• yalnizligin insanin hayatinda basat olgu oldugunu bu kitabindada acik acik belirtmis pavese den asagida ki alinti sanirim cok seyi ozetler;
    "yururken, on yedi yil once torino'yu terk ettigim, bir insanin bir baska insani kendisinden daha fazla sevebilecegine karar verdigim aksami dusundugumu anladim. oysa gercek istegimin disari cikmak, dunyaya adim atmak oldugunu,adim atabilmek icin de boyle bir gerekce, boyle bir bahane gerektigini kendimde biliyordum. beni kendisiyle birlikte goturup, bana bakabilecegini sandiginda guido saskina donmustu, bilincsizce sevinmisti-oysa her seyi daha basindan biliyordum. elinden geleni yapmasina, calisip cabalamasina izin verdim: bir seye yaramis miydi ? benden ayrilmasini bile beceremedi. insan bir baskasini kendinden fazla sevemez. kendini kurtarmayi beceremeyeni, kimse kurtaramaz."
  • "tüm yaşamım boyunca kendimi yalnız kadınların arasında olduğumda çok daha rahat ve güvende hissettim. * belki biz erkekler, tarihi sertliğimiz ve kabalığımızla durmadan dünyayı alt üst ederken kadınların dünyayı ayakta tuttuklarına olan inancım da bundan kaynaklıyordu." (bkz: gabriel garcia marquez)
  • " ınsan, giyinip kuşanmak için para kazanan tek hayvan, "
    " yaşamak öyle saçma bir şey ki , insan dünyaya gelişin saçmalığına bile tutunmaya çalışıyor..."
  • tezer özlü'nün yaşamın ucuna yolculuk kitabı sayesinde keşfettiğim italyan yazar cesare pavese'nin kitabı. bu kitapla italya'nın en prestijli strega ödülünü almış yazar. kitap bir karakterin intiharıyla başlıyor, kitabı daha ilgi çekici hale getirense pavese'nin de kendi yaşamına aynı şekilde son vermesi. dolayısıyla depresifliği tetikleyen bir kitap.

    okuması zor diyenler olmuş, benim için hiç öyle olmadı, 2 günde bitirdim sanıyorum. ilgilisine tavsiye ederim.

    sevdiğim bazı alıntıları bırakacağım.

    “morelli'nin söylemediği asıl kusurum, tek başıma olmaktan aldığım keyifti. manastırdaki o kızlar değil, benim gibiler rahat edebilirlerdi… düzen kurmak, bir başkasının varlığına dayanabilmek ve canın istemese de onunla yatmaktı. para sahibi olmak ise yalnız kalabilme olanağı demekti. peki de, parası olan aylaklar ne demeye başkalarının, gürültü patırtının peşinde koşuyorlardı?… yaşamlarının tam bir aptallık olduğunu, bunun bilincinde bile olmadıklarını düşünüyorum. başka türlü davranabilirler miydi acaba? ben onların yerinde olsam başka türlü mü davranırdım?… o çevrede yalnız kalınamazdı, yalnız kalabilmenin tek yolu varlığını ortadan kaldırmaktı.”

    “aşk kirli bir şey… insanların bedenlerini yıkamaya yetecek su yoktur. kirli olan yaşamdır. her şeyin yanlış olduğunu söyler… ama insanın kendi kendine yetebilmesi için iki kişilik yaşam deneyiminden geçmesi gerektiğini söyledim ona. kirli bir şey yoktu yalnızca, belki de hayvansı bir bilinçsizlik ve kim olduklarını ancak bu yoldan anlayabilecek deneyimsiz iki insan söz konusuydu… her şey kirli olabilir, önemli olan anlayabilmek.”

    “konuşmanın bir işe yaramadığını anladıkça daha fazla konuşur olmuştum. özellikle kadınlar arasında.”

    “bu kızları anaları dizlerinin dibinden ayırmaz, nazlanarak yetiştirilir, dünyayı camların ardından izlerler. tek başlarına kalınca da ne yapcaklarını bilemeyip yenik düşerler.”

    “çocuğu olmayanın başına hep başkalarının çocuklarının bela olduğunu gördüm.”

    “birisiyle birlikte yaşayıp onu yönlendirip iz bırakmamak söz konusu olabilir miydi? annem, hep bir erkeğin, bir kocanın önemli olmadığını, erkeklerin kötü olmayıp aptal olduklarını söyler dururdu; sonuçta ben de onun dediklerini yapmıştım işte. hırsım, her şeyi tek başıma yapmak, kendi kendime yetmek isteğim ondan kaynaklanmıyor muydu?”

    “her şeyden nasıl bıktığını anlatıyordu -şu ya da bu kişinin, bir gecenin ya da bir mevsimin yol açtığı bir tiksinti değildi bu, yaşamaktan, her şeyden, ama her şeyden, hem süratle geçen, hem geçmek bilmeyen zamandan duyulan bezginlikti.”

    “senin yaşında insanın kusuru olmaz, kusur daha sonra edinilir” dedim. “kusurum olduğunu sanmıyorum” dedi, “keşke olsaydı.”

    “çalışmayacak olsam kim bilir ne kusurlarım olurdu. yaşamda bağlanacak hiçbir şey bulamadım."
  • italyan edebiyatının ustalarından cesare pavese'nin bir kitabı.
    (bkz: yalnız kadınlar arasında)
  • tezer özlü'yü tezer özlü yapanın, pavese'nin kitabı. ve her satırı tezer özlü'yü bağırıyor kitabın.

    gücüm yetse, kafam başka yerde olmasa bitireceğim de, kayboluyorum. yine de güzel kitap. bunca sıkıntının içinde, güzel kitap.
  • okuduğum her dakika zaman kaybıydı. yazarla tanışmak için giriş yapayım demiştim, pek iyi bir giriş olmadı.
  • 1950 strega ödülü'nü nasıl almayı başardığını anlamadığım kitaptır. huyum kurusun bir kitaba başladığım zaman yarım bırakamıyorum, fakat tam bir vakit kaybıydı. maalesef baştan sona hiçbir bölümü beğenmedim.
  • 20 dakikada atlaya atlaya okuduğum roman. kesinlikle melankolik bir insan değilim ve hikayesi olmayan sonu başı olmayan eserleri sevmiyorum.
    intiharın yüceltilmesine de sevmiyorum. şunu anlayamıyorum. intihar edecekse bir insan neden oturup kitap yazar?
  • torino'da sokak sokak, ev ev turlarken kokteyllere katıldığımız, arada arabaya atlayıp kır yolculuklarına çıkarken birbirinden çok da farklı olmayan kadınlar ve adamlar arasında ettiğimiz sohbetler, gelen telefonlar, bırakılan pusulalar ve onca telaşın içinde aslında henüz yeni ölmüş bir kadının teni gibi soğuk bir kitap yalnız kadınlar arasında, huzur içinde yat pavese.
hesabın var mı? giriş yap