• kuaförüm sensin programında kendisi jüri üyesi sanırım, büyük ikramiye kendisine çıksa ne yapar diye soruldu.
    o da "türkiye'de 80 milyon insan var, büyük ikramiye de 80 milyon olduğuna göre ben de her birine 1'er milyon verirdim ve ülke şahlanırdı" dedi.

    yanındaki adam da, kim olduğunu bilmiyorum, "hesabınız yanlış, kişi başına 1 milyon değil, 1 lira düşerdi" dedi.
  • üzüntüsünü samimi buldum. travmasını içimde hissettim. yıllardır o çiftliği var, kaç kere magazinde gördüm. kaldı ki hep de kendi ayakları üstünde duran bir kadın oldu. emeği ile yarattığı bir şey. üstelik çiftlik diyoruz, bu bir apartman dairesi değil ki, sigortadan parasını alsın mala gelsin cana geleceğine diyebilsin rahatlıkla. çiftlik bu. içinde hayvanları, ağaçları, çalışanları var. kaldı ki oralı olmuş besbelli. zaten paylaşımları da hep doğada, orası ile içiçe. burda neyin davasındasınız da yadırgıyorsunuz bu insanı. orda bir hayatı var kadının. komşuları da tanıdıkları da zarar gördü. evi yurdu yanmış ya, talan olmuş. sanki tüp patlamış, iki eşyası zarar görmüş de yadırgıyorsunuz. ülke yandı neredeyse be! aptal olmayın!
  • cezaevinde konser verecekmiş. yav suç işlediler diye adamların üstüne bu kadar da gidilmez ayıp artık.
  • at, avrat, silah üçlemesinin ilk ikisini tek bünyede barındıran ve silah olarak da o bünyeyi kullanan muhteşem yaratık...
  • sütten çıkma ak kaşık gibi çıkmış televizyonda ahkam kesiyor hanfendi. beyazıt öztürk denen arkadaşı da, kendisinin sarsılan imajını toplamak için "aslında hepimiz birer mahkum adayıyız, doğru mu?" tipi rezil ötesi cümleler kuruyor. "peki niye seni yabancılar koğuşuna koydular?" diye soruyor, yaptığı gafla deşifre olan çarpık adalet sistemini yine laf salatasıyla gizlemeye çalışıyor.

    tuğba özay kimdir arkadaş ya. çirkin bir insan, manken olması mucize. bir bacak boyu var, nedir yani. yaşlandıkça iyice sıradanlaşıyor. bi' tutturmuş hayranlarım var sevenlerim var. senin neyine hayranlar arkadaş? kim bunlar? yüzbinlermiş gibi konuşuyorsun, kaç kişiler saydın mı? destek mektupları yağmış da bilmem ne. kaç adet bana sayı ver. çok güçlü bir kadınmış da bunların da üstesinden gelirmiş de tırı vırı. duyan da der ki cebine eroin atmışlar da kimlik kontrolünde yakalanmış. ben mi bulaştım mafyaya bilmiyorum ki? başına sardığı adamlar mafya, kurtulmaya çalıştığı adamlar mafya. tuğba özay'ın hatalarını ben neden hoş görmeliyim? özelliği nedir? televizyonlarda mazlum edebiyatı pompalayan tuğba özay'ı neden geri kazanmalıyım? hayatımda olmadığına göre bu insan, podyumlara ekranlara neden tekrar çıkartayım? çok mu elzem? mükemmel termal korse reklamlarının devamını mı istiyoruz, aerobik kasediyle kazandığımız sıhhati mi borçlu hissediyoruz? tuğba özay kimdir yahu? "zaten benim ailem de chp'li hep" diye siyasete gireceğini söyleyen bu insanın bugüne kadar ağzından çıkan kaç laf kayda değerdi, kaçı aklınızda kaldı? bugüne kadar tuğba özay size ne verdi?

    kendisini kazanacak varsa çevresidir; ailesidir, eşidir, dostudur. daha içerideyken günlük tutup çıkınca basacağı kitabın hesabını yapan insana, çıkar çıkmaz orada burada primini yapmaya başlayan insana, etrafındaki yalaka halkasının kendisinin imajını düzeltmek için "suçun iyisi vardır kötüsü vardır" ahlaksızlığına indiği insana hoşgörü falan yok bende. tuğba özay ekmeğini yiyeceği kadar yemiştir bu ülkenin medyasından da podyumundan da. yeter. "gördüm geçirdim bunları da yaşadım" yaftalarıyla bu durumlardan bile primle çıkıp iki yıl sonra chp'den milletvekili adayı olduğunu görmek istemiyorum. yeter ya cidden yeter. bitti memleket arkadaş tükendi yok kalmadı kapadık dükkanı. bırakalım artık bunları. yemeyelim yedirtmeyelim. silkelenelim, uyanalım.

    boşvermekle bu işin sonu gelmiyor. ne kadar görmezden gelirsek o kadar vahim bir hal alıyor olaylar. bugün ülkenin içinde olduğu hale bakın, tek sebebinin bu görmezden gelme olduğunu görün. ekşi sözlük gibi toplum ortalamasının üstünde bilince sahip komünitelerde başlamalı bu tepkiler ve devam etmeli. yoksa genç bakış'taki ezber ile ezber bozmaya çalışan şakşakçı gençlerden ne farkımız kalır. tükeniyoruz arkadaşlar. en büyük iletişim aracı televizyon olmuş bir ülkede tuğba özay ve arkadaşlarının yeri yok. olmamalı. istememeliyiz. şu aptal kutusunda istediklerini oynatıp milyonlar kazanıyorlar üstüne de. kutu benim! bu kutu bizim! istediğimiz oynamalı. zahid akman'ın temizleyeceği türden bir şey değil bu.
  • yazar.
    evet yazardır tuğba özay. bugün bir kafede otururken arkadaşımın uyarısıyla yan masadaki kızın bir kitabı okuyup altını çizdiğini gördüm. daha sonra kız, ajandasını çıkarıp altını çizdiği bölümler hakkında yorumlar yazıyordu (çok yakındım, arada cam vardı, neredeyse yanyanaydık, atmıyorum yani). buraya kadar herşey normal de kitabın tuğba özay'ın bedel adlı kitabı olduğunu görünce hayatım gözümün önünden film şeridi gibi geçti. ulysses beklemiyordum bu 25 yaşlarındaki kızdan ama en azından google amcaya adını yazınca, ilk sırada 'tuğba özay frikik' yazmayan bir yazarın kitabını incelemesini beklerdim.
    sonra birden esra ceyhan'ın programındaki adamın neden allah deyip uçtuğunu, maç yorumlarken 'pastırma yeyince sidiğim kokuyor ama olsun mis gibi' diyen adamın* neden sevildiğini, her gece milyonlarca insanın tv başında dizi izlemekten nasıl zevk alabildiklerini ve bu insanların 1 tl lik sigarayı kdv dahil 6-7 tl ye içerken nasıl mutlu olabildiğini anladım.
    her alanda kalitenin düştüğünden, kuralların çiğnendiğinden bahsedenlerin, neden 'bir avuç elit kesim', 'çıkarlarına dokunuyor' gibi ifadelerle yaftalandığını, gözden düşürülmeye çalışıldığını anladım.
    ve en çok da, bu entryi tuba özay başlığına girmemin, aslında kendimizde bile engel olamadığımız bir bozulmanın, kavram kargaşasının, çöküşün belgesi olduğunu gördüğümde, ister istemez bu akıntıyla sürüklendiğimizi anladım.
  • en nihayetinde, aile bireylerinin posta gazetesi alınması yönündeki ısrarları neticesinde, bu sabah, sarf ettiği "herkes hapse girmeli" mealindeki cümlesiyle kendisini tanıma fırsatı edindim. ov cizıs.

    tabii gözüme çarpınca, birden haberi ayrıntılı inceleme ihtiyacı duydum. sayın bağyan cümlenin devamını da şöyle getiriyordu; "allah kimseyi dört duvar arasına düşürmesin. ama herkesin hiç değilse bir aylığına o dört duvar arasına girmesi lazım". ben de üstüme vazife olmamasına rağmen, kendisine biraz da oksijeni bol ortamlarda bulunmasını, egzersizlerine devam etmesini salık veriyorum.

    "hiç değilse" nedir yahu?
  • dun* taksim'de akm'nin onunde duvara dayanirken gordum kendisini. icimden "helal olsun, manken falan ama o da gelmis" derken yanindakilere "ortamda hic kamera falan yok mu ya?" diyerek butun olayi ozetledi.

    cok provoke oldum.
  • her gördüğümde tuncay şanlı'ya biraz daha benzettiğim insan.
hesabın var mı? giriş yap