• ilk dinlemenin üzerine rastgele izlenimlerimi aktarayım:

    - bir kere çok değişik bir albüm lan.

    - all the heavy lifting ve octopus has no friends çok meh şarkılar gibi geldi. tek dinlemede kesin anlaşılmaz tabii ama ilk izlenim bu.

    - albüm 7-9 dakika arası bir şarkıyı hak ediyormuş en azından. the sparrow crack the skye seansları esnasında kaydedilmiş gibi.

    - dry bone valley'de brann şarkı söylüyor yanlış duymadıysam. bayağı da geliştirmiş kendini. güzel şarkıydı.

    - creature lives diye bir şarkı var ki, zaman makinasıyla geçmişe gidip mastodon hayranlarına leviathan çıktığı esnada "mastodon gün gelecek böyle müzik yapacak" deyip bu şarkıyı dinletseler istisnasız her biri "hasktrin lan" der. bunda da brann söylüyor. çok enteresan bir şarkı. ilahileri andırıyor yer yer. garip.

    son olarak da albümün genel sound'uyla ilgili bir yorum yapayım. sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim, crack the skye'ın soundunu daha çok beğenmiştim. bunda progressive müzik delisi olmamın payı da büyük. ha bu demek değil ki bu albüm kötü. bilakis, güzel bir albüm, ama crack the skye gibi kanımca 2000'li yılların en güzel progressive albümünün (üzgünüm lateralus, deadwing ve saz arkadaşları) etkisini yapması imkansız, çünkü crack the skye'ın yapım aşamasında gezegenler falan hizaya girdi herhalde, o etkide bir albüm daha yapmak oldukça zor olacaktır.

    şunu da ekleyeyim. crack the skye daha progressive'di dedik, ki bunu brann'ın kendisi de söylemişti, ama bu albüm de oldukça progressive bence. çünkü ilerleme var. progress ne demek, ilerleme demek. e bu adamlar da müzikal açıdan ilerlemişler hakikaten. misal dream theater'ın albümü daha yeni çıktı, karşılaştıralım, 15 yıldır (kimilerine göre daha uzun süredir) aynı müziği yapan dream theater mı progressive, yoksa bu albümde kısa şarkılar yapan, klasik progressive anlayışı açısından progressive olmayan mastodon mu? yanıt ortada. mastodon bu albümde klasik anlamda progressive müzik yapmış olmasa da, kelime anlamı olarak progress tam anlamıyla var. adamlar her albümde yeni bir şeyler deniyorlar, yepyeni yönlere doğru ilerliyorlar. bu cesaretleri ve hızları bana 70'ler sonu - 80'ler başı rush ve günümüz btbam'ini hatırlatıyor.

    kısacası, güzel albüm. yenilikler var, çoğu şarkı güzel, e grup zaten mastodon. daha ne olsun?

    dipnot: olm şarkıları yazmadan önce hep soundgarden mı dinlediniz lan? aradan chris cornell fırlayacak diye çok korktum yer yer.
  • üç dört gün boyunca, sabahlı akşamlı gerçekleştirdiğim 'the hunter sessions' sonunda, albüm yine halihazırda loop'ta takılırken ufak bir riviğv yapmak lazım geliyor bence.

    öncelikle cd henüz hiçbirimizin eline geçmediğinden kelli ortalamanın altında bi ses kalitesiyle dinledim şarkıları. tertemiz cd'den dinlerken çok daha güzel gelecektir tüm şarkılar kulağa.*

    crack the skye'daki nakış gibi işlenmiş melodiler, mikemmel şarkılar, mikemmel hikaye ve mikemmel konseptten sonra daha 'komple' bi albüm gelmeyeceğine emindim, öyle de oldu. leviathan'dan bu yana devam eden konsept albüm geleneğine -ilk albümleri remission da konsept değildi yanılmıyorsam- the hunter'la ara verdiler. aslında çok da iyi yaptılar, bu adamlar işin ıncığını cıncığını düşünmeyip stüdyoya daldıklarında ortaya çıkacak bodoslama bi işin çok lezzetli bişi olacağı belliydi, netekim öyle oldu. crack the skye'daki ağır progresiflikten sonra mastodon'un müziğine sanki bir rahatlama, -negatif anlamda söylemiyorum- bir gevşeme gelmiş. her yeni albümlerinde olduğu gibi, halihazırda tutmuş olan işlerinin üzerine konmak yerine yepisyeni ve tamamen eski mastodon olmayan şeyler yapmışlar. albümdeki vokal melodilerine bayıldım. troy sanders ve brent hinds mikrofonun arkasında iyi bir ikili. süpersonik davulcu brann dailor, hem dry bone valley hem de creature lives'de davulculuğunun yanında lead vokalde de çok iyi, brent ve troy'un kirli seslerinin arasında güneş gibi parlıyor meheh. albümün eksik yanlarına gelince; the hunter ne kadar lezzetli bir albüm de olsa, prog. bazlı rifflerin yoğunluğu olsun, brent'le bill kelliher'ın bitmek tükenmek bilmez ikili riffleri vs. olsun, mastodon'u mastodon yapan bazı şeylerden mahrum.

    demem o ki, işin teknik progresifliğinden ziyade progress'in kendisine odaklanmışlar. yukarda da dediğim gibi çok iyi de olmuş, çok da güzel iyi olmuş. atlanta'lı sarılar bir sonraki albüme kadar bize mis gibi bir albüm bırakmışlar.

    edit: anlatım bozukluğu
  • willem dafoe güzel bir performans sunuyor, özlemişiz kendisini. doğa manzaraları da muhteşem.
  • willem dafoe'nun rol aldığı çok güzel bir avcı hikayesi. avının peşindeki bir "trophy" avcısının yaşamından güzel bir kesit olmuş. "4o gün taban eti, 1 gün av eti" deyişini filme yaymışlar, avcılıkla ilgisi olmayanı sıkar sanırım; ben tam tersine çok hoşlandım.

    a river runs through it, old man and the sea, l'ours, the ghost and the darkness ve the deer hunter (ekip vietnam'a gitmeden önceki bölüm) ile birlikte sinemadaki az sayıda güzel avcı hikayelerinden biri.

    "film yavaş" eleştirisini anlayabiliyorum, ama, gerçek hayatta da av porno film gibi ("girdim ormana vurdum çıktım" türü) bir aksiyon değil, daha çok (nazlı bir sevgiliyi tavlamaya çalıştığın) bir romantik film gibi, ağır akan zaman içinde doğayla bütünleşme süreci. başarılı bir av öldürmekle biter ama eve götürdüğün sadece et ise çok şey kaçırmışsın demektir.

    avcı ahlakı açısından da ilginç bir film; avcının tüfeği doğrulttuğundaki vicdan muhasebesi ve çok kötü bir iş yapmasına rağmen bunu avı açısından da doğa açısından da daha iyi olacağı için yapması ikilemini çok güzel örmüşler filmin sonuna.
  • ilk izlenim: mutlu, ferah bir albüm. crack the skye da melodikti ama her şey hesaplanmış, titizlenmişti. the hunter'da ise sadece çalmak istemişler.
  • grubun kendi youtube hesabı üzerinden olduğu gibi yayınlanmıştır. evet tüm albüm komple. daha ne duruyorsun?
  • müthiş gerçekçi bir avcılık oyunu hatta av simülasyonu, cabela's ve hunting unlimited bunun yanında çocuk oyuncağı kalıyor, ancak her güzel şey gibi ulaşılmaz bir yanı var; oyun içi para birimi, değişik hayvanların av lisansını ve upgrade edilmiş av ekipmanlarını almak için bu paraya ihtiyaç var, şu an için sadece mule deer vurmak serbest onu da 5 saat aradım ama bir türlü bulamadım o kadar da gerçekçi. ele para geçince ilk iş bir kamp çadırı almak olsun, sonra avcımız yorulunca direk doğrudan başladığımız yere geri götürülüyoruz (retire). az buz değil 10 km'ye varan mesafeler yürünüyor, harita devasa.

    av meraklılarına duyrulur.
  • adinin esin kaynagi, brent hinds'in gectigimiz aralik ayinda bir av kazasinda hayatini kaybeden abisi olan mastodon albümü. (crack the skye da brann dailor'in intihar eden kardesi skye' a ithafen isimlendirilmisti). grup albüm adi icin brother ve the hunter'i düsünmüs, fakat sonunda the hunter'da karar kilmis.

    ayrica hinds ve dailor'in aciklamalarina gore gayet ilginc bir albüm olacak gibi.*

    http://www.metalunderground.com/…s.cfm?newsid=68575

    yeni yapilmis bir röportaj sonrasi düzeltme: hinds'in abisi av esnasinda kalp krizi gecirerek ölmüs.
  • kapağı modern zamanlar defenders of the faith kapağı gibi olan albüm.

    http://a8.sphotos.ak.fbcdn.net/…589781_261467_n.jpg
  • ilk izlenimlerim çok iyi.. crack the skye da ilk dinlemelerimde vurmamıştı beni. bunda da buna benzer bir durum var ama the hunter çok daha direkt şarkılara sahip ve daha önceki hiçbir işlerine benzemiyor. nasıl crack the skye için progressive rock civarlarında geziniyo dediysek, the hunter için de grubun en hard rock işi denebilir bence.
hesabın var mı? giriş yap