• hikayesini yeniden kurgulama cesareti olan insanlar. ait hissetmedikleri bir bedene mahkum olmayı reddeden ve bu uğurda toplumu karşılarına alma cesaretini gösterenler.

    ne gariptir ki işini, eşini ve hatta oturduğu semti değiştirmekten bile korkan insanlar tarafından dışlanırlar.
  • sene 2002, istanbullu bir çocuğa aşığım. izmir'e geldi alsancak'da buluştuk. içiyoruz ama bu kıvranıyor. neyse o gün uzaklık ve onun ailevi sorunlarından dolayı ayrıldık.
    çok üzüldüm.
    o gitti ben içmeye devam ettim. o zamanlarda son dolmuş 00.30 hareket ediyor. yetişmek için yola koyuldum. bir yandan da ağlıyorum. dolmuşa yetişmek için gar'a giden kestirme ara yola girdim. biraz yürüyünce yolun çıkmaz olduğunu ve arkamdan gelen iki elemanı fark ettim. eleman dediğime bakmayın, eşeğe bile hallenecek iki tip. bir bana, bir de benim önümdeki hayat kadınına bakıyorlardı. hayat kadınıda çantasında bir şey karıştırıyordu. o korkuyla ayıldım. koşarak kadının yanına gidip "korkuyorum, yanlış sokaktayım." dedim. kadın bana baktı. elimi tutup "koş" dedi.
    biz el ele tutuşup koşmaya başlayınca, o iki dallama afalladı. böylece o karanlık sokaktan çıktık.
    elimi tutan kadına dolmuşa yetişeceğimi, sarhoş olduğumu söyledim. " ben götürürüm seni" dedi. neden sarhoş olduğumu, ne iş yaptığımı, ailemi sordu. anlattım her şeyi. sohbetin bir yerinde durup bana baktı. bana bakıp "evi olan bir kedisin sen, kıymetini bil" gibi bir şeyi erkek sesiyle söyledi. hayatımdaki en büyük şaşkınlıklarımdan birini yaşıyordum. sohbetimiz yol sonuna kadar devam etti. adını, nerden geldiğini, kardeşlerini anlattı. anlatırken sesi titriyordu. gar'ın karşısındaki ışıklara gelince yakın durmamamızı tembihledi.

    ışıklarda arabaların içindeki insanların yol arkadaşıma nasıl baktıklarını gördüm.
    bu bakışları tarif edemem. arzu desen değil, merak desen değil. karşıya geçerken iki adım arkamdan geliyordu. gar'dan stad'a dönerken köşede dolmuşu gördüm. vedalaşmak için arkamı döndüm. arkadaşım da durdu. daha fazla yakın durursak "abin sanarlar" dedi. kafam bir dünya, gittim sarıldım abime. dolmuşa bindim. hareket edene kadar bekledi abim. dolmuştakiler beni taciz eder diye korktu. ama o kadar ayrı dünyalardandık ki dolmuştakilerde şaşkındı. kimse bir transseksüelin, travestinin normal bir ailesi olacağını düşünmüyordu galiba.

    hayatımı, yaşadığım bu olaydan sonra çok sorguladım. bizim hakir gördüğümüz, kıymetini bilmediğimiz ne çok şeye sahip olduğumuzu fark ettim. elimizdekilerin kıymetini bilmediğimiz için başkalarının yokluğunuda anlamadık.

    hayat çok garip sözlük. bilmediğim bir yerde belki de beni unutmuş bir abim var. ne zaman transseksüellerle ilgili siddet haberi okusam, içim sızlar.
  • kadınlığın değerini en iyi bilenlerdir.

    göksu abla, 44 yaşında 1.90 boylarında bir transeksüel. geçenlerde tanıştık ama bugün sohbet etme fırsatı yakaladık. benden daha kadın. kendisiyle o kadar barışık ki. yanımdaki macar arkadaşıma kestirdim ama ben dedi gülümseyerek. ve bir erkeğe benzeyip benzemediğini sordu. erkeğe benzetilmekten korkuyormuş.

    neyse derin mevzulara girdik bi anda. bundan sonrasını onun ağzından anlatacağım; ".. peki sendeki bu durumu leyla anladı mı? ... anlamaz. ben seni anlarım sen beni anlarsın. tam 44 yıldır, tüm ömrüm boyunca kabul görmek, bu toplumda kendime yer açmak için uğraştım. ben gençken ben ve benim gibiler polislerden dayak yerdik. dağa kaldırılır, tecavüze uğrardık. işkence görürdük. benim babam o zamanlar ankara'nın en ünlü kabadayılarından biriydi. kültürlüydü, okumuştu. ama benim gibilere işkence edenlerin başında yer alırdı. ve allah benim gibi bi evlat verdi ona. şuanda yeğenlerimle görüştürmüyorlar beni. onlara kötü örnek olurmuşum.
    henüz kabul görmedim bu ülkede biliyorum. ama çok daha iyi durumdayım. ameliyat oldum, pembe kimlik aldım. ben bu kadarı için 44 senemi harcadım. tüm ömrümü... sen de 44 yılını harcama diye anlatıyorum sana bunları..."

    o son derece normal şeylerden bahsediyormuş gibi konuşurken ben ağlamaya başladım. sarıldı bana. numarasını verdi. ben ona ağlıyordum aslında. anlamadı.

    hayatımda gördüğüm en güzel kadındı.
  • cinsiyet değiştirme ameliyatı olan tüm kadınlara ve erkeklere saygı duyuyorum. çünkü bu değişim için çok şeyi göza alıyorlar. çektikleri dayanılmaz acıyı, aylarca iyileşememeyi geçtim. hayat boyu cinselikten zevk alamamayı göze alarak bu ameliyatı gerçekleştiriyorlar. yıllar önce bir kitap okumuştum bu kitaptaki bir anlatıcının ifadeleri beni çok etkilemişti. mealen şöyle bir şeydi ; "yıllarca orgazm patlamaları yaşadım şimdi kendimim ve orgazm olamıyorum ama ben her şeyi sadece "kendim" olmak için göze aldım"..
    bu cümleyi hiç unutmadım...
  • insanlar engelliler hakkında duyarlı olduklarını düşünürler. onlara yardım ederler. onlarla alay edenleri kınarlar. mesela kör birine sen körsün demek çok ayıptır.

    çoğu kişi ne kadar bunun bir tercih olduğunu düşünse de kısmen psikolojik rahatsızlıktır transeksüalizm. hastalık olduğunu düşünenler de şöyle düşünür: "erkek olan birisi kendini kadın gibi hissediyor." halbuki olay bu değildir. hastalık tamamen bedenseldir. hastalık sonucu psikolojik rahatsızlık oluşur. kişi kadındır. ama bedeni erkek olarak yaratılmıştır. mesela doğuştan vücudunda kocaman çok çirkin bir leke olan birini düşünelim. o leke psikolojik rahatsızlıktan dolayı oluşmuş olamaz. o lekeden dolayı kişi kendini rahatsız hisseder. belki kişi kendini lekesiz hissediyordur. ruhu lekesizdir. ama bedeninde leke vardır. bedeni kişinin benliğini örter.

    kadındır. ama erkek olarak yaratılmıştır. ve engelli insanlara aşırı! duyarlı olan türk insanı bir transseksüel gördüğünde aşağılar. ona erkek der. "yaratık" diye hitap eder. bunun kör bir insana kör, sakat bir insana sakat denmesinden farkı yoktur.
  • yaklaşık altı yıl önce, aileme ''ben eşcinselim'' diye `out` oldum. kendime out olmamda aynı döneme rast geliyor. hemcinsimle süren; üç yıllık ilk ve en güzel ilişkim bitmişti. o zaman sorgulamaya başladım kendimi. zor zamanlar geçirdim. ''en güzel ilaç vakittir'' derler.. zaman geçtikçe, can eskisi gibi yanmıyor ama unutmak mümkün değil. benliğimizde açılan, açtığımız derin yaralar hayatımızın her saniyesinde, kendini hatırlatıcak. herneyse..

    dışarıdan görmediğim, `homofobiyi,transfobi` yi zorunlu yaşadağım kardeşimden görmekteyim. buda beni çok üzmekteydi, kişiliğimi maffetti. beni hayata döndüren felsefe ise `umursamazcılık` oldu.

    bazı kaynaklar; kendini transeksüel olarak tanımlaman için, cinsiyet değiştirme ameliyatını şart koşsada, ben kendimi transeksüel olarak tanımlıyabiliyorum.
  • bir taksici tanimi ile: ibnenin sekillisi

    tam olarak cumle icinde soyle kullanmistir:

    gecen arabama bindi bi tanesi... transport mu ne diyolar... ya abla kusura bakma sen benim bacimsin.. ibne varya, onun sekillisi ne diyolar?
  • oturduğum apartmanın en alt katında neredeyse her gün işe giderken gördüğüm, o saatlerde köpeğini gezdiren trans bir kadın vardı. kendisi para karşılığı seks yapıyor. zaten bulunduğum semtte yol kenarında seks işçiliği yapan bir çok transeksüel var. çalıştıkları bu bölgeye yakın olmak için bizim bölgedeki apartmanlarda kalıyorlar. buraya kadar benim için her şey normal. benim için bu kişiler akşamları eve gelirken yol kenarında gördüğüm önlerinde sürekli arabaların durduğu cinsiyet değiştirmiş insanlar . 3 senedir bu semtteyim, şu zamana kadar kimseye de bir zararları olduğunu görmedim. hatta benim için o kadar normalleşmiş ki geç saatte evime geleceklere, nerede beklediklerini bildiğimden köşedeki trans bireyden sola dön sonraki trans bireyden düz git gibi şaka yoluyla ev tarifi yapmışlığım bile olmuştur. bu kişiler niye bu işi yapıyor, bunlar nasıl insanlar hiçbir zaman düşünmedim. akşam üzeri benim gibi bimden alışveriş yapan insanlar halbuki. sanki içten içe, homofobim yok, bu insanlara karşı olumsuz davranışım yok diye mutluyum bile. `:olması gerekenn tuhaf davranmakmış bakın ben normal davranıyorum duyarlılığı` *anlayacağınız dün akşama kadar hiçbirine empati kurmadım, hiçbirinin durumunu içselleştirmedim bile.

    dün akşam 21 gibi evden çıkıyorum. apartmanımın önünde bir sürü transeksüel var. yol kenarında da bir çok polis arabası. aklıma ilk gelen kavga çıkardılar, ya da bunların belalıları eve gelip olay çıkardı ya da evde parti verdiler uyuşturucu baskını yediler. tamamı onlar hakkında olumsuz düşünce alt yapısından beslenen ön yargılar. halbuki bir çok sebepten apartmanın önüne polis gelebilir. etrafıma bakındım bu insanlar ağlıyor. hala bende uyanan bir şey yok. ne oldu memur bey bir problem mi var? dedim.

    alt kattaki travesti kendini asmış, savcıyı bekliyoruz dedi.
    vay amk dedim.
    resmen utandım düşüncelerimden. o saatten beri kendimi suçlu hissediyorum.

    üniversite okumuş, bu konuda belirli bir bilinci olduğunu düşünen, lafı açıldığında yok lgbt, yok insan hakları bik bik ortada konuşan insana bakar mısın? kendi apartmanımdaki komşum kendini asmış. farkettim ki ben şu zamana kadar ona günaydın bile dememişim. kendisi şu zamana kadar bir similasyonmuş benim için. yaşadığım ortamda bir dekordan ibaretmiş. ben nasıl bir eşşekmişim ki en az herkes kadar ötekileştirmişim bu insanı. kim ne yaptı ona ki intihar etti diye düşündüm? çünkü ona ne olduysa başkası yapmış olmalıydı. biz olamazdık. halbuki o sabah bu kişiye tanımadığı bir kişi günaydın deseydi belki bir ümidi olacaktı onun da.

    apartmandan çıktım yoluma devam ettim. oradaki taksici apartman yöneticisine bu yolun yolcusu bu işin sonu böyle dedi. onun için sonlanan hayat kaldığı yerden devam etti.
  • bır transeksuelın yasanmıs anıları

    ben bu olayı kendisinden dinlerken, beşiktaş'ta çok neşeli bir sohbetin ortasındaydık aslında. bir soru üzerine bunu anlattı; gittikçe gözleri bulutlandı, ağladı, beni de ağlattı.

    "evimin onune gelince babam 'keske hep bizimle yasayabilsen yeniden' dedi. cevap vermek istedim ama veremedim sadece gulumsedim.gorusuruz kendinize iyi bakin dedim. arabadan indim el salladim ve babam hareket etti daha 20 metre gitmeden bir polis arabasi beliriverdi. babami durdurdular. belki de babam hayatin da ilk defa bu sekilde polis ile yuzyuze geliyordu. ben ilk soku atlatip o yone dogru yururken polisin babama "sakallarindan dami utanmiyorsun bir ibne ile ne isin var" dedigini duydum. o an butun dunya basima yikilmisti, o gecen birkac saniye hic bitmeyecek gibiydi. ben arabanin yanina vardigimda polis memuru bana soyle bir bakti sanki bana yillardir hinclanmis ve sonunda zafer kazanmis biri gibi bakti. o anda babam sadece 'ama o benim evladim' diyebildi."
  • normal bir hayat kursalar dahi gittikleri her yerde insanların ilgisini çeken ve en basitinden kendilerine gizli gizli gülüşülen bireyler.

    ülem hep mi aynı olur? yani şehir, köy ya da kasaba farketmiyor inanın. malatya'da da aynı, izmir'de de, bursa'da da. hep bana mı denk geliyor bilmiyorum, sanırım bir çekim gücüm var, nerede toplumun genelinden daha farklı özellikte olan ya da yaşayan insan varsa hep bana denk geliyor. zaten bu insanların yaşamı çok zor, bir de biz neden zorlaştırırız ki? yani neden gülüşüyorsunuz kendi aranızda, pis pis esprilerinizin malzemesi neden bu insanlar oluyor anlamıyorum.

    doğrudur ya da değildir yorum yapmak bana düşmez, karar mercii ben değilim bu konuda. bilgim de yok açıkçası, fikir beyan edemem o yüzden. sadece şunu söyleyebilirim ki, bu karar kolay verilen bir karar değil. sabah kalkınca hadi şunu da yapalım gibi bir şey hiç değil. bari sadece buna saygı duysanız ya.

    daha az önce, bir tane kadın geldi. gayet uzun boylu, sade ve hoş giyimli, tertemiz bir yüzle, resmen ışık saçan bir yüzle geldi ve işlemi için masama yanaştı. işlemini bitirdim. kibarca teşekkür ederek gitti. azami dikkat gösterdim ki, diğer mükelleflere nasıl davrandıysam aynı şekilde davranayım.
    ve lakin, nasıl ki o gitti ve ben de yerimden kalkıp su almak istedim, döndüm bir de baktım etrafım kalabalıklaşmış.

    sorular, gülüşmeler, gittiği yöne doğru eğilip bakmalar...

    "ne meraklısınız" dedim. ona da güldüler.

    gitgide kapanıyorum içime, gitgide...
    bunları, böyle şeyleri gördükçe ne diye iletişim kuracağım ki?

    ........................................
    al işte, şimdi bunu yazarken yine bir hareketlenme oldu serviste, cennetten müjde almışlar gibi koşturup o insanın ardından bakıyorlar. servisin kapısının önünden geçti o kadın, bizim katta yani.

    aklınız sadece buna eriyor değil mi?
hesabın var mı? giriş yap