• müthiş bir yapım gerçek bir dram, tuunbaq bence abartıydı olmasaydı da olurdu.
    --- spoiler ---

    kaptan francis'in "benim için öldü deyin" demesi ve orada kalması forumlarda düşünüldüğü gibi orayı benimsemesi filan değil kaptan olarak iki gemi ve 127 adam kaybederek başarısız olması, dönse ne anlatacak ki, tuunbaq ı anlatsa kimse inanmaz, birbirimizi yedik dese herkes uzak durur, belki 8-10 kişi kalsalar kaptan dan övgü ile bahsedecek birileri olacaktı, ama hiç şahidi yok herkesi kaybetmiş bir kaptan üstüne üstelik bu yaşadıklarından sonra normal bir hayata dönmesi imkansızdı..
    --- spoiler ---
  • the terror (2018)

    tarihte 1845 yılında keşif görevi için atlas okyanus'undan büyük okyanus'a geçit bulmak için yola çıkan ingiliz kaşif ve gezgin sir john franklin'in kaybolan iki gemisini konu alan, kaybolan gemiler ve mürettebat ile ilgili bölgedeki eskimolar ve seyir defterlerinden yola çıkılarak kitap haline getirilmiş gerçek bir öykünün dizi uyarlaması the terror. dizi, kusursuz atmosferi, izleyiciyi germekte en ufak sorun çekmemesi, oyunculukları ve muhteşem mekan kullanımıyla, gerçek bir başyapıt.

    https://1.bp.blogspot.com/…er_475+oct.+08+19.06.jpg

    nazik ve asil maskelerinin altındaki ingiliz sömürgeciliğini en başarılı ve çarpıcı şekilde anlatan dizi, kuzey kutbu'nun soğuk ve zorlu iklimini iliklerinize kadar hissettiriyor. sömürgeciliğin ve açgözlülüğün sınırın olmadığı bir zihniyet, buza oturduğunda bile yolları dinamitle açmaya çalışan bir açgözlülük... dizide çok kaliteli sahneler var gerçekten. ancak, atmosferi spoiler vermeden iki sahne ile anlat deseler, kesinlikle bu sahneleri seçerim.

    https://www.youtube.com/…be&ab_channel=tufantokadcı

    demire dokunduğunda insanın derisini koparan bir soğukluk... askerlerin maruz kaldığı soğuğu ve bölgenin havasını en iyi yansıtan sahneler bu ikisiydi ve gerçekten etkileyiciydi. soğuk hava, ayı saldırıları, bozulmaya başlayan konserveler ve canlı bir hayvan bulmanın nerdeyse imkansız olduğu kuzey kutbu'nun uçsuz bucaksız coğrafyası... hepsi harika anlatılmış ve insanın tüylerini diken diken ediyor. dizinin ilerleyişini ve finalini spoilersız anlatmak pek mümkün değil. o yüzden, yazının bundan sonrası spoiler içerir.

    ---spoiler---

    https://1.bp.blogspot.com/…movie-maker-n7zinptc.gif

    britanya denizcilik'in konserve ihalesini en düşük fiyat öneren şirkete vermesinin sonuçları çok acı olur. konservelerin lehimlerinin sorunlu olması konservelerin bozulmasına yol açarken, aynı zamanda da yiyen insanlar kurşun zehirlenmesi yaşamaktadır. zehirlenmeye bağlı bazı hastalıklar ortaya çıkar. vücutta dökülmeler, yaralar, morluklar, diş dökülmelerine yol açan zehirlenme sonrası, artık mürettabatın hayatta kalmaya çalışması çok çok zordur. aynı zamanda bu hastalıklar, insanlarda halüsinasyon görmeye kadar yol açar. düşünsenize, ayı saldırılarıyla ve donmuş bir denizin ortasında soğuk ve tipi ile uğraşırken, bir yandan da yiyecek stoğunuzun sizi zehirlendiğinin farkına varıyorsunuz. olanlar insana aklını kaçırtabilecek cinsten, ki zaten de kaçırıyorlar.

    https://1.bp.blogspot.com/…syhq/w411-h230/tenor.gif

    gelelim tuunbaq denen değişik bir yüzü ve oldukça iri olan bu canavarımsı ayı gerçek mi olup olmadığına. yoruma açık olduğunu kabul etmekle birlikte, bence gerçek değildi. her şeyden önce askerler hasta ve halüsinasyon görüyor. bu gördükleri ayı ise, ki birden fazla olması da muhtemel. hepsi canavar gibi tasvirliyor onu. ilk bölümlerde de değişik halüsinasyonlara şahit olmuştuk. özel kıyafet ile deniz altına inen askerin birini görmesi, ilk bölümde askere ölüm döşeğinde görünen eskimo gibi bazı halüsinasyonların görülebildiğini zaten biliyorduk. tuunbaq da bu halüsinasyonların sonuncusuydu. mürettabatın uğradığı ayı saldırılarının daha da yeşerttiği bir korkuydu bu. zaten de zehirlenmiş insanları yediğinde, zehirlenerek öldü. hickey dilini kesip ona uzattığında tuunbaq onu paramparça etti. buradan sonuçla, eskimoların büyü yapıyor olsa da ayının büyüyle hareket etmediğine dair bir gönderme olarak algıladım ben bunu. zaten de tuunbaq öldükten sonra, silna'nın büyü yaparcasına bir şeyler söylerek ağzına su damlatması da pek bir şeyi değiştirmedi. sonuçta, büyü bütün dinlerde, hatta en eski dinlerde bile kabul gören bir durum. o dönemde o bölgede yaşayan eskimolar, kendilerini ve yaşadıkları yeri işgalcilerden korumak için bazı büyüler yapmış olabilir. bu o büyülerin gerçekleştiğini göstermez. dizi bu durumun gerçek olup olmadığını izleyiciye bırakmayı tercih ediyor. kısacası ben bu saldırıların, sıradan ayı saldırıları olduğunu düşünüyorum.

    https://1.bp.blogspot.com/…er_473+oct.+08+14.10.jpg

    kaybolan iki gemi ve bir kişi dışında içinden kurtulan hiç kimsenin olmaması, diziyi çok etkileyici kılıyor. işgalci olsalar bile, kaderlerine terkedilmiş yüzlerce insanın, soğuk, açlık, hastalık gibi zorlu koşullarda ölmeyi beklemesi gerçekten çok etkileyici. kaptan francis'in kendisini aramaya gelen yurttaşlarını, arkasını dönük eskimo kıyafetiyle dinlemesi ve bulunmak istememesi, beni çok etkiledi. bugüne kadar izlediğim en etkileyici dizi sahnelerinde en üst sıralara yazarım bu sahneyi. oldukça yaratıcıydı. dizi, kalitesine ve en başından beri vadettiğine uygun şanlı ve etkileyici bir final yaptı. kaptan francis'in dönmek istememesini, zorlu koşullara rağmen ordaki insanların saflığı ve temizliğinden etkilenmesi ve kendisini keşfe gönderen zihniyetin kötülüğünün farkına varması olarak anlaşılır bir karar olarak değerlendiriyorum. bu arada chernobyl ve mad men dizilerinden aşina olduğumuz jared harris kaptan francis rolünü nerdeyse kusursuz oynamış. dizi, kıyıda köşede kalmış gerçek bir başyapıt. aksiyon değil, atmosfer, gerçekçilik ve müthiş mekan kullanımı arayanlara şiddetle tavsiye olunur.

    9.3 / 10
  • diziyi izledim. bunaltıcı, gergin, karamsar, deliliğin sınırlarında, tahammül sınırlarını zorlayacak derecede rahatsız edici. konusu da keza öyle. ben, ancient aliens hair guy nickli yazarın şu entrysini okuyuncaya kadar sadece kitap uyarlaması zannediyordum, meğerse gerçekten de yaşananmış bu olaylar.

    o entryi okuyunca kanım dondu adeta, aslında dizinin ne kadar iyi olduğunu, fantazi kurgular eşliğinde, olabilecek en iyi şekilde yaşanan olayların aktarıldığını, ne kadar iyi bir dizi ortaya çıkardıklarını anladım.
  • amerikalı yazar dan simmons'un 2007 yılında yayınlanan ve dilimize artemis yayınları tarafından kazandırılan korku romanı.

    gerçekten uyarlama olan bir roman usta bir anlatımla korku dolu bir şekilde sunulmuştur. yazarın anlatımı o kadar detay dolu ki, okurken insana üşüme geliyor, şahsen bana öyle oldu, hele de kışın okuyorsanız tadından yenmiyor.

    elbette her başarılı roman gibi bir gün bu da beyaz perdeye aktarılacaktır ve ben o günü sabırsızlıkla bekliyorum. iyi bir yönetmenin elinde çok güzel değerlendirilebilecek bir hikaye mevcut kitapta.
  • the terror, harikulade bir dizi olmuş.
    sanki her saniyesi dostoyevski'nin romanlarından bir kesit gibi.
    kasvetli bitmeyen kış, ölümün yaklaştığını hisseden ama kendini kandırmaya çalışmak zorunda olan gemi tayfası, melankolik ve realistik karakterler, müthiş oyunculuklar..
  • maritime hikayeleri manyağı olarak çok beğendim. jared harris'in aksanına alışmaya çalışıyorum hala. o her zamanki aksanı yok burada. kadro mükemmel, yönetmen şahane. gerilim başarılı.
  • dizinin ilk sezonu ve gelecek sezonki yapım notları ile ilgili geniş bir yazı yazdım. aşağıdan okuyabilirsiniz. daha kısa bir özet için ise aşağıya bakın.

    https://www.rosencruz.com/2018/08/the-terror-2018/
    ****************************************************************************
    dizi dediğin böyle olur. uzamadı sünmedi, tarihi gerçeklere dayanan hikayesini, inuit mitolojisinden efsaneler ile harmanlayarak harika bir korku-gerilim eseri ortaya çıkardı. son 2-3 bölümde de heyecanı zirveye çıkararak finalini yaptı.

    dizinin arka planı için şurayı okuyun. harika yazmış suser.

    (bkz: #75979298)

    diziyi kaliteli kılan şeylerden bir tanesi, pek tabii ki britanyanın bağrından kopup gelen kastı. figüran gibi ortada gezen oyunculara bile imdb'den bakıyorsunuz royal academy of bilmemne mezunu, taş gibi oyunculuk sergiliyorlar. korku, çaresizlik, bitkinlik, açlık hepsini muhteşem yansıtmış adamlar. amerikan hikayesi/kastı olsa şu iş gibi bir şey; kaslı, sarışın, bembeyaz dişli abileri koyar atmosferin içine sıçarlardı. burada adamların konuşmasında bile kalite akıyor. aksanına kurban olduklarım.

    cgi fena sırıtıyor. ilk etapta bilerek yapıldığını düşündüm. yaratığın aslında askerlerin kafalarında yarattıkları bir imge olabilme ihtimalli yüzünden böyle bir kanıya varmıştım. fakat ilerleyen bölümlerde kanlı canlı gemiyi ziyaret etmeye başlayınca ucuza kaçtıkları anlaşıldı. arkasında amc gibi bir network olan yapımcılar bu işi nasıl kotaramadılar anlamadım ama yaratıkla ilgili bazı detaylara şuradan ulaşabilirsiniz. adamlar uğraşmışlar.

    oyunculukların da pek başarılı olduğu söylenebilir. skyler white'ı aratmayan bir orospu çocuğu vardı mesela. cornelius hickey piçinden bahsediyorum elbette. hangimizin lisedeki sınıfında böyle bir şerefsiz yoktu? böyle kısa boylu, götü yere yakın, piçlikte entrikada bir numara. saç şekli bile bu yavşağın aynısıdır. nasıl bir canlandırmadır, nasıl bir oyunculuktur bu arkadaş?

    --- spoiler ---******************

    dr. goodsir karakterine ne demeli şimdi? bu naiflikte bir adamın bu seferde yaşadıkları, artık daha fazlasını kaldıramaması ve muhteşem finali. teğmen edward'ın açlıktan perişan haline gelmiş, ölmüş gibi duran ama aslında can çekişen halleri. blanky'nin şov yaparak veda etmesi ve geçidi bulduğunda gözlerindeki gülümseme. james fitzjames'in öleceğini anladığı andan itibaren içindekileri bir bir dökülmesi. savaş kahramanı falan olmadığını, ingiliz bile değil muhtemelen latin olduğunu ve hissettiği aşağılık mantalitesini, daha evvel kavgalı olduğu kaptana güzel güzel anlatması. kaptanın askerlerine gösterdiği şefkate rağmen birini bile kurtaramaması ve adamların gözünün önünde yamyamlığa başlaması. elinden yavaşça kayıp giden disiplin ve düzen hissiyatı.

    --- spoiler ---*****************

    ne desem ne kadar anlatsam boş. son yılların en başarılı işlerinden biri bu dizi. tarihi bir arka planı, gerilim ve korku öğeleriyle güzel harmanlamışlar. ilk bölümlerdeki gemi dekoru ve hissiyatı da harikaydı. ahşap gıcırdamaları, bardaklara dökülen romlar, klostrofobi. herşey başarı ile ve dozunda yedirilmiş. tavsiyem bu diziyi gecede 2-3 bölüm izleyin. kutuplardaki karanlık ve soğuk atmosferin içine daha da giriyorsunuz. ve bardaklar boş olmasın. kaptan francis crozier doldurdukça bardağa, bir shot da siz atın. *

    --- spoiler ---******************

    p.s. dizideki isimler biraz karıştırılıyor. ya da bana öyle geldi izlerken. hms terror'un kaptanı john franklin. bu abi tüm seferin de komutanı aynı zamanda. kendisi bir kaç bölüm sonra ortadan kalkıyor gerçi ama olsun. hms erebus'un kaptanı ve aynı zamanda keşif seferinin ikinci komutanı francis crozier. adama bazıları francis, bazıları kaptan crozier diyor. karıştırmamak lazım. kaptan franklin'in ikinci kaptanı james fitzjames. bu abi francis ile pek geçinemiyor ama finalde barışacaklar. thomas blanky yanılmıyorsam crozier'in sağ kolu ya da güvendiği adamı. harry goodsir iyi kalpli doktorumuz. bir de kibirli dr.macdonald var. kurşun ile gelen felaketi görmesine rağmen tepkisiz kalıyor. teğmenler john irving, edward little, george hodgson ve vesconte karakterlerine de dikkat etmek lazım. işler karışıp partiler ayrıldığında bu adamlar kilit rol oynamaya çalışıyorlar hikayede.
    --- spoiler ---******************

    edit: arkadaşlar gemilerin kaptanlarını ben de karıştırmışım. hms erebus'un kaptanı john franklin. hms terror'un kaptanı ise francis crozier. tam mürettebat listesine aşağıdan bakabilirsiniz.

    https://en.wikipedia.org/…hips,_provisions_and_crew
  • tuğla kitaplar kategorisinden güzel bir uyarlama. oyuncu ve dekorlar şahane. iki bölüm arası 6 ay atladılar gerçi ama olsun.

    bir de celal şengör'ün anlattığı kaşifler, bilim, araştırma ve gelişmiş ülkeler içinde güzel bir referans noktası... adamlar 2 gemi herşeyi göze alarak bilinmeyene yolculuk yapıyorlar. keşif, şöhret, ün ve ülkeleri için bilinmeyen tehlikelere göğüs geriyorlar ki bunca yıl sonra bile o gemi kaptanların isimleri hatta gemilerin isimlerini bütün dünya biliyor, duyuyor. bizdeki dizilerde ise böyle bir durum zaten yok üstüne koskoca sultan anca elçi tokatlıyor...
  • 2. sezonun gelmesine ihtimal vermediğim dizi. açıkçası bu iş biraz dizi değil de ''mini-dizi'' olmuş. hatta keşke direkt sinema filmi yapsalarmış.

    leziz oyunculuklar, mükemmel görseller, harika kurgunun yarattığı efsane bir hikaye. hikaye derken şunu hatırlatmakta fayda var. bu gerçek bir hikaye ve erebus gemisinin kalıntıları daha sadece 4 yıl önce, 2014 yılında bulunabildi. düşünebiliyor musunuz? kaybolduktan tam 169 yıl sonra. çok ürpertici.

    --- spoiler ---

    dizinin ana teması bana göre insanoğlunun çaresiz kaldığı zamanlarda medeniyet seviyesinden süratlen uzaklaşabileceği ve sadece kendini düşünen vahşi bir hayvana evrilebileceği üzerine. bu mesajı da dizinin en gıcık karakteri mr. hickey ile izleyiciye küfrettire küfrettire verdiler. karakteri oynayan adam nagaitis o kadar iyi iş çıkarmış ki, ben hayatımda dizi karakterleri içerisinde bir tek joffrey baratheon piçine bu kadar küfrettim.

    henry goodsir'ü oynayan paul ready ve gönlümüzün kaptanı, adamın dibi francis crozier'i oynayan jared harris`'de inanılmaz iş çıkarmış.

    goodsir'ün kalça bölgesinin hain tayfa tarafından löpür löpür sömürülmesi, thomas blanky'nin kendini bile bile feda etmesi, gönülsüz aşkın mahsulü olan james fitzjames'in dramatik ölümü, final sahnesinde kaptanımızın kurtarma ekibiyle geri dönmemesi bana neden drama dizilerini izlerken zorlandığımı bir kere daha hatırlattı. duygusallığım bu sahnelerde resmen tavan yaptı. hain herifler orada goodsir'ün kuru götünü kızartıp yerken epey duygulandım :(

    sonuç olarak epey güzel diziydi fakat 2 bölüm eksik yapılabilirmiş, biraz gereksiz uzamış. bir de tuunbaq'ın tam olarak ne olduğunu ben anlayamadım. anlatmak isteyen varsa yeşillendirebilir.
    --- spoiler ---
  • bir amc dizisi. en başta şunu söylemek istiyorum breaking bad ve the walking dead dizilerinin başlangıcında duyduğumuz “ previously on amc’s ... “ kalıbını duymak çok hoş oldu.
    iki sezon birbirinden bağımsız ilk sezonu izleyip bıraksanız da olur. bazı arkadaşlar devam etseydi demiş ama chernobyl’de olduğu gibi tadında bırakmaları hoş olmuş. şahsi fikrim ikinci sezonu izlemeyin tek sezonluk mini dizi olarak düşünün.
    gelelim 1. sezona, gerçekten muazzam bir gerilim başyapıtı. her şey muazzam; oyuncular, konu, sahneler, mekanlar ve final..
    dizi tarihinin en iyi kadrolarından birisi bence.
    chernobyl’ de muazzam bir iş çıkaran jared harris
    game of thrones’ da kalplerimizi fetheden mance rayder rolündeki ciaran hinds
    yine game of thrones’ dan bildiğimiz çok sevdiğimiz bir karakter olmasa da oyunculuk olarak the terror’ ün son 4 bölümünde zirveye çıkan tobias menzies
    yine game of thrones’dan bildiğimiz tadımlık rolleriyle gönülleri fetheden bir oyuncu olan
    clive russel
    ve bence dizinin en iyi oyunculuğunu sergileyen, chernobyl’ den bildiğimiz adam nagaitis

    konuya gelirsek ilk sezonun konusu amerikalı yazar dan simmons'ın the terror isimli romanından uyarlanmış. dan simmons’ ın bu romanı 1845- 1848 yılları arasında kuzeybatı geçidi'ni bulmak için erebus ve the terror gemilerinin kuzey kutbu'na olan kayıp seferinin kurgusal bir açıklamasını yapmaktadır. yani dizide yer alan hikaye gerçek olaylar silsilesine dayanmaktadır. hindistan ve uzakdoğuya ulaşma çabalarıyla kraliçe’nin emriyle yola çıkan bu iki gemi viktoriya boğazına kadar ilerlemiş ve burada kara saplanıp kalmıştır. dizi ve kitap iki geminin mürettebatının başından geçenleri bolca gerilim ve dram şeklinde anlatıyor. dizide uzun uzun gereksiz diyaloglar yok, durup durup uzaklara bakmalar yok, gereksiz smimiyetsiz küfürler yok, daha çok izlensin diye araya serpiştirilen sevişme ya da öpüşme sahneleri yok. sadece tamamen saf ve çok sağlam oyunculuk ve hikaye var. kesinlikle hiçbir açıdan pişman olmayacağınız bir ilk sezona sahip. özetlersek;

    - korku bir tercihtir billy.
    + hayır dostum cahillik bir tercihtir.
hesabın var mı? giriş yap