• ordunun ve devletin şefkatli bir baba gibi halkını her durumda desteklediği ve ona yardım ettiği yanılgısını erken yaşta üzerinden atabilmiş genç bir kızdır. bu ülkede otoriteler senin ne giyeceğine, ne yiyeceğine, neye inanacağına, nasıl inanacağına karar verirler, sen de uyarsın, yada uymazsın ama sesini çıkartmazsın, şiir okumazsın, bunun hakkında kitap yazmazsın; rahat edersin. yoksa gelsin linçler, gelsin kürsüden indirmeler. ama onlar en iyisini bilir yine de... bunlar da bonus:

    (bkz: mahalle baskısı)
    (bkz: paternalizm)
  • ülkemizin dünyadaki benzersizliği üzerine bir turnusol kağıdıdır. hem müslüman hem demokratik olmaya çabalamanın getirdiği karşılıklı takiyyelenme ile şizoid bir sosyopsikolojiye varışımızın resmidir bu küçük kızcağız. yüzde doksansekizi hem müslüman hem de demokratik çağdaş olan ülkemin tarifsiz ağırlığı altında ezilen, temyiz kudretinden mahrum bırakılmış bir kız çocuğunun gözyaşları çok şey anlatıyor aslında çaresizliğimize dair.

    oruç tutup cuma namazına gitmeye evet diyen ama kadına dayağa,köleliğe,çarşafa,dört eşe,işkenceye,kısasa kısasa karşı olan, arap elbisesinin dar geldiği stres ve gözyaşı dolu bir sınır cephesinde yaşıyoruz ne yazık ki. islam da demokrasi de sıkıyor bedenimizi. yadsıma savunma mekanizmamızı o kadar çok kullanıyoruz ki bu nedenle sadece taklitlerden,gölgelerden,yalanlardan ibaret gerçekliğimizde kayboluyoruz her gün. o algı dünyası sabote edilmiş küçük kız çocuğununa yapılan çatık kaşlı muameleye mi üzülelim yoksa çocuğun; "ben mi istedim baş örtüsü takmayı, allahın emri bu" cümlesine mi bilmiyorum.
    bir yüzyıl daha kendimizi kandırmaya devam.
  • sadece askeri erkanın değil, üniversite prof.larının da kürsüdeki başörtülülere allerjik olduğu bir ülke türkiye. kürsü ve başörtü birbirine ters kavramlar olsa gerek. başörtülü temizlikçi ya da ne bileyim yemekhane görevlisi sorun olmadı çünkü hiç. ama kürsüye çıkarlarsa fena. başarılı olurlarsa ve ödül alırlarsa ne olur bu devletin hali? aman aman.
    bu haberi görünce, yıllar önce konu sunumu yapacak gruptaki sınıf arkadaşım geldi aklıma. bir kelime konuşmuşluğumuz olmamasına rağmen; sunum sırası kendisine geldiğinde prof.umuzun ayaklandığı ve cengaverce "dersime girmene yönetmelik izin veriyor olabilir. ama kürsüme çıkmana ben izin vermem. in aşağıya" dediği, şaşkın şaşkın kürsüden inen, 400 kişilik anfiden yalnız başına çıkıp gidişine eşlik etmediğim için hala canım sıkılan başörtülü öğrenci...
    başörtülü kesimin yukarılarda değil aşağılarda olması gerekiyor bu efendilerin sinir yapmaması için.
  • işimize gelince çocuk işimize gelince kadın..
    çok eğlenceli bişiy ya..

    şimdi mesela çocuk pornosu diye bir şey var.. tü kaka bişiy bu. ama 9 yaşında çocuk kafasını örtünce mesela bu tü kaka diil. allah öyle istiyor çünkü. mesela evlendirilince 13 yaşındaki çocuk bu da tü kaka diil. çocuk pornosu da olmuyor helal yöntemlerle falan yapılınca belli şeyler demek ki..

    bu iki yüzlülüğü bu ağlak "o daha küçük bir çocuk" masallarını okumak mide bulandırıcı. bazen küçük bir çocuktur işte, sizin bakışlarınızdan saçlarını, bedenini koruması gerektiğine göre kadın..

    önce bir neden türban takıldığını öğrenin. sonra takın, savunun vb.. takıyorsanız da ne işiniz var üniversitede, okulda vb. neden takılıyor bir öğrenin allahınızın aşkına ya.. "allah tak dedi taktım" diyorsan da "ordu in dedi indim" diyeceksin yavrum. işine gelince teslimiyet işine gelince özgürlük..
    islam kuralları karşısında teslimiyet, devlet kurallar karşısında özgürlük..
    islam karşısında koyun, devlet karşısında birey. islam devleti karşısında ne??

    ya hiç koyun olmayın ya da bireylik taslayınca bunca komik durmayın işte...

    özgürlükse dert ne arıyor 15 yaşında kafalarda türban.. yok kimsenin özgürlük gibi bir derdi. oturmuş bir kısım erkek buradan savunuyorlar işte.. kadının bekareti gibi türbanı da erkeklerin meselesi. en kutsal tabu: namus. hepsi..
    ama işte 15 yaş olunca çocuk mu değil mi? cumhurbaşkanınızın karısı neydi çocuk mu kadın mı evlendiğinde.. bunları bir düşünelim.. türkiyenin doğusunda çatır çutur ona buna satılanlar hayvan mı, çocuk mu, kadın mı?
    işinize gelince medeniyet, işinize gelince ahlak, işinize gelince çocuk, işinize gelince kadın..

    taktığı türbanı savunuyorsanız çocuk demeyeceksiniz arkadaşım. çocuk diyorsanız da içiniz sızlayacak kafasındaki türbana önce.. sonra küfredilir hep birlikte devlete ve orduya.. trafik canavarına, enflasyona canavarına, devlet canavarına.. toplum canavarına laf edilmez. islama ise haşaa..
    çocuk pornosuna karşıyım ama 13-14 yaşında türban takılmasını savunuyorum. ne alakası var ikisinin çözemiyorum göremiyorum bakamıyorum..
    bazen çocuk bazen kadın..
    bazen islam bazen demokrasi..
    öyle de olur böyle de.. hafif hafif suyundan da..
    sabah sabah mide bulantısı..
    tanımımız da bu olmasın bari:

    yazdığı kompozisyon pek de başarılı olmayan bir öğrenci. birincilik ödülü alan yazı buysa okullarımızdaki edebiyatın hali içler acısı demek ki... üzücü. edebiyatı sevdirmeyen, okumayan nesiller yetiştiren ve böyle kompozisyon birinciliklerine sebep olan eğitim sistemine üzülmeye de vesiledir kendisi.

    gerisi fasa fiso ne de olsa. "din ve vicdan özgürlüğü" denince bir de "çocuk" denince ağlak muhabbetler yapınca her şey tabu çünkü, çok kötü butonu, "ne iğrenç, empati yoksunu bir insansın sen, sana insan bile denmez" tepkisi..

    üstelik kimi vicdansızlar kompozisyonunu bile beğenmiyorlar bu türbanlı çocukcağızın kimbilir ne kadar duyguları incinmiştir vah vah.. 18 yaş altındaki kişilere eleştiri getirmeyelim mesela bence artık sözlükte de. çocuk ne de olsa okursa üzülür. 18 yaş altı yazarları çok kötü diye de oylayamayalım mesela bence. incinirler üzülürler falan. çocuklar ne de olsa. "yaşlarına göre iyi" diyelim mesela.. öyle bir buton olsun. ayrıca bir de böyle 18 yaş altı iseler türban takabilirler tabii ki, o ayrı bir konu. doğal bir şey çünkü yani allah "tak" diyor. ordumuz da onları bağrına bassın.
    zaten bütün istediğimiz bu, herkes bağrına bastı bu ordu neden basmıyor?? hep bölmek parçalamak için.. derin işler bunlar. böl parçala yönet falan yapıyor bu ordu. çok kötü bişiy bu ordu. bu ordu böyle yaptı zaten herşeyi. halbuki ne kadar "doğal" bir şey kadınların örtünmesi. allah, kitap, öğretmen, baba "örtün" demiş. "doğal". ama ordu, devlet "örtünme" deyince "zulüm". çocuk hem o daha ablası abisi, çocuk. o yüzden örtünmesi doğal..

    ay üf çok uzattık.. ben de aptallaştım bu kollektif aptallaşmadan.. bu sosyopatolojiden, mallıktan diyelim özetle..
    halbuki ne kadar da berrak her şey.. ne desek boş..
    yazmaya değmeyen bir ülke işte burası..
  • türbanın sembolikliği değil ama iktidar mücadelesine kurban gitmiş kızdır. bir birlik ve beraberlik olması istenen her yerde üniforma giyilir. bu, bir anlamda iktidarı elinde bulunduran gücün yapabilirliğinin bir kanıtıdır. örneğin okullarda üniforma giyeriz, bu sayede idare üstümüzde iktidarını kurabilir. hapisanelerde mahkumlara tek tip kıyafet giydirilir, bu sayede yönetim ve gardiyanlar onlar üstünde daha kolay iktidar kurarlar. aynı şeyler askeriye ya da polis için, tüm kolluk kuvvetleri için söylenebilir. kıyafeti giydiren bireyin üstünde iktidar sahibidir, bu kesindir.
    şimdi olaya dönersek, kızın sahneden inmesini isteyen komutan ve valinin 15 yaşındaki bir kızın üstünde iktidar kurmak istemelerini düşünemeyiz. saçmalık olur. o halde? olay kişisel değil, genel olarak türban, ve türbanı alet siyasete alet eden kişilere karşı girişilmiş bir iktidar savaşıdır. kızların üniversiteye türbanlıyken girememeleri ancak türbanı çıkarmaları da sorunun kişiler değil ttürban olduğunu gösteriyor. ayrıca birşey yapmak istiyorsan önce benim şartlarıma uyacaksın demektir bu, ki bu da bir iktidar mücadelesdir.
    tevhide kütük'ün başına gelen de tam olarak budur. laikliğin tehlikede olması değil ama türbana karşı girilen iktidar savaşında o sahneden indiriltilmesi gerektiğini düşündü komutanlar.
    tabii olayın bir de tevhide açısından bakış açısı var. kendisi 15 yaşında, kazandığı ödülü alamamış bir kızcağız. alamama sebebi de muhtemelen anne babasının isteğiyle imam hatipe gitmiş, nedenlerini bilmeden, islam felsefesini, islam doktrinin bilmeden başını kapatmış bir kız. devletin ve kanunların, kurallarn kendisine karşı olduğunu düşünüyor ama aslında 15 yaşında, daha kendi seçimlerini yapamayacak bir yaştaki kıza bir hayatı, bir görüşü empoze eden ve bunlar üzerinden siyaset malzemesi çıkaranlaraydı.
  • türk ordusunun zaafını ortaya çıkaran insandır.

    bu zaafın sonucu yeni savaş stratejileridir. yabancı ordular bundan sonra kadın kılığında ve başörtüleriyle türk mevzilerine saldıracaklar. binlerce türbanlı askeri bir arada gören subaylar türban overdose undan kontrolü kaybedip delirecekler.

    böyle bir savaşta bordo berelilermi kazanır, türbanlılarmı? lafı bile olmaz.

    (bkz: genciyle yaşlısıyla subaylar rahatsız)
    (bkz: overdose)
  • leman dergisinin de kapak yaptığı kızdır. o kapak, o pikap değil..
    takdirlerimizi sunuyoruz..
    kapak no:838

    http://www.leman.com.tr/index.php?kapak
  • yazdığı kompozisyon çok kötü gerçekten.
  • bir süre gündemde kalacak olan insan. sonrasındaysa unutup gideceğiz. ama ülkemizdeki garipliklerin sonu gelmeyecek isimler değişecek makus talihimiz değişmeyecek. gün olacak gazi üniversitesinde küpeli öğrenciler dövülecek, gün olacak tevhide gibi insanlar ülkesine küsecek. insanları birbirine düşürüp bundan nemalananlarsa gün geçtikçe palazlanacak. dibe doğru çöküşümüz çok çok önce başladı. bıçak kemiği oyalı çok oldu ama bizim gafletimiz çok derinlerde. lemanın kapağı tarihe bir not. onlarca nottan bir tanesi daha dün radikal gazetesinde manisalı gençlerle ilgili yazı dizisi vardı. ne kadar çok zaman olmuş değil mi? peki biz bu notları ne zaman dönüp okuyacağız. ne vakit aklımız başımıza gelecek. baş örtüsünü sömürüp iktidar koltuğuna oturanlarla türbana muhalefeti sömürenleri farklı yerlere koymaktan ne zaman vazgeçeğiz. peki bu kızcağızın o yaşta o kıyafeti giymesi sizce bir tercih meselesi mi? en çok kompozisyonunu merak ediyorum biliyor musunuz? peki ben ne zaman ne giydiğini değil de ne yazdığını öğrenebileceğim?. acaba oradan inmesini isteyenler hiç okudular mı ne yazdığını?. bu ülke kalem tutanına en çok eziyet eden ülkelerden bir tanesi. peki bir daha kalem tutarken iki kere düşünecek mi acaba. yazık çok yazık. oturmuş ahkam kesiyoruz ama tartışılması gerekeni tartışmaktan hep kaçıyoruz. tıpkı tevhide'nin olayı gibi tıpkı manisalı gençler gibi. son olarak leman'a teşekkürler hiç olmazsa beyhude yerede olsa tarihin karmaşık tahtasına bir çizik attılar. belki hatırlayan olur diye belki niye böyle olduk diye soran olur diye. tevhide'ye ise söyleyeceğim ne olur bırakmasın yazmayı. okuyup yazmayan bir millet olduk şuursuzluğumuzun ve ballık hafızamızın en büyük sebebi bu. belki çok ünlü olmayacak yazdıklarını kimse bilmeyecek ama ben biliyorum ki okuyan yavruları olacak. okuyup annelerinin öğrettiklerini sorgulayan yavruları olacak. umudum var yine de...
  • ahmet altan'ın taraf'daki köşesinde yer verdiği türbanlı kız.

    hollanda resminin büyük ustalarından vermeer’in tablolarını andırıyor genç kız.
    başını üzüntüyle öne eğmiş.
    resim çekilirken, saçlarını örten beyaz başörtünün yanağına değen kısmının gölgesi yansımış yüzüne.
    henüz on altı, on yedi yaşında.
    büyükçe bir salonun önündeki sahnede duruyor.
    ve ağlıyor.
    öğretmenler günü için yapılan kompozisyon yarışmasını kazandığı için davet etmişler onu oraya.
    ödülünü alması için sahneye çağırmışlar.
    tam ödülünü alacağı sırada, aşağıda oturan kaymakamla general “indirin onu oradan” demişler.
    herkesin önünde, “bu ödülü almaya layık birisi olmadığı” yüzüne vurularak aşağıya indirilmiş.
    “neden” diyebilmiş sadece genç kız, “neden?”
    böylesine aşağılanmasının, herkesin önünde utandırılmasının nedenini öğrenmek istemiş.
    bunun insanlığa, adalete, vicdana uyan bir cevabı yok elbette.
    kendini bir an o kızın yerine koyabilecek kadar duygu ve zekâ sahibi biri, o kızın orada nasıl bir acı hissettiğini anlayabilir.
    ve, aynen o kız gibi sormak ister:
    “neden?”
    “neden bu kadar insafsız, bu kadar vahşi, bu kadar barbarsınız?”
    “neden çocuklarınızı böyle aldırmazca üzüyorsunuz?”
    bu kötü kalplilik mi bilmiyorum ama o çocuğa öyle davrananların da aynı muameleye uğramasını istiyorum.
    vali, kaymakamı aynı tavırla herkesin önünde sahneden indirtsin, o generali “indirin onu oradan” diyerek komutanı utandırsın.
    ama tabii böyle şeyler olmayacak.
    “devletimizin görevlilerinin” başına gelmez bunlar.
    başörtülülerin, kürtlerin, alevilerin, solcuların, demokratların, milliyetçilerin, kısacası bu ülkede yaşayan halkın başına gelir.
    bu devlet, öylesine tuhaf davranıyor ki insanlara, normal hiçbir devlet için akla gelmeyecek şeyler düşündürüyor.
    biliyorsunuz, bizim köy kahvelerinde bile tekrar edilen bir laf vardır, “ingilizler bölerek yönetir.”
    bu lafı çok tekrarlarız.
    bu sözü böylesine benimsememizin başka bir sebebi olabileceğini düşünüyorum artık.
    osmanlı’dan bu yana bizim devletimizin kendi halkına bu “böl, yönet” yöntemini uyguladığına aklım yatıyor.
    huzursuzluğu sürekli olarak “devlet” çıkartıyor çünkü.
    birilerine “solcu” diyor mesele çıkartıyor, birilerine “kürt” diyor mesele çıkartıyor, birilerine “alevi” diyor mesele çıkartıyor, birilerine “türbanlı” diyor mesele çıkartıyor.
    birisi solcu olunca birisi de sağcı oluyor elbette, birisi kürt olunca diğeri türk oluyor, biri alevi olunca öbürü sünni oluyor, birisi dinci olunca beriki laik oluyor.
    ve çatışma başlıyor.
    devlet bu işlere karışmamış, herkesi birbirine düşman edecek kadar hoyrat davranmamış, bütün propaganda araçlarını insanları bölmek için kullanmamış olsa, bu ülkede bu kadar düşmanlık olmazdı gibi geliyor bana.
    değişik ırklardan, değişik mezheplerden, değişik inançlardan, değişik fikirlerden insanlar, birbirimizle tartışarak yaşar giderdik.
    normal bir ülkemiz olurdu.
    ama sanırım sorun da burada.
    bugünkü devlet kadroları, “normal” bir devlette bugün bulundukları mevkilerde olabilirler miydi?
    o küçük kızı sahneden indiren kaymakam kanada’da kaymakamlık, o general isveç’te generallik yapabilir miydi?
    tekmeyle adam öldüren polisler isviçre’de polis, onların müdürleri ingiltere’de polis amiri, bakanları hollanda’da bakan olarak kalabilir miydi?
    hakarete uğrayan profesöre, “sen şüphelisin, sana her şey söylenebilir” diyen savcı hangi ülkede savcılık görevini sürdürebilirdi?
    devletin halka karşı benimsediği bu hoyratlığın, insafsızlığın, saldırganlığın geçerli bir sebebi olduğuna kaniim artık.
    bu ülkenin normalleşmesini istemiyorlar.
    hiçbir zaman istemediler.
    osmanlı’nın son döneminde de, cumhuriyette de…
    hep bir mesele olsun, hep insanlar bölünsün, hep huzursuzluklar yaşansın, hep çatışmalar olsun istiyorlar.
    halk bölünüp kendi içinde çatıştığı sürece kimse devlet görevlilerinin birikimini, yeteneğini, zekâsını, entelektüel kapasitesini sorgulamayı akıl edemiyor.
    birbirimizle uğraşmaktan başımızı çevirip devlete bakamıyoruz.
    ama bir düşünün, sağcısıyla solcusuyla, alevisi sünnisiyle, kürdüyle türküyle, bu ülkede hapisten, işkenceden, baskıdan geçmemiş hiçbir kesim yok.
    devlet, en çok “milliyetçileri” severdi, onlara bile neler yaptı…
    çünkü aslında hiç kimseden yana değiller, sadece gerginliğin sürmesini istiyorlar.
    “bölüyorlar, yönetiyorlar.”
    ingilizler bunu “sömürgelerine” yapardı…
    onlar kendi halklarına yapıyorlar.
hesabın var mı? giriş yap