• kitabın "bir ağaç, bir taş, bir bulut" isimli hikayesi, kitaba adını veren hikayeden daha anlamlı geldi bana. kasabada işlettiğim bir kahvem, boşandığım bir eşim, 1.83 boyum ve "aç kapını, ben geldim, giydiğim ateşten gömlek" diye kapımı çalan bir akrabam olmadığındandır, belki.

    --- spoiler ---

    hikayede, on iki yıl önce evlendiği kadın tarafından terk edilmiş bir adam var. bi dakka yahu, henüz ikinci paragrafta, yazdıklarımla çelişmeye başladım. çünkü, boşandığım bir eşim olmadığı için ilk hikayeyle özdeşleşemediğimi söylemiştim. neyse, bu da yaptığım bir götlük olarak kenarda dursun. biz, muhteşem hikaye anlatımımıza devam edelim.

    hikayede adam, evinde her türlü lüksünün olduğunu ve eşine, istediği konforu sağladığını söylüyor. nitekim, eşine olan sevgisi, berjer (konfor anlayışım berjerle bütünleşiktir), deniz manzaralı balkon (körfez kokusuz) (buraları hep ben uydurdum) yetmiyor ve kadın, bir senenin ardından haber vermeden pılını pırtını toplayıp kaçıyor.

    adam, kadına olan sevgisini "o zamana kadarki bütün duygularım bu kadında toplanmıştı sanki. artık, içimde hiçbir boşluk yoktu; onunla her şey tamamlanmıştı. - içimde bir yandan güzel duygular, bir yandan da başıboş, ufak tefek mutluluklar vardı. bu kadın, ruhumu derleyip toparladı. benliğimin ona ulaşan parçacıkları birleşip bir bütün oldu." deyu betimliyor. kadın, onu terk ettikten sonra adam, manyağa bağlayıp tüm amerikanyayı gezmeye başlıyor. kadını bulup geri getirecek sözde. yozgat'a gidiyor, çorum'a geçiyor, adıyaman'da mola veriyor. en son, müge anlı'dan yardım istiyor. öyle bir sevgi, öyle bir boşluk.

    kadını aramakla geçen ikinci yıldan sonra adamın mabadı hareketlenmeye başlıyor. "başta, yalnızca onu geri getirmeyi düşünüyordum. bir çeşit saplantı gibiydi. ama zaman geçtikçe, onu anımsamaya çalıştım. bir yatağa uzanıp onu düşünmeye çalışınca, zihnim bomboş kalıyordu. onu, gözlerimin önüne getiremiyordum. resimlerini çıkarıp bakıyordum. işe yaramıyordu. ben, onu bulmak için ülkeyi baştan başa dolaşırken, o beni ruhumun içinde kovalamaya başladı birdenbire."

    "(insan) sevmeye yanlış yönden başlıyor. en sonundan başlıyor. böyle çile çekmesine şaşacak ne var? insan nasıl sevmeli biliyor musun? sevmeye nereden başlamalı biliyor musun?

    - bir ağaçtan. bir taştan. bir buluttan."

    mutfak masasının üstünde bir tabak kısır duruyordu ve kısır mısır hiç sevmem. yine de oturup kısırı yedim. sonra, kısırın içindeki soğan, midemi yakmaya başladı. peki ben ne yaptım, hiçbir suçu günahı olmayan kısıra kızdım. halbuki, kimse ağzıma kısır tıkmamıştı. elimi kolumu bağlayıp "kısır yiyeceksin lan, limon da sıkacaksın piç, sıktın mı, tmm" deyu beni tehdit etmemişti. bilerek ve isteyerek yemiştim o kısırı. reflüm olduğunu da biliyordum. ee öyleyse, ne skime kısırı suçladıydım? bu dandik hikayede, en az suçlu olan kişi/nesne kısırdı bence. yaptığımız her hareketin sorumluluğu bizde, gidip bir insana, bir kısıra sinirlenerek, yahut boşluğumuzu kısırla doldurmaya çalışarak ömür geçmez. önce kendini sevecen, gerisi sonra gelir(vışş). öyle olunca ağacı da seversin, bulutu da çöpün kenarındaki yağmurdan dolayı küflenmiş ekmeği de... ayyy, o ekmeği nolursa olsun sevemem. vazgeçtim.

    evet, takvim yaprağı kalitesindeki hikayemizin sonuna gelmiş bulunmaktayız.
    --- spoiler ---
  • carson mccullers'ın 1917 senesinde doğduğu ve 23 yaşında bu hikayeleri yazdığı düşünülünce, hikayeler 1940 senesinde tamamlanmıştır. ama hikayeler sürükleyici, döneminden ve yaşından bağımsızlar. taptaze size ulaşıp kendilerini sevdiriyorlar. insana; carson'ın özene bezene yazdığı her karakteri, her hikayesi çocuğu ile gurur duyan bir güven, samimiyet ile size uğurluyor sanki. o kadar çok içten bir dille yazılmış ki; çok sevmeye çalışıp bir türlü sevemediğim hikaye türü nesir'i sevdiirp, hiç bitmese bir tane daha olsa diyip ağzımda çok güzel tad bırakmıştır. en kısa zamanda yazarın kitaplarını tavaf edip, ağızdaki lezzetli tadı sürdürmekte fayda var sanırım.
  • carson mccullers'ın dikenli türküsü... iş bankası kültür yayınlarından çıkan baskının arka kapağındaki alıntıdır belki dikenin kanıtı: " ..bir seven vardır, bir de sevilen. ama bunlar başka başka beldelerin insanlarıdır. sevilen çoğu zaman sevenin içinde uzun zamandır saklı duran sevgi için yalnızca bir uyarıcıdır...en olağandışı kişiler bile sevgi için bir uyarıcı olabilir...en sıradan birisi coşkun, ateşli ve bataklıktaki zehirli zambaklar kadar güzel bir sevginin nesnesi olabilir..."
  • ilk cümlesi "kasabanın kendisi iç sıkıcıdır"la elini açık eden hikaye. nuri bilge ceylan'ın "kasaba" filmi üzerindeki etkisi merak edilir. nisan 1967 tarihli birinci baskısı "de yayınevi'nden" çıkmış olup. ankara'da bir sahafta 1ytl'ye ele geçmiştir; olur şey değildir.
  • --- spoiler ---

    "her şeyden önce, sevgi iki kişi arasında ortak bir yaşantıdır. ama ortak bir yaşantı olması, ikisi için de benzer bir yaşantı olduğu anlamına gelmez. bir seven vardır, bir de sevilen. ama bunlar başka başka beldelerin insanlarıdır. sevilen çoğu zaman sevenin içinde uzun zamandır saklı duran sevgi için yalnızca bir uyarıcıdır. her nasılsa, seven de bilir bunu. ruhunda sevgisini eşsiz bir duygu olarak algılar. tuhaf, yeni bir yalnızlık duymaya başlar. ona acı veren de bu duygudur işte. bu yüzden, sevgisini elinden geldiğince içinde barındırmalı, kendisine yepyeni bir iç dünya yaratmalıdır. kendisiyle bütünleşen, yoğun, tuhaf bir dünya... şunu da ekleyelim: söz ettiğimiz bu seven kişinin nişan yüzüğü almak için para biriktiren bir delikanlı olması gerekmez. seven kişi erkek, kadın, çocuk ya da yeryüzünde yaşayan herhangi birisi olabilir.

    sevilen de her türlü tanımlanabilir. en olağandışı kişiler bile sevgi için bir uyarıcı olabilir. eli ayağı tutmayan bir büyük-büyükbaba 20 yıl önce bir gün öğleden sonra cheehaw sokaklarında gördüğü tuhaf bir kızı hâlâ seviyor olabilir. bir rahip, kötü yola düşmüş bir kadını sevebilir. sevilen, düzenbaz, saçı başı pislik içinde; hatta kötü alışkanlıklar edinmiş birisi olabilir. evet, seven de herkes kadar görebilir bunu; ama sevgisinin gelişimini zerre kadar etkilemez bu. en sıradan birisi coşkun, ateşli ve bataklıktaki zehirli zambaklar kadar güzel bir sevginin nesnesi olabilir. iyi yürekli birisi gerek amansız gerek rezilce bir sevgiyi uyarabilir. abuk sabuk konuşan bir deli birisinin yüreğinde yalın, duygulu bir şiir yaratabilir. demek ki, sevginin değerini, özgünlüğünü yalnızca seven belirler.

    işte bunun içindir ki çoğumuz sevilmektense sevmeyi yeğleriz. hemen herkes seven durumunda olmayı ister. derin bir gizeme dayanan acı gerçek ise sevilmenin çoğu kişi için katlanılmaz bir durum olduğudur. sevilen korkar, nefret eder sevenden. üstelik haklıdır da, çünkü seven sevdiğini durmadan çırılçıplak soymaya çalışır. seven, sevdiğiyle ilişki kurmaya can atar, bu ilişki ona yalnızca acı bile verse." (sf: 27-28)
    --- spoiler ---
  • küçük boyutlu veya bir formalık kitaplara özel bir ilgi duyuyorum. boyutlarından dolayı (küçük, ince) bana çok sevimli geliyorlar. bu kitaplara dokunur geçerim, çok azına sahip olmak istemişimdir. tasarımına ve içeriğinin uyumuna bayıldığım kitaplardan biri de curson mccullers'ın "küskün kahvenin türküsü" geliyor.

    fotoğraf bundan 6 yıl önce bir yaz günü (temmuz 2008) çekildi. güneşin perdeden odaya misafir olması yeni bir şey değildi ama gölgelerin ve koltukta bırakılmış kitabın birlikteliği yeniydi. güneşin altında yeni bir şey yok elbette varsa da öncesi olmadığı için çiğdir, fabrikadan yeni çıkmıştır, yeni olan daha önce bir araya gelmememiş şeylerdir, eski bir kitap ile yıllardır aynı yerde duran koltuk, güneşi imbikten geçirip süzen perdenin gölgesi ve benim ayakta durup bunlara bakışım, eskilerin buluşması yeni.

    kitaptaki öyküler, hele bir kez okunduktan sonra unutulmayacak olan olan arasında yerini alan "bir ağaç, bir taş, bir bulut" tıpkı bu fotoğraftaki gibi güneş ışınlarının odanın içinde zarif bir edayla kanat çırpmasıdır.

    ben o zaman sevmeye başladım işte, eşyayı unutup eşyanın ruhunu hatırlayınca. sevmeye bir kitapla başlamıştım, hiç tanımadığım bir ülkede geçen çok uzak ve fazla yakın bir öyküde. sonra güneşi, ışığın içinden geçerek başkalaşıp düştüğü yerde çiçek açmasını sevdim. sonra yağmuru sevdim. küçük taşları odama götürüp bir cam kavanozda biriktirdim. sonra bulutları biriktirdim saçlarımda, yaşlandıkça daha çok bulut oldu. temiz beyaz bulutlardan gri kirli olanlarına varıncaya dek gördüğüm bütün bulutları biriktirdim, onları sevdim.

    bizim için iyi olan fotoğrafın nesi güzel biliyor musunuz? zamanın içinde bir nehir gibi akması güzel. carson mccullers'ın bir öyküsünü okurken samed behrengi'nin yazı masasına gözyaşlarından mürekkep bir adam olarak oturup bir öykü anlattığını anlamak güzel. okunan kitapların okuyanın içinde ebrulaşan rüzgâr gibi esmesi güzel.

    ışığın bir öykü olup fotoğrafa akması güzel.

    http://fgunluk.blogspot.com.tr/…-tas-bir-bulut.html
  • gerçek edebiyat, sıkı edebiyat. güney abd'nin derin ruhu. bu açıdan william faulkner ile kapışır.
  • üç kişi arasnda geçen çok hüzünlü bir aşk hikayesi. bazı cümleler o kadar güzeldir ki dönüp dönüp tekrar tekrar okursunuz, cümleyi terkedemez hikayeye zor devam edersiniz.
  • ruhu hafifleten, özgün bir üslupla yazılmış, yedi farklı öykünün yer aldığı güzel bir carson mccullers kitabı. az sözle çok şey anlatmış mccullers. okurken yorgunluğumu alıp götürdüğünü hissettiğim nadir kitaplardan. geç keşfettiğim, eşine az rastlanır bir edebiyat.

    --- spoiler ---

    küskün kahvenin türküsü adlı hikayede "seven" ve "sevilen"den bahsettiği bölüm insanın içine işliyor.

    "...en sıradan birisi, coşkun, ateşli ve bataklıktaki zehirli zambaklar kadar güzel bir sevginin nesnesi olabilir..."

    ***

    "bir ağaç, bir taş, bir bulut" adlı öyküde de "anımsamak"tan bahsettiği kısımdan o kadar etkilendim ki, aynı paragrafı kaç kere okudum bilmiyorum.

    "...onu nasıl ve ne zaman anımsayacağımı kestiremiyordum artık. anımsamanın tuzaklarına karşı bir çeşit savunma kurabilirsin belki. ama insana dosdoğru karşıdan saldırmıyor ki...kenardan köşeden çıkıveriyor. gördüğüm ya da işittiğim şeylerin insafına kalmıştım. ben onu bulmak için ülkeyi baştan başa dolaşırken, o beni ruhumun içinde kovalamaya başladı birden bire. o, beni kovalamaya başladı, anlıyor musun? ruhumda."

    --- spoiler ---
  • (bkz: blue cafe)
hesabın var mı? giriş yap