• ''süper kahramanlar, tam büyük bunalım (1929) sırasında ortaya çıkıyorlar. kapitalizmin 20. yüzyıldaki en büyük krizi, ki daha sonra 2. dünya savaşı’na da yol açacaktır, kendi içinden süper kahramanları ortaya çıkarttı. conan bile o zamanlarda yazıldı ilk kez. neden? “ben bütün bu dertleri kendi başıma çözemiyorum” demek için. “ben kendi haklarımı, yetkilerimi, aşırı yetenekli birilerine devredeyim, o benim yerime halletsin her şeyi.” mantık bu.
    peki ne zaman düştü çizgi-romanlar? 60’ların sonunda. yani halk hareketlerinin yükseldiği, insanların sokakta olduğu zamanlar. bu devirde gençlerin süper kahramanlara ihtiyacı yok ki, adam zaten sokakta tepkisini gösteriyor. sonra 68 kuşağı yeniliyor, çizgi roman yeniden ortaya çıkıyor. 70’lerin ortasında, neo-liberalizmin yükselmesiyle çizgi roman da yükseliyor. ve şimdi, neo-liberalizmin çökmeye, krize girmeye başlamasıyla, artık o süper kahraman fikri eskisi gibi yok. hiçbir süper kahraman tek başına bir şey halledemiyor. heroes’a bakın, sürekli bir dayanışma halindeler. sadece bir tane kendi başına iş götürmeye çalışan adam var, o da zaten kötü adam. tv dizileri artık post-liberal olmaya başladı. tabii bunu hiçbir yapımcı joss whedon kadar radikal biçimde yapmıyor. hatırlayın, hiçbir bölümde olayları buffy çözmez, hep takım oyunu vardır ve hep yan karakterlerden bir tanesi kritik bir rol oynar.''
    (kaynak: http://www.oyungezer.com.tr/content/view/245/75)
  • en super kahraman once spider man (bkz: orumcek adam) sonra wolverine'dir.. (bkz: wolverine)
  • türkiyede asgari ücretle ev geçindirmeye çalışan insan.
  • büyük çoğunlukla güvenlik ihtiyacının harekete geçirdiği hayal gücünün eseri olan hayal kahramanı. hukukun üstünlüğünü ilk kez tesis ve en iyi şekilde idame ettirdiği iddiasında olan sembolik batının "bunların ikisini x meydanında sallandıracan bak bi tane kalıyo mu?" tepkisinin masum dışa vurumu.

    kötüleri yola getirmek şöyle dursun; bir sırtlarını sıvazlamadığı kalan modern hukukun güvenlik ihtiyacını karşılamaktan uzakta kalacağını düşünen, kaygılanan insanların yüreğine su serpmek için piyasaya sürülmüştür bunlar, ihtiyari veya gayri ihtiyari...

    hemen hepsinin hikayelerinin bir bölümünde güvenlik güçlerinin teorik ve/veya eylemsel olarak geride kalmaya mahkum olduğunun altı çizilir. hatta çoğu zaman bunlar süper kahramanımızı işinden alıkoyar, bırakın işbirliğine yanaşmayı, yoluna taş olup dururlar öyle. bununla da kalmaz bizimkinin asıl tehlike olduğunu bile lanse ederler kamuoyuna, gerek kıskançlıktan gerek hukukun temel ilkelerini içip kemiklerinin iliğine sarsılmazcasına işletmişlikten...

    medar-ı dikkat bir nokta varsa ki şayet; süper kahramanımız delikanlılığa bok sürdürmez; en şerefsiz düşmanını bile kıskıvrak yakaladığı anda ağzının içine etmeyi değil, hümanist yaklaşımı tercih eder. "gebert pezevengi" diyen öfkeli kitleye itibar etmez. ne de olsa elen kültürünün adamıdır hep. onlara çalışır. böyle yapmayanı da tepkiyle karşılanmıştır. vakidir.

    bize bile sirayet etmiştir bu. (yoktu malumunuz) bırakılır hep kötü adamlar. ya etkisiz hale getirilir daire-i mümkün içinde ya da en iyi şekilde paketlenmiş olarak güvenilmeyen adalet mekanizmasının ellerine ulaşacak şekilde bırakılır, imza atıp sıvışılır.

    sonra gazete manşetleri döne döne gelir(bkz: filmlerde dönerek gelen gazete manşetleri). burdadır asıl delikanlılık. tribünlere oynanmıştır, ama niyet temizdir. hiç bi tarafı kalkmaz dostumuzun. sıradan yaşamında reklamını bile vakur uslubu ile yapar. kedisinden "...ama delikanlı çocuktur, kalenderdir,harbidir..." diye bahseder abartıya kaçmaksızın.

    maslow boşuna piramidin diplerine koymamıştır nihayetinde bu gereksinimi (bkz: maslow piramidi). bir altkültür kendisinden bu şekilde doğabiliyorsa kim bilir daha nelere gebedir bu olgu?
  • amerika'lıların şu süper kahraman filmlerinden hiç hoşlanamadım ömrü hayatımda. bazen gişe rekoru kırmış o filmlerden birine bakmaya çalıştım ama nafile...bu ucube filmleri nasıl seyredebiliyorlar; bir de üstüne beğenebiliyorlar?...süper kahramanlar bana hep pelerinli palyaçolar gibi gözükmüştür...

    sonra tefekkür ettikçe anlamaya başladım onlardaki bu süper kahraman düşkünlüğünün altında yatan saikleri...

    ego...

    ego, özünden kopmuş benliktir. bir kimsedeki benlik, özüne ne kadar uzak düşmüş ve yabancılaşmışsa o denli kendini yalnız, yalıtılmış, aciz ve zavallı hisseder.

    devasa bir dünya...sonsuz kötülük...ve başına gelebilecekleri tahayyül ettikçe tir tir titreyen ego...

    işte bu noktada insan bir güven arayışına giriyor. kendine göre çeşitli yollar bulmaya çalışıyor. bunların başlıcaları:

    1. büyük güçlü bir gruba üye olmak: parti, cemaat, tarikat, dernek, topluluk, çete vs...kişi, sözü edilen grubun desteğini alıp kendini güvende hissetmek ister. gruba üye olmaktaki zahiri söyleme itibar etmeyiniz. altta yatan neden, kendini güvende hissetme arzusudur.

    2. asker, polis ve benzeri devlet teşkilatlarına girmek: kurumsal gücü arkasına alıp, kendini güvende hissetme arzusudur.

    3. üst yönetici olmak: devlette, büyük şirketlerde önemli pozisyonlara gelerek kendini güvenceye alma isteği...korumalar, para, kamu gücü vs...egosu en şiddetli olanlar genelde bu eğilimde olurlar. bir kez de makam mevki ele geçirirlerse, asla bırakmak istemezler. bir generalin, bakanın, valinin gücünü düşünün...emekli olunca sudan çıkmış balık gibi kendilerini güvensiz hissedeceklerdir çünkü...

    4. din: hayatın zorluklarına karşı tutunma yöntemlerinden biridir din. ancak şuurun en dip seviyesindeki yani emmaredeki bir bilinç için din, tuhaf bir tiyatrodan öteye gitmez. tanrı, lamba cini gibi bir şeydir. zor durumda kaldığında, sıkıştığında inançlısına yardıma koşacaktır. müminimiz tanrısına dua edecek, tanrı da şipşak işi halledecektir. peki tanrı yardıma koşmazsa ne olur? müminimiz tanrıyla kavga etmeye, tepki duymaya falan başlayacaktır...bu durumdaki kişiye, "tanrı manrı yok kardeşim deyip, dünyasını başına geçirmek müstehaktır. tabi dinin hakikatini de gösterin ki, hepten ipini koparmasın gariban...(kiliseler, camiler, diyanet işleri... kurumsal din, bu tiyatronun bir parçasıdır. rahipler, hacı hoca tayfası da tiyatronun kostümlü görevlileri...)

    5. süper kahramanlar üretmek: bunlar daha çok avam avuntusudur. hayatın içinde acizlikten, korkudan, endişeden bunalmış kişi, bir anlığına da olsa kendini muazzam güçlerle donanmış hayal edip rahatlamak ister. piyangodan milyonlar çıktığını düşünüp hayal kurmakla hemen hemen aynı olgudur bu...

    bizim din anlayışımızı dördüncü maddedeki bilinç sahibiyle kıyaslamayın asla. bizdeki din, evrensel düzenin kurallarıdır yani sünnetullah bilgisidir. evrensel düzenle uyum ve ahenk içinde olmaktır din bize göre; hatta tabiat kuralları dahi evrensel düzenin kurallarından bir şubedir. allah inancımız da tamamen farklıdır.(bu konu tevhidin idrakına dairdir. sair entrylere bakınız)

    iman, mümin, emin, emniyet aynı köktendir. iman eden kimse, yani egosunu varoluş içinde eriten kimse, bir anda varoluşun gücünü arkasına alır ve "lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah- allah'tan başka güç kudret sahibi yok" der. sonsuz bir güven hissine kavuşur. korku, evham ve endişesi sıfırlanır.
  • bir insanın kahramanı olmak için illa ki uçmanın, tek parmakla tren durdurmanın ya da daracık taytlar giymenin ön şart olmadığını ispatlayan baba da hak eder bu sıfatı. benim babam gibi.

    aslında hiçbir zaman iyi bi' ilişkim olmadı, olamadı babamla. aradaki mesafe, takınılan ciddi tavır ve onun küçüklüğünde aldığı kişisel eğitim engel oldu normal standartlarda bi' baba- oğul ilişkisi yaşamamıza. hep bi' yerlerde engeller vardı yani. olduğu kadarıyla yetindim ben de mecburen.

    belli bir yaşa gelene kadar talep ettiğim miktarda parayı hiç alamadım mesela.. hep eksikti cebimdeki harçlık. bisikletim de olmadı. evimizin yokuşta olmasıymış bunun sebebi. malum, trafik canavarları her yerde. ya da karşısına geçip kız arkadaşlarımla yaşadığım sorunlardan, okuldaki günümden, moralimin amına koyan mevzulardan hiç bahsedemedim. dedim ya, mesafeler vardı her daim.

    ama sevdim ben babamı.. çok sevdim. hani babanın sevgisinin anlaşıldığı anlar var ya, çok yaşadım ben onları. ha belki milletin gözüne soka soka yapmadı hiçbir şeyi. ya da yaptıkları, milletin gözüne batacak kadar büyük değildi diyelim. ama mutlu etti beni. süper kahramanım olması için de yetti üstelik bu küçücük şeyler. fazla bile geldi hatta. zira ben onun sadece hayata karşı duruşundan dolayı bile, ona süper kahraman yaftasını yapıştırmıştım. yaptığı küçücük şeyler öğrettiklerinin kenar süsü oldu sadece. yakıştı da allah içün.

    velhasıl; o asık suratına, sert konuşmalarına ve diktatörlere taş çıkartan aile yönetme tarzına rağmen çok seviyorum seni.. vallahi bak.
  • 1930'larda jerry siegel ve joe shuster'ın yarattığı superman adlı karakter ile başlayan, amerika kaynaklı alt tür.

    süper olmayan kahramanlık ise insan medeniyeti kadar eskidir. basat, odysseus, beowulf, jason, el cid, hagen, gılgamış, tristan, sindbad, arthur, vainamöinen, sir gawain, aşil, roland ve diğerleri üstün niteliklere sahip birer kahraman olmalarına rağmen süper kahraman değildirler. insan da olsalar, yarı-tanrı da olsalar bahsi geçen kahramanlar hep erdem, cesaret ve güç timsalidir; insanlığın aydınlanmaya olan tutkusu ise yine süper olmayan bir kahraman olan promete'de simgelenmiştir. iyi değerleri gösteren simge kahramanlardır bunlar.

    öyleyse olumlu değerlerin yüklenebileceği bir taşıyıcı simge olmak süper kahramanların değil aslında genel olarak kahramanların üstlendiği bir misyondur.

    mevcut süper kahraman formülü ise tüm aksesuarları, atmosferi, temaları, dekorları, alt ve üst metinleri ile tamamen amerikandır. burada farkı yaratan nüans kostümlü olmak veya her hafta yine süper güçlü kötü adamlarla yumruklaşmak değildir. sadece öyküdür.

    bu noktada karabasan'ı bir simya deneyine benzetebiliriz. süper-kahraman janrı ile türk paradigmasını uzlaştırmayı hedeflemiştir. sonuçta ambalaj, sunum ve pazarlama açısından gerçek bir başarıdır. yaratıcılarının hakkını yemeden yapılabilecek yegane (ama en önemli) eleştiri ise kitabın kendine özgü bir sesinin olmamasıdır.
  • tight giyen, hayal urunu, yenilir gibi yapip sonra yenen
    eglenceli arkadaslar
  • adı üstünde süper olan kahramanlardır... sıradan insanların dalgınlıklarına* sahip değildirler...

    batman bütün gün bruce wayne olarak hızlı iş dünyasının gereklerini yerine getirmiş ona buna "hi, i'm bruce wayne" demiş, batman olarak bütün gece suçlu kovalamış i'm batman demiş... adam yorgun ve bitap düşmüş, sabah nasıl olmuş bilmiyor... ertesi gün uykudan kırılıyor, neredeyse kafası düşecek... biri ismini soruyor...
    -batman wayne...
    +nasıl?!?
    -şey, bruce wayne... (sçtık)

    oldu mu? olmadı tabi...
hesabın var mı? giriş yap