• filmden bağımsız düşünsek bile oldukça etkileyici repliklerden oluşan bir sahneye sahiptir :

    "fanteziler gerçek dışı olmak zorundadır. çünkü istediğiniz şeyi elde ettiğiniz anda, artık onu istememeye başlarsınız. isteğin devam edebilmesi için, objesinin sürekli olarak eksik olması gerekir. istediğiniz o şey değil; onun fantezisidir. istek, çılgınca fantezileri destekler...
    "sadece gelecekteki mutluluğumuzun hayalini kurarken gerçekten mutlu oluruz" derken pascal'ın anlatmak istediği de buydu. bugün geldi. bu nedenle "avlanmak, öldürmekten daha zevklidir.", ya da "ne dilediğine dikkat et deriz. " ona sahip olacağın için değil; ona sahip olduğun zaman artık onu istemeyeceğin için.
    istekleriniz doğrultusunda yaşamak sizi asla mutlu etmez. gerçek anlamda insan olmak demek, fikirler ve idealler için yaşamak demektir. hayatınızı istediklerinizin ne kadarını elde ettiğinizle değil, yaşadığınız samimiyet, şefkat ve özveri anlarıyla ölçmek demektir.
    çünkü sonunda kendi hayatlarımızı önemli kılmanın tek yolu diğer insanların yaşamlarına değer vermektir."

    david gale'in, dersi sırasında öğrencilerine anlattığı bu felsefe, filmin bir anlamda çıkış noktasını ve en nihayetinde ana fikrini oluşturur. olaylar bu öğreti üzerinde döner, olaylar döndükçe başınız da döner, izledikçe kalbiniz sıkışır, şişersiniz, can dayanmaz. ve elbette kevin spacey'nin o mükemmel performansı tüm bu hislere tuz biber eker. arada stajer gazeticinin komik hal ve tavırlarıyla kendinize gelirsiniz. bir öyle bir böyle derken film biter ve tutulan nefes bırakılır...
    tüm bu yorumumdan sonra ufak ama çok daha iddialı bir kelam etmek gerekirse "the life of david gale" hakkında; kesinlikle tadından yenmeyecek bir filmdir, hastasıyım, o kadar.
  • gone girl'ü izleyince takrardan aklıma geldi bu harika film.

    ----- spoiler ----

    filmle ilgili yorumlarda 3. video kaydının gazeticiye gönderilmesi anlaşılamamış. hatırladığım kadarıyla david gale sanırım onu kate ablamıza içi rahat etsin diye yolladı. beni kurturamadığın için üzülmene gerek yok zaten ben her şeyi biliyordum ve bilerek ölüme gittim tarzında. kasedin üstünde de off record yazması kate ablamızın bunu ölene kadar saklayacak olmasına işaret. bu off record sevdası için hapis bile yatmıştı sanırım kate ablamız.

    ---- spoiler ----
  • olay otuz altıncı dakikasında bir televizyon programında gale ile valinin konuşmasındaki şu replikle daralır genişler yahut kendini belli eder.

    --- spoiler ---
    ben iktidardayken idam edilen bir masum insanın adını söyleyin.
    --- spoiler ---

    işte o dakika deyvidin gözlerindeki bakış gözlemlenmelidir... iyi bakılmalıdır...
  • söyleyecek sözü olan bir film.

    --- spoiler ---

    "kendi hayatlarımızı önemli kılmanın tek yolu diğer insanların yaşamlarına değer vermektir."

    --- spoiler ---
  • harika filmdir. zaten herkes anlatmış ne kadar iyi olduğunu. bu zamana kadar nasıl izlemedim ona hayret ediyorum.

    bana göre iki tane en vurucu sahnesi vardır:

    --- spoiler ---

    birincisi; david gale in elini parmak izi bırakmak için poşete uzattığı an çünkü o an resmen idama gideceğini garantiliyor yani kendi ölümüne dokunuyor bir anlamda zaten dönüp ekrana baktığı an o duyguyu hissediyorsunuz.

    ikinciside; son yemekte istediği oğlunun sevdiği pancake tir. yumruk gibi oturur adamın içine.

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    hahaha bu filmdeki silence of the lambs göndermesi baya güldürdü beni.

    silence of the lambs'de hannibal lector'u ziyaret eden judie foster'a hapishane görevlisinin sürekli olarak "cama sakın dokunma!" dediği sahneye ithafen

    kevin spacey'i ziyaret eden kadın gazeteciye hapishane görevlisinin "sizden sadece cama
    dokunmamanızı istiyoruz. windex (bir temizlik malzemesi) pahalıya mal oluyor." gibi bir sahne vardı. hele ikinci cümleyi kurarkenki muzur ifade görülmeye değer.

    --- spoiler ---
  • --- hayvan spoiler ---

    ''savunduğun düşünceyi ıspatlamak uğruna ölmeyi göze alabilirmisin?'' temasını en güzel işleyen film.

    --- hayvan spoiler ---
  • kanimca, ilk defa izleme ile ikinci ve hatta ucuncu defa izleme arasinda alinacak haz acisindan buyuk fark mevcuttur. film her yonuyle bir bas yapit olmasina ragmen kesinlikle hakettigi degeri ve ilgiyi gormemistir. bunda politika karsiti durusu onemli bir etken olmustur sanirim. ozellikle, winslet ile genc stajyer kardesimizin hapishane bolgesine girerkenki konusmalari ilgincti... yanlis hatirlamiyorsam sayet ; kiliseler bolgesine geldik *. teksas ta en cok kilisenin bulundugu bolge... lafina karsilik, ``ayni zamanda en cok hapishanenin de bulundugu bolge``benzeri bir cevap gelmistir.
    ayrica,tv deki munazarada bana sucsuz yere idam edilmis bir isim soyle, kaldiriim diyen politikacimizin, kasedin ortaya cikisindan sonraki, iyi yoldayiz, bir delinin yaptiklarindan dolayi dogru bildigimiz yoldan donecek degiliz mealindeki aciklamalari, politikacilarin dunyanin her yerinde ayni kaypak zeminde manevralar yaptiklarini da gozumuze sokmustur.
    film bitiminde, gerek konusu, gerekse fonda calan muzik bogazdaki yutkunma hissini kat be kat arttirmistir. kesinlikle muhtesem bir bas yapittir benim icin.
  • berlin ismindeki ho$ hatunun filmin sonunda yaptigi eyleme anlam veremedigim film. fakat guzel film. harvard mezunu felsefe* profesorlerinin nasil konustugunu ve dagitinca neler yaptigini gosteriyor. ayrica idam cezasi alanin son istedigi menu ile beraber, damara basilacak minerallerin e$ zamanli duyurulmasi ironik bir ho$luk olmu$..

    -sodium thiopental..
    -whipped chocolate!
    -pancuronium bromide..
    -large strawberries!
    -potassium chloride..
    -3 pancakes!
  • biri başarılı biri başarısız iki intikamın filmidir bu...
    her ne kadar alan amca filmlerinin benzeşmediğini savunsa da the life of david gale’de her ayrıntının “alan! alan!” diye bağırdığını duyabilirsiniz. isa modunda çimlere uzanmış bir masum, dikenli teller, parmaklıklar, kahverengi yağmur, tik tak larıyla görünmez saatler, birden havalanan panik kuşlar, çelik çelik ve çelik kentleşme, ayrı bir önem verilen trafik ışıkları, ipuçları belirgin olmasına rağmen gerçeği bulmanızı engelleyen davetkar labirentler ve en sona saklanmış bomba gibi bir mesaj...
    senaristin ilk filmi olmasına rağmen buram buram profesyonellik kokan bir kurgu mevcut filmde. oyuncular alanlarının bir numaraları. olağan şüpheliler’de masum görünümlü suçluyu oynamaktaki başarısını gösteren kevin spacey’nin bu kadroda yer almaması büyük eksik olurdu zaten. kate winslet duygu yoğunluğunu hissettirmekte ve seyirciyle birlikte “keşfetme”de yeterli bir oyuncu... mütevazi aktivist rolü ise laura linney için biçilmiş kaftan.
    tek, duyarlı olunması gerektiğini savunduğu tek bir konu üzerinde durmasına rağmen film, bir “başucu filmi”. önyargı duvarlarına vurduğu balyoz darbeleri insana “insanın bazen ne kadar bencil olabileceğini” gösteriyor. sadece bize “şüphelenmemiz gerektiği sinyali”nin verildiği durumlarda şüphelendiğimizi, aksi takdirde olanları aynen bize öğretildiği gibi kabul ettiğimiz yüzümüze sertçe vuruluyor. verilen politik mesaja artı olarak bu politik duruma yol açan duyguları yazılı halleriyle ard arda perdede okuyoruz ve bu kelimeler çağrışımları –yani yine önyargılarımızla beraber- olay örgüsüne yapışıyorlar .
    profesörün en başta dediklerini hatırlayın :“istekleriniz doğrultusunda yaşamak sizi asla mutlu etmez. gerçek anlamda insan olmak demek, fikirler ve idealler için yaşamak demektir. hayatınızı istediklerinizin ne kadarını elde ettiğinizle değil, yaşadığınız samimiyet, şefkat ve özveri anlarıyla ölçmek demektir.” yaşam varılan yerle değil katedilen yollarla ölçülür düşüncesi filmi herhangi bir idam hikayesi olmaktan öteye götürüyor ve alan parker’ın (gerilim öğelerini fazla belirgin kullanmış olsa da) filmi etkili kılmaktaki işini kolaylaştırıyor. sonuç olarak baş üstünde tutulmasa da omuzlarda taşınacak bir film...
hesabın var mı? giriş yap