• tetikteki işaret parmağının son nefesidir. alırsan siktirir gidersin, almazsan, hak eden, ölür. hak edenden kasıt, tahammülü kötüye kullanandır. tahammülünü, sadece eski, ağdalı bir kelime zannedip ciddiye almayan var ya hani, işte o. hala şakalar komiklikler peşinde olan artist bakışlı. kapının önündeyim senin. içim, hiç ezberleyemediğim nefretle dolu.
    mantıkla çözerdim ya formülünü ezberleyemediğim soruları. onun gibi. çıkarım yaptım nefreti. şıklarda yoktu.
    sen eklettin.
  • a chain of flowers ~ this twilight garden insafsız geçişine istinaden konsantre 'mutlu' yaşam parçacığı mukabelesinde eve erken dönmek ama uykuya karşı durmak. insan, birkaç güzel insanla, sadece düz nefes tavla oynayıp menfaatsiz bardaklar da tokuşturabilmeli.., neviinden dolaylayınca, “dipsiz derinlik'te de büyük jeolojik değişimler olur” diyen pessoa'dan omuz alıp mana dedektörlüğüne yanaşmanın kolayına kaçmak olacağını hatırlayınca bir de: dünyanın bütün biraları, soğuyun. ahmaku'l-humakadan tahammuk etmiş sarhoş ahmak: zihnin yakıtı izan.

    dünyanın bütün masumları, mutlu uyuyun.

    avane zaman.
  • bir acıyı taşıyabilme gücü. acıyı yüklenme, acıya dayanma; kayıp sonrası yasa yaslanma.*
    hayatı yasaları belirlenmiş, çözülmüş bir örüntü olarak görmemek; sonranın sonsuz imkanına tortulaşmış bir üslup yerine yumuşak bir bakış, ılık bir gülümseme ile hamledebilmek için gerekli hamle. lohusa şerbetinin tadını sevenler için.
  • daha buyuk bir kelime gormedim, bilmiyorum
  • çok işgilli bir şeydir kuzum tahammül. öyle aklınla, fikrinle değil de daha çok gönlünle, mecalinle halvet olan, rengini veren bir durumdur. sonra ilerleyen yaşla hallerinin değiştiği falan da fasafisodur dildadem inanma sen. onun hali ahvali değil de senin ömrünü sindirip sindiremediğindir dozunu ayarlayan. alıcının ayarı fabrika ayarıyla geliyor yani işgillim, yorma havsalanı.
  • şimdilerde, yeşil ışığın yandığı an ile kornaya basılan an arasında geçen süreyle ölçülüyor. ne yazık.
  • yaşla doğru ya da ters orantısı konu başlığına göre hayli değişen durum. karakterin çizgileri ile de çoğu kez kesişir bununkiler.
  • tahayyülün arkada$i. ikisini de cok seviyorum. geceleri, mahallenin sari i$iklarinin icinde goruyorum onlari. hayaletler gibi, yan yana geziyorlar. tam bizim pencerenin altindan gecerken, hep ayni $eyi soyluyor tahammül, tahayyülle; sen olmasaydin $ayet, tahammülsüz olurdum ben diye...
  • hayatımda gördüğüm insanların yüzde doksanında olmayan şey. ne var azıcık olsa, çok mu şey kaybedersiniz? kibarca teklif de edemem ki... ''lütfen biraz tahammüllü olur musunuz?'' diye. kantinde çayıma şeker atarken arkadan böbürlenen kız seni hiç unutmayacağım mesela! ne var 80 saniyecik daha sabır edebilsen. topu topu 1 küp şeker işte... atıp, çak çak çak diye plastik kaşıkla çalkayalıp, gidicem oradan. tahammülsüz insanlar yüzünden kalbim inciniyor. alınıyorum işte!
    *
  • genel olarak tahammullu bir insanim. ama son zamanlarda kendimde bir degisim fark ettim: artik tahammulum sevgimle dogru orantili. sevdigim insanlara inanilmaz sakin ve toleransli davranirken; pek sevmedigim, zoraki ayni ortamda bulundugum tiplere direk laf sokar olmusum. kendimi savunma mekanizmam guclendi, lakin bu kalles dunya bir masum yanimi daha alip goturdu.

    gonul islerinde de durum ayni. eger bir iliskiye, bir insana guvenebildiysem, olur bu boyle artik hissiyati geldiyse alttan almakta beis gormuyorum. eger takiliyoruz modundaysam surekli defanstayim, kulaklarimi dikip "ne demek istedin yani?" deyip tirnaklarimi cikarmaya basliyorum.

    zormus bu yetiskinlik mevzusu.
hesabın var mı? giriş yap