysanız sonucunu görelim artık.
  • “futbolcu olarak bir dilek hakkı verseler bana, sezonun ilk maçını içerde oynamayı isterim. ortam harika olur, taraftarlar coşku içindedir, stat doludur. ve yerel basın henüz tümüyle takımın arkasındadır! sezon boyunca bir daha asla gerilimden bu kadar uzak bir maç oynamayacaksınızdır. her şey yenidir, tazedir. henüz şampiyonluk, küme düşmek, sıralama, puan, manşetler değil de sadece oynayacağınız futbol vardır gündemde. yeni sezonun formaları, yeni ayakkabılar. motivasyonun âlâsı.” demiştir bu eskilerde çok beğendim arkadaş. kafa da çalışıyormuş galiba...
  • genelde beşiktaşlılar hariç herkes tarafından övülen adam. insan işkillenmiyor değil:))
hesabın var mı? giriş yap