• evet philip marlowe'a can verecek ete kemiğe büründürecek yegane oyuncu bogart'tır şüphesiz lakin nazar boncuğu kabilinden onun da bir kusuru vardır, eh saygıda kusur etmek istemem ama siz de biliyorsunuz işte azcık boy fakiridir be bogart'ım. halbuki kitaptaki philip marlowe bildiğin boylu poslu bir adam ve hatta kendisinin bu boyu posu kitabın hemen başında şu diyalogla da vurgulanıyor:

    carmen sternwood: "tall, aren't you?"
    marlowe: "i didn't mean to be"

    yönetmen howard hawks kitabı mümkün mertebe olduğu gibi filme aktarmaya kastığı için bu diyaloğu da çıkarmamış onun yerine azcık oynayıp bogart'ın boyuna uygun haline getirmiş ve ortaya orjinalinden daha sağlam bir espri çıkmış, görelim han'ım ne demiş:

    carmen sternwood: "not very tall, are you?"
    marlowe: "well, i try to be"

    kaynak:
    "hayat boyu bir sike yaramayacak bilgiler ansiklopedisi", fasikül 7, sayfa 146, iletişim yayınları, isbn 55585996969
  • hamfiri'nin bir kadını etkilemek için ortamda bulunmasının kafi geldiğini de gözümüze gözümüze sokar film. daha açılış sahnesinde "nooluyoruz" demeden carmen kendisini atıverir kollarına. geiger'in tükkanını izlemek için girdiği kitapçıdaki hanımı etkilemesi için de "yağmurda ıslanacağıma cebimdeki viskiyle ıslanmayı tercih ederim" demesi yeterlidir. daha öğlen olmadan kepenkleri indirir kitapçı hanım. çalışan kadın sayısı azımsanamayacak filmde, taksi şoförünün hamfiri'nin etkisi altına girmesi için "öndeki arabayı takip et" demesi yeterlidir. "i'm your girl" diyerek teslim olur hemen şoför ingirid abla. takip sonunda kartını verirken de filmin özenle işlenmiş diyaloglarından leziz bir örnek daha duyarız:

    - if you can use me again sometime, call this number (beni tekrar kullanmak istersen bu numarayı ara!)
    - day and night? (gece ve gündüz mü?)
    - night's better. i work during the day. (gece daha iyi olur, gündüzleri çalışıyorum.)

    (ulan ne kadar iyiyim, alıntı yaparken üşenmeyip türkçe'sini de yazıyorum)

    telefon ettiği bardaki barmaid'in sigarasını yakışı, kumarhanedeki ponpon kızların tavırları da cabasıdır. "nothing you can't fix"i ise bahsedildiği için es geçiyorum.

    hah bak, kumarhanede söylenen şarkı için de bir zahmet şuraya bakınız: (bkz: and her tears flowed like wine)
  • filmin senaryosu üzerinde calisan faulkner bide birileri daha, kitapta karakterlerden birini kimin öldürdügünü bir türlü cözemezler. hovard agabey chandler'a bi telegraf cekip böyle böyle diye anlatir, chandler katilin kim oldugunu aciklayan bir telgraf gönderir. hawks ve ekibi önce hoppala olurlar, sonra falan olurlar, sonra da "katil o olamaz sevgili chandler, o saatte bilmemneredeydi o karakter" diye bi telgraf daha cekerler. chandler kendisi bile bilmiyordur katilin kimligini. herneyse ekibin böyle de bir anisi olur. öte yandan bence malta sahini daha güzel bir filmdir. hatta en güzel film malta sahinidir.
  • marlowe'un carmen'in çocuksu hallerini gördükten sonra norris'le diyaloğu:

    -onu sütten kesin yeterince büyümüş

    +evet(norris)

    bogie'nin olduğu filme laf söylersem çarpılırım yeminlen.
  • marlowe'un her söze bir cevabının olduğu, her ağzını açana kapak yapıp eline verdiği film'dir.
  • film noir'in en guzel orneklerinden; howards hawks'in yonetmenligiyle beraber humphy bogie ve lauren bacall arasindaki kimya insani buyuluyor. bi de asmis one liner'lari es gecmemek lazim:
    hb- whats wrong with you?
    lb- nothing you can't fix.
  • bogart'in boyuyla daha filmin basinda dalga gecilir:
    "not very tall, are you?"
    "well, i try to be."
  • çek yurttaşlardan hoş bir afiş. siyahlar içinde tehdit edici beyaz renkler. insan ruhunun bilinmezliği ve iyi ile kötü arasındaki önceden bilinemezlik. bununla birlikte, orijinal film afişi ise kızıl çember meseline atıf yapar.
  • müthiş bi kara film. karmaşık, çözmek zor; tam çözdüm derken asıl olay başlıyor; müthiş girift.. ama zeki dedektif sayesinde her şeyi öğreniyoruz. harikulade!
  • howards hawks tarafından yönetilen, bugünün şartlarını düşünürsek parmak izi ve criminal açısından çuvallayacak film zira dedektif olay mahallinde gördüğü herşeye çıplak elle dokunuyor ve olay mahallinde birçok iş çeviriyor. bir de dövüş sahneleri oldukça basit kaçmış, adamlar birbirine vurmuyor bile, sanırım bunun nedeni de karışık olan konuya daha fazla odaklanarak dövüş sahnelerine çok önem vermemekten kaynaklanıyor.
    filmi kendi zamanının şartlarında düşünürsek, siyah beyaz olmasına rağmen çekim oldukça kaliteli, replikler ise aşmış durumda. senaryo karışık olmasına rağmen oldukça sürükleyici.
    artısını eksisini göz önünde bulundurduğumuzda izlenmesinde fayda olan film.
hesabın var mı? giriş yap