• anormal birşeydir ki önce çevredeki insanlar tedirgin olur sonra yavaş yavaş uzaklaşırlar, bölgeden sorumlu olan kişi yanınızda biter aniden.

    (bkz: yasak hemşerim)
  • dijital fotoğrafçı olarak taşıması biraz hammaliye gibi dursa da, bu edevat taşındığında kişiyi iletişim kurmakta zorlanmaktan kurtarıyor...

    nasıl izah edeceğimi bilemedim sözlük!

    eve doğalgaz döşettim, odaların her birinin oturma düzeni değişti. oturma düzenleri değişince yıllardır kenarda duran çerçevelerin resimlerini duvarlara asma fikri ortaya çıktı. hazır onları asarken, kendi fotoğrafladığım şeylerin çerçevesinde de güncelleme yapayım dedim... onu düşünürken "hangi fotoğraf hangi fotoğraf, hangisi masterpeace" diye beyin yankı yaptı tabii.. aklıma budapeşte'de (hilton westend çatısından) çektiğim gece fotoğrafı geldi. hiç de çekmeyi hayal etmediğim bir açıdan şehrin bütün güzelliğini fotoğraflayabilmiştim. neyin sayesinde? bildiniz edevatın adını, tripod!

    işimi bitirmiş kapıcı edasıyla cigaramı içecek mahal arıyordum akşam karanlığında. şatoyu, oktogonu filan fotoğraflamıştım karanlık karanlık. oh, canıma değsindi. otelden içeri alışveriş merkezinden girmiştim, asansörü boş bulmaadım, çalışanın tekiyle bindim. çalışan "ooo fotoğrafla ilgileniyosunuz, bizim çatının da dehşetengiz bir manzarası var, tavsiye ederim, gidin" dedi. "o ki bahsi açtın, beni söz konusu manzaraya kadar götürebilirsin" dedim. "yok yok benim götürmeme gerek yok, asansörün bıdıbıdı tuşuna basacaksın, fitnıs salonuna kadar ilerleyeceksin, salonun kapısını oda anahtaarınla açacaksın, sonra terasa çıkacaksın" dedi. dinleyesim geldi talimatları sözlük. dinledim de. derken gelsin budin sarayı, gitmesin tren garı... arada bir yağmur çiseledi vs ama. çok güzel kareler çektim...

    hah, işte duvara bu fotoğrafı çerçeveye koyarak yerleştirebilirdim...

    derken ayrı bir tripod sosyalleşmesi geldi aklıma...

    sacre coeur ziyareti amaçlı montmarte otobüsüne binmiştim. lakin son durağa kadar gitmek aptallığında bulunmuştum. geriye doğru tripodum sırtımda yürüyorum. arkamdan da bir zat-ı fransız fransız fransız muhabbet kurmaya çalışmaktaydı. muhabbetin girizgahı nasıl oldu dersiniz? vatandaş tripodu göstererek "fotoğrafçı mısın" dedi. "evet bir üniversite dergisi için fotoğraf çekiyorum" dedim, külliyen yalan. arkadaş beni sakrö köre götürmek üzere tur operatörlüğüne aday oldu böylece. tayyiptir istanbuldur izmirdir paristir bayağı bir muhabbet ettik yürürken. jean paul resim yaparmış, fotoğraf sanatı ile de pek ilgiliymiş. bilmemne fotoğraf sergisine gitmiş miyim, gitsem iyi olurmuş. da vaktim pek yok, gitsem gitsem louvre'a giderdim, di mi janpol kardeş... her neyse, hayatımda ilk defa (muhtemelen son defa) bir ressamla ressamlar tepesine doğru seyahat ettim. adam fotoğrafını çekmem için bi ton takla attı. fotoğrafını çeksem adresini neyin almam gerekecekti. tripodla kurulan iletişim devam edebilecekti. elalemin yüzüklü janpolü ile ne iletişecektim söözlük, iletiştiğim yetmez miydi?

    demem o ki, sırtınızda bir tripod taşıdığınız sürece yalnız kalmaz, yolunuzu kaybetmez, hiç tahmin etmediğiniz manzaraları görüntüleyebilirsiniz. tripod, sen nelere kadirsin?
  • genellikle 1.5 metre uzunluğunda olan gri aliminyumdan yapılan üç ayaklı düzenek... yuvaları uluslararası standartlara uygun olduğundan genellikle fotoğraf makinaları ve handycamlere uyumludur...
  • eli kamera tutan her mesleğin ilk şartı.
  • e tabii ki (bkz: patrick maitland)
  • uzun poz suresi, agir ekipman*, panaroma cekimleri gibi durumlarda fotograf cekmek icin gerekli ekipman. iki ana parcadan olusur: bacaklar ve kafa.
    bacaklarin gorevi barizdir, kafayi saglan bi sekilde yukarda tutarlar. uzunluk ve saglamliklarina gore farkli ortamlarda kullanilabilirler. gaza gelen fotografcilar daha fazla stabilite icin kum torbasi falan bagladiklari olur bacaklara.
    kafa ise fotograf makinesinin takildigi bolumdur. fotografcinin makineyi saga sola*, yukari assagi*, ve saat yonunde* haraket ettirmesini saglar.
    ball headlerde buyugunden bir metal bilyenin uzerin kamera yerlestirilir. bu bilye bulundugu yuvanin her tarafindan sıkıldıgı icin cok saglam oldugu yerde durur. oynamaz kipramaz. ama bu tur tripod kafasini ayarlamak biraz daha is ister cunku degisik hareketleri (pan, tilt, rotate) tek tek yapamazsiniz. gevestince fotograf makinesi her bi yone gitmek ister.
    pan and tilt tripod kafalarinda ise her ayri hareket icin bir kulp mevcuttur. bi kulp gevsetilir o ayar yapilir. sonra diger kulp gevsetilip o ayarlanir. rahat rahat duzen saglanir herkes mutlu olur. ama sorun sudur ki bi ball head kadar oldugu yerde durmazlar daha ozgur ruhludurlar. bu kafalar handicam durumlarinda idealdir, iyi olanlarinda rahatca pan tilt yapilir, olay izlenir.
  • piyasada 25-50 ytl civarında bolca bulunabilen, ancak ömür törpüsü diyebileceğimiz kamera sabitleyici/taşıyıcı. bahsettiğimiz fiyat aralığındaki çin malı, tripod müsveddesi aluminyum zımbırtıların kamerayı sabitlediğimiz kısımları genellikle plastik olduğu için, zamanla esneyip, yamulup ancuk kıvamına gelmektedir. çektiğiniz fotoğraflarda kadraj yamuk oldukça, bir kendinize, bir tripod müsveddesine söver durursunuz. o yüzden gitzo, manfrotto (bi de national geographic var, fena değilmiş kalitesi) gibi markalardan şaşmamak gerekir.
  • şemsiye benzeri bir edevat.

    birilerine girdi mi acilmiyor...
  • bir arkadaşım "üç ayağı olan ve boyu 2.5 metre olabilen herşeyden korkarım ben abicim." tepkisini verince çok gülmeme neden olmuş zavazingo
hesabın var mı? giriş yap