• naber lan keraneciler diyerek konuşmama başlamak için, başbakan olmayı kafaya koyduğum güzide tv programı.

    ''beyler bu ayda işler pek iyi gitmedi açıkçası, cari açık kapanmıyor bi türlü, bi yanda iran bi yanda abd filan kafam şişti amk. neyse sizi de yormayım, hadi görüşürük.''
  • hedef kitlesine daha çok nüfuz edebilmesi için, bundan sonra kaval eşliğinde yapılmasını öneriyorum.
  • bundan sonra gülme efekti ile zenginlestirilmesini oneriyorum.
  • rte versiyonu için (bkz: ulusa tersleniş)
  • sene 2009. yer edirne ipsala ilçesi, küplü beldesi. bendeniz ready for departure, küplü beldesine komşu olan subaşı beldesinin adını verdiği hudut karakolunun komutanıyım. harbiyeden yeni çıkmış çakı gibi teğmenim. yaş 24, göğüs dik, duruş vakur, bakışlar mağrur, gözler düşmanda, "zıpla" dendiğinde, "kaç metreye?" diye soran bir piyade zabitiyim.

    tarih 17 mart. sıradan bir hudut günü. karakolu gez, hudut hattına in, kışlık yazlık seddeleri ve nöbetçileri kontrol et. standart patern. yeni yeni ekilen çeltikleri seyrettim, biraz köylülerle muhabbet ettikten sonra karakoluma döndüm. bi zaman sonra telefonum çaldı. aldım baktım, bölük komutanı.

    "ready; malum yarın 18 mart, çanakkale şehitleri günü. bir manga asker hazırla, üstü başı düzgün olsun. ben eğitim fişeği gönderiyorum şimdi sana bölük astsubayıyla. yarın ibriktepe, subaşı ve küplü'deki şehit ailelerini ziyaret edip, şehitlerimizin mezarı başında fatiha okuyacak ve saygı atışı yapacaksınız. düzgün adamlardan seç, provasını yap, aksaklık çıkmasın. not al, şehitlerimizin isimleri bunlar. gerekli yerleri ara, ailelere ulaş, programı izah et, onların da bilgisi olsun. sabah erkenden başlayıp öğlene kadar bitirir, bana tekmilini verirsin."

    "emredersiniz komutanım"

    sonra başladım şehit ailelerini aramaya. önce beldelerden tanıdığım muhtarları arayıp şehit ailelerinin numaralarını aldım. ibriktepe'de yatan şehit uzman çavuşun annesi yaşlı ve yalnız yaşayan gariban bi kadıncağızdı. ona muhtarla ulaşıp anlattım yarınki küçük anma törenini. sonra subaşındaki aileye ulaştım. küplü'deki aileye ise bir türlü ulaşamıyordum. en sonunda muhtara durumu izah edip, saat kaçta nerede ne yapacağımızı da anlatıp aileye kendisi ulaşıp bilgi vermesini söyleyerek kapattım telefonu. sonrası, askerleri seç, provayı yap, davranış esaslarını anlat, elbiseleri yıkat ütület vs hazırlık işte.

    ertesi sabah ilk iş, en uzaktaki ibriktepe'ye giderek görevi icra etmek üzere yola koyulduk. oradaki işimizi bitirdikten sonra sıradaki belde küplü'ye gitmek üzere yola çıktık. küplü'ye geldik ama bi gariplik vardı. normalde sabah o saatlerde sokaklar boş olmasa da yine de insanları görürdüm orada burada. her sabah erkenden dükkanı açan salih berber kapalı, sabahın yedisinde kahvedeki yerini alıp, beni görünce meriç boyunda rakı balık muhabbeti açan ali buka ortalarda yok. her geçişimde kesiştiğim hırdavatçı hatun bile dükkanı kapatmış. neyse biz şehit ailesinin evine ulaştık, kapıyı çalıyorum ama açan yok. bekle allah bekle, bi yandan kapıyı çalıyorum, bi yandan muhtarı arıyorum. kimse sallamıyor. en sonunda yan komşu çıktı, mezarlığa gittiler onlar dedi de kurtardı bizi bu sürüncemeden. tekrar atladık bizim emektar mercedes unimog'a, beldenin mezarlığına doğru sürmeye başladık. mezarlığa yaklaştıkça araba sayısı gözle görülür biçimde artıyordu ama ortalıkta hala kimsecikler yok. acaba biri vefat etti de mezarlığa mı gitti insanlar diye soruyorum kendime.

    derken mezarlığa ulaştık. dedim abi kesin kodaman biri vefat etti. böyle bir kalabalık yok. mezarlık dolmuş taşmış, bütün belde sabahın köründe mezarlığa yıkılmış, istiklalin eski halinden hallice bir kalabalık var. ben de o kalabalıkta benim küçük töreni nasıl yaparım onu düşünmeye başladım bizim kamyonu park ederken. aklıma hiç gelmedi tabi, sabahın köründe cenaze namazı mı olur mümin kardeşler? sonra benim inmemle kalabalıkta bi hareketlenme oldu. bi yandan kamil uzmanla yalandan ne yapacağımızı, sıralamayı falan konuşup zaman kazanıyorum, bi yandan kalabalığı kesiyorum napıyorlar diye. millet bildiğin hizaya geçmiş, safları oluşturmuş, gözleri de bize dikmiş bekliyor..

    belediye başkanının bana doğru yürümeye başlamasıyla benim var olan üç beş nöron ışık hızını da geçti ve yandı.. taşlar hiç beklemediğim bir biçimde yerine oturuyordu. o boş belde, açılmayan kapılar, cevapsız aramalar, berber salih... hele ki ali buka??

    ready dedim, işte şimdi paparayı yedin. neredeyse bin kişilik bi kalabalığı sabahın köründe mezarlığa döken şey sensin. al şimdi çık işin içinden. belediye başkanı (25 yıldır siyasetin içindeyim muhabbeti yapardı her gördüğümde tonton dede.. hehehe) geldi, komutanım günaydın nasılsın hoş beş falan derken, tuttu kolumdan birlikte mezarlığa girdik yürüyerek. biz yürüdükçe insanlar sessizleşiyor, safları sıklaştırıyordu. ben de başkanla konuşuyorum, kafada ise bi milyon tane tilki break dance yapıyor. orada ne halt edeceğimi düşünürken bi yandan da adama cevap veriyorum ama ağzımdan ne çıktı o hengamede bilmiyorum. saçmalamış bile olabilirim.

    ortamı görmeniz lazım. nizami bi sıra, protokol ön safta yerini almış, herkes bana bakıyor. ortamdan çıt çıkmıyor. protokoldeki muhtarlarla, meclis üyeleriyle, encümen azalarıyla, çaycı çorbacıyla selamlaşmalar, kısa hasbihaller falan zamanı uzatmaya çalışıyorum, ne olacak acaba sorusu beynimi kemiriyor çünkü. bu arada dün konuştuğum muhtarın işgüzarlığını ve o kadar insanın burada toplanmasının nedenini orada öğreniyorum. bütün bu işi organize eden adam bizim muhtar çıkıyor. ben ufak bi seremoni yapmayı planlamışken, telefonu kapatır kapatmaz organizasyonu yapıyor bu hergele. bi de iyi halt etmiş gibi gevrek gevrek anlatıyor. ne yapacağımı bilmiyorum. ama tokalaşa tokalaşa insanları da sırayla eksiltiyorum. zaman azalıyor, çember daralıyor.

    şehit ailesini görüp ellerini sıktıktan ve büyüklerin de ellerini öptükten sonra artık yapacak bişey kalmamıştı. bölük komutanının elime bıraktığı kartopu, 24 saatten kısa bir sürede büyüye büyüye içimde patlayan bir çığa dönüştü. selamlaşılacak bütün insanları tükettikten sonra yine bir sessizlik, bütün gözler, kulaklar bende.. ve orada dedim ki, günün anlam ve önemini anlatacak konuşma sırası geldi ready... öne doğru çıktım.. bir kaç metre yürüdüm ki kalabalığa sesimi duyurabileyim. sonra dönünce fark ettim ki az yürümüşüm, biraz daha açıldım kalabalıktan. bir uçtan diğer uca baktım, maşallah o an gözümde o kalabalık öyle bi kalabalıktı ki, pelennor çayırlarındaki rohan ordusu bu kadar yer kaplamamıştır.

    sonra başladım konuşmaya. 18 mart'ın öneminden anlamından girdim, çanakkale muharebeleri, birinci dünya savaşı falan derken baktım konuştukça açılıyorum, açıldıkça konuşuyorum. bir yandan da konuşurken başka nelerden bahsedeyim diye kafamda kurguluyorum. hacı benim dil bir açıldı, ama bir yardırıyorum görmeniz lazım. ben size taaruzu değil ölmeyi emrediyorum... arıburnu muharebeleri... 57. alay... hatta gazı almışken bulut aldı götürdü dedikleri ingiliz norfolk taburunun asıl akıbetinden de bahsediyorum. kalabalıktan vay anasını sesleri yükseliyor! kıbrıs'a geçiyorum, hatırlıyorsunuz diyorum, hatta bazılarınız oradaydınız diyorum, onları da dahil ediyorum, çıldırıyorlar! 24 yaşındayım lan. ahaha! sonra bakıyorum gözler fel fecir, kurtuluş savaşına atlıyorum. kuva-yi milliyeler, bandırma vapurları, amasya tamimleri, inönü muharebeleri... kalabalık patlamaya hazır hale gelmiş, ha desem her beraber az ilerideki yunan köyüne taarruza geçicez. harbiyeden de yeni çıkmışım, beyin fırtına, bilgiler bende. yardırıyorum. istanbul'un fethine giriyorum, şehitlerimizi, ulubatlı hasan'ı anlatıyorum, viyana'yı kuşatıyor, estergon kalesini alıyorum. en son malazgirt ovasında romen diyojen'i turan taktiğiyle hercümerc edip anadolu'nun kapılarını türklere açarken yakalıyorum kendimi. o sırada mete han, orhun yazıtları falan kafada dönerken artık durman lazım ready diyorum. insanların o ilk dakikalardaki coşkusu yerini birer birer boş bakışlara bırakıyor. yavaşça konuşmayı toparlayıp,kapanışı seyit onbaşıyla yaparak bitiriyorum. kalabalıktan bir alkış tufanı, bir coşku seli, anlatamam. kafamı çevirip kamil uzmana baktığımda sırıtıyor "iyi yırttın lan hergele" der gibi.

    tarihteki bu ufak gezintiden sonra*törenimizi de icra edip bitirelim derken kalabalıktan birinin sesi yükseldi. "komutanım yalnız bu tören böyle olmadı. biz isterdik ki çocuklarımız gelsin, şiir okusun, piyes yapsın. büyüklerimiz de gelsin, kaymakamımız valimiz onurlandırsın bizi." bunun üzerine fırsattan istifade, dedim durumu açıklayayım. asıl planın ne olduğunu, ufak bir tören yapmayı amaçladığımızı, ama muhtarımızın düşünceli ve küplü halkının duyarlı, bilinçli, tarihini unutmayan, şehidini koruyan yaklaşımı sayesinde böyle güzel bir güne dönüştüğünü, küplü halkıyla gurur duyduğumu * ve bugün burada olanları amirlerime anlatıp seneye çok daha güzel bir törenle bu günü anacağımızı, küplüye de bunun yakışacağını söyleyerek toparladım ve töreni icra ederek oradan ayrıldık.

    bölük komutanına olanları anlattığımda abartısız beş dakika boyunca telefonda kahkaha attı. sonra telefonu kapattı ve beş dakika sonra arayıp bi beş dakika daha kahkaha attı. aynı gün taburdaki toplantıda olayı anlatınca bi yarım saat de orada yıkılıp yıkılıp gülmüşler tabur komuta kademesi. üstüne bi de tabur komutanı arayıp "lan teğmen! ulusa mı seslendin bakim lan sen? ahauhauaha" diye dalgaya aldı. diyemedim kendi küçük ordumu kurduğumu, bir gece ansızın 81 sufliyon 82 selanik 83 atina olabileceğini. sahada kazandığımı masa başında kaybettim.. sonra da bıraktım zaten bu işleri..
  • rte ulusa seslendiği sürece, ekranın sağ alt köşesinde onsekiz yaş uyarısı olmasını uygun gördüğüm program. kime göre? bana göre.
    (bkz: basbakan konusacak cocuklari ekrandan uzaklastirin)
  • dün akşam ntv ekranlarından yapılan sesleniş türü. sayın başbakanımız aşağıdaki ifadelerle hükümet içinde çok keskin hatlarla belirlenmiş bir iş bölümü olduğunu tüm milletimize açıkça duyurmuştur.

    "şimdi şunu özellikle belirtmek gerekir ki, temel atma törenlerine bakan ve milletvekili arkadaşlarım, açılış törenlerine ise bizzat kendim katılıyorum"

    böyle kimin ne yapacağı belli olunca, her şey sorunsuz akıyor tabii..
  • bir nevi "padişahtan masallar".
hesabın var mı? giriş yap