• eleştiriye kapalı bağnazların dinsel tutumuna dair şöyle demiştir:

    "eğer dininiz azıcık saygısızlık yüzünden darmadağın olacak kadar kırılgansa, açıkçası, inanmaya da değeceğini düşünmüyorum."

    imzamı atıyorum!

    edit: güncelleme
  • nedendir bilmem; bütün yönetmenlerden değişik bir yerde, değişik bir karakterdir terry abi; başka olması açısından biraz stanley kubrick'e benzetirim... lakin bu abi de koç anarşistlerdendir, harley'cilerdendir, 60'lık bi dede olmasına rağmen heavy metal dolaşır damarlarında.

    yine kubrick gibi, 3-5 yılda bir ama tam film çeken, özellikle bilim kurgu üzerine çalışan -teknoloji karşıtı- terry abi, monthy phython ile piyasada asıl sarsıntıyı yaptıktan sonra, brazil ile "görün neler yaratabilirim, yeter ki para olsun imkân olsun" demiştir. the fisher king ile türlü ödülleri toplamış, "bana ödül verecek insan siz değilsiniz" diye reddetmiştir.

    95'te bruce willis ve brad pitt'in müthiş performanslarla beraber oynadıkları, twelwe monkeys'in bütün izleyicileri büyülemesiyle beraber -ki o zamanlar sinema şimdiki kadar popüler ve geniş olsaydı, bu film nasıl konuşulurdu tahmin edemiyorum- terry abi'de sinema piyasasında bi efsane olmuştur vs... [günü değilmiş]
  • hasta ruhlu bir adamdir. benim icin herhangi bir yonetmenken, monty pythondaki deli animasyonlari ve ozellikle spanish inquisition'daki biggles tiplemesiyle hafizamda yer etti. her filmi apayri bir fantezi alemine el atar. cocuk masallari time bandits ile yerle bir olur, monty python's holy grail herhalde yeryuzunun en $ebek kral arthur'unu ortaya koyar, brazil tam bir anti utopya bilim kurgu $aheseridir, baron munchassen'i olabildigince yav$ak hale getirir, 12 monkeys'da bruce willis dunyayi her zaman oldugu gibi kurtarsa da brazil vari paranoyak ortamlar enfestir. $u an gosterimde olan fear and loathing in las vegas, trainspotting'in gilliam yorumu olarak da algilanabilecek manyaklikta, ama doksanlardan cok yetmi$lerle ugra$an enfes bir film.

    bu denli yaratici bir adamin amerikan film sektorunde i$i ne pekiyi? belki de bunun nedeni dunya mizahinin altini ustune getiren ingiliz monty python ekibindeki tek amerikali olmasi ve uzun bir sure ingiltere'de ya$ami$ ve amerika'nin yozluklarindan korunmu$ olmasi bunun cevabidir. belki de degildir. (bkz: ne dedim ben simdi)
  • franz kafka ve michel foucault karışımı; ancak kafka olamayacak kadar mizah anlayışına sahip.
  • masallar anlatır.
    1940'da dünyaya gelmiştir, hayal kurmayı çoktan bırakmış olması gerektiğini düşünsek de nadir yaşlı hayalcilerdendir.
    ben en çok brazil, the fisher king, 12 monkeys, the imaginarium of dr. parnassus filmlerini seviyorum sanırım.
  • vakti zamaninda londra'da yasarken yine film endustrisinden olan kuzenim bu super yonetmenin kizi amy ile cikmaktaydi. hatta hic unutmam mütevazi amy abla bizi porsche marka araciyla planet hollywood'a goturmustu. restoranin onundeki devasa kuyrugun gicik bakislari arasinda suzulup iceri girmis ve yonetmenin twelve monkeys filminin kostumleri vs. ile dekore edilen kosede yemek yemistik. guzel bir anidir. sonra bizim kuzen salak bir ispanyola asik oldu falan amy yalan oldu. ne gusel geziyorduk halbuki.
  • monthy python and the holy grail 'de kral arthurun arkasında hindistan cevizi kabuklarını birbirine vurmak suretiyle dörtnala giden at efekti çıkaran yuvarlak masa şövalyeleri emekçilerinden biridir kendisi. filmin ekstralarında film setinde yapılan röportajlarındaki* yaramaz çocuk stili saçları, hiperaktif, heyecanlı ve sevimli haliyle beni benden almış aşıkı etmiştir.
  • "brazil’de, o tarihte dünya'dan ne anlıyorsam onun resmini çizmeye çalışmıştım. zero theorem'de de, şu anda dünya'dan ne anlıyorsam onu resmetmeye çalıştım.” diyen yönetmendir terry gilliam… distopya üçlemesi (brazil, 12 monkeys ve zero theorem) ile kalbimi her daim kazanmıştır.
  • en sevdiğim ve kendisi için en üzüldüğüm yönetmenlerden bir tanesi. tim burton'a verilen paraların yarısı bu adama verilse ortaya çok sağlam filmler çıkaracaktır ama vermiyor ahmak herifler. burton'ın fabrikasının tıkandığı şu zamanlarda jean-pierre jeunet ile beraber umudumuzdur, heyecanımızdır kendisi. burton'dan daha kalitelidir bana göre. brazil, fisher king, 12 monkeys izleyip sevdiğim filmleri. sevmediğim tek bir filmi var. o da fear and loathing in las vegas. çok sıkıcıydı, çok bunaltıcıydı. artıları var filmin ama ben hiç sevmedim. son çektiği film doctor parnassus da fena değildi. ama prodüksiyon heath ledger'ın ölümüyle aksadığı için eksiklerle dolmuş taşmış film.

    gelelim don kişot'una. 2001 yılından beri "the man who killed don quixote" filmini çekmeye çalışıyor ama sürekli projede bir sorun çıkıp film iptal ediliyor, set toplatılıyor. bu filmde johnny depp'le çalışmayı çok istiyordu ama sürekli finansman sorunu çıkınca çalışamadı. geçen sene filme tekrar başladı. depp'in takvimi dolduğu için yerine ewan mcgregor'ı seçti. robert duvall da don kişot rolünü aldı. çekimler başladı. bir kaç hafta sonra tekrar para sorunu ortaya çıktı. tekrar film iptal edildi. tekrar setler toplatıldı. ama gilliam yılmadı. on yıldır çekemediği filmi için tekrar finansman arayışına başladı. söylenenlere göre buldu da. paul auster'ın en sağlam romanlarından mr. vertigo'yu (yükseklik korkusu, can yayınları) sinemaya uyarladıktan sonra don kişot'a tekrar başlayacak. umarız bu kez çekebilir filmi.
  • bazen steampunk tandanslı dahi yönetmen. (bkz: twelve monkeys) (bkz: brazil)

    gilliam'ın filmlerini izlerken kendini evinde hisseden bir tek ben değilim, eminim.

    unutulmaz ve kült filmlerin yönetmeni. the fisher king'i 1991'de 9 yaşındayken sinemada izlemiştim. yarattığı sahneler o kadar vurucuydu ki; şu yaşıma dek hala görsel hafızama nakşolmuştur. 20'li yaşlarımda dvd'sini alıp milyon kere daha izlemişimdir. aynı şey twelve monkeys için de geçerli. ne kadar izlerseniz izleyin, bir kere daha izlemek istersiniz (en azından benim için öyle).

    öyle 150 tane film çeken yönetmenlerden değildir gilliam. biriktirir biriktirir, şutu çeker, çekti mi de gol olur.
hesabın var mı? giriş yap