• virginia'nın son mektubuna eşlik eden ırmak sesi ile başlayan ve aniden tepetaklak eden film...

    bi tanem
    tekrar delirmeye başladığıma kesinlikle eminim.
    sanırım;yaşadığımız acı ve zorluklarla dolu günlere benzer bir başkasına daha katlanamayacağız.
    ve ben bu kez kendimi toparlayamayacağım.
    sesler duymaya başladım...ve konsantre olamıyorum.
    dolayısıyla,yapılması en uygun şeymiş gibi gözken her ne ise onu yapıyorum.
    bana mümkün olan en büyük mutluluğu verdin.
    hiç kimsenin olamayacağı kadar,her şart ve durumda benimle birlikteydin.
    hayatını mahvettiğimi biliyorum.
    bensiz idare edebiliyordun ve edeceksin.biliyorum.
    görüyorsun ya,bunu bile doğru dürüst yazamıyorum
    sana söylemek istediğim şey...,hayatımdaki tüm mutluluğu sana borçlu olduğum.
    bana karşı tamamen sabırlıydın...ve inanılmaz derecede iyi.
    benim için anlamlı olan herşey artık geride kaldı,senin mutlak iyiliğin ve şevkatin hariç...
    senin yaşamını daha fazla mahvetmeye devam edemem.
    bizim olduğumuzdan daha mutlu olabilmiş bir başka iki insan olabileceğini sanmıyorum.
    ...virginia

    (bkz: virginia woolfun intihar mektubu)
  • bütün küçük trajedilerin hayatın büyük bir parçası olduğunu çok güzel anlatır kitap. insan hayatının doğası gereği büyük bir hüzün barındırdığını anlatır ve bu büyük hüzne oynayan filmin aksine onun hep var olduğunu, bu yüzden insanın bu hüzünden kendi payına düşene o kadar da fazla üzülmemesi gerektiğini söyler. sonuçta her zaman birileri 50 yaşına geldiğinde hep gençliğinde yapamadığı şeyleri düşünecek ve onların mutlak geri gelmezliğini düşünüp üzülecek, aşklar hep yarım kalacak, sevdiğimiz birileri hep ölecek, birileri aşık olmadığı insanlarla birlikte olup kendini onu sevdiğine ikna etmeye çalışacak, kendini kandıramayıp gerçeği gördüğünde içi bir saniyeliğine cız edecek fakat bunu hemen unutacak, bazıları aşık oldukları kişileri bir kere bile öpemeden ölecek, anneler çocukları için hep endişelenecek, sıradan bir pastayı bile yapamamak bazılarına hep anormalliklerini hatırlatacak.. ama bunlar hep olacak. yapacak bir şey yok. hayat ve insan diye bir şey oldukça, bunlar da olacak; sonuçta hayattan kaçınarak huzur bulunamaz. insanı asıl avutan bütün bunların bizsiz de devam edeceği, ve biz ölünce bizim adımıza yazılan her bölümün de bizimle birlikte yitip gideceği düşüncesi sanırım .. nasıl olsa insan ölmeyecek mi, bütün yaşadığı sevinçler, mutluluklar, hayal kırıklıkları ve özellikle de acılar yitip gitmeyecek mi? mutlu bir rüyadan veya bir kabustan uyanınca, uyurken hissettiğimiz anlık mutluluğun veya dehşetin ne önemi kalıyor? işte bu yüzden çiçek mezarındaki küçük kuş bu kadar huzurlu ve çekici gelirken insanlar yaşamaya devam ediyor. kitap da,

    "evet, diye düşünüyor clarissa, bu gün bitse iyi olur. partilerimizi veriyoruz; kanada'da tek başımıza yaşamak için ailelerimizi terk ediyoruz, yeteneklerimiz olsa da elimizden gelen çabayı göstersek de, en olmayacak umutları beslesek de, dünyayı değiştiremeyecek kitaplar yazmak için uğraşıyoruz. hayatımızı yaşıyor, istediğimizi yapıyor ve sonra da uyuyoruz; işte bu kadar basit ve kolay. bazıları camdan atlıyor ya da boğularak intihar ediyor ya da hap yutuyor; çoğu kazayla ölüyor; ve çoğumuzu, büyük çoğunluğumuzu, bir hastalık yiyip bitiriyor, ya da eğer şanslıysak, zamanın kendisi. avunacak bir şey var: ne olursa olsun, hayatlarımızın önümüzde açılıp bize hayalini kurduğumuz her şeyi sunduğu saatler var; çocuklar dışında herkes (belki onlar bile), bu saatlerin arkasından kaçınılmaz olarak başkalarının, daha karanlık ve daha güç saatlerin geleceğini bilse de. yine de kentin, sabahın keyfini çıkarırız; ne olursa olsun daha fazlasını umut ederiz.

    bunu neden bu kadar sevdiğimizi tanrı bilir."

    satırları ile, tıpkı virginia woolf'un bir zamanlar arzuladığı gibi hayatın yüzüne bakıp onu olduğu şey için sevmenin (hatta sonra onu yavaş yavaş kenara koymanın) ne olduğunu çok güzel anlatmış.. en beklentisizlerin bile (gerçekleşmeyeceğinden emin olsa dahi) bilinçli veya bilinçsiz olarak kurduğu hayallerin cılızlığının bile insanın önündeki saatlerle yüzleşme gücü verdiğini göstermiştir. devam edebilirliğin yok olmaması için çok çok küçük bir itici gücün bile yeterli olduğunu, bütün bu gerçek veya sahte umudun tükendiği yere ise intiharı koyarak pek çok şeyi kavranabilir kılmıştır .. sinemada gittiğimiz bir film çok sıkıcı ama salondan çıkmıyoruz, neden? belki bir anda tüm gidişat değişiverir. hayat kötüye benziyor ama devam ediyoruz, neden? sonuçta her an her şey olabilir. wellfleet'teki bir kum tepeciğinin etrafındaki 3 gencin çoktan geride kalmış hatırasına takılı kalmış bir şekilde yaşayan clarissa bile, hatta ve hatta o en mutlu olduğu anın bile heves ve umut dolu bir mutluluk başlangıcı değil, mutluluğun kendisi olduğunu idrak eden clarissa bile, yanında kendini tam hissettiği tek insan olan richard'ın intiharına tanık olan clarissa bile o akşam eve dönüyor, richard'ın annesine yemek hazırlıyor ve yatağına giriyor .. çünkü sally var, çünkü julia var, çünkü bir şeyler hep var, hep olacak ve hep gelecek.
  • nicole kidman'ı asıl halinden çok daha çekici bulduğum film. kendisi oyunculuğuyla, nevrotik halleriyle, bakışlarıyla, duruşuyla, çiçekli entarisiyle yarmış geçirmiştir.
  • nicole kidman'ın virginia woolf'a evrilişinin ne kadar kusursuz olduğunu belirtmek için söylüyorum film boyunca nicole kidman'ı aradı gözlerim.
  • asıl oscar'ı julianne mooreun alması gerektiğini düşündüren film.
  • hiç bir evlat, koca, ölümcül hasta, sevilen deli eş hayattan daha önemli olamaz, ve bu hayatın önemi kafamıza dank diye vurması için birilerin ölmesi gerektiğini söyleyen, sakince anlatan, güzel renklerle çizen ve hatta seslice bağıran film.
  • dünya üzerinde ataerkil evleri barındıran topraklarda izletilmemesi gereken bir film the hours.evet, öğrenilmiş mutluluk fikrinden vazgeçirebilir bir çok kadını, ahlaki tatminden (çocuklarını terketmemek, ve kendisini seven bir kocayı da,eşcinsellikten tiksinmek, ve bencilleşmemek,ve bir başkası için yaşamaktan vazgeçmemek vs) doğan bir mutluluk hayalini bitirebilir.ya da bir yanılgıdır sözü edilen,yoktur böyle bir tehlike...bu dünyanın kadınlarına öğretilen "kadın" lık zaten bir başka dünyayı hayal etmekten alıkoyar birçok zaman
  • dişi ve dişil enerjisi yüksek olmanın hayat karşısında kırılgan, yalnız ve kederli olmasının filmi... patetik bir çaresizlikle örülü var olma/yaşama hüznü. geçmeyen saatler, kitaplarla -hayallerle mi demeliyim?- yaşayan ruhların, günlük mesellerle ilişkilerle ilişki kuramayanların göz göze bakışıp kalacağı; yardım edin, yaşıyorum! diyen film.
  • nicole kidman'ın tom cruise olarak yer aldığı filmdir.
  • açılış sahnesi öyle güzeldir ki; üç kadının da yataktan kalkmak istememesi, aynaya baktıklarında kendilerini gördüklerindeki yüz ifadeleri, birliktelikleri için içlerinden hiçbir şey yapmak gelmemesi, yer zaman koşullar fark etmeksizin kendi dünyasında boğulmanın neye benzediğini çok net anlatır.
hesabın var mı? giriş yap