• jane campion, the piano (1993) filmiyle cannes film festivalinde büyük ödülü kazanan ilk kadın yönetmen olması hasebiyle sinema dünyasında hatırı sayılır bir yönetmendir. hatta kendisi, julia ducournau titane (2021) filmiyle altın palmiyeyi kazanana değin büyük ödülü kazanan tek kadın yönetmen olma unvanını da uzun süredir üzerinde taşıyordu. bu arada campion'un "the piano" ile birlikte başyapıtlarından bir diğeri olan 2009 yapımı bright star filminden beri uzun metraj film çekmediğini de hatırlatmak isterim. bu uzun arada tüm enerjisini, izlemenizi tavsiye edeceğim top of the lake isimli diziye yoğunlaştırmıştı.

    campion tam 12 yıl sonra kamerasını sert ya da sert görünmeye çalışan erkeklerin dünyasına çeviriyor. campion'ın bu filminde, benedict cumberbatch ve kodi smit-mcphee'nin ustalıkla canlandırdıkları phil ve peter karakterleri üzerinden, aslında oldukları gibi görünmeyen iki erkeğin bir kadın etrafında verdikleri, şiddet içermese bile gerçekte oldukça şiddetli geçen mücadeleyi izliyoruz.

    phil ve george, karakterleri birbirine hiç benzemeyen, maddi durumları iyi, büyük bir çiftliğin sahibi iki erkek kardeştir. phil, maço, aksi ve sert mizaçlı iken; küçük kardeşi george ise bir o kadar sakin, uyumlu ve yumuşak başlıdır. peter ve annesi rose ile tanışacağımız yemek sahnesinde bu iki kardeşin karakterleri de gözümüze iyicene sokulur. phil, feminen kabul edilen hal ve hareketleri yüzünden peter'ı aşağılayıp annesi rose'ı da bu yüzden ağlatırken; george ise abisinin arkasında bıraktığı maddi ve manevi hasarı tamir etmenin gayretindedir. zaten george, bu andan sonra gönlünü rose'a kaptıracak ve yalnızlığına ortak olduğunu düşündüğü ve çok sevdiği bu kadını evlenmek suretiyle, abisinin mutlak hakimiyeti altındaki çiftliklerinin içine sokacaktır. phil ise bu durumdan hiç hoşnut olmaz. rose'u küçümsediğini ve onu hiçbir zaman benimsemeyeceğini her an ve koşulda açıkça belli eder. tabi annesine yapılan bu baskıları peter'ın hoş karşılamayacağı da çok açıktır.

    -spoiler-

    filmde öne çıkan köpek ve tavşan, aslında iki ana karakterin bir temsilidir. köpek, peter'ı temsil ederken; tavşan ise phil'den başkası değildir. filmin sonunda, kendini bir köpek gibi güçlü gören ama aslında bir tavşan kadar zayıf ve çaresiz olan phil, tavşan gibi küçük gördüğü fakat bir köpek kadar güçlü olan peter tarafından alt edilecektir.

    peter ilk tanıştığı andan itibaren phil'i, filmin başlarında ilerde bir cerrah olmak için kesip biçtiği tavşan gibi yakından inceler. incelemek zorundadır çünkü çok sevdiği annesinin mutluluğu ve hatta hayatı phil'in ortadan kalkmasına bağlıdır. zira phil yaşadıkça, peter'ın annesi rose, phil'in yarattığı psikolojik baskılar altında kendini daha fazla alkole teslim etmekte ve giderek ölüme yaklaşmaktadır. bu arada phil'in rose'a neden böylesine kafayı taktığı filmde pek anlatılmıyor. kardeşini elinden alacağını düşündüğü için mi, bir servet avcısı olduğuna inandığı için mi, çiftlikteki hakimiyetine gölge düşürebileceği için mi yoksa sadece bir kadın olduğu için mi rose'dan nefret ettiğini bilemiyoruz. fakat bildiğimiz bir şey var o da phil'in rose'un oğlu peter'a ilk andan itibaren ilgi duyduğu.

    phil, sert görünerek aslında eşcinsel kimliğini saklamaya çalışan bir erkektir. bunu da peter'ın bir cerrah titizliğinde yaptığı gözlemler sayesinde öğreniriz. peter, phil'in herkesten gizlediği bir kutunun içinde çıplak erkek resimlerinin yer aldığı dergiler bulur. peter, phil'in eşcinsel olduğunu anlamasıyla birlikte peter'ı bir tavşan gibi tuzağa düşürecektir. kütüklerin arasında kalıp yaralanan tavşan, bu sebeple phil'den başkası değildir. phil, kendi aptallığıyla tavşan gibi kendi kendini tuzağa düşürmüş ve o tuzaktan yaralı bir şekilde çıkmıştır. yaralı tavşanı kurtaran peter ise tavşanı gözünü kırpmadan öldürdüğü gibi filmin sonunda peter'ı da soğukkanlılıkla öldürecektir.

    normalde yakıp yok edeceği hayvan derileri, kızılderili bir adam ve oğluna rose tarafından karşılıksız verilen phil, bunu öğrenince çocuk gibi sinirlenip ağlar. gerçekten de phil çocuktan farksızdır. çocukken, kendisine rol model bellediği bronco ismindeki kovboyla yaşadığı ve hala unutamadığı muhtemel eşcinsel ilişkiyi bu sefer kendisi bronco olacak şekilde peter ile yaşamak istemektedir. o yüzden peter'a aynı bronco'nun da ona öğrettiği gibi at sürmesini göstermekte ve sürekli peter ile ilgilenmektedir. bir yandan peter'a "sana erkek olmayı öğreteceğim, annen seni bir kız çocuğu gibi yetiştirmiş" derken aslında aklından geçenler onu koynuna almaktır. belki de rose bunu sezdiği için phil'in peter'dan uzak durmasını istemekte ve phil de bu sebeple rose'dan peter'la arasına girdiği için ölesiye nefret etmektedir. burayı tam olarak bilemiyoruz tabi.

    elinden oyuncağı alınan phil, rose'a daha çok öfke duyar. bu anlara şahit olan peter ise artık harekete geçmesi gerektiğini yoksa geç kalabileceğini kavrayacaktır ve phil'e kendi hayvan derisini vermeyi teklif eder. peter'ın bulduğu hayvan derisi, şarbondan ölmüş bir öküzün derisidir. tavşanı yakalamaya çalışırken elini kesen phil, bu deriyi suda yıkarken deriden mikrop kapar ve şarbona yakalanıp ölür.

    phil başından beri peter'ı küçük görmüştür. kendisinin küçükken kendini tamamen bronco'ya teslim ettiği gibi peter'ın da ona tümüyle teslim olacağını ve o ne derse yapacağını zanneder. peter da bunu sezmesiyle birlikte, tanıştıkları süre içerisinde phil'in bu şekilde zannetmesini sağlayacaktır. aslında intihar etmiş babasından bahsederken peter, babasının onun hakkında söylediği "güçlü olma artık biraz da kibar olmaya çalış" nasihatını phil'e ağzından kaçırmıştır. phil ise bunu duyar duymaz güler ve "baban yanılmış" der, her şeyi çözdüğünü zanneden havasıyla. halbuki peter'ın babası haklıdır. peter çok güçlü bir çocuktur. ayrıca, annesinin mutluluğu için bir adamı kandırıp onun ölmesine yol açabilecek kadar da zeki biridir.

    nihayetinde köpek, tavşanı öldürür. sahte bir erkekliğin içerisinde yaşamaya çalışan phil, peter'ın sahteliğini göremeyecek kadar körleşmiştir. onu kör eden şey ise etrafında kurduğu erkeksi dünyadan başka bir şey değildir. bu dünyada tek istediği ise uzaktaki dağlara bakarak hayalini kurduğu geçmişte yaşadığı hazzı geri getirebilmektir. ancak onu bekleyen son çok farklıdır. çıplak erkeklerle dolu hayali haremini yönettiğini zannederken gönlünü çalabileceğini düşündüğü yalancı bir erkek cariye tarafından sarayında kendini ölmüş bulur.

    -spoiler-
  • benedict'in 10/10'luk bir görümce performansı sergilediği film.
  • ****spoiler****
    atı niye dövdün orospu çocuğu? :(
  • derinlik psikolojisi bakımından oldukça tutarlı,oldukça iyi film.gelin bakalım.

    gerisi spoiler

    phil ve george birer kasaba insanları,aynı çiftliğin idaresini paylaşan iki birader.george tam anlamıyla dengeli,ılımlı bir kendini beğenmiş.arzusu çevresindeki cemiyette yükselmek ve bu uğurda samimiyetsiz burjuvai ilişkileri göğüslemeyi ve politikasını yapmayı kabul etmiş bir centilmen.bir amerikalı iş adamı stereotipi adeta.mutluluğu ve hayattan keyif alması phil gibi 'alfa' zorunluluklarını yerine getirmesine bağlı değil.kendi sınıfındaki insanlarla çay kahve içerek sosyalleşme yalanına ayak uydurması onun için yeterli çünkü insanlarla arası açık.aldığı eğitimle,kendini yetiştirmesiyle özgürleşmiş ve uygarlaşmış bir insan olsa dahi bir hayat insanı olamadığı için içerliyor.fakat değişime açık,gereğinde her türlü kıyafeti giyip temizlenebilen gerektiğinde ise eline peçete alıp garsonluk yapabilen kafası rahat biri.bu ruh hâli ise çiftlik ve kasaba ilişkileri ekseninde onu yalnızlığa itmiş,sonrasında rose ile bunu giderebildiğine ve ortak duyguları paylaştıklarına inanıyor.halbuki rose,bambaşka bir geçmişin ve kafa yapısının ürünü.

    alkolik kocasının intiharından sonra ipleri alması gerektiğini düşünen ve dominant anneyi oynayan rose,işyerinde de oğlunun patronu.hayatı hizmet etmekle geçen rose ağlarken phil hakkında 'just another man' derken tamamiyle samimi.kendisine saldıran,değer göstermeyen,kişiliğini umursamayan başka bir insan sadece.rose'un evdeki alkolizmini tetikleyen her ne kadar phil'in gösterdiği baskı olsa da george kardeşimizin tüm centilmenliğine rağmen şatafatlı sofra ortamında rose'dan beceremediği piyanoyu çalarak çiftliğin ve kendi itibarının arttırmasında ısrarcı olması,kadından mütemadiyen hizmet beklenen yılların acımasızlığını gotik bir şekilde anlatıyor.20lerin amerikasındaki alkolizm çılgınlığının sosyo ekonomik temelleri başka olsa da dönemsel olarak da tutarlı bir şekilde bir ev hanımı daha çareyi alkolizmin hayaller diyarına kaçmakta buluyor.kafa kıyak gezdiği günlerde george'un yokluğu,phil ile devamlı bir kabul edilme savaşı hâlinde bulunması,evde bile iktidarını kuramazken oğlunun da kendi kontrolünden çıkmaya başlaması çok zora sokuyor rose'u.zaten en son krize girdiğinde veriyor derileri,hayatın gururlu olmaya zorladığı bir insan tutumundan ve karakterinden hemen vazgeçemez.deriler üzerinde olsa ben kararlarım ve söz hakkımla buradayım,egom ve gücüm burada demeye çalışıyor.

    phil tamamiyle sorunlu,hikayenin merkezindeki kişi.tüm bu yeterlilikleri için kardeşini kıskanan,ona 'fatso' derken içten içe geçmişten beri kendisiyle kurduğu bağın zayıflığına içerleyen biri.cinsel kimliğini ve yumuşak karakterini ifşa edemediği için çevresine asla güven duyamamış; tek bağlı olduğu insan,yanındayken 'huysuz ve tütün bağımlısı kaba lider kovboy' imajından birazcık olsun sıyrılabildiği ve aynı yatağa girdiği kardeşi.george'un değişmesi ve kendi düzenini kuruyor olması phil'in savunma mekanizmalarını iyice sivreltiyor.üslubunu sertleştiriyor.

    saldırgan tipte insanlar,başarısızlıklarına bahane bulmak zorundadırlar.yüksek ihtimalle pasif olduğu bir eşcinsel ilişkiye girdiği geçmiş sevgilisini kaybetmesi yahut terk edilmesi,bu sırrı kimseye açamaması ve bir anlamda bundan sonraki hayatını 'iğdiş edilmiş' olarak yaşayacak olması bir adım ileri gidememesine ve hastalıklı bir ruh geliştirmesine yol açıyor.yetersizliğini yıkanmayarak,hırpanileşerek ve sık sık meditasyonvari zaman geçirerek gidermeye çalışıyor.yaprak ve dergi koleksiyonlarında cisimleşmesinin yanı sıra cinsel kimliğini sadece harem özdeşleşmesi üzerinden kovboylar arasındaki konumuyla yaşayabiliyor.peter'i adam edeceğine inanması ve onu sözde kanatları altına alması geçmişle olan hastalıklı bağını ve kovulduğu cennete bu sefe 'bronco olarak' dönme arzusunu açığa vuruyor.

    peter ise hikayenin en zeki,en soğukkanlı,en sağlam insanı.ipleri belli ölçüde ona verip,yönetmenin ikili arasında sapına kadar freudyen bir ilişki kurdurduğu annesine sahip çıkıyor ve özgürlüğünü herkes için en iyi sınırlarda yaşarken tüm aşağılamalara göğüs gerip kasaba düsturunda olduğu gibi yaşamayı becerebiliyor.tavşanı açıp inceleyen bilimci reis,zayıf noktalarını öğrendiği phil'i de benzer bir metodla kazanmayı beceriyor.herkesin iyiliği adına ondan kurtulması gerektiğini hikayenin başında köye ilk geldiklerinde kavramış peter,o dönem kimsenin garipsemeyeceği bir yolla phil'e şarbon bulaştırıp ondan kurtuluyor.

    finalde phil'in hep karşı koyduğu şekilde yıkanıp temizlenmesi,tıraş edilip giydirilmesi toplumsal yaşamın ne kadar totaliter olduğunu anlatmak için bir metafor olarak okunabilir.

    sinematografik bakımdan ve özellikle müzik açısından ise tastamam bir film,son yıllarda alıştığımız büyük mekanlarda ve cemiyet arasındaki sıkıntılı bireylerin resmedilmesi filmlerde benzer şekilde oluyordu fakat bu filmin kendine has bir temposu,draması,kamera üslubu var.ne melankolik ne naturalist ne de pastoral.tamamen sahici olunmaya uğraşılmış bana kalırsa.çok beğendim.

    8.1/10
  • filmekimi nde arzı endam eylemiş filmdir.

    --- spoiler ---

    özeti: güvenme yetime, gelir koyar götüne olan film
    --- spoiler ---
  • tersyüz edilmiş bir hikaye. derin okumalara çok açık. ilmek ilmek işlenmiş dingin bir anlatımı var filmin. benedict cumberbatch nefis bir oyunculuk sergiliyor. çok sağlam. kimin güçlü kimin zayıf olduğunu hikayenin sonunda ayakta kalan belirler. roman tarzında çekilmiş iyi bir film izliyoruz.

    oscar yarışında birkaç adaylık alacağa benziyor.
  • dün taze taze izleyip, hemen yorum yapma gafletinde bulunduğum için bugün kendi içimde sindirdiğim sonuçları anlatacağım film. daha önce yönetmenin gay ve kızılderililer üzerinden bir günah çıkarma yorumunda bulunmuştum. bu düşüncem hala geçerli ancak tabi ki filmin genel derdi kesinlikle bu değil.

    öncelikle filmde bazı olaylar ve karakter gelişimleri ani olduğu için, ilk başta bazı şeyler saçma gelebilir. ancak yönetmen bazı boşlukları sizin doldurmanızı istiyor. bu yüzden de 1900'lerin başlarında bu uzaktan pek de masum ve ezilen gibi görünen sevimli çiftimize yani rose ve oğlu peter'a bir göz atalım.

    spoiler
    bana bu çift nedense norma bates ve norman bates'i hatırlattı. anne tatlı, sevecen bir kişilik olarak sunuluyor bize... ancak evlendikten sonra benedict cumberbatch'ın canlandırdığı phil'in zorbalığıyla bir anda karakter değişime uğruyor. kendini alkole veriyor, hasta yataklara düşüyor. sonra izleyici olarak baktığınızda size yönetmenin bu olayla ilgili çok da fazla bir şey sunmadığını görüyorsunuz. evet ortada bir zorbalık var ancak kadını delirticek kadar da bir durum olmadığını düşündüm. ve kendi kendime acaba bu herif kadına fiziksel anlamda da tacize mi başvuruyor diye sormadım da değil.

    daha sonra öğreniyoruz ki, böyle bir durum söz konusu değil, çünkü kadın düşmanı gibi görünen phil, gizli bir eşcinsel. sürekli kovboy eşyalarını kullandığı, erkek kardeşine bile bahsetmekten çekinmediği ölen akıl hocası, phil'in sevgisiliymiş... bastırdığı eşcinselliğin acısını da nancy boy diyerek dalga geçtiği peter'dan çıkarıyor. bunu da peter'ın annesinin sözde intikamını almak isterken yapılan bir üstü kapalı itiraftan öğreniyoruz.

    buraya gelene kadar peki peter sadece homofobinin ve annesinin maruz kaldığı baskının intikamını mı aldı? sorusunu kendimize sorduğumuzda annenin de aslında çok da masum olmadığını görüyorum. belki de tıpkı intihar eden baba olayında olduğu gibi anne burada manüpilatif bir rol oynuyor. oğlanı phil'den kurtulması konusunda ikna ediyor. babanın intiharı diyorum, çünkü yönetmen burada da açık kapı bırakıyor. baba sadece oğlunun eşcinsel olmasından ötürü utanç duyduğu için mi kendini astı? yoksa anne ve oğulun bu olayda da mı bir parmağı var? ya da sadece oğulun mu?

    en başta karakter tepkilerinin ve gelişimlerinin olaylar esnasında doğrudan yansıtılmadığını söylemiştim. mesela phil'in abisinin tepkilerine bakalım. son derece sessiz ve ağırbaşlı davranıyor. muhtemelen o da kardeşinin gizli bir eşcinsel olduğundan haberdar. phil'in cenazesinde ağlamadığı gibi filmin finalinde de eşini uzunca öperek mutlu sona ulaşıyor.

    bu bağlamda filmde esas kötü görünen phil karakterinin de tam anlamıyla kötü olmadığını, o dönemin şartları itibariyle böyle davranmak zorunda kaldığını düşünüyorum. yani sonuç olarak filmde kimse masum değil.
    spoiler

    son olarak filmin yönetmeni jane campion'ı ve filmin müziklerini hazırlayan radiohead'den tanıdığımız jonny greenwood'u ayrı ayrı tebrik etmek gerekiyor. hem görsel hem de işitsel anlamda brokeback mountain'dan bu yana bu kadar keyif almamıştım.

    8/10

    edit: ekleme.
  • filmi izlerken nuri bilge ceylan hollywood'a transfer olmuş ve abd taşrasında yaşanan ödipal çelişkileri konu edinen bir dönem filmi çekmiş gibi hissediyorsunuz.
  • dün, tüm dünyaya dağıtımı netflix aracılığıyla yapılan film benim açımdan bu senenin en derinlikli draması. film, western türünün klasik çatışmalarından (kızılderili-beyaz, kanun kaçağı-şerif vb.) çok farklı bir yerde konumlanıyor. türün klişelerinin tersyüz edildiği bir diğer çok başarılı drama 2019 yapımı first cow’du. özellikle son yıllarda herhangi bir türü sadece araç olarak kullanan, psikolojik ve içsel çatışmalara ya da türün geleneksel dertlerinden/klişelerinden farklı yerlere odaklanan inovatif senaryolar dikkat çekiyor. her ne kadar son yıllar desem de bu kırılma aslında 2000’lerden beri mevcut. (tabii ki western diyince akla 2005 yapımı brokeback mountain da geliyor.)

    uyarı: yazının devamı hassas bünyeler için spoiler içerir.

    thomas savage’ın aynı adlı romanından uyarlanan the power of the dog, 1925 yılında montana’da geniş bir çiftliğe sahip olan iki kardeşin hikayesini konu ediyor. iki kardeşin arasındaki güç hiyerarşisini film boyunca kestiremiyorsunuz ve bu muğlaklık neredeyse her sahnede izleyiciyi tedirgin ediyor. zira iki kardeş arasında örtülü bir çatışma olduğu ortada. kardeşler 25 yıldır aynı çatı altında yaşamlarını sürdürüyor. ancak hayatları, george’un genç dul bir kadınla (rose) olan beklenmedik evliliği ile alt üst oluyor. phil ise çiftliklerine yerleşen bu kadının varlığından rahatsız olduğunu gizlemiyor. filmdeki çatışmaların her an açık şiddete evrilmesini bekleyen seyirci hep ters köşeye yatıyor. ne bir silah görüyorsunuz ne de bir silahın patladığını. bu açığa çıkmayı bekleyen enerji film boyunca tekinsiz bir atmosfer yaratıyor.

    filmi güzel kılan bir diğer detay protagonist’in yani ana kahramanın muğlaklığı. her ne kadar kardeşlerden phil merkezde gibi gözükse de filmin ikinci yarısında rose’un oğlu peter daha baskın. aslında filmde sadece bir mit olarak duyduğumuz, yıllar önce ölen ama phil üzerinde inanılmaz büyük bir etkiye sahip bronco henry belki de en çatı karakter.

    filmdeki anlatının derdine baktığımızda tek bir odak belirlemek zor. bu da filmi çok katmanlı, farklı okumalara açık bir hale getiriyor. bana soracak olursanız odakta erkeklik, otoriteden bağımsızlık arayışı ve cinsel kimlik bunalımı var. phil’in bir grup erkek içerisinde çıplak elleriyle bir öküzü iğdiş edişi; onun “tam erkek” olma iddiasının bir uzantısı ama aynı zamanda erkekliğinin kırılganlığını da sembolize ediyor. gölgesi tüm filme sinmiş bronco henry, phil için erkek olmanın tam karşılığı. bronco, phil’e erkek olmayı öğretmiş ama aslında sanki bunu onu iğdiş ederek yapmış. bu toksik olduğu anlaşılan ilişki bronco öldükten yıllar sonra bile phil’i bir halatla bağlıyor ve phil de bunun farkında. aslında kardeşlerin özellikle phil’in hayatı önceki yüzyılda ortadan kaybolmaya başlamış kovboyluk hayaletine sıkı sıkıya bağlı. geçmişi sürdürmekteki ısrar kökten belki de babadan kurtulamamanın yarattığı bir sonuç. (bu arada kardeşlerin gerçek babası da hayatta ve inanılmaz silik bir karakter olarak resmedilmiş.)

    tam da bu noktada hayatlarına giren kardeşinin eşinin oğlu (rose’un oğlu) peter bu döngüyü kırmada phil’e işlevli gözüküyor. kendisi de erkek olmayı öğretebileceği bir figür bulmayı başarabilirse zincirlerinden kurtulacağını uman phil kardeşinin eşine yönelik tüm tepkiselliğine rağmen “gerçek bir erkek olmaktan uzak” olan peter’a “babalık” yapması gerektiğini düşünüyor. bronco ve phil arasındaki ilişki biçimi bir sonraki nesilde phil ve peter’a taşınıyor. aslında bunu phil umuyor, çünkü peter otorite figürünü arkada bırakma noktasında çok daha güçlü içsel silahlara ve donanıma sahip. bu silahları da titizlikle kullanmaktan geri durmayacak.

    filmdeki bütün oyunculuklar övgüyü hak etse de bence phil rolündeki benedict cumberbatch zaten başarılı kariyerinin en iyi işine imza atmış. görüntü yönetmenliği harikulade! filmde sıklıkla tercih edilen kartal gözü kamera kullanımı geniş/sonsuz arazilerin sunduğu ferahlığı teskin ederken, karakterlerin hayatlarında tek bir adım atamayacak kadar kendilerini köşeye sıkıştırmış olmaları çok güzel bir tezat. müzikler, radiohead’in gitaristi jonny greenwood’a teslim edilmiş ve sonuç yine harikulade. filmin tamamen kendine has anlatısı, çok özgün müzikal bir tarzla destekleniyor. dönüp dönüp dinlenesi bir soundtrack olmuş.

    filmin 2022’de bol oscar alacağına kesin gözüyle bakıyorum. törenden “en iyi film” ile dönmesi de bence büyük olasılık.
  • kendisinden önce, sözlük yazarlarının analizine yönlendiren film.

    --- spoiler ---

    bir çoğu ülkeden çekip gitmeyi olumluyor ama aslında yaşaması gereken yer tam da burası.. türkiye.. dünyadaki eşcinsel hareketin farkında değil.. kendi mantığına uygun gelen son derece lokal burada ancak soluk bulan dar, sığ, iki boyutlu eşcinsellik kavramına bakış açısını filmde göremediği için rahatsız vs. bu netflix de yine mi propaganda yapıyor yine mi her şey eşcinselliğe bağlanıyor diye isyanlarda.. bakın iyidir kötüdür demiyorum.. sizin algınız da çok güzidedir ama batıdaki algı bu.. son 20 yıldır özellikle son 10 yıldır değişen oturan batıdaki algıyı bir anla önce.. ne olduğunu hangi katmanlara sahip olduğunu anla, ondan sonra da malumun ilamına şaşırmaya devam etme..

    filme gelirsek;
    bu kalitede bir filmi her yıl ancak 1-2 kez izleme fırsatı buluyorum. bana fazla özgün geldi.. açıkçası kıyaslayabileceğim, hikaye omurgasını benzeteceğim film düşündüm, bulamadım. karakter gelişimleri yeterince ortaya koyulamamış eleştirileri var, ben kafamdaki hikaye denklemi açısından sorguladığım parametreleri karakterlerde genel olarak buldum. biraz o denklemden bahsetmekte fayda var;;

    phill filmin başında roma'nın kuruluş efsanesinden bahsediyor. entelektüel bir kimlik olduğuna o noktada işaret edildiğini düşündüm. devamında üniversite okuduğunu ama bırakıp eve döndüğünü falan duyuyoruz. bronco henry ile tanıştığı dönemin
    filmde özellikle belirtildiği dönem bu dönem. phill 'in hayatının bu noktada değiştiğini anlıyoruz. rol model bronco ne ise phill de o olmuş aslında üç eksik beş fazla.. bronco gibi sert, kaba saba, evde yıkanmıyor, dışarıya ait eve değil vs.. gibi özellkilere şahit oluyoruz.

    phill kardeşi george ile yalnızlığını gideriyor. george için aynı şeyi söyleyemesek de.. adamlarına içki içmeleri için izin verdiğinde kendisi george'u bekliyor. adamları nehirde yıkanırken phill onların aralarına sokulmuyor. george daha kibar ve şehirli kaldığı için kendisi ile george arasında bir nevi cinsel yönü olmayan bronco - phill ilişkisini yaşıyor.. tabi rollerin değiştiği.. bütün bunların üzerine, george'u rose'a kaptırmış gibi hissetmesi, nefret duyması anlamlı hale geliyor.

    peter'ın en efemine halini, akabinde phill'in peter'ı ilk kez yanına çağırdığı o, phill'in adamları önündeki yürüyüşünde izliyoruz. gelişen olaylar o efemine tavrın kasıtlı olarak segilendiğini bize işaret ediyor.

    zekice tasarlanmış cinayet hikayesi ve bunu izleyiciye adım adım emareler sunarak anlatması ve her izleyicinin kendi çıkarım deneyimine maruz kalması, başarılı bir yönetmenliğe işaret etti.

    evet bazı konularda biraz daha fazla açıklama talep etmek izleyicinin hakkı olabilir. ancak bende böyle bir talep oluşmadı. eşcinsellik unsuru hikayede yerli yerine oturmuş, önemli bir zamk görevi görmüş. peter phill ilişkisindeki safhalar biraz da iyi oyunculuğun yardımı ile tutarlı şekilde aktarılmış.
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap