• "benim adım tatar ramazan, ben bu oyunu bozarım!"
  • yıllar boyu kaçtığım, ama hiçbir yere kaçamayacağım bir ortamda, beni askere götüren otobüste yakalamış film. ''askere götüren otobüs'' dedim bakın!

    sene 2001, miroğlu-kurtlar vadisi arası nekahet döneminin en yoğun günleri. kırmızı balıkçı üzeri ince meşin ceket modasının son demleri yaşandığı bir dönemde bbg ilk sezonunu yayına koymuş, o güne kadar her ortamda hayda rinna rinna rinnanayyy diye efe havası takılan yağız yurdum delikanlıları ''-bu böyle olmayacak! bu işten ekmek çıkmıyor. yeni idolümüz melih'' diyerekten, sarı pijamalarını çekip kafasını geriye ata ata sokaklarda dans ederek ''belki bana da bir tane milf* düşer'' umudu ile 180 derecelik stil dönüşlerine aldırmadan hanımlara selam çakıyor.

    işte bu dönemde hayatında herşeyi geç idrak etmiş olan ben, zikri ''hadi şu askerliği aradan çıkar da evlenelim'', fikri ''bi git de çatal çatal takayım sana'' olan sevgilimin gazı ile 5 yıldır yoklama, muayene vs. askerlik ile hiçbir işlem yapmamış birisi olarak tanıdığım emekli bir subay abim ile askerlik şubesinin yolunu tutmaya çalışırım. çalışırım diyorum çünkü benim askerlik işlemleri gibi bir işi tek başına yapma konusunda ciddi tereddütleri olan -ve askere gideceğimi düşünmek dahi istemeyen- annem de; ''olmaz öyle ben de görmeliyim o komutanı'' bahanesi ile yanımıza eklenir. sabah saat 6 da annemin ''ne işimiz var lan bu saatte sokaklarda manyak mı senin bu abin?'' homurdanması ile yola koyuluruz. askerlik şubesine giden yol bile kimyamı değiştirmiş, anneme; ''şanlı türk askeri erken kalkar, işine koyulur'' diye militarist söylemlerde bulunmaya başlamışım bile.

    komutan 40-45 yaşlarında, geniş omuzlu, şahin bakışlı, saçları yer yer kırlaşmış yağız bir cumhuriyet subayıydı(hep bunu yapmak isterim) ben-komutan-annem-aracı abimiz bir süre oturduk ama o oturmayı gelin bir de bana sorun. o güne kadar hep geyiğini yaptığım 'kız istemeye giden munis damat adayının koltuk kenarlarına ayak topuğu sürtmesini' olayını yaşarken tebessüm bile edemedim. nasıl edebilirdim ki? karşımda bir askerlik şubesi başkanı ve ben 5 yıl yoklamadan, 4 yıl askerden kaçmış bir vatan haini pozisyonumdayım. o esnada komutan ''alın bu kefereyi, kayseri-hava indirme'' dese; ''paraşütüm nerde?'' diyecek kıvamdayım. allahtan annem acıların kadını bergen moduna girdi de. komutan ilgili evrakları bir haftaya kadar (celp döneminde yani) getirirsem bakaya gitmememi sağlayacağını söyleyerek içime umut saldı. anneme kalsa, 5 yıl kaçmış oğluna cumhurbaşkanı'nın yaveri olarak ankara'ya dağıtım isteyecek. allahtan sağduyu hakim geldi de aslında komutanın bana yaptığı kıyağın (yani bakaya olarak gitmememi sağlayışının) ne kadar önemli bir şey olduğunu orada anlattık.

    sabah saat 7 insanlar işe gitmek üzere iken bizim işimiz bitiyor ve çay içmek, durum değerlendirmesi yapmak üzere pastanenin birisine oturuyoruz. askerlik olayının ciddiyete binmesi ile suratı düşen annem ile aracı abimin arasında şöyle bir muhabbet döner;

    aracı abi: ablacım, sıkma canını lütfen. şimdi dknm bi denizci olsa kötü mü olur?
    annem: yok! boğulur o.
    aracı abi: ?&/+?
    ben: ?+=/)&

    24 yaşında bir adamın annesi ''boğulur'' mantalitesi ile oğlunun denizci olmasına karşı çıkıyor ve bunu söylerken gerçekten hiç de şakası yoktu.

    aradan bir hafta geçer. bir elimde evraklarım, diğer elimde ise yakın bir süre sonra boynuzlarımı cilalamam için beni kadife+nuri leflef kavramıyla tanıştıracak sevgilim ile askerlik şubesinin önüne giderim. işlemler, evrak teslimleri... uzar gider ve yol ücretimi bana verecek memur hanımdan yerimi öğrenirim:

    -''iskenderun 1. deniz er eğitim alayı'' yarın teslim olmalısın ama hemen biletini ayarla!

    söyleyen kadın, arkamdaki asker adayları, diğer memurlar, kapıdaki nöbetçi bile sevindi bu habere ama bir tek ben sevinemedim! sebebi belli: ''boğulacaktım!'' senaryoların en kötülerini düşünürken makus talihim benden yana dönüyor, ben bahriyeli oluyorum ama annemin bana yaşattığı korkuya bak? bir de ''ben şimdi bunu anneme nasıl söyleyeceğim?'' diye düşünüp duruyorum. o esnada bana; dknm acemilik süresi boyunca beyrut'da caddelere kum torbası taşıyacaksın, usta birliğinde ise sudan'daki iç savaşı bastırma görevini üstlenmiş birliğe katılacaksın... deseler, bu kadar gerilmezdim.

    aynı günün akşamı:

    nasıl ''herkes 15 dakikalığına meşhur olacak'' diye bir kavram geliştiyse, türk erkeği için gelişmiş başka bir kavram ise; ''her türk erkeği bir günlüğüne ulu bozkurt olacak'' diye bir kavram vardır. niçin asker uğurlamalarında milliyetçilik duygusu coşar? niçin her asker terminale götürülürken dokuz ışık doktrinini yazmış gibi davranılır? anlamış değilim. sadece benim otobüsümde, 12 saat sonra onbaşının önünde tir tir titreyecek, mavi donu ile amfiden amfiye ceylan gibi sekecek kırk bir tane ulu bozkurt vardı. evet dile kolay tam kırk iki adet şafağı yeni bozulmuş adamız ve geri dönüşü olmayan yola koyulmuşuz artık. neyse ki otobüsü takip eden sütyenli beyaz şahinler bir süre sonra peşimizi bıraktı da, bizim bozkurtlar normale dönmeye başlayıp, muavine ''abi porno koysana yaa, bak askere gidiyoruz bu son şansımız'' ricasına giriştiler bile. 1 otobüs, 42 asker adayı, 1 porno!.. neyse ki muavin sağduyulu çıktı da, ''ne pornosu lan cenabet cenabet asker ocağına mı gidilir?'' diyerek tatar ramazan'ı gösterime sokar.

    film başlar ve ben bu filmi koyan muavine, askerlerin yola çıkış davranışlarını inceleyen ''psikolojik harp daire başkanlığı''nda görevli bir sivil yüzbaşı süphesi ile bakmaya başlarım. o zamanlar kurtlar vadisi olmadığından dolayı racon aforizması kültürü de gelişmediği için filmdeki replikler büyük bir hayranlık ile takip ediliyor. adam; ''tencereye kan koyar kaynatır, bıçakla karıştırırız'' diyor otobüste bir alkış yükseliyor, tatar; ''taş kesil uleyn!'' diyor, başka bir alkış kıyamet gırla gidiyor. otobüse binerken 23 tane faal olarak sigara içen adam varsa, mola yerinde bu rakam 37 ye yükseldi. ama replikleri birbirine aynı tonda tekrarlayan mı ararsın? sigara içiş şeklini deneyen mi ararsın? ikili gruplar halinde volta atanları mı ararsın? bir film bir güruha bu kadar mı etki eder? ve bu adamlar 10 saat sonra askere teslim olacak!

    ertesi sabah iskenderun, otobüste tanışılmış aynı birliğe teslim olunacak arkadaş ile:

    dknm: bak oğlum bu ilaçları içeri almıyorlarmış istersen bırak bir yere. ilk günden göze batma!
    tatar: şşııtt kardeş kim bizden alacakmış ilacımızı. adamı göbeğinden işetiriz evelallah. (20 sinden yeni gün almış. boy: 1,61 kilo: 45)
    dknm: benden demesi valla. bir film izledin hayatın değişti amınakoyim. sakın lumbarağzında* racon keseyim deme!
    tatar: keseriz kardeşşş...
    dknm: ne bok yersen ye. bari arkamda dur da, gerektiği yerde müdahele edeyim.

    lumbarağzı önü:

    ben çantamı görevli astsubaya vermiş üstümü aratırken, bu arkamdaki yeni ''tatar'' çantasının aranmasını istemedi, nöbetçi askere posta koydu koyacak. üzerimi arayan astsubay durumu farketti tabi:

    astsubay: ne oldu asker
    nöb. onb: konutanım acemi çantasının açılmasını istemiyor!
    astsubay: öylemiii... paşa çocuğu galiba? acemi aç çantanı!
    acemi: açmam astsubayım! (sıçtı ki ne sıçtı)
    astsubay: neee astsubayım mı? sen alay komutanı mısın lan!? sen kim oluyorsun lan!
    acemi: taş kesil uleyn

    neticede yemin etmemiş, eğitim almamış bir asker olarak dayak veya cezai yaptırımı olmadı ama, iskenderun'un 45+ haziran sıcağı ve %90 üzeri neminde 38 gün o tatar ramazanın çektiklerini yazsam, en başta ben ağlarım burada. şu an kimi perşembe akşamları bomboş sokaklara baktıkça, cuma günleri yürüyüşleri değişen kurtçukları gördükçe... o yağız delikanlıların piri olan benim tatar ramazanım geliyor aklıma. allah selamet versin, ne yapıyordur ki acaba?
  • birinci filmde ramazan, toprak kavgasi icin giri$tigi bir mucadelede cinayetten 11 sene yer ve iceri du$er. icerisi kendi raconunu yaratmi$, gardiyan ve bir iki eleba$i mahkumun at oynattigi, garibanin ezilip ac kaldigi bir pislik yuvasidir. ramazan garibani ezen kogu$ agasi mustafa (yaman okay) ile mucadeleye girer. $artlar onu bir cinayete daha iter. 7 sene daha alir ve mudur tarafindan surgun edilir.
    surgun edildigi maphusa tatar ramazan'in $ohreti kendisinden once gider. lakin yeni hapisteki tezgah da eskisinden farkli degildir. yeni mapusun agasi abdurrahman cavu$ (hayati hamzaoglu) ve yakin adami akseli (kazim kartal) ile tatar ramazan arasinda cok gecmeden ceki$me ba$lar. sonunda takar bicagi avluda herkesin onunde abdurrahman cavu$'a!
    hastasi oldugum iki film...
    sonunda $oyle bir yazi cikar filmin:
    "tatar ramazan, 700 kasaba, 70 vilayet, 7 duvelde nami soylendi!"
    her iki film de 1990 yapimi, yonetmen melih gulgen. eser kerim korcan. filmlerin tam isimleri, tatar ramazan ve tatar ramazan surgunde'dir.
  • sağ elini havaya kaldırarak stun koyabilen bi kardeşimzidir.
    (bkz: taş kesil ulen)
    blizzard gelsin de frp karakteri görsün.
  • "ceza istediği kadar uzun olsun yeter ki koridorlar kısa olmasın. insan bir kere yürümeye durdumuydu herşeyleri unutur. nedendir bu? çünkü volta cezanın törpüsüdür."
  • "robert de niro nun taxi driver i varsa, kadir inanirin da tatar ramazani var" n.y times
  • ramazan'ın yaman okay'a tokat attıktan sonraki sahnede, yaman okay'ın oyunculuğuna dikkat derim, toprağı bol olsun. ramazan'ın yüzüğü okay'ın elmacık kemiğinde ve bakışları her oyuncunun yapamayacağı türden.
  • türk sinemasının gelmiş geçmiş eni iyi filminin ilk bölümünün adı.. ikincisi tatar ramazan sürgünde adlı filmdir.. kadir inanır 'ın ahmet kaya 'nın sesiyle söylediği şu dağlarda kar olsaydım türküsü beni çok etkilemiştir.. ben adama iki kere bıçak sallamam lafının söylendiği bu film gerçek bir efsanedir.. yaklaşık üç yıl önce bakırköy 'de sahilde bulunan cafe tarzı bir mekana girdim arkadaşımla.. içerde ise tam bir ölüm sessizliği vardı, televizyondan gelen sesin haricinde.. kızlısı erkeklisi herkes pür dikkat televizyona kilitlenmişti.. kısa bir şokun ardından tatar ramazan 'ın oynadığını farkettim.. o an için tüylerimde bir hareketlenme olduğunu hatırlıyorum..
  • tam özenilecek, örnek alınacak kişiliktir.

    şimdi bakıyorum günümüz gençliğine, kimlere özeniyor acaba diye. hemen bir isim beliriveriyor kafamda. yani bu ismi bulabilmek için de öyle çok büyük araştırmalar, istatiksel veri tutmanın da bir manası yok, elbette polat alemdar.

    polat alemdar'a neden özenir insan?
    hemen akla "güç" geliyor. yani ülkemiz gençleri güçlü olana tapıyor, onu örnek olarak alıyor. polat alemdar'ı "güçlü" kılan özelliği de mafya olması elbette. tam bunları düşünürken aklıma "tatar ramazan" geliyor. "yoksulun dostu, ezilenin yanında, zalimlerin karşısında" olan tatar ramazan, "ben bu oyunu bozarım" diyen tatar ramazan.

    ve karşılaştırıyorum ikisini. gülüyorum.
  • kult ve klasik bir karakter kumesinin en ba$arili elemanlarindan birisidir tatar ramazan.
    gunumuzde sadece silah ta$iyip, devletle/polisle derin ili$kiler icinde olmak ve kravatsiz koyu takim elbise giymek sayilan, bir yonden "kabadayi", bir yonden "delikanli" taniminin en saf orneklerinden birisidir.

    bir yontem, racon karakterinden cok bir ilke, bir duru$ karakteridir.
    bu karakterin ciki$i, her zaman iyinin, dogrunun, guzelin kazanmasi uzerine bir hayaldir. gerci cok kisa bir donem kisitli cografyalarda gercek orneklerine de rastlanilmi$tir. her zaman ezileni savunan, her zaman dogrunun yaninda olan, zulum edenlere "devlet" bile olsa kar$i cikan bir karakterin atasidir.
    aslen insanustu ozellikler ta$imayan, bir turk superkahramani oldugunu soylemek de yanli$ olmaz. kendisi olmasa da, cizdigi karakter budur.
hesabın var mı? giriş yap