• bir sonrakine bir aydan az kalmis olan sinav.

    besinci sinifta dershaneye gittim; neredeyse her hafta sonu sabah dokuzda oturup aksam yedide cikmak demek oluyor bu. ustune bir de hafta icleri hastanede stajlar/sinavlar devam ederken bu anlatilanlari unutmadan tekrar etmeye calistim. yil bittiginde anlatilanlarin % 80 ini tekrar etmistim.

    temmuz ayinda intornluk basladi. ortalama olarak dokuz ay boyunca sabah sekiz aksam 16:30 hastanede aktif olarak calisip hasta baktim. ortalama ayda 6 nobetim oluyordu, onlarda da maksimum dort saat uyuyabiliyorsunuz ve ertesi gun izinli degilsiniz. hafta sonlari nobetci degilsem dershaneye gitmeye calistim, gitmedigim gunlerde zaten ders calismam gerekiyordu. arkadaslarim aradi acmadim, kafam surekli mesgulken hicbir seyden zevk alamadigim icin kiz arkadasimdan ayrildim. ayda iki kez falan arkadaslarla cikabildim maksimum. bu arada intornken ne somestr var, ne de bayram tatili. ailemi butun yil on gun falan gorebildim. bu tempoda da tus icin 3 tekrar yaptim.

    haziran sonunda okul kapandi, yaklasik kirk gundur evdeyim. sadece iki kez disari ciktim, oda ucer saat.

    gunde bes saat uyuyorum, minimum 8 maksimum 12 saat ders calisiyorum. haftaya tus kampina gidecegim, 22 gun boyunca gunde 10 saat ders anlatilacak. aksamlari da hizli bir sekilde onlari tekrar etmem lazim.

    peki boyle bok gibi gecen iki yilin kazanci ne oluyor?

    soyleyeyim hemen, hicbir sey. bu tempoda calismak size ortalama 150 net yaptiriyor(240 soruda) ve bu da istanbul-ankara-izmir'de iyi bir bolume girememek anlamina geliyor.

    yani bu tempoda nisan2014'e kadar calismaya devam etmem gerekiyor ki 10000 kisinin girdigi sinavda ilk 400'e girebileyim.

    peki kazandik diyelim. ne bekliyor bizi? ortalam 3500-4000 lira maas, ayda 9 nobet. sabah 7:00 aksam 18:00. hakaretiydi, mobbing'iydi, tartismasiydi onlara hic girmiyorum.

    bu saatten sonra tip fakultesi tercih eden adamin zerre akli yoktur.

    ***edit: bu entry'yi yazdigim ilk tus' da 55 aldim, tercih yapmadim. zorunlu hizmete gittim, sinava 3 ay kala istifa ederek eve gecip ders calismaya basladim. nisan tus' unda 61 aldim. eylule 4 ay var, son kez sansimi deneyeyim diyerek son kez sinava hazirlandim. bu sefer 67 aldim, simdi kbb veya plastik cerrahi tercih etmeyi planliyorum. yapmak istediginiz is icin ugrasin, sevdiginiz bir bolum varsa olana kadar tum sartlari zorlayin derim. bu entry'yi ilk yazisimin uzerinden 15 ay, yani bizler icin 3 tus gecmis. zaman hizli ilerliyor:)

    son edit: istanbul'da plastik, rekonstrüktif ve estetik cerrahi kazandim:) darisi tus' a calisan tum meslektaslarimin basina.
  • mayıs ayındaki için yavastan havlu attıgım sınav..

    cok basarili bir ogrenci degildim..

    her sene butunlemem oldu,

    2.sınıfta sınıf tekrari yaptim.

    4 te 6 ay. 5 te 2 ay kaybettim

    6 senelik okulu 7.5 senede bitirdim...

    bu sınava 5. sınıfın ortasında basladım..

    2 yıldır arada belli zaman aralıklarında staj vb. sebeplerden dolayı fire versek de bi sekilde hep bakmaya caliştim... iki yaz once 2 aylık tatilimin 1 ayını buna ayırdım. baslamak icin..

    sonrasında her basit staja gecildiginde zaman ayirdim..
    gecen yazı da bi sekilde bu sınava ayırdım..
    sonra intörn oldum.
    her boslukta baktim..

    elbet ara ara bakamadigim kısa/uzun zamanlar oldu..

    hatta bazen 3 ay falan bile oldu..

    2 donem dershaneye gittim.. sabahin 5.30 da kalkip 2 saat yol cekip.. aksamin 8 ine bazen 9 una kadar ders dinledim..

    okul bittiginde tum dersleri cıkmıs sorularıyla beraber 1.5 kez bitirmiştim.

    son 3 aydır okul bitmesi nedeniyle evdeyim..

    abartmiyorum;

    son 3 ayda sadece 4 ya da 5 kere evden ciktim..

    en uzun suresi 50 gundur...

    telefonları kapattım

    arayanları acmadım..

    cayla beslendım..

    35 gun sakalımı kesmedim..

    her gun caliştim mi.

    genelde evet..

    ama calişmadigim zamanlar da oldu..

    kimi zaman 12 saat devirdim..

    kimi zaman 5 saat..

    bazen de 10 saat oturup 4 saatte calişabilecek yer de caliştim..

    ve bu zamanlarda hep kafamı yastıga vicdanı darmadagın bir şekilde koydum

    babam genelde dişari cikmami, kendimi eve cok hapsettigimi soyledi..

    ama bu o kadar dandik bir durum ki..

    ciksan olmaz.. icin rahat etmez

    cikmasan pek verim alamazsın..

    her turlu ilac abuse yapıp beynimi algılarımı korelttim

    son 1 ay haric karsiligini aldim.

    oraya gelmeden once, yaptiklarima goz atalim..

    subattan sonra..

    dahiliye.
    cerrahi
    kadın dogum
    kücük stajlar
    patoloji
    mikrop
    biyokimya

    baktim..

    pediatri, anatomi. fizyo. farma kaldı..

    sonrasında son 1 aya gelince dedim ki

    bakabildigim kadar hepsine bakayim..

    ama ne yaptim...

    dahiliyeye basladim...

    stres bastirinca 10 gun dahiliye surdu..

    ara ara isyanlarım oldu..

    evde kitapları saga sola attim.. bagirdim cagirdim...

    bitmeyen derse isyan ettim...

    annem geldi zor sakinlestirdi..

    kızdı..

    işin gucun olacak. bu kadar hırs kendine ediyorsun. dedi...

    agladı..

    seni boyle gorunce uzuluyorum diye.

    cidden oyleydi ama gozlerimi kor eden bir hırs vardi bende..

    kendimi taniyamiyordum..

    bir gece sonrasında da babam geldi...

    1 saat dil döktü..

    senin icin sagligin icin endişeleniyorum dedi..

    birak artik..

    bosver dedi..

    bir sonrakine gir..

    sinava kadar calişma..

    al arabayi gez..

    ama yok diyordum..

    illa olacak..

    bi sekilde olacak..

    bu kadar hırs bunyeme iyi gelmiyordu..

    ket vuruyordu artik...

    cok fazla hırstan dolayı yapamadiklarım karsisinda deliye donuyordum..

    sonra artik sadece spot bilgilere bakacam diye fikir degiştirdim..

    ayın 5 i falan olmustu..

    4 gun patoloji

    3 gun pediatrinin sadece temel yerlerine baktim..

    2 gun biyokimyaya bakmaya caliştim ama pek de beceremedim..

    ve artik ayın 12 si...

    11 dersten...

    anatomiye en son 6 ay once..

    fizyolojiye 6 ay once..

    biyokimyaya yeni ama yalandan..

    mikropa 1.5 ay once.

    farmaya 5 ay once

    dahiliyeye yeni

    pediatriye yeni ama yalandan

    kadın doguma 2 ay once

    cerrahiye 1.5 ay once

    kücük stajlara 2 ay once

    baktim...

    artık son zamanlarda masaya bile oturamiyorum

    otursam aklim almıyor..

    son 1 aydir bunlar var...

    1 saat aynı yere bakiyorum.

    butun gun masa basında kalip da 10 20 sayfa baktigim cok oldu...

    en fazla da son 1 ayda...

    artik okuyamiyordum..

    okuyamiyorum..

    oturamiyorum..

    pazar da sınav var...

    ve bu sınavın yakın hafiza sinavi da oldugunu düşünürsek...

    tek sonuc var

    o kadar sabahın korlerinde kalk...

    kahve tuket..

    ilac tuket..

    kendini eve hapset..

    gunlerce...

    tek derdin dişaridaki hava degil de

    kombinin ısısı olsun..

    annen baban.. "halini gorunce uzuluyoruz yavrum, endişe ediyoruz birak istersen.. bosver..yüzün gülmüyor, kimseyle konusmuyorsun" desin..

    sonuc...

    ...109 net... eylule devam
    ..
    .
  • cerrahpaşa ingilizce tıp bölümü mezunu hayvan arkadaşımın türkiye 8.'si olduğu sınav. bonusu da nişanlısı, o da aynı bölümden mezun olup türkiye 44.'sü mü ne olmuş ve bu insanlar evlenecek ! vay arkadaş aileye bak yaa !!

    edit: ve evlendiler evet...

    edit 2: entryi yazdığımı günden beri değişik periyotlarla oylanmasını bi anlamadım gitti arkadaş. efkarlanınca açıp açıp eksiliyor musunuz lan? valla ben değilim arkadaşım lan ! hatta siyami ersek'te çalışıyor aha ipucu da vereyim bari.

    edit 3: arkadaş yeminle deli gibi meraklardayım 2 seneden fazla zaman geçmiş hala oylandığı oluyor. ne oy verdiğiniz hiç önemli değil de allah aşkına eli butona giden arkadaşlardan biri bir de bana mesaj atsın lan ölcem meraktan ! neden oyluyorsunuz olm hala ?!

    edit4: 3.5 yıl geçmiş ve hala oylama hmm... olm rahatsız mısınz lan?

    4. yıl editi: eyyyy dıpçılar bu entry de ssg'den size geliyor: (bkz: #22139493)

    edit x: arkadaşım halinize çogüzülüyormuş.
  • tus dersaneciligi denen müesseseye sebebiyet vermis olan sinav.

    80'lerin sonu gibi bu ülke bir test kusagindan bahsetmeye baslamisti. beraberinde dersanelerin egitimde giderek artan önemi elestirilmeye baslanmisti. nitekim korkulan oldu. lise müfredatina "bu öss'de ne isime yarayacak" sorusuyla yaklasan, dersanede aldigi egitimi(!) okuldakine tercih eden, lise son sinifin yarisini rapor alip ders çalismakla geçiren bir ögrenci nesli olustu. baslangiçta bu zorlu rekabette ögrencilere öne geçme firsati veren dersaneler zamanla sistemin zorunlulugu haline geldiler, "dersaneye gitmeyen kazanamaz" fikri iyice yerlesti.

    bugün bu süreç aynen tus ve tip egitimi için islemektedir. bunun olusturacagi meselelere biraz kafa yormak lazim.

    1) mesleki egitiminize (hele de tip egitimi gibi detaylarin önemli oldugu bir egitime) "bu bilgi tusta benim ne isime yarar" gözüyle bakmak gibi bir lüksünüz maalesef yoktur.

    2) tus dersanelerinin ders saatlerine kendilerine uydurmaya çalisan intörnler arkadaslariyla nöbet degistirmeye ugrasip durmakta, ve müthis bir yorgunluk içinde ölüp bitmektedirler. intörnlük zaten insanlarin omzuna yeterince yük yüklemektedir, oldukça yorucudur. insanin bu tempo içinde bir seyler ögrenebilmesi için (intörnlük sürecinin tıp egitiminin en önemli kismi olduguna inanan bir kisiyim) dinlenebilmesi gerekmektedir. tus telaşı intörnlerin hastaneye ve mesleklerinin pratik tarafını öğrenmeye ayırdıkları zamanı azaltmaktadir.

    3) tus sorularinda giderek daha da ayrintiya girildigi bilinen bir seydir. bu noktada dersaneler özellikle sorulma ihtimali olan detaylari ögrencilerine vererek onlara bir avantaj saglamaktadir ama uzun vadede bu büyük bir problem doguracaktir. ögrencilerin "sinav kalitesi" (detay sorularina cevap verebilirligi) arttikça, sorular giderek zorlasacaktir. bu dersane kitlesine avantaj saglayacaktir. ama onlara basarili oldukça sorular zorlasmaya devam edecektir. bu da ögrencileri dersaneye yönlendiren bir durum olacaktir. yani olay bir kisirdöngü içinde kendini besleyecektir.

    yaklasik 5 yil içinde lise ögrencisi-dersane-okul egitimi-öss iliskisinde yasanan tüm problemler tip ögrencisi-tus dersanesi-tip fakültesi egitimi-tus dörtlüsünde de ortaya çikacaktir.

    gerçekten tip egitimini dejenere etmeyi göze alabilir miyiz?

    edit:
    bu entry'yi tus'a girmek üzere iken , nisan 2005'te yazmıştım. aradan geçen bir buçuk yılda tahminlerim maalesef gerçekleşti. nasıl lise 2'de dersaneye giderdik hatırlar mısınız? hacettepe tıp fakültesi 5. sınıf öğrencilerinin (sonden bir önceki sene) büyük kısmı artık tus dersanelerine kayıtlı. 5. sınıfta neyle mi meşgul olmaları gerek? kısa bir liste yapayım:
    nöroloji, psikiyatri, ortopedi, beyin cerrahisi, kbb, göz, dermatoloji,...
    yani aslında dahiliye, pediatri, kadın doğum, genel cerrahi dışındaki tüm klinik bilimler

    elimizde ya
    a) bunların hepsine yetişemediği için tus'u kazanamayanlar ya da tus'u kazanmış eksik bilgili doktorlar
    b)ya da bunlara yetişeceğim derken daha mesleklerine yeni başlayacakları çağda çoktan tükenmiş genç doktorlar olacak.

    hepsinin iyi niyetine ve mesleğine saygısına inancım var, ama bazı şeyler insanın sınırını aşar. oraya doğru gidiyoruz ve benim korktuğumdan daha hızlı gidiyoruz.

    oturup düsünmek lazim, burada görünenden büyük bir tehlike var.
  • bu haftasonu bir tanesi daha yapılacak olan sınav. gene kimlerin ocakları sönecek? gene hangi karı-koca, gene hangi erkek-kız arkadaş farklı şehirlere gitmek zorunda kalacak? o kadar iyi çalışmasına rağmen gene kimler bir sonraki sınava daha çalışmak zorunda kalacak? gene kimler halkın sorularıyla irrite ettiği pratisyen hekim ve aile hekimi serüvenine devam edecek? ya da kimler asistanlığı kazanıp, kıdemlilerinden hocalarından azarlar işitmeye, insani olmayan bir şekilde çalışmaya devam edecek? ya da kimler hastaların 'asistanmış zaten ya' serzenişlerini duyacak, kimler tekrar sami selcuk'a para akıtmaya devam edecek? kimler kaç tustur kadro açılmayan bölümleri askerlikten yırtmak için tercih edip sonrasında istifa edecek? kimler istediği bölümü istediği şehirde kazanacak? kimler istemediği bölümde uzman olmak zorunda kalacak? kimler antidepresan başlayacak? kimler antidepresanını bırakacak? ve kimler türkiyede hekim olduğuna bir kez daha lanet okuyacak? kimler...?
  • tıp fakültesine başladığım zaman sözlükte tıp / tus her başlığı okumuştum sanırım, gençlik işte: "çalışan kazanır, kazanan nası kazanıyosa biz de öyle kazanırız" gibilerinden cümleler kurduğumu hatırlıyorum. şimdi saçlarım dökülüyor, obeziteye depar atıyorum, yıllar sonra tekrar ailemle yaşıyorum ve diplomamı vermedikleri için mesleğimi part-time (illegal yollara sapmadığım için) da olsa icra edemiyorum. arkadaşlarım dışarı çıkmadığımı bildikleri için artık aramıyorlar, geçen gün 12. gün'de su bitince farkettim dışarı çıkmadığımı. kitap okumuyorum, televizyon izlemiyorum. gol sesleri stada yakın olduğum için pencereden geliyor. gülümsüyorum sadece. 8 saat (kronometre tuttuğum net zamandan bahsediyorum) çalıştığım günlerde suçlulukla koyuyorum başımı yatağa. bitkisel destek, antidepresan kullanıyor tus çalışanlar. iştahı kestiği, az uyuttuğu, libidoyu azalttığı için.

    konuyu dağıtmayalım.

    ne mi yapıyorum? tus çalışıyorum. nasıl kazanıyorlarsa öyle kazanmaya çalışıyorum.

    aylar sonra gelen edit:

    çok iyi bir puan yaptım. tercihlerimi verdim. ama yukarıda yazdıklarımı aylar sonra okuyunca o kadar da rahat olmadığımı farkettim. tus sizden bişiler alır götürür karşılığında sizi ve etrafınızdakileri mutlu edecek bir sonuç belgesi verir. dert yanmak veya içimi dökmek değil mesele. bunu okuyan ve üniversite tercihi yapacak suserlar neyle karşı karşıya olduklarını bilsinler. evet çalışınca oluyor onların kabul ettireceği normlarda. bunun muhasebesini lütfen iyi yapın. okulun, ailenizin zeki çocuğuyken; zeki ama çalışmayanı olmayın.
  • sütür atamayanın cerrah, dinlemesini bilmeyenin psikiyatrist olabileceği eleme sınavı..

    hele bir de dermatolog olmak isteyene ezberletilen 22 komponentli sendromlar, tüm dünyada 5 kişide görülen hastalığın semptomlarıyla kelime oyunu yapmalar, şakalar, komiklikler..

    birçok insanın hayatından bir daha gelmeyecek yılları götürdüğü, onları hayata küstürdüğü, yabancılaştırdığı, asosyalleştirdiği, apolitikleştirdiği gerçekleri bir yana.. yarak gibi sınav afedersin..

    (bkz: entry'yi küfürle bitirme ekolü)
  • bu sınavın kafası çok değişik olur. ünlü bir düşünür olan yakın arkadaşlarımdan biri * der ki "ıspanak severiz yeriz, semizotu da severiz yeriz. ikisini hiç birbirine karıştırmayız, bir görüşte tanırız. tadı da bambaşkadır hemen hangisini yediğimizi anlarız. sonra bir gün biri gelir ve der ki; ıspanak mı daha yeşil semizotu mu? durursun, bakarsın, bilemezsin. işte tus adama bunu yapan sınavdır."
  • doktoru doktora kırdırmanın kolay yolu. lakin durum iyice raydan çıkmış vaziyette bazı bilimsel toplantı merkezlerinin sayesinde.

    artık yolun başından başlıyor her şey. potansiyel müşterisinizdir ne de olsa, yakın gelecekte kapılarına gideceksinizdir kuvvetle muhtemel. e o zaman neden reklam yapmaya başlamıyoruz 2., 3. sınıflardan itibaren? ve hatta kayıtları da alalım şimdiden derhal bir panik havası yaratarak, ohh gelsin paralar gitsin hidayet...
    e daha bu arkadaşlar hasta bile görmedi henüz, belki tiksinip yarı yolda bırakacaklar? kimin umrunda... bu insanların umuda ihtiyacı var ne de olsa. eh biraz abartalım rakamları paniklesinler, gelen olursa diğerini de getirir zaten ''o gidiyor ben de gideyim'' diye, biraz da verelim gazı, girsinler ''mutlu bir gelecek bizi bekliyor eyooo'' psikozuna...

    sayesinde eğitim amacından sapmış vaziyette. fakülteler ayrı telden çalıyor, bilimsel toplantı merkezleri(!) ayrı telden. hasta mı tedavi edeceksin yoksa sorulduğu vakit lupusun tanı kriterlerini mi şak diye sayacaksın? tercihini ikinci seçenekten yana kullanan çaresiz öğrenci tabi ki de hasta görmeyi boşverecek. o sürede ve bulduğu her boş zaman diliminde gidip pratikte gereksiz, soruluğunda elzem olan, ömründe bir kere görmeyeceği bilmem ne sendromunun özelliklerini hatim edecektir.

    peki ne için? aile yönlendirmesi, yüksek gelir beklentisi, puanın yüksek gelmesi, nadiren de olsa insanlara faydalı olma isteği gibi nedenlerle girdiği fakülteden pratisyen çıkmamak için! mutlu bir gelecek için!

    çok mutlu bir gelecek, evet: hatırı sayılacak bir süre günaşırı nöbet, tutulan nöbet sayısının sadece bir kısmının ücretini alabilme, nöbette tek başına çaresiz kalıp müdahale gereken durumda ''napcam ben ya'' diye kara kara düşünmeler, diplomasız diplomasız 36 saat çalışma, insanların yüzüne bakmadan ''şunu şunu yaptır, sıradaki'' cümleleri, bir yandan ''artık siz açıp okuyacaksınız'' temelli bir eğitim, bulabildiği bir boş zamanda ''textbook mu okusam yoksa boşverip biraz uyusam mı'' çelişkileri, kan çanağına dönmüş gözler, ani hoca vizitine yastık iziyle giren yüzler, sinirli hastalar ve hasta yakınlarıyla bir nevi aşık atışmalarına dönen sakinleştirme işlemleri, hocadan-kıdemliden fırça, bölümüne göre bazen küfür yemeler...

    mutlu eder bunlar seni değil mi pratisyenliği beğenmeyen arkadaşım? peki neden beğenmedin pratisyenliği? neden ''ne istiyorsun sen'' diye sorulduğunda cevabın ''bilmiyorum ama pratisyenlik olmasın'' ey amaçsız?

    çünkü fakülteye girmenden itibaren sormaya başlarlar sana ''tıp ama hangi bölüm'' diye, alabilecekleri ''anestezi ve reanimasyon'' cevabı karşısında en ufak bir fikirleri olmasa bile.
    çünkü pratisyenler sadece ilaç yazdırmak için başvurulan katip zannedilir. nereden bilsin pratisyen peptik ülser ne, hipertansiyon ne, grip ne, ishal ne? fakültede öğretmemişlerdir herhalde. en iyisi devlet hastanesine gidilsin, olmazsa eğitim-araştırmaya gidilsin. para sorun değilse özele gidilsin daha iyi bakarlar ultrasonografik gözleriyle.
    çünkü pratisyen dağın başındadır. kar leoparıdır ne de olsa. dağın başında nasıl müdahale edebilir tek başına?
    çünkü üç aşağı beş yukarı sabit sayılabilecek bir geliri vardır. ömür mü geçer onla be allasen? hem ''artık bize sen bakacaksın'' derler.
    çünkü zamanla unutur bildiklerini sanki diğerlerine olmuyormuş gibi. gün boyu otursun, çay içsin, başka bir şey yapmasındır.
    çünkü pratisyene kız bile verilmez. aşkınız o kadar büyüktür ki, sırf sevgilin için olmamalısındır pratisyen.
    çünkü pratisyen hekim değildir(!) onuru da yoktur(!) pistir, kakadır(!)
    uzar gider...

    konusu açıldığında bu çünküler yüzünden neden ağlamaklı bir hale gelirsin peki ey geleceğin mutlusu? gördüğün gibi sistem olanaksızlıklarının ve insanların önyargılarının olduğu kadar senin de payın vardır bu listenin kabarmasında. üstelik senin deontolojik olarak sahip çıkman gereken bir durumken düşürüp, kıçına bir de tekme attığındır pratisyenlik. kabahati başkalarında arama, bir kabahat varsa bu konuda büyük ölçüde senin ve senden öncekilerinindir o da.

    azıcık da rakamlar konuşsun. iyimser rakamlarla mezuniyet döneminde maksimum %30'luk bir dilim kazanır o senin mutlu geleceğini. geri kalanın bir kısmı verir istifasını devam eder dershanelere, kamplara, kitaplara, sorulara paraları maraları saç, saç, saçmaya. diğer kısmı kar leoparına dönüşür. sonra kısır döngü başlar, pratisyen bir şey bilmez, oturup çalışmalı ve o dağın başından kurtulmalıdır. çünkülere bir çünkü daha eklenir.

    kazananı az, kaybedeni çok, nereden tutsan elinde kalan saçma sapan bir hal.
    kazananlar: umut sömürüsü ve paniğe dayalı yöntemle köşeyi dönen dershaneler, sınavı atlatabilenler (artık nasıl ve neyi kazanmaksa)...
    kaybedenler: hekimler, sevdikleriniz, hastalar...

    hayalleri bir süreliğine suya düşen, tekrar ''şimdi ne olacak'' sorusuyla karşılaşan, idealsiz girdiği fakülteden idealsiz çıkan, idealleri için girdiği fakülteden gördüklerinden soğuyup onlardan vazgeçerek mezun olan, atanıp kar leoparı olan ve gördüğü bir durum karşısında ''off şimdi ne yapıcam ben'' diye kara kara düşünen, insanlığa aykırı çalışma koşullarında gözleri kan çanağına dönüşen diplomasız hekimler...

    ders çalışırken size portakal soyan anneniz, gelir kaynağı babanız, ailesinin ''uzmanlığı kazanmadan göster ama elletme'' buyurduğu sevdiceğiniz, kendisini pek sevmeseniz de kıyaslanma konusunda sizi pek seven ruşen amca'nın oğlu sedat, sevgili yapımcınız şahin özer ve piste davet ettiğiniz değerli eşi ve diğer tüm sevdikleriniz...

    pratisyenliği ilaç yazdırma müdürlüğü sanan, ufak bir problemde çözümü daha yüksek basamaklarda veya daha yüksek ücretli yerlerde arayan, yine de derdine deva bulamayan, gezmediği doktor kalmayan, şehir dışında-dağın başında-ölüm döşeğinde-anasının beşiğinde biçare hastalar...

    durumun kötülüğü ortada. giderek daha da beter ve içinden çıkılmaz bir hale geliyor.

    acil müdahale gerekli!

    nefes alıyor, nabzı var, umutsuz bir vaka değil, durum düzeltilebilir.
    insanların umutsuzluğunu fırsata çeviren irritan madde tus dershaneciliğini durdurun.
    pratisyene derhal iki tane damar yolu açın ve hak ettiği onuru ona verin.
    yanlış bir ritim tutmakta olan tus'u ya kaldırın ya da dershanelerin dayattığı içeriğe göre değil, fakültelerde verilen eğitime göre ritim tutmasını sağlayın.
    hastaların, hasta adaylarının, kısacası halkın görüşlerini monitörize edin ve onlara önem verin. ters giden bir şey varsa düzeltmeye çalışın.
    son olarak da bu satıra kadar sabrederek okuyan okuyucunun da temiz hava almasını sağlayın.

    not: farkına varamadan da olsa yarattığı beyin fırtınası için gökçe'ye teşekkürler.
  • 2011 ilkbahar dönemi tıpta uzmanlık sınavı türkiye 1.'sinden gündeme yönelik samimi değerlendirme: "michael jackson'ın ölümü cidden üzüntü verici. liradan 6 sıfır atılması ise bence lüzumsuz olmuş..."

    (bkz: yaran zaytung haberleri)
hesabın var mı? giriş yap