• oxford üniversitesi’nden bahsetmeye lüzum var mı? ingiltere’nin bu eski üniversitesi halen dünyadaki şöhretini koruyor. 39 koleji 16 bin öğrenciyi misafir ediyor. misafirlik sadece yemek ve yatakla sınırlı değil. gerçekten spor yapılıyor, korolar ve orkestralar kurulacak kadar müzik eğitimi veriliyor. ve üniversitenin kütüphanesi bodleian yetmezmiş gibi, bazı kolejlerin kütüphaneleri dünyaca meşhurdur. daha fazlasını sormayalım çünkü sistemin karmaşıklığını idareciler bile söylüyor.
    bizde bazıları ağzını açar ve oxford’u model diye gösterir; niyetleri iyi ama olmayacak dua... çünkü oxford’un çimenleri için üç asır lazım, kendisi için de bin senelik tarih ve anane... hele bizim üniversiteler gibi mevcut geleneğini de yıkanlar oxford’u nereden anlayacak! vaka bir müddettir (kırk yıldır) nobel ödüllerini ingiliz üniversitelerinin alamadığını ve ingiliz üniversitelerinin içinde bulunduğu fena durumu the economist kapaktan duyurdu. ama yine de ingiliz eğitimi seçkinci yanıyla, avrupa dışındaki üniversitelerle mukayese edilemeyecek kadar üstün bir durumda. nitekim oxford ve cambridge sokaklarında gezinen talebelerin arasında almanlara tek tük değil, gruplar halinde rastlarsınız. avrupa’nın ağası almanya, yetenekli gençlerine ingiltere üniversiteleri gibi bir eğitim veremiyor. anglo-saksonlaştırma programı dolayısıyla baltık ve doğu avrupa’dan da bir hayli öğrenci olduğu açık. litvanca ve estonca gibi nadir dilleri de duyuyorsunuz.
    ingiltere batsa da oxford batmaz; ingiliz dili ve kültürünü dünyaya kabul ettirme görevini de yürütür. fakirleşen oxford, harvard gibi rakiplerine de aldırmıyor. harvard istediği kadar zengin olsun, araştırma imkanları versin, ananenin beslediği hava gerçekten başka oluyor. kütüphaneleri, üniversitenin bünyesindeki kolejler ve sevimli rönesans şehri havası veren tiyatro ve konserleriyle oxford’un benzeri ancak ingiltere’deki cambridge’dir. avrupa kıtasını bir baştan bir başa geçseniz bu ikisi gibisini bulamazsınız.
    oxford’un aynısını kurmak zor, gereği de yok; benzeri meydana getirilebilir. son on senede ülkemizde hem devlet hem vakıf üniversiteleri arasında böyle benzerler çıkıyor. yeni kurulanların arasında fen-edebiyattan müzik eğitimine kadar üniversitenin içine alınan dalları görüyorsunuz (bilkent gibi). üniversitelerimiz hukuk eğitimine önem vermeye başladı. ancak eski hastalık devam ediyor. yüzlerce talebe alıyorlar. galatasaray üniversitesi gibi talebe sayısının az tutulmasına dikkat edenler var. üniversitelerimiz hukuk fakülteleri kurmak istiyor, sevindirici. ama gerçek adliye reformu için az öğrenci alıp iyi yetiştirmeleri lazım. bu yetmez. mesela bizim medeniyetimizde yeri olan eski şark dilleri (ibranca ve aramca ilavesiyle), hele hele yunanca ve latince gibi klasik diller; sonra bizans tarihi, rusya tarihi gibi dalları kurmak isteyene henüz rastlamadık. halbuki iyi üniversite böyle seçkin talebelere (paraca değil zekaca) yönelik dallarla biçimlenir ve meşhur olur. oxford bunun en seçkin örneğidir.
    avrupa üniversitelerinin kütüphaneleri, amerikan kütüphaneleriyle rekabet edemiyor. hele alman üniversite kütüphaneleri adamakıllı yaya kalmış. oxford, cambridge, birmingham gibi ingiliz üniversite kütüphaneleri avrupa’ya istisna... bizde ise bilkent kütüphanesi dışında üniversite kütüphanelerimiz pek iç açıcı değil. bir-iki tanesi kalkınma yolunda... üniversite kütüphanelerine büyük bağışlar yapmak zorundayız ve seferber olmalıyız.
    oxford ve cambridge daha çok üst sınıfların iyi yetiştirilmiş çocuklarına eğitim veren kurumlar olarak bilinir. oysa biraz inceleyince görülüyor ki, seçkinlerin üstünlüğünde paradan çok yetenek ve çalışkanlık rol oynuyor. imtihan komisyonları kılı kırk yararak öğrenci kabul ediyor. kayırma ve rüşvet hiç olmamış değil ama cezası ağır, bu yolla koleje alınan talebe de alan hoca da hemen atılmış. ingiltere’nin bu seçkin üniversiteleri kadar ülkenin üst sınıflarına hürriyet tattıran eğitim kurumu hemen hiçbir toplumda yok. özgür eğitim görüp kendilerine bu imkanı veren sistemle dalga geçmek de oxford ve cambridge’li öğrencilerin lüksüdür. her toplumda karar mekanizmasını, ideolojik iklimi etkileyecek insanların sayısının çok az olduğunun bilincindeler. oxford’un şu anda 16 bine çıkan öğrenci sayısından herkes şikayet ediyor. şimdi imparatorluktan kalma istanbul üniversitesi’nin 70 bin öğrenciyle, cumhuriyetin ankara üniversitesi’nin 50 bin öğrenciyle ne hale geldiğini düşünmek lazım.
    zeki gençlik toplumlara ilahi bir lütuftur ve şüphesiz en kıymetli üretim unsurudur. sadece para veya mevki sahipliğiyle böyle bir gençlik yaratmak mümkün değildir. tam tespit edemediğimiz birtakım şartlar kabiliyetli insan gruplarını ve fertleri ortaya çıkarıyor. zenginler kadar fakirler, büyük şehirler kadar taşralar da bu gençleri yaratır. istanbul’un en mutena sayılan liselerini, bazen anadolu’daki bir lisenin gençleri grup halinde solluyor. antalya anadolu lisesi bunlardan biriydi. asıl olan bu zenginliği harcamamak, değerlendirmek; onun için az öğrenciyle, bol yatırım yapılan bir-iki üniversite şart. seçkin eğitimi hiç de adalete aykırı değil; aksine seçkin zekaları tamtakır üniversite kütüphanelerinde, kuyruklarında saatlerce beklenen kantinlerde ve havasız salonlarda ders yaptırarak harcamak adaletsizliktir.
    bütün bunları hoş havalı, dünyadan tecrit edilmiş günler geçirdiğim oxford’da düşünüyorum. bazı şeyleri etraftan koparak da düşünmek lazım.

    ilber ortaylı
  • mezunu olmaktan gurur duydugum buyuleyici universite. faq:

    -oxford'a nasil girilir? kolay mi?
    -lisans ve yuksek lisans prosedurleri birbirinden farkli: lisans icin basvuruyu kolejlere, yuksek lisans icin ise departmanlara yapiyorsun. lisans ogrencileri basvurduklari kolejden kabul almadan universiteye kabul edilemezken yuksek lisans ogrencileri eger departmanlardan kabul alirlarsa mutlaka bir kolej onlari kabul etmek zorunda. surecler ve giris gereksinimleri kolay degil; fakat imkansiz da degil!

    -kolej? departman? bunlar ne? bizim universitelerde fakulteler var...
    -departmanlar fakultelerle ayni diyebiliriz; kendi alanlarinda uzmanlasan yapilar, dikey eksene yerlestirelim. yatay eksene de kolejleri koyalim: her ogrencinin bir koleji ve bir departmani olmak zorunda. ornegin 1 numarali ogrenci st. catherine's college ve business school'da mba yapabilir, 2 numarali ogrenci st. catherine's college ve hukuk fakultesinde hukuk okuyabilir, 3 numarali ogrenci christ church college ve business school'da mba yapabilir, 4 numarali ogrenci christ church college ve tip fakultesinde tip okuyabilir. xy eksenine kolejleri ve departmanlari koyup ogrencileri yerlestirebilirsin.

    -kolejler ne ise yariyor, birbirlerinden farklari ne?
    -kolejler basitce sosyal cevreniz ve uyesi oldugunuz yapi: kolejde kaliyorsunuz, kolejde yemek yiyorsunuz, kolej kutuphanesini kullaniyorsunuz, orada sosyallesiyorsunuz gibi. ama sadece bu kadar da degil; kolejinizin profesorlerinden tutorial alabiliyorsunuz, kolejden finansal yardim alabiliyorsunuz... anlatmasi cok kolay degil, ama ciddi bir aidiyet var; ornegin insanlar birbiriyle tanisinca once "ne okuyorsun" diye sormazlar, "hangi kolejdensin" diye sorarlar.

    kolejlerin her biri kendi ic islerinde bagimsiz, ayrica hangi ogrenciyi kabul edip etmeyeceklerine de kendileri karar veriyor. bu yuzden her birinin farkli kulturleri ve farkli kurallari var; ayrica onem verdikleri alanlar da farkli. ornegin bir kolej muzik yetenegine cok onem veriyorsa cocuklugundan beri korolarda piyano calmis bir ogrenciyi kabul etme sansi daha yuksek oluyor :) ayrica bazi kolejler dersler konusunda cok sikiyken bazilari sosyal hayat ve extracurricular aktivitelere cok onem veriyor.

    -dersler agir mi? donem nasil geciyor?
    -oxford'da bir sene uc donemden olusuyor: michaelmas, hilary ve trinity. her donem sekiz hafta suruyor, okudugun bolume ve lisans/yuksek lisans durumuna gore her donem sonunda ya da sadece yil sonunda (ya da sadece son yilin sonunda!) sinavlara giriyorsun. sekiz haftalik donem oldukca yogun geciyor; cok fazla okumak, cok fazla yazmak, cok fazla tartismak, cok fazla calismak zorundasin. sinif/amfi yapisina ek olarak tutorial ve debating de sistemin yapi taslarindan: tutoriallarda (ogrenci diliyle tute) 3-4 kisilik bir ogrenci grubunun bir tutor'u oluyor, bu tutor size bir konu veriyor ve bu konuyla ilgili essay yaziyorsunuz. daha sonra grubun onunde tutor sizin essayinizi elestiriyor, acimadan elestiriyor, ve uc sene boyunca essayleriniz bu sekilde elestirildikce sonunda belirli bir seviyeye geliyorsunuz :) debating ise, adi ustunde tartisma, fakat turkiye'deki "tartisma" bunun yaninda kavga olarak kaliyor; cunku oxford'da karsinizdakini dinlemek, saygili olmak, ve mantikli argumanlarla tartismak zorundasiniz.

    -sosyal imkanlar nasil?
    -harika! hem kolejler ozelinde, hem de universite genelinde binlerce ogrenci kulubu var ve buyuk kismi cok aktif bicimde calisiyorlar. kolejlerde lisans ogrencileri icin jcr (junior common room) ve yuksek lisans ogrencileri icin mcr (middle common room) isimli yapilar var, bunlar hem gercekten fiziksel olarak uyelerinin kullanimina acik birer oda, hem de sosyal olarak inanilmaz aktif yapilar.

    universitede spor cok ciddiye aliniyor, kolejler arasi ligler/turnuvalar pek cok sporda var ve rekabet oldukca ciddi! ayrica universite takimi uyelerinin (oxford blues) havalarindan gecilmiyor!

    -trivial bilgi?
    -dort sey: (i) oxford union: dunya capinda bir debating society. her hafta dunyaca unlu isimler buraya gelip gidiyorlar, konusuyorlar, tartisiyorlar. muazzam. (ii) formal dinners: her kolejin belirli araliklarla (haftada bir gun ya da haftada iki gun gibi) formal dinner'lari oluyor. kolejlerin yemek salonlarinda, formal dress code (yemek ceketi ve papyon vs. uzun elbise, ya da takim elbise vs. kokteyl elbisesi), guzel yemek, guzel sarap. (iii) balolar: kolejler belirli araliklarla (en fazla yilda bir) balolar duzenliyor, balolarin biletleri ogrenci butceleri icin ucuz sayilmasa da (yemekli biletler £300'u bulabiliyor) atmosfer buyuleyici, ve coldplay'i canli dinleyip emma watson'la ya da david cameron'la sohbet etme sansin olabilir :) (iv) formal clothes: subfusc olarak isimlendirilmis akademik kiyafeti okula kabul, mezuniyet gibi torenlerde ve sinavlarda, evet sinavlarda! giymek zorundasin. ayrica sinavlarda yakana taktigin karanfilin renginin de anlami var: ilk sinav beyaz karanfil, ortadaki sinavlar pembe karanfil, son sinav kirmizi karanfil.

    -turkler var mi?
    var, yirmi bin kisilik okulda muhtemelen 50-100 tane turk vardir. ben gecen sene 20-25 tanesini tanidim, ama turkish society'ye gitseydim daha fazlasiyla tanisabilirdim.

    bonus: sinifim!
  • gönderilen mesajlara en az 2 gün içinde cevap veren üniversitedir.
    sayfada bilgi verilmeyen bir konuyu sordum henüz yeterli açıklama yapamayacaklarını ama araştıracaklarını ve bana neler yapmam gerektiğini ayrıntılı olarak anlatan bir mesaj gönderdiler.
    türkiye sınırları içindeki üniversitelerle de iletişime geçmem gerekti ama hiç internet üzerinden cevap alamadım, üstüne telefondan aradım yetkili kişilere ulaşamadım yani açıkçası bu durum beni şaşırttı dünyanın bir ucundaki yer bana cevap gönderebiliyor ama ülkemde cevap verilecek kadar değerli görülmüyorum.
    benim saygımı kazanmış üniversitedir.
  • kiz arkadasimin doktora icin kabul aldigi, israrlarima hatta yakarislarima aldirmadan sheffield universitesini tercih ettigi okul.
    aradan 2 yil gecmesine ragmen halen "nasil olurda oxford'u tercih etmezsin?" gibi ataklarima goz firlatarak cevap vermesine vesile olan durum! ( beni tek ilgilendiren kismi ese dosta kiz arkadasimda burada okuyor demek )
    gecenlerde gordugum bir gazetede oxford'da okuyan turkler diye bir baslik bile vardi, demekki sadece ben degil, yurdum insaninin gozunde de ulasilmaz bir kurum.
    cok mu zor oxford'a girmek? hayir, cok mu onemli? benim gibi sekilciler icin evet
    peki nasil girilir buraya?
    arastirma konusuna yakin bir konuda calisan bir prof.bulunur ( universitenin web sitesinde oldukca kaliteli genc bir profosore resourche proposal e-mail olrak gonderilir ve kadin 1 saat icinde cok heyecanla cevap verir ve hemen basvurunu yapalim der ), arastrima konunun ozeti mail atilir, ilgilenirse seni basvuruya yonlendirir, lisansta first class ile mezun olman ve ielts den en az 7.5 puan almis olman gereklidir.
    ayrica sponsor mektubu , 3 hocanin referansi ( referansi yaziyorsun universite onlara direkt form gonderiyor, referans alacagin hocalar dolduruyor o formu ), lisans diplomasi ve ders iceriklerini,cok uzun suren bir basvuru formunu ( internet uzerinden ) dolduruyorsun ve sonra kabul geliyor sana e-mail yolu ile ve posta yoluyla . neticede kabulunu almis oluyorsun hatta sana akademik personel sayfasi icin form geliyor ki hemen guncellesinler senin fotonu koysunlar oraya diye ama sen istemiyorsun ben istemem sizi diyip oxforda posta koymus oluyorsun.
  • bunyesinde barindirdigi her "college"'in seviyesi birbiri ile ayni olmadigi icin akademide hangi hangi college'dan mezun olundugu oxford mezunu olmasindan daha onemlidir.

    ogrencilerden basvuru sirasinda ilk iki tercihlerini belirlemeleri istenir. ama oxford'da okuyan su ana kadar tanidigim herkes birakin ilk iki tercihlerini sirf "oxford diplomasi" alabilmek icin tamamen alakasiz college'lara evet demek durumunda kalmistir.

    guzeller guzeli universiteler grubumuzun bir diger zibidiligi de yil sonu sinavlarina papyon'la girme zorunlulugudur.
  • ünü çok olsa da artık eskisi kadar iyi bir okul değildir. cambridge'le beraber ingiliz hükümetinden kendisini geliştirmesi için uyarı almış okuldur.

    yıllar sonra gelen edit: vaktinde yazmayı unutmuşuz ama bir numara nedir diye merak ediyorsanız;

    sosyal bilimler için - (bkz: london school of economics)
    fen bilimleri için - (bkz: imperial college london)
  • yeni okulum. kabul mektubuyla birlikte okulun geleneklerini, kurallarını ve günlük hayatta sık kullanılan kısaltmalarını açıklayıcı bir kitapçık da gönderiyorlar; zaten okulda o kadar çok gelenek, kural ve kısaltma var ki, bunları "yerinde öğrenirim" ya da "google'a bakayım bi" deme şansınız muhtemelen olmayacak, kitapçık güzel düşünülmüş. ayrıca mba programı için, "the unofficial guide - for students from students" diye bir kitap daha yolluyorlar; o yoldan geçenlerin deneyimlerini aktardıkları, işinize yarayacak tüyolar bulunan.

    oxford'da her öğrenci (ve birkaç istisna dışında öğretim görevlisi) bir college ya da private hall üyesi olmak zorunda; college seçimi önemli ama öğrencilerden / mezunlardan hiçbirinin "tüh ya keşke şu college'ı seçmeseydim" dediğini duymadım, herkes college'ından memnun, bu da güzel bir şey. sportif ve akademik anlamda college'lar arası rekabet üst düzeyde, ve insanlar college'larına ciddi anlamda bağlılar. benim için oxford'da college seçmek, mba için oxford ve insead arasında karar vermekten daha zor oldu diyebilirim.

    bir not daha: oxford'a gideceğinizi söylediğinizde aldığınız ilk tepkilerden biri mutlaka "urfa'da oxford vardı da biz mi gitmedik" lafının bir versiyonu oluyor: "istanbul'da oxford yok tabi oraya gidiyorsun", "oxford'da oxford var mı kihkih" yahut "urfa'ya da oxford açıyorlarmış urfa'ya git" gibi çeşitli versiyonları pek çok kez duymanız mümkün. ibrahim tatlıses, gerçekten toplum üzerinde büyük bir etkiye sahipmiş.
  • turk halkinin buyuk cogunlugunun ibrahim tatlises sayesinde varligindan haberdar oldugu okul.
  • ingilizce konusulan dunyanin (english speaking world'u de boylesine hoyratca ceviririm gerekirse) en eski universitesidir oxford (ya da universitas oxoniensis.) en eski kolejleri yanilmiyorsam merton ve balliol'dur -ki balliol'u yes minister serisinde sir humphrey'nin gittigi kolej olarak da hatirlayabilirsiniz. cambridge'le beraber "org bursu" veren okullardan biridir ayrica, yani iyi org caliyorum diyorsaniz (casio degil) basvurmayi deneyebilirsiniz sevgili universite adaylari.
  • doktora başvurusu için doldurmanız yaklaşık bir haftayı alabilcek 15 basamaktan oluşan başvuru formuna sahip üniversite.
hesabın var mı? giriş yap