• irkci degil irkcilikla ilgili bir filmdir ve konu edindigi irkciligin asyalilara veya ozelde vietnamlilara yonelik bir irkcilik oldugunu dusunmuyorum. rus gocmenlerin olusturdugu, gercek amerikalilar olmak icin, yani amerika'ya entegre olmak icin yanip tutusan etnik bir toplulugun hikayesinin de anlatildigini unutmamak lazim bu filmde. butun vurgular "biz amerika icin savasmaya, gerekirse de olmeye haziriz" gibi bir kendini kabul ettirmek arzusuna yapiliyor. yani aslinda irk veya etnisite temelli bir onyargiyi, ayrimciligi, kucuk gormeyi gidermek icin kraldan daha fazla kralci kesilmeye dunden razi bir topluluk var. filmdeki uc karakter de, acik acik gosterilmeyen ama sergiledikleri davranislarda kendisini belli eden, maruz kaldiklari onyargilara ve toplumsal paranoyaya karsi hem kendi kimlikleriyle bir ultra-ozdeslesme gerceklestirerek, hem de bu etnik kimligin bazi unsurlarini (siddete yatkinlik, silahlarla hasir nesir olmak, "avcilik", "tek kursun" efsanesine tapinma) ait olmak icin yanip tutustuklari (o donem icin ileri derecede militarist olan) ust-kimligin hizmetine sunarak, ona entegre ederek etnik temelli irkciligin boyundurugundan kurtulacaklarini saniyorlar. butun o amerikan bayraklari, butun o "god bless america"lar da bunu gosteriyor aslinda.

    "biz size gore marjinal, 'eccentric' bir cemaatiz, bunu bize her yolla hissettiriyorsunuz (dugun sahnesinde cemaatin icine giren ordu gorevlisinin tepkilerine ve onun bakis acisindan cekilen sahnelerdeki kaosa, delilige, kontrol edilemez enerjiye dikkatinizi cekerim), biz de buna karsi kendi kapali toplulugumuza, etnik kimligimize daha da sariliyoruz, en azindan onun asimile olmasina izin vermiyoruz. ama bakin, bir de amerika icin olmeye bu kadar hazir olusumuz var. artik bizi kabul etseniz diyoruz." sanirim bu filmdeki etnik ayrimcilik/irkcilik dinamiginin esas gizlendigi yer.

    ayrica, elbette bu insanlar vaktiyle bolseviklerden kacip amerika'ya goc eden beyazlarin cocuklari ve torunlari. fakat ne olursa olsun, komunistlerden kacmis olmalari amerika'da sorunsuz kabul edilmelerinin garantisi olamaz ve olmuyor da. ne ironiktir bu toplulugun cocuklari, bu defa kendileri adina degil ait olmaya calistiklari kimlik adina komunistlerle catismaya girmek zorunda kaliyorlar. bu da dusunulmesi gereken ilginc bir mesele.
  • düğün kasetinin üzerine çekilmiştir bu film. mau!!! (şamarı basar)

    şaka bir yana, düğün sahnesiyle bir sorunum yok. filmin bütünlüğü içinde gayet yerinde bir sahne. ama christopher walken'ın canlandırdığı nick karakterinin kafayı çizip rus ruletçisi olması süreci hiçbir şekilde mantığa uymuyor. hikaye içinde saçma sapan bir manevra olarak sırıtıyor. bunun nedeni de orjinal senaryoda nick ve michael'ın zıt rollerde olması (bkz: imdb trivia). ama robert de niro başrolde olduğundan senaryodaki karakterleri ters çevirmişler ve işi bok etmişler. delirenin mike olması lazım. "one shot" diyen mike. deli cesaretine sahip olan mike. ama ne oluyor? sinsarın biri birkaç defa siktiri basmasına rağmen nick'i ikna edip rulet oyuncusu yapıyor. halbuki adam yırtmış. arkadaşlarını bulabilir. sevgilisine dönebilir. parayla, ruletle ne işi var ulan cimino? mau!!! (şamarı basar)

    bizim kafadarların semti, o semtteki puslu rus havası, meryl streep bunların hepsi güzel ama, hikayenin rus ruleti kısmı tamamen fantazi. vietnam'da rus ruleti oynandığı falan yokmuş o dönemde. üstelik filmdeki bütün vietnamlılar hayvan gibi gösterilmiş. bir de o sondaki god bless america nedir ya? nedir lan? mau!!! (şamarı basar)

    sonuçta önemli, klasik bir film. ama defoları can sıkıcı.
  • amerika-vietnam savaşının ötesinde hayat-memat meselesi üzerine kurulu bir film. savaşın ne kadar yıkıcı olduğunu, son derece çarpıcı ve gerçekçi sahneleriyle bir kez daha idrak ederken, micheal'ın (bkz: robert de niro) arkadaşlarını esir kampından kurtarma sırasındaki soğuk kanlılığı ve zekasını kullanma gücü izleyeni hayran bıraktırıyor. üç arkadaşın esir düştükleri yerdeki hayatta kalma mücadelesi, kurtulduktan sonra suyun akıntısına göre bilinmeyene doğru gitmeleri ve helikopter sesi duymalarıyla "hayat asılma" güçleri ve düşüşleri hala gözlerimin önündedir.
    ayrıca film, bireyden topluma doğru gelişmektedir. filmin başındaki av sahnesi, micheal'ın öldürme fikrinin bilincinde bile olmadan sırf zevk için geyiği vurduğunda "neden vurdun ki şimdi o canım geyiği yazık" diye iç sızlatır. daha sonra ise aynı duygu savaş sahnelerinde hissedilir. özellikle bir sahnede içinde vietnamlıların gizlendiği barınağın kapağı açılır ve içine bir el bombası atılır. ardından bir anne kucağında bebeğiyle belirir ve onları öldürmek isteyen askeri de micheal yakar. kanımca bu sahnede micheal, ölümü ve öldürme düşüncesinin vahşiliğini anlar. zaten daha sonra bir "savaş kahramanı"na dönüşür ve eve döndüğünde artık geyik avlayamaz. diyeceğim o ki filmin savaş sahnelerini de izlerken az önce geyiğin vurulduğu sırada sorulan soru "niye öldürdünüz bunca insanı, ne işiniz vardı be vietnam'da?" sorusuna dönüşür. dolayısıyla av savaşa, geyik insana ve ölüme, amerika'daki küçük rus mahallesi savaş alanına, üç sıradan arkadaş ise vatanı için "kahramanca" savaşan amerikan askerlerine tekabul eder. görüldüğü gibi filmde mikrodan makroya geçişler vardır, amma bu geçişler izlerken acıtır, akla kazınır.
  • aynen the godfather part ii'de olduğu gibi, robert de niro ve john cazale çok iyilerdir. bu sefer yanlarına al pacino yerine christopher walken'ı alırlar. filmin çekimleri başlarken kanseri son aşamaya gelmiş john cazale'yi yapımcılar dışarıda tutmak isterler. çekimler biraz ilerledikten sonra ölmesi halinde aynı sahneleri tekrar çekmenin oluşturacağı maliyetten kaçınırlar. hiçbir zaman açıklanmamış olmasına rağmen meryl streep'in anlattığına göre, söz konusu riskin karşılığını robert de niro garanti etmiş, bir zarar olursa kendisinin karşılayacağı konusunda yapımcıları ikna etmiştir. cazale'nin muhteşem veda performansını buna borçluyuz.

    unutulmaz bir filmdir. açılışındaki fabrikadan çıkış sahnesi, meşhur düğün sahnesi, ava giderken kıyafetlerini değiştirdikleri sahne, vietnam'da esaret ve rus ruleti, de niro'nun eve ilk dönüşü, vietnam'a geri dönüşü ve arkadaşını kurtarma çabası, son kez evde bir araya gelişleri. sanırım bu filmi bir kere izlemiş herkes için bu sahneler unutulmazdır.
  • cimino, john cazale'in hastaligini (bkz: kanser) bildiginden ilk once onun sahnelerini cekmis ne aci. sevgilisi meryl streep haric diger oyuncularin hastaliktan haberi yokmus.
  • ironi barindiran bir filmdir..

    --- spoiler ---

    filmin sonundaki god bless america dizeleri, ciddi anlamda bir ironi tasir.. aslinda bunun tam tersi kastedilmektedir.. bircok travmatik olayi anlattiktan sonra 'god bless america' diyen insanlari gosteren bir filmin propaganda yaptigini iddia etmek, ciddi ciddi sorunlu bir yaklasimdir.. izledigini anlamamaktir!

    --- spoiler ---
  • cant take my eyes off of you şarkısını aklıma kazıyan,vietnamı ve sonrasını askerlerin gözünden anlatan en iyi filmlerden biridir.daha filmin başındaki düğün sahnesinde vietnamdan yani gelmiş olan subayın bakışları ve hareketleri bile orada neler olduğunu anlamamıza yeter.ucuz mesaj kaygılarından ve bildik klişelerden uzak müthiş bir film.
  • tam anlamıyla bir başyapıt. kanımca düğün sahnesinde gelinin gelinliğine damlayan içkinin kırmızı damlaları görüp, görebileceğiniz en sarsıcı foreshadowingdir. izlerken saatlerin nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz ama ucuz bir sürükleyicilik değil bu, sonunda anlıyorsunuz.
  • gayet geyik bir grup arkadaşıyla geyik avlayarak zaman geçiren ancak sonrasında şartlar gereği vietnam'da savaşmak zorunda kalan bir ranger'ın, ki bu adamı robert de niro oynuyor, vietnam dönüşünde bırakın geyik avlamayı geyik bile yapamaz duruma gelmesini gözler önüne seren sinema başyapıtı.
  • filmden okuduğumuzu anladık mı bölümünün cevabı değişimdir malum. senaryoda bir çok nokta var değişime işaret eden ama aslında bu değişim kurguyla çok daha güzel vurgulanmış, cimino'nun ustalığı da orada ortaya çıkmış. özetle film savaştan önce müthiş enerjik, coşkulu; savaştan sonra ise tempo düşüyor, karamsarıyor. o yüzden de düğün sahnesinin uzun olması müthiş bir tercih. sahne adeta bir yaşam güzellemesi, insanlar hayatın tadını olabildiğince çıkarıyorlar ve bu sahne filmi neredeyse ikiye bölüyor ve sonuyla müthiş bir tezat oluşturuyor. filmin sonu demişken en sondaki tanrı amerika'yı korusun'u izlememiş sayıyorum kendimi, cimino da çekmemiş sayıyordur umarım.
hesabın var mı? giriş yap