• öğrenme yoluyla kazanılır ve davranışla ortaya çıkar.dolayısıyla tutumların değiştirilmesi yolu ile davranışlarda da değişiklik yapmak mümkündür.
  • son donemlerde yapilan arastirmalarda basta ailenin ebeveynlerin ve yakin cevrenin cocuklarin yetistirmede benimsedikleri tutumun cocugun sahip olacagi kisiligi uzerinde onemli etkileri vardir.

    1. itici (reddedici) tutum: itici tutuma kalan cocuklar benlik ve ozguven duygusunu gelistirmezler.

    ornegin, sen kim 100 almak kim? sanki benim cocugum gibi degilsin!, zaten neyi duzgun yapiyorsun ki?, yapamayacagini biliyordum.

    2. yetkinci (mukemmeliyetci) tutum: cocuga basarili olmasi icin normalin cok ustunde asiri baski yapilmasidir. cocuklarindan beklentileri gercekci degildir. cocuklarin gostermis oldugu basarilarla yetinmezler.

    ornegin, cocuk 100 uzerinden 95 almistir. ebeveyn, sonraki sinavda 95'in altini basarisiz kabul etmesi. surekli 100 almalisin diye baskida bulmasi.

    cocuk asiri hirsli ve atak da olabilir ya da basarisiz ve cekingen de olabilir, cocuk itaatsiz ve isyankar hale gelebilir. cocuk da ayrica yuksek kaygiya neden olabilir.

    3. asiri koruyucu tutum: cocuklarin kendi ihtiyaclarini karsilamalarina izin vermezler. cocuklarin yanlarindan ayrilmalarina tahammul edemezler. surekli hastaneye goturur ve saglik kontrolunden gecirirler.

    cocukta guvensizlik duygusuna neden olabilir. bu nedenle, cocuk, baskalariyla kalmak istemeyebilir. guvenceyi, ebeveyne baglanmakta bulur.

    4. asiri hosgorulu ve simartici, izin verici tutum: cocugun davranislarina hic sinir getirmezler. hatali davranislari bile hosgoru ile karsilanir. dogru yontemler gosterilmez. yapilan hatalar goz ardi edilir. bu da cocugun, duygu, istek ve durtulerilerini denetleyebilme yeteneginin gelismesini engeller. cocukta saldirgan davranislarin artmasina neden olmaktadir.

    ornegin, sen yeter ki aglama, ne istersen yaparim. ne olacak? bir daha yap, bir daha kir, bir daha cevreye ve kisilere zarar ver. hicbir sey senden daha degerli degil.

    5. otoriter (baskici) tutum: cocukla anlasmadan, tartismadan, cocugun isteklerini almadan, ebeveyn tarafindan belirlenen kural ve emirlerin cok kati bir sekilde uygulanmasidir. bu tutumla yetisen cocuklar her zaman, cekingen, urkek ve korkak olamayabilir. tam tersine saldirgan davranislar da gosterebilir.

    ornegin, cocuk her zaman yap deyince yapar yapma deyince yapmaz.

    6. tutarsiz tutum: anne ve babanin gorus ayriligindan kaynaklanir. tutarsizlik, cocugun huzursuz olmasina neden olabilir. cocuk davranislarinin anne ve babasina gore ayarlayabilir. bu da cocukta dengesiz veya tutarsiz bir kisilik yapisinin olusmasina neden olabilir.

    ornegin, annenin dediklerine bakma, sen beni dinle. o hic bir zaman dogru kararlar alamaz zaten.

    7. demokratik tutum: saglikli ve basarili tutumdur. belli sinirlar icinde hosgorulu, guven verici ve destekleyici tutumdur. cocugun goruslerine deger verirler, cocugun kararlarina saygi duyulur. eger cocugun kararlarinda yanlislik, tutarsizlik ve hatali oldugu hissediliyorsa dogru olacak karar tartisilir. uygun ortamlar yaratilir. belli sinirlar icinde cocuga hak verilir. cocuklarin kendilerini ifade etmesine izin verilir. demokratik ailelerde yetisen cocuklarin topluma kabul edilme, cevre ile iyi iliskiler kurma olasiligi yuksektir. bu cocuklar bagimsiz, girisken, kendi kendilerini denetleyebilen, sosyal olabildikleri gozlemlenmistir.

    ornegin, senin fikirlerin de bizim cok onemli. beraber aldigimiz tutarli ve mantikli kararlarda her zaman senin destekcin olacagiz.
  • tutum, "sosyal olarak önemli nesnelere, gruplara, olaylara veya sembollere karşı nispeten kalıcı bir inanç, duygu ve davranış eğilimidir." başka bir deyişle, belirli bir varlığı bir dereceye kadar iyilik veya hoşnutsuzluk ile değerlendirerek ifade edilen psikolojik bir eğilim durumudur.

    tutum ve davranış arasındaki bağlantıyla ilgili temel varsayımlardan biri tutarlılıktır. bu, bir kişinin davranışının sıklıkla sahip olduğu tutumlarla tutarlı olmasını beklediğimiz anlamına gelir. buna tutarlılık ilkesi denir.

    tutarlılık ilkesi; insanların rasyonel oldukları ve her zaman rasyonel davranmaya çalıştıkları ve bir kişinin davranışlarının tutumlarıyla tutarlı olması gerektiği fikrini savunur. bu ilke sağlam bir ilke olmakla birlikte, insanların her zaman onu takip etmediği, bazen de oldukça mantıksız bir şekilde davrandığı açıktır; örneğin: sigara içmek ve sigara içmenin akciğer kanseri ve kalp hastalığına neden olduğunu bilmek.

    tutumların gücü:

    bir tutumun tutunduğu güç, genellikle iyi bir davranış göstergesidir. tutum ne kadar güçlü olursa davranışı etkileme olasılığı o kadar artar. tutum gücü şunları içerir:

    1- tutumun önemi-kişinin ilgisi: tutumun kişi için ne kadar önemli olduğunu ifade eder ve kişisel çıkar, sosyal kimlik ve değer ile ilgilidir. bir tutuma bir kişinin yüksek bir ilgisi varsa (yani; kişinin üyesi olduğu veya üyesi olmak istediği ve bir kişinin değerleriyle ilişkili olduğu bir grup tarafından tutulursa) tutum güçlü olmaktadır.

    sonuç olarak; tutum,önem ve ilgi varsa bir kişinin davranışı üzerinde çok güçlü bir etkiye sahip olacaktır. aksi halde bir tutum, yaşamıyla hiçbir şekilde ilgili değilse, o kişi için önemli olmayacaktır.

    2- bilgi: insanlar genellikle kendilerini ilgilendiren konular hakkında daha bilgili olur ve doğal olarak güçlü tutumlar geliştirir.

    doğrudan deneyime dayalı tutumlar, dolaylı olarak oluşturulan tutumlardan daha güçlü bir şekilde içselleşir ve davranışı etkiler.

    tutumların işlevi:

    tutumlar, bireyin gündelik hayatında işlevsel bir yapı kazanabilir. daniel katz(1960), tutum hakkında dört işlevsel alanı özetlemektedir:

    1- bilgi: tutumlar yaşam için anlam(bilgi) sağlar. bilgi işlevi, tutarlı ve nispeten istikrarlı bir dünyaya olan ihtiyacımızı ifade eder.

    2- kendini/egosunu etkileme: tutumlarımız özdeşleşmemizin bir parçasıdır ve duygularımızın, inançlarımızın ve değerlerimizin ifadesi aracılığıyla kendi farkındalığımıza yardımcı olur.

    3- adaptif olma: eğer bir kişi sosyal olarak kabul edilebilir tutumlar gösterir ve bunu ifade ederse, diğer insanlar da o kişiyi onay ve sosyal kabul ile ödüllendirir.

    4- ego-savunmacı özelliğe sahip olma: ego savunma işlevi, benlik saygımızı koruyan veya bizi suçlu hissettiren eylemleri haklı kılan tutumlar geliştirmeyi ifade eder. örneğin, çocukların beden eğitimi derslerinde yaşadıkları aşağılanma duygularına karşı kendilerini savunabilmelerinin bir yolu, tüm spor dallarına karşı oldukça olumsuz bir tutum benimsemektir.

    daniel katz'ın işlevsel yaklaşımın arkasındaki temel fikir; tutumların bir kişinin kendi iç ihtiyaçları(ifade, savunma) ve dış dünya(uyarlanabilir ve bilgi) arasında arabuluculuk yapabilmesidir.
  • tutum kavramını tarihsel ve özellikle de sosyal psikoloji alanındaki yeri üzerine irdelemek, ardından da en doğru tanıma ulaşabilmeyi hedefliyorum.

    insanlar toplumsal yaşamla ilgili hemen her konuda o zamana kadar edindikleri ya da benimsedikleri tutumları doğrultusunda yaklaşırlar ve gerektiğinde davranış gösterirler. şiddete kesinlikle karşı mısınız yoksa bazı durumlarda şiddet gerekli midir, et yemeye karşı mısınız ya da insanların et yemesinin doğanın doğal döngüsünün bir parçası olarak mı görüyorsunuz, çocuklar disiplinle mi büyütülmeli yoksa mesela “disiplin önemli değil, önemli olan sevgi” mi diyorsunuz? enginarı severek yer misiniz yoksa “hayatta ağzıma sürmem” mi dersiniz? toplumsal yaşamda bunlar ve diğer pek çok konuya ilişkin fikirler elbette ki böyle siyah-beyaz değildir ama gene de olaylar, olgular, insanlar, gruplar ve nesnelere ilişkin kabaca onların yanında ya da karşısında bir konum alırız. işte tutum da sosyal psikolojide bu konumu ifade eden bir kavram olarak karşımıza çıkar. tutum araştırmaları da insanların çok çeşitli konulardaki görüşlerini ya da tercihlerini saptamaya ve ölçmeye çalışır. ancak tutum kavramının bu kadar basit ve açık olduğunu düşünmek yanıltıcıdır. bu nedenle tanımlamaya geçmeden önce, kavramı tarihsel ve kültürel bir bağlama oturtmak ve sonra da sosyal psikoloji disiplinindeki tarihsel gelişimini ele almak gereklidir.

    tutum kavramını tarihsel bağlamı içinde ele almak derken kastedilen ingilizce konuşulan toplumlardaki tarihidir. türkçeye tutum kavramı sosyal psikoloji ile birlikte girmiştir ve bu nedenle görece yenidir. ayrıca ingilizce konuşulan toplumlarda olduğu gibi bizim toplumumuzda günlük hayatta yaygın bir biçimde kullanıldığı pek söylenemez. ingilizcede tutum teriminin yukarıdaki örnekler bağlamında kullanılmasının çok uzun bir tarihi yoktur. 15 ve 16. yüzyıllarda bu terim esas olarak resimde ve heykelde figürlerin fiziksel olarak nasıl konumlandırıldığını anlatmak için kullanılmıştır. daha sonraki birkaç yüzyıl içinde terim kişinin zihninden neler geçtiğini ima eden bedensel duruşu anlatmak için kullanılmaya başlanmıştır. kişinin belirli bir konuda olumlu ya da olumsuz zihinsel konumunu ifade eden modern tutum terimi 19. yüzyılın ortalarında ortaya çıkmıştır.

    ingiliz sosyal psikolog jonathan potter tarihsel olarak tutum teriminin bazı toplumlarda ve bazı tarihsel dönemlerde kullanılıp yaygınlaşmasının, bazı toplum ve bazı tarihsel dönemlerde ise böyle bir yaygınlık kazanmamasının tesadüfi olmadığını ileri sürmektedir. tutum ve ikna terimlerini zenginleştirip incelikli bir hâle getiren toplumsal ve tarihsel koşullardan biri, demokratik rızanın politik sistemin temel bir parçası hâline gelmesidir. diğer bir deyişle, politik sistemin asal bir bileşeni olarak demokratik rızanın üretilebilmesi için tutum ve ikna terimlerine ihtiyaç vardır. william james mcguire, tarihte demokratik rızanın üretildiği böyle dört dönem ve yer olduğunu belirtir:
    1) iö 4. yüzyıl atina
    2) iö 1. yüzyıl roma
    3) italyan rönesansı
    4) 20. yüzyılda dünyanın pek çok yeri.

    bu dönem ve yerlerde demokratik rıza ve halkın politik desteği oylarla ifade edilmiştir ve edilmektedir.

    tutum teriminin ortaya çıkışını ve kullanımını güçlendiren ikinci bir tarihsel gelişme bireysel tüketimin yaygınlaşması ve bu ideolojiye yapılan vurgudur. tutumlar, bizim kim olduğumuzu gösteren tüketim tercihleri ortamında serpilip gelişirler. 20. yüzyılın en önemli endüstrisi kimlik yaratımıdır. tüketim tercihlerimiz, dolayısıyla tutumlarımız bizim kim olduğumuzu gösterir. diğer bir deyişle çağımızda pek çok toplumda tüketim sadece ihtiyacı karşılama anlamını çoktan yitirmiştir; gerçekte ihtiyacımız olan nesneleri değil kimliğimizi satın alıyoruz. yine de bireysel tüketimin/tercihlerin evrensel bir olgu olduğunu söylemek zordur. bazı kültürler bireyler arasındaki farklılıklara daha az vurgu yaparlar. bu tür kültürlerde kişinin bireysel özellikleri/tercihleri/tutumları değil, örneğin aile ya da kast gibi hiyerarşik bir sosyal sistem içindeki konumu ve statüsü önemlidir. ayrıca tüketimci kapitalizmin ulaşamadığı yoksul bölgelerde insanların tercihlere dayalı bir tüketim yapmasını beklemek de anlamlı değildir. karnını bile doyuramayan yoksul bir çocuğun çeşitli spor ayakkabı markalarından birini seçmekte zorlanacağını düşünmek abestir.

    buraya kadar söylenilenlerden tutumların, iki ayağımızla yürümemiz ya da ağzımızla yemek yememiz gibi insanın doğal bir özelliği olmadığı açık hâle gelmiş olmalıdır. bireyciliğin çok az geliştiği toplumlarda ya da en sert diktatörlüklerle yönetilen toplumlarda bile insanların minimum da olsa kişisel tercihlerinin olmadığını söylemek zordur. yine de belirli formlardaki demokrasilerde ve özellikle tüketimci kapitalizmin geliştiği yerlerde tutum terimi yoğun bir anlam yüklenir ve rafine hâle getirilir. bu tür toplumlarda tutumlar bir bireyi diğerinden ayıran görece kalıcı görüşler ya da tercihler olarak görülür. sonuç olarak tutum bireycilikle el ele giden bir kavramdır.

    sosyal psikoloji disiplininde tutum, 1920’lerde louis leon thurstone ve arkadaşları tarafından geliştirilen tutum ölçümleriyle başlamıştır. o zamandan bu yana tutum konusu sosyal psikolojinin ana araştırma geleneklerinden birini oluşturmuştur. daha 1935’te sosyal psikolojinin önemli isimlerinden gordon allport tutumun sosyal psikolojinin en ayrıcalıklı ve en vazgeçilmez kavramı olduğunu ilan etmiştir. sosyal psikolojide tutumun bu kadar temel bir çalışma konusu olmasının önemli bir nedeni tutumların davranışları etkilediği ve hatta belirlediğinin varsayılmasıdır. sosyal psikolojinin amacı sosyal davranışı açıklamak olarak kabul edildiğinden tutumlar da sosyal davranışı açıklamada anahtar kavramlardan biri hâline gelmiştir.

    tutum ve davranış arasındaki ilişki çok basit bir ilişki değildir ama çok genel düzeyde, kişinin bir tutum nesnesine yönelik tutumunun o tutum nesnesine yönelik davranışını etkileyeceği kabul edilir. aşırı basitleştirmeyi göze alarak şöyle örnekler verilebilir: pizzayı seviyorsanız pizza yersiniz, hayvanların deneylerde kobay olarak kullanılmasına karşıysanız, üzerinde “hayvanlarda test edilmemiştir” yazısının olduğu ürünleri alırsınız.

    tutum kavramının sosyal psikolojide bu kadar merkezi bir konu olmasının tutum ve davranış arasındaki ilişkiden başka nedenleri de vardır. biriyle yeni tanıştığınızı farz edin. karşılıklı olarak adınızı, nereli olduğunuzu vb. kimlik bilgilerinizi öğrendikten sonra muhtemelen aynı okul ya da işyerinde iseniz buraya ait fikirlerinizi ya da bulunduğunuz şehre ait fikirlerinizi ve çeşitli konulardaki (müzik, sinema, edebiyat, politika vb.) beğenilerinizi paylaşacaksınız. böyle bir etkileşim sosyal psikolojik açıdan yeni tanıdığınız kişinin çeşitli konulardaki tutumlarını öğrenmeye çalışmak kadar kendinizin de bu konulardaki tutumlarını ifade etmeye çalışmak olarak görülebilir. ve karşınızdaki kişiye ait bu etkileşimden çıkarsadığınız tutumlar, sizin bu kişiyle ilişkinizi sürdürmenize ya da bu ilişkiyi kesmenize yol açabilir. dolayısıyla tutumların sosyal psikolojide merkezi bir yeri vardır, çünkü tutumların bizim sosyal yaşamlarımızda merkezi bir yeri vardır diyebiliriz. insanlar genellikle kendi tutumlarına benzer tutumları olan insanlara yaklaşırlar ve onlardan hoşlanırlar ve beklenebileceği gibi kendisininkinden farklı tutumları olan insanlardan kaçınmaya çalışırlar ve onlardan hoşlanmazlar.

    tutumların sosyal psikolojide çok önemli bir çalışma konusu olmasının diğer bir nedeni, tutumların tutum nesnesi ile bilgiyi işleme biçimini de belirlemesidir. insanlar genellikle kendi tutum ve inançlarını onaylamayan bilgidense onaylayan bilgiyi ararlar ve seçerler. tutuma dair seçicilik etkisi adı verilen bu olgu dikkat, bellek gibi bilgi işleme süreçlerinde etkindir. bir futbol maçını izleyen iki taraftar grubunu gözlediğinizde, iki tarafın da aynı maçı izlemiş olmalarına rağmen aynı maçı çok farklı yorumladıklarına tanık olabilirsiniz. kendi takımlarına yönelik olumlu, rakip takıma yönelik olumsuz tutumlardan dolayı maça dair bilgiyi kendi takımlarını haklı ya da üstün çıkaracak işlemden geçirecekler, örneğin bir taraf diğer tarafın daha fazla faul yaptığını iddia edecektir. özetle, tutumlar çevremizde algıladığımız sosyal bilgi ile ona nasıl tepki verdiğimiz arasında önemli bir aracılık görevi yapmaktadır.

    genel olarak tutumlar sosyal uyarıcılara (buna kendimiz de dahiliz, kendimize yönelik de tutumlarımız vardır) büyük ölçüde nasıl tepki verdiğimiz, onlar hakkında ne hissettiğimiz, ne düşündüğümüz ve ne yaptığımızı belirler. tam da bu yüzden sosyal psikolojinin büyük bölümünün çeşitli biçimlerde tutumlarla ilgilendiği söylenebilir. kişiler arası ilişkilerde çekicilik, önyargı, benlik saygısı ya da değerler gibi sosyal psikolojik çalışma konuları tutumlarla yakından ilgilidir. kişiler arası çekicilikte diğer kişilere yönelik tutumlardan, önyargıda belirli bir grup insana yönelik tutumlardan, benlik-saygısında kişinin kendisine yönelik tutumlarından, değer konusunda insanların soyut ilkelere yönelik tutumlarından söz edilebilir. o hâlde tutumların öneminin çeşitli sosyal psikolojik analiz düzeylerinde ortaya çıktığı söylenebilir.

    bunlar:
    *bireysel düzeyde tutumlar algıyı, düşünmeyi, diğer tutumları ve davranışı etkiler. bu nedenle tutumlar kişinin psikolojik varoluşuna ciddi bir katkı yapar.

    *kişiler arası düzeyde rutin olarak tutumlar hakkında bilgi aranır ve iletişimin konusu olur. diğerinin tutumları bilindiğinde dünya daha tahmin edilebilir bir yer hâline gelir. insanın kendi düşünceleri ve davranışları bu bilgi tarafından şekillendirilebilir ve belki kişi diğerinin tutumlarını değiştirmek yoluyla davranışını kontrol edebilir.

    *toplumsal düzeyde kişilerin kendi gruplarına ve diğer gruplara yönelik tutumları gruplar arası işbirliğinin ve çatışmanın temelinde yer alır. kişilerin kendisinin dahil olmadığı gruba (dışgrup) karşı olumsuz tutumları ya da önyargısı ayrımcılığa yol açabilir.

    yukarıda tutumların sosyal psikolojide 1920’lerden itibaren çalışıldığını ifade etmiştim. 1920’lerde başlayan çalışmalar bugün hâlâ devam etmektedir. ancak arada geçen süre içinde tutum araştırma ve kuramlaştırma çalışmalarının odak noktası tarihsel dönemlere göre farklılaşma göstermiştir. mcguire, sosyal psikolojide tutumların tarihsel olarak değişimini izlememize olanak veren üç evre saptamıştır:

    1) 1920’ler ve 1930’lar: bu dönemde tutum çalışmaları oldukça statik konulardaki tutumları ölçmeye ve bu tutumların davranışla nasıl ilişkili olduğuna odaklanmıştır.

    2) 1950’ler ve 1960’lar: bu dönemdeki tutum çalışmaları tutum değişimine odaklanmıştır.

    3) 1980’ler ve 1990’lar: tutumun bilişsel bir sistem olarak yapı ve işlevlerinin açıklanmasına odaklanılmıştır.

    yukarıdaki dönemlerin aralarında o konuya duyulan ilginin kaybolduğunu belirtmek gerekir. özellikle 1960 ve 1970’lerde tutum çalışmalarında gerileme görülmüştür. bu gerileme büyük ölçüde tutum ve davranış arasında varsayılan ilişkinin görgül araştırmalar tarafından desteklenmemesinin sonucudur. ancak 1980’lerde modern bilişsel psikoloji sayesinde tutumlar yine ama bu kez farklı yönden sosyal psikologların ilgi odağı hâline gelmiş, bu kez tutumlar zihinsel bilgi işleme süreçleriyle ilişkilendirilmiştir.

    sosyal psikolojide bu kadar önemli olmasına ve üzerinde en fazla araştırma yapılan konu olmasına rağmen tutum kavramıyla ne denmek istediği çok belirgin değildir. sosyal psikolojide sıklıkla kullanılan iki tanım örneği verilebilir: “tutumlar en azından örtük olarak ‘yargılama boyutları’ üzerinde ‘düşünce nesneleri’ni yerleştirmek olarak tanımlanır”. diğer tanım ise şöyledir: “bir tutum bazı kişi, nesne ya da konularda genel ve görece kalıcı olumlu ya da olumsuz hislerdir.”

    bu iki tanım temelde aynıdır fakat farklı vurgular içerir. birinci tanımda tutumların spesifik bir nesne, olay, kişi vb.ne referansla kullanıldığı vurgulanır. tutumların spesifik referansları var dendiğinde, belirli bir nesne, kişi ya da konunun, tutuma sahip kişi için tutuma uygun olarak kategorize edilmesi anlaşılmalıdır. gerçekten de herhangi bir nesne, olay, kişi ya da konuyu işaret etmeden tutumdan bahsedilemez. tüm tutumların bir nesnesi vardır. bu nesne çok spesifik ve somut olabilir: bu bir devlet başkanı olabileceği gibi, örneğin brokoli de olabilir, bir müzik türü, örneğin caz olabilir, futbol olabilir ya da bir çiçek türü, mesela kaktüs olabilir. diğer yandan tutum nesnesi soyut da olabilir: demokrasi, özgürlük, eşitlik gibi. buradan anlaşılabilecek diğer bir nokta herkesin tutum nesnelerinin farklı olabileceğidir. bir kişi için örneğin küresel ısınma sorunu bir tutum nesnesi iken başka biri küresel ısınma sorunundan haberdar bile olmayabilir. yine zaman içinde biri için bir kişi, nesne ya da konu tutum nesnesi değilken deneyimle birlikte daha sonradan bir tutum nesnesi hâline gelebilir. üzerinde çalıştığınız eski bir masanız olduğunu farz edin. sizin için hiçbir anlam ifade etmeyen bu masanın bir antikacı dükkanının vitrininde çok pahalıya satılan bir masayla çok benzer olduğunu fark ettiğinizde artık kendi masanız sizin bir tutum nesneniz hâline gelir. yani artık “o sizin için sıradan bir masa değil, iyi bakılması ve özen gösterilmesi gereken ayrıcalıklı bir masadır.

    bir kişi için belirli bir kişi, nesne ya da konunun tutuma uygun olarak kategorize edilmesi, yani tutum nesnesi olmaya uygun bir nesne olarak görülmesi, zihinde tutumun aktive edilmesinin bilişsel bir süreç olarak görülmesini gündeme getirir. dolayısıyla tutumun zihinde harekete geçirilmesinin çaba gerektiren bir süreç olduğunu iddia eden sosyal psikologlar vardır. ancak tutumların zihinde harekete geçirilmesi için bazı durumlarda minimum çaba gerektiğini ve hatta bazı durumlarda da tutum aktivasyonunun otomatik gerçekleşebileceğini gösteren kanıtlar da vardır.

    diğer yandan ikinci tanımda vurgulanması gereken nokta tutumların kalıcılığı meselesidir. tutumların kalıcılığı görece bir kalıcılık olarak anlaşılmalıdır. zira tutumlar değişebilir. ancak tutumların bir kişi, nesne ya da konu hakkında geçici değerlendirmeler olduğu da düşünülmemelidir. çünkü tutumlar genellikle bir kişi, nesne ya da konuyla ilgili büyük ölçüde istikrarlı olan bilgi ve deneyimin ifadesidir.

    1990’lara kadar sosyal psikolojide tutumları üç bileşenli bir zihinsel yapı olarak tarif etme eğilimi çok yaygındı. bugün tutumun abc modeli (biliş, duygu ve davranışın ingilizcedeki baş harfleri dolayısıyla verilen bir addır. türkçede belki kısaltma olarak bdd denebilir) denilen bu üç bileşenli tanımlamayı hâlâ kullananlar vardır. orijinal olarak yale üniversitesi'nde 1950 ve 1960’lar boyunca gerçekleştirilen yale iletişim ve tutum değişimi programından kaynaklanan bu yaklaşıma göre tutumlarbilişsel, duygusal ve davranışsal bileşenlerden oluşur. tutumların bilişsel bileşeni belirli bir nesne ile ilişkilendirilen inanç ya da düşünceyi ifade eder. pek çok durumda kişinin tutumu, tutum nesnesinin olumlu veya olumsuz özelliklerinin irdelenmesine dayanır. örneğin vejetaryenlerin et yememelerinin temelinde bir canlının başka bir canlıyı öldürmemesi gerektiği gibi ahlaki bir ilkeye dayalı inanç ya da bu dünyanın hepimize ait olduğu ve hayvanları öldürmeye hakkımızın olmadığına dair politik anlamda türcülük karşıtı bir inanç ya da belki bazılarının et yemenin sağlıklı olmadığına dair daha bencilce görünecek bir inanç yatıyor olabilir. burada vurgulanması gereken nokta, bu tutumun temelinde yatan inancın bilimsel olarak doğrulanmış ya da başka insanlar tarafından onaylanmış olması gerekmediğidir. tutumun bilişsel temelini oluşturan bilgi/inanç örneğin dini nitelikte de olabilir. tutumun duygusal bileşeni bir tutum nesnesiyle ilişki olan duygu veya hislerdir. önceki örnekten devam edilirse vejetaryen bir kişi et yiyen insanlara ilişkin kızgınlık ya da vejetaryenliği seçmiş diğer insanlara sempati duyabilir. duygusal boyut açıkça tutum nesnesini sevmek-sevmemek, hoşlanmak-hoşlanmamak biçiminde ifade edilebilir. kişinin bir tutum nesnesine yönelik duygusal tepkileri sadece sözel olarak değil, sözel olmayan ipuçlarından (örneğin jest ve mimiklerinden) anlaşılabilir.

    tutumun davranışsal bileşeni kişinin tutum nesnesine yönelik davranış niyetini ya da eğilimini ifade eder. sosyal psikologlar tutumun bir bileşeni olan davranış eğilimini davranışın kendisinden ayırır. yukarıdaki örnekte hayvanların yenmesine çeşitli nedenlerle karşı olan ve vejetaryenliğe sempatiyle bakan bir kişinin henüz vejetaryen olmadığını ya da sosyal psikolojik terimlerle kişinin vejetaryenliğe karşı olumlu tutumu olduğunu söylenebilir. ama kişi bir kez kararını verdiğinde kişinin tutumunun davranışa dönüştüğünü görürüz. diğer yandan kişinin vejetaryenliğe karşı tutumu olumlu olabilir ama hâlâ vejetaryen olmayabilir.

    1990’lardan sonra tutumun bu abc modeli sosyal psikolojide büyük ölçüde terkedilmiştir. zira tutumun varlığından bahsedebilmek için bu üç bileşenin de olması gerekmediği gösterilmiştir. bunun yerine tek boyutlu, çok daha basit bir tanım benimsenmiştir:
    tutum, bir nesnenin olumlu ya da olumsuz olarak değerlendirilmesidir.
    buradaki “nesne”, daha önce belirtildiği gibi somut ya da soyut, canlı ya da cansız tüm varlıkları kapsamaktadır. tutumun bir değerlendirme olması daima ve mutlaka bir yargı içermesi anlamına gelir. diğer bir deyişle, tutumların dili “sevme/sevmeme”, “yaklaşma/kaçınma” ve “iyi/kötü” dilidir. tutum sahibi olmak tanımı gereği taraflı olmaktır.
  • adnan giz şiiri.

    ey arkadaş! hayatta en güzel şey tutumdur
    benim en çok sevdiğim bak kumbara kutumdur
    akçe tutsan denizdir, tutmasan bir yudumdur
    ey arkadaş! cihanda en güzel şey tutumdur."

    kaynak: adnan giz, "tutum", çocuk şiirleri (haz. i.f.sertelli), kanaat kitabevi, istanbul 1939, s.62.
  • bir fikir doğrultusunda bireyin olumlu ya da olumsuz tavır takınılmasıdır.
  • eline koluna sahip olma ya da olamama şekli. yaşamda herkes tutumu yüzünden cezalandırılır ya da tutumu sayesinde bir ödül alır. tutum, insana hak ettiğini yaşatan bir özvarlıktır.
    (bkz: attitude)
  • tutulan yol, gosterilen tepki ya da harekettir.
  • ra'd suresi'nde mealen; bir toplum tutumunu değiştirmedikçe allah onların konumunu değiştirmez, denir.
  • (bkz: davranış) (bkz: ekonomi)
hesabın var mı? giriş yap