• altın damla markası en çok bilinen markadır. taşra kokusudur. hacıyağı gibidir, sanki kolonya değil de cam fanuslarda unutulup bayatlamış bir osmanlı esansıdır. içinde plastik çiçek olan şişelerde ikram edilir. o şişeler ayrı bir unsur; birileri üzerine yazmalı çünkü çakmaklarda da var aynı durum.

    tütün kolonyasına duvarlarında su içen geyik motifli halıların asılı olduğu evlerde rastlanır en fazla. bir de bu gerçek hikâyede.

    marcel proust’un meşhur romanı vardır ya, hani adam bir parça kurabiye yer ve çocukluğuna döner. sonra yazmaya başlar... işte bu da böyle bir hikâye.

    küçüktüm. babam ssk hastanesinde ameliyat olmuştu. yan yatakta da aynı hastalıktan muzdarip manisa’nın saruhanlı kazasının koldere nahiyesinden bir adam. adamın akrabaları gelip gelip gidiyor. bu kolonyadan ikram ediliyor ve bu arada şişe her açıldığında kafama dökülüyor. koku içime sinmiş vaziyette. nefesim tütün kolonyası kokuyor, dokunduğum yerden elime kolonya kokusu bulaşıyor. korkunç bir hayalet gibi hastanede dolaşan bu kokunun önünden kaçarken ssk hastanesinin koridorunda düşüyorum. kafam kan içinde. beni odaya alıyorlar. hemşire gelene kadar yine o meşum kolonya boca ediliyor kafama yardımsever hasta yakınları tarafından. annemin yapmayın çırpınışları nafile. hastanenin iğrenç kokusu da karışınca ben bitmiş oluyorum....

    babam taburcu olduktan bir süre sonra bıraktıkları adrese gittik izmir’den. yolları toprak, evleri geniş bahçeler içinde tipik bir ege köyü. içeri girdik; yine o kolonya. gözümün önünde rengi kırmızıya çalan bir hayalet geziyor. nasıl o kolonya kazınmışsa hafızama bugün bu satırları yazarken bile o kokuyu duyuyorum ve şimdilerde ne zaman tütün kolonyası kokusu gelse burnuma, sanki yine o hastaneye gidiyorum, kafam kanıyor, düşüyorum, yine o köye gidiyoruz. ne vakit elime değse kokusu bir hafta burnumdan gitmiyor, elimden çıksa da.
  • çocukluğuma ait çılgın bir hatıranın kokusu.

    şöyle ki,
    ben seksenlerde çocukken* biraz meraklıymışım. gerçi şimdi de meraklı olduğum söyleniyor fakat o günleri nokta-ı nazara aldığımda bugünki merakımın esamesi dahi okunmaz.

    kuzenimin verdiği bilgi ile eniştemin (halamın eşi) özel eşyalarını sakladığı bond tipi şifreli bir çantası olduğunu öğrenmiştim. -kuzenim de az değildi yani.- çantanın şifreli olması zatım için aşılamaz bir engel değil, sadece amacıma ulaşmamı erteleyen olumsuz bir etkendi. ne de olsa şifre üç haneliydi ve birkaç saatlik mesai ile tüm olasılıkları denemek çocuk oyuncağından başka bir şey değildi.

    eniştem çantasını yatak odasında, yatağın altında saklıyordu. -bunu da kuzenimden öğrenmiştim ve haliyle o da ilk zamanlar bana suç ortaklığı ediyordu. tabii sonraları ben onu satıp çantanın hükmünü tek başıma sürmeye başlamıştım ama, o sonraki hikaye..- halamın evine her gittiğimde bir mümkününü bulup odaya sızar, şifre denemeleri yapardım. bu esnada kuzenim de kapıda nöbet tutmakla meşgul olurdu. ve sonunda şifreyi bulmuştum. şansım varmış ki eniştem, yüzler basamağına 4 rakamını münasip görmüştü.

    kilit "tık!" diye açıldığında tüm hayatım (8 yıl) bir çizgi film şeridi gibi gözlerimin önünden geçmişti.
    allah'ım, o ne saadet, o ne büyük bir muvaffakiyet hissiydi!

    başarılarıma bir yenisini daha ekliyor olmanın verdiği gururla, çantayı yere yatırıp açtım. -bu esnada kuzenim de yanımdaydı.- içinde yurt dışından, büyük olasılıkla almanya'dan, hediye olarak getirilmiş iki şişe viski, iskambil destesi, bir not defteri, ıvır zıvır birkaç fotoğraf (erkek kısmının omuz omuza kenetlendiği şu klasik poz işte) ve bir şişe tütün kolonyası.

    viskilerin viski olduğunu o zaman bilmiyordum tabii, şimdi de emin değilim ama dizilerden gördüğüm kadarıyla viski olmalılar. şunu da belirtmeliyim ki eniştem alkol kullanmazdı ve dediğim gibi, garip bir akımın etkisinde kalan yakınları hediye etmişti bunları.
    sanırım geçen yıldı; bu çanta ve viskiler rüyama girmişti. ben tadını merak edip kapağıyla bir yudum içmiş, sonra köpek gibi pişman olmuştum. uyandığımda bunun bir rüya olması ile duyduğum mutluluk, şifreyi bulduğum günkine denk miktarda sayılırdı.

    çantadaki iskambil destesi de, yine çocukluğuma damgasını vuran anılardan birinin baş objesiydi. halam, eniştem ve amcam, babaannem ve dedem yattıktan sonra alt katta pişti çevirir (onlar böyle söylerdi) , sigara içerlerdi.
    ben aralarına katılmayı çok istesem de, çoğunlukla ispiyoncu kişiliğimin tesirinden olacak kilitli bir kapı ile karşılaşırdım. buna fena halde sinirlenir, o sinirle de ispiyon haneme yeni bir ispiyon daha eklerdim.

    fotoğraflarla ilgili açıklamayı yukarıda kısaca yapmıştım.

    not defterinde ise bazı önemli tarihler mevcuttu. mesela "19 ağustos 1984, kızımız eda dünyaya geldi."
    eda, henüz okuma bilmediği için okuyacaklarımı merakla bekleyen hemen dibimdeki kuzenimden başkası değildi.
    (her ne kadar onun anneannesi olan babaannem, ismini kur'an'da geçen bir isimle değiştirmiş olsa da, kızın bir adı da eda'ydı işte.)
    aslında babasının çantasından onunla ilgili bir şey çıkması şaşırtıcı değildi fakat, ne bileyim insan biraz bozuluyor. defterin bu kısmını ona okuduğumda nasıl böbürlendiğini dün gibi hatırlıyorum.

    çantayı ilk açtığımızda burnumuza gelen ağır kokunun sebebi de elbette tütün kolonyasıydı.
    koku hafızasının diğerlerine göre daha güçlü oluşu, tüm hafızası zaten kuvvetli birinin beyninde zaman zaman patlamalara yol açabiliyor. bu nedenle tütün kolonyası, tüm hayatım boyunca diğer kolonyalara ciddi bir fark atmıştır. halamın şifonyer aynasının üzerinde birkaç farklı tütün kolonyası bugün hala mevcuttur. bizim eda da babasından etkilenmiş olacak ki, tütün kolonyasını pek sever. tütün kolonyaları yerli yerinde fakat, o çantanın akıbeti konusunda neden hiçbir fikrim yok, bak şimdi çok merak ettim.

    not: bu entri, #13479986 numaralı entriye yüksek miktarda gönderme içermektedir.
  • bana küçüklüğümü hatırlatır. anneannem, dedemin ölümünden sonra bir süre nerede görse alırdı. dedemin bu kokuyu çok sevdiğini söylerdi; ama aslında dedem sigara ve pipo içtiği için sürekli tütün kokardı ve anneannem de onun kokusunu hatırlamak için alırdı.

    (bkz: çocukluk yıllarını hatırlatan kokular)
  • anadolu'da yapacaginiz herhangi bir turda, bilhassa kapadokya civarlarinda heryerde israrla ustunuze serpilen, "ay lutfen buyrun"lar e$liginde burnunuz uyu$up du$ene kadar ikram edilen, ve bu kadar yumuk gozlu insani pe$ pe$e reddedemediginiz icin mecburen kabul edilen kolonyadir.
    turuncu renkte olup, kokusu olumculdur.
    plastik sisesinin icinde pembe ya da kirmizi yapma bir gul olur.
  • kardeşim şu dünyada iki çeşit kolonya vardır, biri limon ikincisi tütün.
    yok okyanus esintisiymiş yok lavantaymış yok zeytin çiçeğiymiş… uydurma şeylerden uzak durun.
    tütün kolonyasına gelecek olursak da rengiyle kokusuyla ve kalıcılığıyla harikadır. açık ara en sevdiğim kolonyadır.
    yıllarca hor görüldü. limoncular tütünü ezdiler ama sadece gerçek kolonya gurmeleri kokudan anlıyordu ve hep savundular tütünü.
    şimdi piyasada bulmak oldukça zorlaştı. neden zorlaştı bilmiyorum ama zannedersem yerli tütün fabrikalarının kapanmasıyla ilgili.
  • kokusu müthiş, içeriği ise;
    orta notalarında gül, yasemin, ylang-ylang, lavanta ve hint çimeni bulunurken alt notalarında ise tütsü, tütün, paçuli, meşe yosunu, ladin reçinesi ve vanilya yer almaktadır.
    bu içerik yerli yapımı olduğu için itici geliyor ama bir fransız parfümünden daha sıkı içeriğe sahip.
  • evde 'oğlum babaannene mi uğradın?' sorusuna sıklıkla muhatap kalmama sebep olan kolonya. etrafımda da sözlükte de gördüğüme göre kokusu pek sevilmiyor anlaşılan. ben tütünü limona tercih edenlerdenim. kimbilir, belki de bunda babaannemin etkisi vardır.
  • lavanta kolonyası ile birlikte en sevdiğim kolonya çeşididir. pek az kişi tarafından sevilmesi ise biraz dezavantaj yaratmaktadır. çünkü doğal olarak çevredeki insanları rahatsız etmekten çekinilir.
  • misafire tutulan cinsten değil, kimilerince parfüm olarak kullanılan cinstendir.
  • bugün bu kokudan iğrenen tiplere "al bak bu tabac; almanların neredeyse 1 numaralı tıraş sonrası losyonudur" diyerekten vereceksin "vay arkadaş adamlar yapmış" demezlerse hiçbir şey bilmiyorum. tütün kolonyası derin bir mevzudur, çomar ruhlu burunlar anlamaz, anlayamaz.

    (bkz: tariş the king)
hesabın var mı? giriş yap