• - kendisi son derece sönük ve küçük bir kızıl yıldız. m sınıfı bir cüce.
    - yörüngesindeki gezegenlerde bir yıl 1 gün ile 20 gün arası sürüyor.
    - gezegenler birbirine aşırı derecede yakın. dünyadan ay'ı görürmüş gibi diğer gezegenleri rahatlıkla görebiliyorsunuz.
    - gezegenlerde güneş hiç doğmuyor ya da batmıyor. yani gezegenin bir tarafı sürekli gündüzken, diğer tarafında sürekli gece yaşanıyor.
    - gün ışığı dünyadaki gibi değil, turuncu ile kırmızı arası. gezegenlerden bakınca güneş gökyüzünde dünyadakinin 6 katı büyüklükte görünüyor.
    - bu gezegenlerde yaşam varsa bile dünyadakine hiç benzemeyebilir. örneğin bitki yetişiyorsa rengi kırmızı ya da siyah olabilir.
  • öncelikle yıldızların spektral sınıflandırmasına ilişkin olarak,
    link

    m8* sınıfı soğuk bir cüce olduğundan yaşam aramak için ilk bakılan yıldızlardan değil. bunun bazı sebepleri var tabii ki;

    * öncelikle yazayım, birisi yazmış diye belirteyim güneş'e benzemiyor. güneş orta büyüklükte g sınıfı bir yıldız. güneş portakal büyüklüğünde olduğunu varsayarsanız trappist bilye boyutunda oluyor. güneş sarı renkliyken, trappist 1 efendi kırmızı renkli. güneşin ömrü hepi topu 8-10 milyar yılken, m8 bacaksızı 3-4 trilyon yıl kadar. güneş ve benzeri sınıftaki yıldızların toplam yıldızlara oranı %7-8 arasıyken, m sınıfı yıldızlar toplam popülasyon içindeki oranları %75 civarındadır. işte işin güzel tarafı da burada aslında! eğer m sınıfı yıldızlar yaşama uygunlarsa; bu da tahmin edilenden daha fazla hayat dostu yıldız var demektir.

    neyse,

    * bir yıldızın yaşam için uygun olması, kütlesine çok bağlı. yıldızların kütlesiyle yaşam süreleri birbirine zıt yani yıldız ne kadar büyük olursa yaşamı da o denli kısa olur. örneğin o sınıfı ya da b sınıfı yıldızlar, büyük kütleli olduklarından yaşamları en fazla birkaç yüz milyon yıl sürer. ardından hiper ya da süper nova patlamalarıyla sona erer. böyle bir yıldızın çevresinde, yaşam bölgesinde olsa bile hayatın ortaya çıkması imkansız gibi bir şey. kaldı ki yaşam ortaya çıksa bile sürekliliği sağlanamaz. hem yıldızın ömrü bakımından hem de aktiviteleri bakımından. genç yıldızlar istikrarsızdır, güneş patlamaları daha yoğundur. yörüngesindeki gezegenleri yakıp kavuracak kadar. hızlı yaşayıp genç ölürler. yaşamın dünyada bile oluşması 2 milyar yıl kadar süre almıştı. elbette dünyadaki süre ölçüt değil ama yeni oluşmuş bir gezegende de hemen oluşmayacağı kesin. yukarıda belirttim, yıldızlar gençken istikrarsız olur diye. aynısı aslında o yıldızın sistemi için de geçerli. çevresindeki gezegenlerin oluşması zaten ayrı! neredeyse bir kaos ortamında gerçekleşiyor. (ayın oluşması süreci mesela, büyük bir gezegen -asteroid- dünyaya çarpmasa ay oluşmayacaktı. e böyle yörüngelerin henüz oturmadığı, gezegenlerin yüzeyinin hala sıcak olduğu, atmosferlerinin de zehirli olduğu hatta belki de olmadığı şartlarda hayatın başlaması mucize olur.

    o zaman neye bakmak gerekir? görece ömrü daha uzun (birkaç milyar yıldan, yüz milyar yıla kadar) ömrü olanlara! örneğin sirius a bunlardan biri ki onun da kütlesi güneşten daha fazla ve ömrü 4-5 milyar yıl kadar ya da epsilon eridani. epsilon eridani, k (daha soğuk) sınıfı genç bir yıldız. tahmini ömrü 30 milyar yıl kadar. üstelik onun da etrafında epsilon eridani b, epsilon eridani c isimli gezegenler var. dünyanın güneşe olan uzaklığın yarısı kadar bir yörüngede dolanıyorlar ama yıldız güneş'e göre daha soğuk olduğundan sıcaklık açısından dünya'ya benziyorlar. şu an için değil ama birkaç milyar yıl sonra epsilon eridani daha da sıcak ve daha istikrarlı olduğunda, yaşam için çok çok uygun koşullar sağlayacaktır diye tahmin ediyoruz. yani yolculuk hazırlığı yapacaksak, epsilon eridani iyi bir aday.

    ayrıca belirtmek gerekir ki, gezegenin yıldızına yakın olmasının da güneş patlamaları dışında zararları var; ilki radyasyon tabii ki o tam bir ömür törpüsü! ayrıca yıldızına bu kadar yakın olunca gezegenin hep aynı yüzü yıldıza bakıyor. bu da yaşam için iyi bir şey değil tabii. mesela merkür'ün güneşe bakan tarafındaki sıcaklığı 200 derecenin üstündeyken, ebedi karanlığa mahkum kısmındaki sıcaklık -200 derecelerde. bu kadar büyük ısı farkı varken yaşam mümkün mü? atmosfer zaten ayrı bir olay! olur, olmaz ama olsa bile gezegenin güneşe olan yakınlığından dolayı kendi ekseni etrafındaki hızı, şiddetli fırtınalara yol açacaktır. dolayısıyla da bu gezegen de yaşam dostu olmayacaktır.

    trappist-1'e ve gezegenlerine dönersek, yıldızın ömrü muhtemelen 4-5 trilyon yıl kadar sürecek (evrenin sonu büyük donmayla olursa), evren tamamen dağıldığında, büyük yıldızlar patlayıp yok olduğunda, gökyüzünde sönmüş yıldızlarla (kahverengi cüceler, beyaz cüceler, nötron yıldızları vs.) kaldığında bile gezegenler yıldızlarından ısı ve ışık almaya devam edecekler. üstelik yıldız giderek daha da ısınacak (gerçi bu, kaç yüz milyar yıl sürer bilemedim?) ve yıldız patlamaları çok çok nadir gerçekleşecek yani yıldız o bakımdan istikrarlı olacak. ancak yaşamın ortaya çıkması için sadece yıldız ve gezegenlerin tiplerinin ve konumlarının uygun olması yetmiyor. yakınlarında yaşamı tehdit edecek yıldızların olmaması lazım. dibinizde süpernova patlaması olduğunu düşünün. gama ışın patlaması zaten geçiyorum. yani nispeten diğer tehlikeli gök cisimlerinden uzak olmakta fayda var. ama geçmişte bir hypernova ya da süpernova patlamasının olması da gerek. çünkü yaşam için gerekli olan elementler ancak onlarda oluşuyor.

    trappist-1 ve gezegenleri bunlara uyuyor mu bilmiyorum :)
  • nasa'nın trappist 1 ile ilgili bulguları tüm dünyada tartışılyor. bu bizim ne işimize yarayacak diyenler sadece bizde yok; amerika'da ve tüm dünyada var. ben burada çok kısa olarak olayın felsefi boyutuna değineyim.

    bilen bilir, lewin'in human evolution diye bir kitabı vardır. kitabın girişinde mealen şöyle der: batı felsefesinde 2 temel entelektüel devrim vardır. birincisi copernicus'un devrimi, ikincisi ise darwin'in devrimidir. peki bunu neden söylüyor?

    bilindiği gibi eski yunan astronomları, anixamender olsun. aristo olsun yani o dönem ve o tayfadan herkes ve de tabi en son ptolemy, hep geocentric model peşinde koştular. evren merkezli bir modeldi ptolemy modeli; dünya evrenin merkezindeydi. özeldik yani biz. islam dünyasındaki düşünürler de ptolemy modelini benimsemişti. ama copernicus, geocentric model yerine heliocentric modelli koydu; yani dünya güneşin çevresinde dönüyor dedi. bu neyi değiştidi? kısaca, bazı dini öğretilerin, mitlerin ve söylencelerin dünya merkezli evren olgusunu sarstı. yani koca evrende sıradan bir gezegen miyiz düşüncesi uyandı.

    ikincisi ise darwin'in malum çalışmalarıdır. yine dinsel öğretilerin aksine darwin, insanın başka bir dünyadan ya da alemden gelmediğini, bizzat içinde yaşadığımız bu doğanın bir parçası olduğunu ileri sürdü.

    zannımca, ekşici çakallar, şimdi sıra, canlılığın bu gezegene özgü olmadığını ispatlamaya geldi. dünya denilen adı batası gezegeni evrenin merkezinden alıp sıradan bir gezegen haline getiren ve içindeki canlılığın bizzat bu doğadan olduğunu söyleyen insanoğlu şimdi, canlılığın, tüm evrende yalnızca bu gezegene özgü olmadığını ispatlamaya çalışıyor. o nedenle bu çalışmalar tamamen, batı dünyasının entelektüel/felsefik devrimin bir devamı gibi görülmeli. yoksa, şu an 39 ışık yılı uzaktaki gezegene gidilemeyeceğini dünyadaki sivri zekalılar kadar nasa da biliyor.

    edit: imla
  • "seven earths for dwarf-star, in the darkness bind them"
  • ulan ne kadar heyecanlı olay yahu . twitter gündeminde bizim türkler hala pembe dizi muhabbetleri trend felan gündem sıfır . çok güzel şeyler yedi gezegen ya vay babış
  • 40 ışık yılı uzakta bir yıldıza gitmek istiyoruz. sabit 1g eşdeğer ivme ile hızlanmanın yolunu bulduğumuzda ışık hızına yaklaşık 1 yılda erişiyormuşuz (353 gün. wolframalpha sağolsun).

    bu durumda, hızlanmak için ihtiyaç duyduğumuz enerji sorununu çözersek, ışık hızına çok yakın bir hıza gelene kadar yaklaşık bir yıl yaşlanıyoruz.

    aslında daha az; ışık hızının %75'inde zaman akışı sabit referans noktasına göre yarı yarıya yavaşlıyor (tekrar wolframalpha).

    bir o kadar zaman da ışık hızından yavaşlamak için geçse, bu yıldıza vardığımızda kabaca iki yıl yaşlanmış oluruz. hadi yine iyisiniz.
  • ışık hızına yaklaşıldığı takdirde 39 yıl süren bir yolculukta oraya varabileceğimiz yeni keşfedilmiş güneş sistemi.
  • trappıst-1 sisteminin gezegenleri yıldızlarının etrafında, güneş sistemi’ndeki merkür gezegeninin güneş etrafındaki dolanımından daha yakın bir mesafede dolanır.

    yeni bir çalışmada, bu gezegenlerin her birinin ne kadar uv (ultraviyole) radyasyon aldığı ölçüldü. çünkü gezegene ulaşan uv radyasyon, milyarlarca yıllık süreçte gezegenlerin yüzeylerinde ne kadar su bulunduğu ile doğrudan alakalı. çalışmaya göre, düşük enerjili uv ışık, gezegenin üzerinde bulunan sudaki molekülleri, hidrojen ve oksijen olarak ikiye ayırır. yüksek enerjili uv ışık (yıldızdan alınan x-ray ışınları ile birlikte) ise, gezegenin üst atmosferini ısıtarak bu ayrık atomların uzaya kaçmasına sebep olur. ayrıca yıldız radyasyonunun, çok uzun zaman önce gezegenlerin atmosferlerini yok etmiş olması da muhtemel.

    araştırmacılar, hubble uzay teleskopu’nu kullanarak bu gezegenlerin ne kadar uv radyasyonuna maruz kaldığını ölçtü. raporlarında da, bu gezegenlerin 8 milyar yıl içerisinde, sistemin oluşumundan bu yana, ne kadar su kaybetmiş olabileceğine dair tahminlerine yer verdiler.

    rapora göre, yıldıza yakın konumlarından dolayı yüksek uv radyasyonuna maruz kalmış altı gezegen (b, c, d, e, f ve g harfleriyle tanımlananlar), yaklaşık 20 dünya okyanusuna eşit miktarda su kaybetmiş olabilir. ancak bu altı gezegenin üçünü de içine alan ve yıldıza biraz daha uzak konumda bulunan gezegenler (e, f, g ve h harfleriyle tanımlananlar) 3 dünya okyanusundan daha az miktarda su kaybetmiş olabilir. ayrıca e, f ve g gezegenleri, konumlarından dolayı, “yaşanabilir alan” olarak isimlendirilen alanlarda bulunuyor.

    belçika’da bulunan liège üniversitesi’nden araştırmanın yazarı gökbilimci michaël gillon’a göre; eğer çok önceleri, gezegende çok az su bulunsaydı ya da hiç bulunmasaydı, muhtemelen bu gezegenler “yaşanabilir” olarak sayılamayacaktı. ancak bu gezegenler su açısından o kadar zengindi ki, kaybettikleri suya rağmen hala üzerlerinde su bulundurabiliyorlar. gillon ayrıca, trappıst-1 gezegenlerini ilk tanımlayan iki araştırmanın da baş yazarıydı.

    gillon’a göre; bu gezegenler oluşurken yıldızlarına çok daha uzak konumdayken, sistemin ilk 10 milyon yılı içerisinde yavaş yavaş yakınlaşmış olabilir. gezegenlerde yüzlerce dünya okyanusuna eşit miktarda su bulunmasından dolayı, kaybedilen su da büyük bir problem oluşturmuyor. hatta, su açısından daha fakir olan, yıldızına daha uzak gezegenlerde bile hala su mevcut olabilir.
  • "birileri senin yaşadığın sistemin yıldızına 'güneş 1' gibi bir alfanümerik isim verse hoşuna gider mi? boş kaya parçası değil. canlı yaşıyor diyoruz. her şeyden önce nezaketsizlik. ne o öyle, kuru yük gemisi ismi gibi! lütfen birazcık saygılı olsak." - arthur dent

    .
  • yaklaşık 278 trilyon km olan uzaklığını anlamaya yardımcı olmak için:
    1977 yılında fırlatılan ve hızı oratalama 62.140 km/s olan voyager 1 şu anda dünyadan yaklaşık olarak 20 milyar kilometre uzaklaşabilmiştir.
hesabın var mı? giriş yap