• - efendimiz haberler iyi! filmin gi$e hasilati cok iyi gidiyor!
    - south park, family guy vs sevenler ne diyor bu duruma?
    - e.. efendimiz... kendileri...
    - geveleme lafi! cabuk soyle bana south park, family guy vs sevenler ne diyor!?!?!?!?
    - begenmemi$ler efendim. fakat b...
    - lanet olsun! eger onlar begenmediyse, yaptigimiz $ey kotudur.. lanet olsun..
    - fakat efendimiz?
    - yok watson.. bir daha du$undum, eger south park, family guy vs seyreden kimse begenmediyse yaptigimiz i$ gercekten kotudur. $imdi du$unuyorum da sanirim ben de hic begenmedim yaptigimiz i$i. sanki biraz.. bilmiyorum.. yani south park, family guy vs seyircilerine ula$amadik watson.. bu kainatta south park, family guy vs seyreden bir insana ula$amayan hangi eseri iyi kalibina sokabilirsin?
    - efendim onlar sadece trend, iyilik kriterleri degil
    - olsun watson ben trendi south park, family guy vs seven arkada$larimin cizdigi yolda takip ediyorum. onlar iyi diyorsa iyidir kotu diyorlarsa kotudur. onlarin kotu dedigi bir filmi sonuna kadar seyretmeye dahi dayanamam o kadar dolduru$a hazirim.
    - galiba haklisiniz efendimiz. gercekten south park, family guy vs seven bir kitlenin durdugu tepe noktasindan kotu not almi$ bir $eye iyi demek mumkun degil galiba...
    - galiba si mi var watson! eger ki ben ba$tan south park, family guy vs sevenlerin bu filmi sevmeyecegini bilseydim hic yapimciligina giri$mezdim. niye aklimiza gelmedi niye sormadik biz bunu south park family guy vs sevenlere watson daha onceden?
    - bilmiyorum efendimiz ama adim watson degil, hamit.
    - whatever hamit.
  • ekonomi ve sosyoloji derslerinde okutulması gereken bir "shoe-event horizon" teorisi vardır.

    dünya insanları depresyona / bunalıma girdiklerinde yere bakma eğilimi gösterirler.
    yere baktıklarında da ayakkabılarını görürler! neşelenmek içinse kendilerine yeni bir çift ayakkabı almak isterler. bu da, depresyona girmiş toplumdaki ayakkabı talebini artıracaktır.
    problemse tam da burada başlar, toplumdaki ayakkabı talebi, toplumun / sistemin kaliteli ayakkabı yapabilme kapasitesinden daha hızlı artar.
    bu yüzden ayakkabı kalitesi düşer. ayakkabı kalitesi düştükçe, mevcut ayakkabılar daha hızlı eskir ve yenilerinin alınması gerekir, bu da ayakkabı talebini daha da artırır.
    bu döngünün sonucunda ayakkabı talebi deliler gibi artarken, ayakkabı kalitesi de deliler gibi düşer.
    bunun sonucunda sistemin ekonomik olarak ayakta kalabilmesi için , ayakkabı dükkanından başka bir şey açmak akılcı olmaz, nihayetinde gezegenin sosyal düzeni çöker.
    bu duruma shoe-event horizon denir.

    ve bu bir douglas adams klasiğidir... daha fazlası için rehberi karıştırın.
  • douglas adams tarafindan yazilmi$ a$mi$ bilim kurgu serisi ve ayni zamanda serinin ilk kitabinin adi.
  • icinde oyle bir dua vardir ki mavi ekran felan oldum.

    1. tanrim beni bilmem gerekmeyen seyleri ogrenmekten koru. hatta beni bilmedigim seyler oldugunu ogrenmekten de koru. ogrenmemeye karar verdigim seyler oldugunu ogrenmemeye karar verdigimi bilmekten koru.

    2. tanrim tanrim tanrim... beni yukaridaki duanin sonuclarindan koru.
  • bir otostopcunun yanında bulundurması gereken en önemli esyanin havlu oldugunu ogrendigim kitap.

    bugün aksam otobusle eve dönerken önümdeki koltukta hintliye benzer biri vardi (hatta hintliydi). ilginç bir şekilde bir çizgi roman okuyordu ve bir omuz çantası vardi. bir ara çantasını açtı ve içinde bir sürü şeyin yanısı sıra bir de küçük çaplı bir havlu çıkardı. hemen o an kafamda şimşekler çaktı ve aklıma hitchhikers guide to the galaxy ve ford prefect geldi...ilginç bir andı.
  • eksi sozlugun yaratılmasında ana fikir kaynagı olması muhtemel douglas adams yaratıcılıgı.
  • --- spoiler ---
    kahramanlarimiz vogon insaat gemisinden uzay bosluguna firlatilmak uzerelerdir

    ford - keske annemi dinleseydim
    arthur - nelerden bahsederdi ki
    ford - bilmem hic dinlemedim
    --- spoiler ---
  • annem, anksiyete ve her şeyin cevabı

    çarpım tablosu kaygının hayatıma ilk merhaba dediği andır. kaygı, korku ve stres; ezberlenememiş bir tablonun en güçlü elementleridir ve kaygı kendini altı kere yedi katmanında gösterir, öncesi ortalama zekaya sahip her çocuğun ezberleyebileceği kadar kolaydır ama altı kere yedi öyle mi?

    ortalama zekaya sahip bir çocukluk geçirdiğimi söyleyemem, mesela abim susam sokağı izleyerek okuma yazma öğrenmişti bense kırpık gibi bir çöp bidonu içinde yaşamanın hayalini kuruyordum, evde bulduğum bir kovayı kendi yaşam alanım haline getirme düşüncesi ile izledim susam sokağını, okula başlayana kadar okuma yazma öğrenemedim en kötüsü ise annem kırpık olmama da izin vermedi.

    matematikle tanıştığım zamanlarda artık okuma yazma öğrenmiştim ancak sayılar korkutucu birer şekilde karşımda duruyordu, parmaklarımı sayarak toplama ve çıkartma yapabiliyordum işin asıl çarpım tablosuna kadar her şey yolunda gidiyordu. çarpım tablosu sonrası ise anne ile geçen ve hatta geçmek bilmeyen çarpım tablosu çalışma anlarıydı;

    godmother: 6 x 7 kaç söyle bakalım?
    michel: altı kere yediiii, altı tane yedi...
    godmother: zaman kazanmaya çalışma, altı kere yedi kaç?
    michel: ...
    godmother: niye ağlıyorsun şimdi, söyle altı kere yedi kaç?
    michel: elli iki
    godmother: ezberle denemedim mi ben sana?
    michel: ezberledim, elli iki değil mi?
    godmother: michel beni sinir etme, yarım saatin var altıları ezberle hemen odana gidip.

    mesela çocuklarınız gerizekalı dahi olabilir arkadaşlar, o yüzden çarpım tablosu ile onları sınamayın. başka ilgi alanlarına yönlendirmeye çalışın mesela ben thundercats üyesi olabilecek bir çocuktum, süper kahraman olup dünyayı kurtaracaktım annem beni kuran kursuna yollayana kadar; süperman yok allah var.

    şimdi eğri oturup doğru konuşmak lazım o yarım saatte benim altıları ezberlemem mümkün değildi ezberleyemedim de zaten, suratıma çarpan bir tokat ile çarpım tablosuna duyduğum nefret arttı, çarpım tablosu demek çarpmak demekti, çarpamadığım her sayıda bana çarpıyordu bir tokat. ertesi güne kadar içimde bitmek bilmez bir sıkıntı ile altı kere yediyi düşünürdüm, neden bu kadar önemli altı kere yedi onu bu kadar özel kılan neydi, öğrensem sonucu ve cevabı pat diye versem ne değişecekti;

    yıllar sonra öğrendim bu sorunun cevabını bir otostopçudan. panik yok.

    debe edit: pek çok kez debe olmuştu yazdıklarım ancak ilk kez mutlu oldum, çocukluğumdan sevgiler ve teşekkürler.
  • üniversite zamanlarında beni bilimkurgu ile tanıştıran başyapıt. kabalcı'nın 5 kitap bir arada dev cildini açıp oradan okuması ayrı bir keyifliydi. bitince daha fazlasını istiyorsanız, hemen "kuşkucu somon" a başlayın.

    bence filmi de hiç fena değildi bu arada. neden sadece ilk filmi çekip bıraktılar anlamak zor.

    üçüncü ya da dördüncü kitapta yeri ıskalayarak uçmanın yolunu öğreniyorlardı. bu bilginin absürtlüğünü uçmak için değil ama başka birçok şey için kullanmışımdır. yani örneğin iş bulmaya çalışınca bulamamak, ama işsizliği ıskalayınca çok daha sürprizli bir şey yaşamak gibi.

    ingiliz mizahı, otostop, havlu... panik yok!
  • "adamın birinin, değişiklik olsun diye bundan böyle halka nazik davranmanın ne kadar iyi olacağını dile getirdiği için bir ağaca çivilenmesinden yaklaşık iki bin yıl sonra, bir perşembe günü, rickmanswort'de küçük bir kafede tek başına oturan bir kız, bunca zamandır ters giden şeyin ne olduğunu birden fark edip en sonunda dünyanın nasıl iyileştirilebileceğini ve mutluluğun hüküm sürdüğü bir yere dönüştürülebileceğini anlamıştı. bu sefer doğru olanı bulmuştu, işe yarayacak ve hiç kimsenin bir yerlere çivilenmesi gerekmeyecekti.

    ama ne yazıktır ki, bir telefon bulup birilerine bundan söz edemeden korkunç aptal bir felaket meydana geldi ve fikir sonsuza dek yitip gitti.

    bu, o kızın öyküsü değil."
hesabın var mı? giriş yap