aynı isimde "terzi (dizi)" başlığı da var
  • babam.. eve üstü başı iplik içinde gelen, çıraklıktan yetişen, ısmarlama usulü ortadan kalkınca şehir değiştirip fabrikada çalışmak zoruda kalan, hakiki usta.
  • bugün 70 yaşında emektar bir terzinin yaşam hikayesini dinledim. toroslarda, 2000 metre yükseklikte bir dağ köyünde, beş kardeşin en büyüğü olarak dünyaya gelmiş. beş yaşında iken koyunları güden babasına yanlışlıkla ateş alan bir silahın kurşunu isabet etmiş. babası tam yedi yıl o kurşun ile birlikte yaşamış. dönem şartlarında birkaç operasyon geçirse de kurşunu bulamamışlar. kendi ifadesi ile kurşun babasının vücudunda gezinmiş. en son kuyruk sokumunda ele gelecek kadar belli olunca kurşun alınmış vücudundan. fakat bu sefer de zehirlenmiş ve babası 37 yaşında vefat etmiş. daha sonra annesi, istanbul'a giden bir köylüsüne oğlunu henüz 12 yaşındayken teslim etmiş. sırtında döşeği, elinde valizi istanbul'da yürümeye başlamış. uzunca yürümüş. köprü başında denizi izlerken, çaresizlik duygusu öyle bastırmış ki bir an atlamayı bile düşünmüş. o anı anlatırken hislerini yaşattı bize. devamında halasının oğlunu aramaya koyulmuş. onu bulduktan sonra elinden az çok terzilik geldiğinden bahsetmiş. bir imalathaneye yönlendirmiş akrabası. dükkana girdiğinde bir kadının kumaş kestiğini görmüş. siz el işi mi yapıyorsunuz diye sormuş. kadın ne oldu beğenemedin mi deyince, yok olur mu, giyim kuşam ve görünüşünüz çok güzel, ben sizi mebus hanımı sandım demiş ve kadın gülümsemiş. çok hoşuna gitmiş dediği. o gün elinden tutmuş bu çocuğun. birkaç gün sonra bir top kumaş, adres kağıdı ve bir miktar parayı eline vermiş. bunları oraya götür, teslim et, geri gel demiş. kumaşları sırtlamış, yürüyerek gitmiş, gelmiş. aldığı parayı da geri vermiş. kadın sen onca yolu yürüyerek gittin ve yol için verdiğim parayı geri bana mı getirdin diye sormuş şaşkınlıkla. o gün dükkanın anahtarı ona teslim edilmiş. artık dükkanı sen açıp kapatacaksın denmiş. yıllar geçtikçe işinde ustalaşmış. hatta devamında 10 yıl kadar hollanda'da çalışmış. uzun süre kazandığı paranın büyük kısmını annesine ve kardeşlerine göndermiş.

    bugün dinlediğim o hikaye beni çok etkiledi. hikaye sahibinin oğlu en yakın arkadaşlarımdan biri. o an o da yanımdaydı. babasını gururla dinliyordu, hakikaten de hak edilmiş bir gururdu.
  • terzinin sabunu, makasi, kumas kapli buyuk masalarinin ahengi, raflardaki renk renk kumaslar terzi dukkanlarini hemen diger esnaf dukkanlarindan ayirir. terzi, mahallede sanatciligiyla one cikmis bir esnaftir. manav, bakkal ve gazeteci ile de iyi gecinir ama onun yuregi milan'da, new york'ta, paris'te atar aslinda.
    terzi dukkaninda oturup cay icmek bir lukstur. amerikali bilimadamlarinin mi$igan universitesinde yaptiklari bir dizi arastirmaya gore terzi dukkanlarindaki utu vurulmus sicak kumastan cikan buhar kokusu yillarca dus goremeyen insanlara duslerini geri getirmektedir. hurriyet gazetesinin yalancisiyim. onlar hep yalanci.
    nasil ki berberler eskiden dis ceker, cuk kesermis, sunnet yaparmis, terziler de eskiden psikologtular. bence hala oyleler. oyle de kalacaklar.
  • stilist stilin nesiyse terzi de tarzın osudur.
  • farsça derzi; dikici, terzi (pehlevice darzik), derz ise dikiş , - dareza- dikme, bağlama,
    taraz giysi üzerine işlenen süs, bezeme demek; tarz da buradan kökenlenir *.

    ilk terzi, mısır papirüslerinde hermes tut adını taşıyor. araplarda hermes-ül-heramise adıyla anılmakta. kur'an'a göre o, adem ve oğlu şit'ten sonra gelen, üçüncü peygamber hz. idris

    peki insanları ilk giydiren ,insan çıplaklığından utanmayı öğrendikten sonraki * ilk mantıklı davranışı sergileyen hermes-ül-heramise sadece kumaşları ,derileri mi birbirine eklemiştir.hayır, hermes tut eşyanın içini dışına, küçüğü büyüğe, sınırı sınırsızlığa bağlayan peygamber soyu ari ırktan bir peygamberdir. der ki;

    "eşyanın dışı, içi gibidir. içle dış arasında hiçbir ayrılık yoktur. küçük büyük gibidir.
    küçükle büyük, arasında hiçbir ayrılık yoktur. evrende hiçbir şey ne iç, ne dış, ne küçük, ne büyüktür. bir tek yasa ve o yasanın gördüğü bir tek iş vardır. bu sözlerin anlamını anlayan, gerçeği görür. kimi insanlar, bu anlayışları, olağanüstü çabaları ve yetkinlikleriyle öteki insanların görmediklerini görebilirler. oysa nedenler nedeni daima gizlidir. çünkü sonsuzluk, pek kısa bir son olan zaman ve gene pek kısa bir son olan mekan içinde anlaşılamaz ve
    anlatılamaz. bizler, ancak, öldükten sonra onu anlayabilir ve anlatabiliriz. çünkü, yaşarken zaman ve mekanla sınırlıyız. sınırsızlık, sınırlılık içinde kavranamaz." ve der ki; "insanlar ölümlü tanrılar, tanrılar ölümsüz insanlardır."

    elindeki iğneyle birleştirdiğin şey, makasla bölüp bütünleştirdiğin şey nasıl anlamsız kalıyorsa, aynen öyle çıplaklığın giyinmek kadar, içinin dışın gibi, ölümün yaşam gibi olmadığını her düşündüğünde sınırlarını zorlamaktan çekinmeyeceğinden değil. adı üstünde bir sınır olduğundan, geçemeyeceğin bir yasa olduğunu düşünüp , mekanın bir yerine , zamanın bir kısmına birleştirirken bulacaklar seni. bulduklarını muhtemelen fark-edeceksin.

    "terziler geldiler. durgunluktu o dökük saçık giyindikleri
    yarım kalmışlardı. tamamlanmadılar. toplu odalarını sevdiler.
    ölümü hüzünle geçmişlerdi, ateşe tapardılar.
    kent eşiklerindeydi, ağlayışını duydular
    kestiler, biçtiler, dikmediler ve gitmediler,
    iğnelerine iplik geçirip beklediler; "` : turgut uyar`

    (bkz: hermes trismegistus/@dolce babanne)
    (bkz: hermes/@lilith lita)
    (bkz: derz)
    (bkz: idris peygamber)
    (bkz: idris peygamber okulu)
  • kendi sokugunu dikemeyen kisi
  • arayıp da bulamadığım meslek erbabı. sonunda alacağım dikiş makinesini o olacak...
  • vücut ölçüsüne göre herkese özel -ve bu yüzden de güzel- giysiler diken kişi. anne ve babamın mesleğidir terzilik. konfeksiyonun artması ve insanların alım gücünün azalması yüzünden de çok yıllar önce bırakmışlardır mesleği. zorlu geçen hayat mücadelelerini " biz iğnenin götüne baka baka kazandık nafakamızı" diye özetlerler. amiyane bir tabirdir belki ama doğrudur. çocukluk anılarımı oluşturan kelimelerdir; sürfile, teğel, kömür ütüsü, prova, yüksük, tela, kalıp, pot, kup.....

    bir de hoş söylemleri vardır terzilerin:

    - " terzinin işi kötü, yüzünü ağartan ütü."
  • bu sabah güne kötü başlamama sebep olan kişi.

    üzerimdeyken sökülen eteğimi günü kurtarmak için elime geçen iğne ve sınırlı iplikle bir dakikada yamuk yumuk teğellemiştim. sonra vaktim olmadığı için kuzenim elbiseyi terziye götürüp eteklerini diktirdi. ben de nasıl olsa oldu diye kontrol etmedim. bu sabah elbiseyi giydikten sonra bir baktım ki, terzi benim teğellerimi sökmeden üzerinden makina geçivermiş. bu yüzden jilet gibi durması gereken etek eğri büğrü duruyor, kimi yerleri kulak kulak kalkıyor. işe zaten geç kaldığım için üstümü değiştiremedim, birazdan eğri büğrü etek uçlarımla toplantıya giricem.

    evet belki küçük bir şey, belki dışardan kimse bunun farkına varmayacak ama sinirlerimi bozdu bir kere.

    ne var sanki herkes işini düzgün yapsa ?
  • ibb şehir tiyatroları'nın iki perde ve ara dahil 1 saat 40 dakikalık başarılı absürt tiyatro uyarlaması. polonyalı yazar slawomir mrozek'in daha önce devlet tiyatrosunca da sahnelenen eseri, sırf düz metin olarak ele alındığında bile gayet çarpıcı.

    konu medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar şeklinde özetlenebilir. toplumların nasıl "giydirildiği", medeniyetin bir "terzi"nin elinde nasıl şekillenebildiği oldukça açık bir dille aktarılmış. yani felsefesi çıkarılamayacak kadar derinde olanlardan değil. bunun yanında başta da dediğim gibi tüm alt fikri çıkartıp sadece görüneni aldığımızda bile çok çarpıcı bence. çünkü bu sefer de karşımıza süskind'in koku'sunun terzi versiyonu çıkıyor ki bu gerilim de pek keyifli.

    oyunculuklarda terzi/ahmet saraçoğlu öne çıkıyor. genelde naif rollerde karşılaştığımız saraçoğlu bu kışkırtıcı karakterde çok iyi iş çıkartmış. ekselans sonra keşiş en nihayetinde çırak/ergun üğlü beden diliyle dikkat çekerken, bu sezon hemen her oyunda karşımıza çıkan tozluk/can başak gayet "barbar" bir performansla bu üçgeni başarıyla tamamlıyor. oyunun asıl sürprizi absürd kısmın büyük ağırlığını üstlenen karlos rolünde emre karaoğlu. ilk kez izlediğim bu akrobatik arkadaşın yanına bir tik attım. nana/çimen turunç baturalp, hizmetli/gülce çakır, 1. barbar/emrah soylu ve 2. barbar/can tarakçı kıvamında oyunculuklarla as kadroya eşlik ediyorlar.

    dekor barış dinçel'in, dekora anlam kazandıran ışıklandırma zabit erol ve uğur yıldız'ın eseri. binali ile temir'den aynen alınmış izlenimi bırakan efektin sesini azıcık kısmakta fayda var. bir de oyun afişi olarak keşke ilk perdenin kapanışını seçselermiş. müthiş bir görüntüydü.

    edit: hedeler çorba olmuş.
hesabın var mı? giriş yap