• kendini bir kadının portresi (daha doğrusu bir leydi'nin portresi, ki on dokuzuncu yüzyılda bu sözcüğe çok fazla anlam (zenginlik, soyluluk, çalışmak zorunda olmamak) yüklenmekteydi) olarak tanımlayan bu henry james romanının kadınlık haline dair kayda değer herhangi bir kelam ettiğini söylemek zor. kendi ifadesiyle edebiyatta gerçekçiliğe önem veren james'in romanında gerçekçiliği sorgulanacak pek çok şey var. örneğin --buradan sonrası spoiler içeriyor-- romanın baş karakteri olan isabel archer'ın çok sayıda ve çok sadık hayranları var. kitapta öyle ahım şahım güzel olarak betimlenmeyen, üstelik karakterinde de herhangi bir olumlu haslet bulunmayan (bunu james fark etmemiş olabilir, ama okuyucu için çok açık), soylu veya zengin de olmayan, hatta amerika'dan göçen isabel'in neden bu kadar cazip olduğunu açıklayacak herhangi bir bulgu yok. isabel'in talipleri arasında amerika'da bir zamanlar ümit verdiği, sonra da "git başımdan" diye savmasına rağmen ömür boyu peşini bırakmayan casper goodwod; kendi ifadesiyle isabel'i ilk gördüğü andan itibaren büyük bir aşkla seven lord warburton, yine isabel'e duyduğu aşka rağmen ölümcül hasta olduğundan aşkını dile bile getirmeyen, tüm iyiliği ve sadakati ile isabel hayatta istediklerini yapabilsin, istediği gibi dünyayı dolaşabilsin ve para yüzünden evlenmek zorunda kalmasın diye babasından kalacak mirasın yarısını isabel'e bırakan kuzeni paul touchett. isabel romanın başında sürekli "dünyayı dolaşmaktan" ve "evlenmemekten" bahsediyor ve kendisine bahşedilen serveti istemediğini belirtirken o servetin yokluğunda nasıl yaşayacağına dair de bir plan ortaya koymuyor. bu durumda aslında muhtaç olduğu iyiliğe gereken değeri vermeyen ve kuzenine hak ettiği minnettarlığı göstermeyen isabel bir kez daha kibirli davranmış oluyor. bu noktada suç biraz da varlıklı bir aileden gelen henry james'de olsa gerek, zira kendisi gibi tuzu kuru olmayan insanların durumunu hayalinde bile canlandıramıyor. bu da onu vasatın altında bir yazar yapıyor, hele de gerçekçi olduğunu iddia ettiği için. üstelik romanın geçtiği yer ve zaman dickens'ın romanlarının da geçtiği yer ve zamanla aynı. dickens, bleak house'taki kan dondurucu workhouse tasvirleri, little dorrit'te anlatılan borçlular hapishanesindeki hayat, yine bleak house'ta anlatılan yoz ve kısır hukuk sistemi vb. sanayi toplumuna geçişi yaşayan victoria dönemi ingilteresinin sancılarını aktarırken (ki dickens da iyilerin hep kazandığı, sihirli tesadüfleri ile eleştirmenlerin sinirini bozan bir romancı) henry james'in öyküsü ne yazık ki "ben sana hayran, sen cama tırman"ın ötesine pek geçemiyor.

    iyi bir roman bence okuru için bir başka hayatı yaşama fırsatıdır. iyi roman bu yüzden bir duygusal eğitim aracıdır. örneğin anna karenina daha yeteneksiz bir yazarın elinde basit bir ibret hikayesi olarak kalabilirdi, ama öykünün içinden doğan anna karenina evliyken bir başka adama aşık olan bir kadının ötesine geçerek bize seçimlerini, duygularını, acılarını, yenilgisini anlama fırsatı veriyor. ancak gerçek hayatta olabilecek derinlik ve karmaşıklıktaki yazgısına tanık olunca en yargılayıcı insanın bile anna karenina'yı yargılaması bence güçleşiyor. bu bağlamda roman kadının sadakatsizliğini değil asıl biz okurların sınanmamış ahlaki önkabullerimizi kınayan bir hal alıyor. tolstoy bize edebiyat yoluyla sancısını birinci elden yaşamak zorunda olmadığımız yeni bir yaşam armağan ediyor.

    bu bakımdan the portrait of a lady vasatın da altında bir romandır, döneminden habersiz olmanın yanı sıra okurunu insanın, hele de kadının ruh coğrafyasında yolculuğa çıkardığı söylenemez. ne istediğini bildiğini, özgürlüğü, "kendi ruhunun kaptanı" olmak istediğini sanırken asıl çabası iki nokta arasındaki en kısa ve en kolay yolu izlemek olan bir kadının kendinden daha kurnaz insanların sebep olmasıyla kendi soluk benliğinin gölgesine dönüşmesinin hikayesinden ibarettir. burada borges'in henry james için söylediği şu sözlere katılmamak mümkün değil: "vicdani kaygılarına ve incelikli giriftliğine karşın james'in yapıtlarında önemli bir kusur bulunur: yaşamın yokluğu."
  • 1996 film uyarlamasından birkaç replik:

    "birbirimizle kucaklaşmaya bağımlıyız."

    "kadere inanırım ve o insanın beni bulacağına inanıyorum. ya da birbirimizi bulacağımıza. bu bir ayna bulmak demektir."

    "hayallerini gerçekleştiren insanlara zengin derim."

    "acı kötüdür ama sonuçta geçer, şu anda geçiyor. ama aşk kalır."
  • "to read between the lines was easier than to follow the text."
    - henry james, the portrait of a lady
  • bu john malkovich karizmayı nerde yapmış diyenlerin, izleyince ahaaa diyeceği film.

    aşk, ihtiras, entrika derler ya, aynen. izlediğim en etkileyici filmlerden..
  • açılış sahnesi çok ilginç olan film. belki de sinema tarihinde yoktur bunun eşi: yönetmenimiz filmin hemen başında "günümüzden" bir grup kadının çimenlikte uzanmış, oturmuş hallerini eşsiz güzellikte bir müzikle(o meşhur flütlü ezgi) izlettirmektedir. ama daha sonra pat diye film, 1900 lerin başına, londra ya kayar.ve film hep o yılda geçer ve biter. e o başlardaki görüntüler neydi? ne kattı filme? diye düşünenler olmuştur elbet. cevap : jane campion.
  • bakın yavrularım, oyunculuk böyle bir seydir, boyle yapılır demek için çekilmiş bir filmdir sanki. buram buram jane campion filmidir. benim gibi daha onceki filmlerinde kendisinden pek haz almadıysanız nicole kidman’i sevmeye başladığınız film olabilir. osmond karakteri hem sinir bozucu, hem de büyüleyicidir ama bir de kuzen vardır ki, işte ondan her eve lazımdır. gelsindir, beni de kişisel gelişimim için desteklesindir. kimine göre ağır bir film olabilir. kimine göreyse yeterince uzun bile değildir. sadece jeneriğine bile bakılsa görülür ki, bu bir kadın filmidir. belki bu yüzden kimileri tarafından başarısız, kimileri tarafından da arşivlik bir film olarak görülebilir; mümkündür...
  • dünyayı gezicem diye öyle bir dönemde herkese resti çekip kendini ülkeden ülkeye atan, özgürlüğüne fazlasıyla düşkün kadının, soğuk, sığ, kitipiyoz, üstelik ruh hastası bir adamla evlenip tam bir sorunlu ev kadınına dönüşmesini anlatan ibretlik film. amerikalı kızlara 'öyle fazla havalanma kır dizini otur evinde' mesajı verilmeye çalışılmış olsa gerek.
  • yazar henry james, yonetmen jane campion, oyuncular john malkovich ve nicole kidman olunca, 2.5 saatlik suresine, kasvetli havasina ve anlasilma guclugune karsin ilgiyle izlenebilen film.
  • müzikleri oldukça güzel olan film
  • aşağıdaki adreslerden (ingilizcesi) birinci ve ikinci bölümler halinde indirilebilecek eser.
    http://www.gutenberg.net/dirs/etext01/1pldy10.zip
    http://www.gutenberg.net/dirs/etext01/2pldy10.zip
hesabın var mı? giriş yap