• güneş altında söylenmedik söz yokmuş...
    bu yüzden geceleri söylüyorum sevdiğimi...
    ne gece ne gündüz yokmuş söylenmemiş söz...
    bende söylenmişleri söylüyorum yeni biçimde...
    hiç bir biçim kalmamış dünyada denenmedik...
    bende susuyorum sevgimi saklayıp içimde....
    duyuyorsun değil mi suskunluğumu nasıl haykırıyorum...
    susarak sevgisini ilan eden çok var sevgilim ...
    ama bir başka seven yok benim sustuğum biçimde .....

    aziz nesin
  • ne çok konuşmuşum.

    dilimin bağı çözükmüş de meğer haberim yokmuş. yüzüme yüzüme söylenen, içime içime işleyen bir söz olmasa daha da olmayacakmış. hayır, söz acı değildi, hatta gayet hatırlı bir dosttan, yılların ardından geldi. kelimeler özenle seçilmiş, dikkatle yerleştirilmiş de değildi. öylesine sarfedilen, eni konu değersiz, hepi topu dört kelime ederi. hadi beş olsun, bu bile ayırt edilemeyecek kadar anice ve zahmetsizdi. kağıt üstünde hükmü olmayan o cümle beni bana gösteriverdi.

    ne çok anlatmışım. şarkıyı bahane etmişim, türküden dem almışım, şiire kaçmışsam da romanda saklanmışım. revakta eylenmiş, eyvanda duraklamışım. yolda yorulmuş, handa konmuşum. sokakta kaybolmuş, caddeye karışmışım. hep bir başımaymışım gibi görünse de pek tenha kalmamışım. meğer ne çok yanlış yapmışım.

    kimseye hiçbir şeyin anlatılamayacağını çok geç anladım. ne zihin ne de kalp, aks i seda bulamaz bu dünyada. bulsun diye de anlatılmaz aslında. ama işte insanoğlu bu, bu kadar, bu kumaştan ancak bir gömlek belki taş çatlasın bir de kısa pantul çıkar. zanneder ki -benim gibiler- anlatması arzu edilir. birileri anlattıklarını dinlemeye daima muntazır. zanneder ki gömlekten maada bir elbise, bir setre ve dahi bir kaftan hatta belki bir de yakası işli fistan... söyledikçe keser, izah ettikçe biçer, cümleler ardı ardına geldikçe diker.

    kimse sus demediydi bana, ben susmak istesem de anlat diye ısrar edildiydi hatta. herkesin yanında konuşmadım da konuşmam gerekenlerin yanında da susmadım ama. oysa herkes ve hiç kimse esasında tek kişiymiş. suretleri farklı farklı olsa da hepsi birmiş. ağzından çıkan her söz dalgakırana çarpan dalga misali geri dönüp ilk evvel seni boğarmış. en önce kendi hançeren seni yutarmış.

    gâhi dert yandım gâhi dert aldım. üstelik ağzımdan çıkan kelamın derman olmayacağını bilenlerdenim, çünkü öyle bir irfan sahibi değilim. yine de sordum soruşturdum, döktüm düşündüm, tasdik bekledim, ikaz istedim, emir aldım, rica minnet eyledim. o kimse -her kimse- sustu, ben söyledim, ben söyledim o kimse sustu. dinliyor zannetim, gerçekten dinler zannettim. velhâsılı hep söyledim, hep anlattım. anlattıkça eksildim, eksildikçe daha çok anlattım. şimdi tamamım. artık ne konuşacak takâtim ne söyleyecek iştiyakım kaldı. gayrı ne sözüme hürmet beklerim ne de sükutuma. neme gerek şakıyacak bir dal, ip sarkıtılacak bir kuyu olsam ne yazar.

    oysa hakikat şu ki; daha başlamamıştım. kuyunun sâdasından daha hiç bahis açmamıştım.
  • insan konuşmayı otuz haftada öğrenebiliyor veya herhangi bir dili birkaç ay içinde öğrenebiliyor. ama susmayı öğrenmesi için otuz sene bile az geliyor.
  • kaygısızca susmak yani susabilmek çok ayrı bir şeydir. bir insanla yakınlık dereceni ortaya koyar aslen. biriyle, hiç düşünmeden, kasmadan uzun süreler susabiliyorsan ve bu seni rahatsız etmiyorsa gerçekten ait olduğun biyerdesindir.
  • sessizce 'duy beni' demek.
  • “birbirimizi anlayamayacağız korkusuyla, sözcükleri gereğinden çok fazla kullanıyoruz. konuşmamanın, iletişim kurmayı reddetme anlamına çekilmesinden, kabalık olarak görülmesinden korkuyoruz.
    sessizlik bizi ürkütüyor. sessizliği denetleyemiyoruz.”
    gündüz vassaf
  • "...
    artık çocuk değiliz, susarak da bir şeyler diyebiliriz
    ..."
    (bkz: hasan hüseyin korkmazgil)
  • asıl susmak, iç sesin etrafındaki sayısı meçhul, gürültücü sesler var ya, iç sesin duyulmasını engellemek için kırk takla atan hani, işte onların susması imiş. tabii zâhiren susmadan, bâtınen susmak zor. önce arıza dili tutmak, sonra arızi sesi kısmak, ki asıl ses duyulsun.

    ne için susmak? dinlemek için... susmak, dinlemeye yol açmıyorsa o susmak da beyhude. her konuşan gibi, her susan da muteber değil. çok konuşan sussun, çok susan konuşsun. meşrebe göre reçete. susmaktan maksat dinlemek, dinlemekten maksat anlamak. "ne kadar anlatırsan anlat, karşıdakinin anladığı kadar" bütün numara anlamakta. anlayana sivrisinek saz, anlamayana senfoni orkestrası az.

    aziz mesnevi, "dinle!" ile başlar ya, o hesap. bütün ses kaynaklarını kapat ve dinle.
    susmak mı yorucu, konuşmak mı? ikisi de... ancak dinleyen dinlenir. her mânâda...
    söz dinlemek de aynı; inadın, itirazın sustuğu yerde. gül biter yani, onu diyorum.
  • ertelemektir...

    "sustum, susuyorum ve kimbilir ne kadar sürecek bu çıldırtıcı sessizlik. bitmek bilmez konuşmalarla boğuyorum içimdekileri. bir sana kelimesizliğim; ya da söyle diyelim, bir sana içimdekileri hapsedişlerim...
    fırtınalar bile kopmuyor içimde artık bak, kendimle savaşlarımda yenilgilerim koymuyor. incecik rüzgarlar ürpertiyor arada, sarınıyorum. meltemleri hissetmem bile bilirsin, karakışa bile pabuç bırakmam. bir ruhumdakiler sarsar beni, ama farkettim ki ben kasırgalar kadınıymışım... ahh sevgilim, sen aslında ne haklıymışsın, aslında ben gerçekten zor kadınmışım...

    sustum, susuyorum... yorgunum. gücüm yok yeni iskambilden kuleler yapmaya. hem değerini bilenedir tek tek kibrit çöplerinden yaptığın evler; bilmeyene içinde çocuk heyecanıyla didinir, insa eder ve hediye edersin, beğenmeyip ateşe veriverir. sen hatırası var diye ilk dokunduğu kağıt mendille kalıverirsin.

    sustum, susuyorum... ruhumla acıkıyorum... ben harap, senin gözlerindeki acıyla daha da bitap...

    susuyorum... bunca zamandır bir kez bile "o" olduğunu söylemedim sana. adın gibi eminsin çok sevildiğinden, ama tümüyle bihabersin o sevginin niceliğinden..."
  • söyleyecek çok şey varken, bunları söylemenin hiçbir şeyi değiştirmeyeceğinin anlaşıldığı an yapılması gereken tek şey...

    "susmak bir şeylerin anlatımıysa, şüphesiz en anlamlı şeydir susmak.."
hesabın var mı? giriş yap