• objektif tarih anlayışının yoksunluğundan dolayı üstüne intihar etti damgası yiyip kalmış bir padişahtır. oysa ki intihar etmediği, onu tahtından indiren darbeciler tarafından öldürüldüğü ufak bir araştırmayla hemen anlaşılabilecektir (lakin onu tahtından indirenlerden mithat paşa ölümünden sorumlu değildir; olayların içinde ki rolünden dolayı abdülaziz in intihar ettiği fikrinin sabitlenmesine neden olmuştur)...

    efendim şöyle ki sultan abdülaziz i tahtından indirilmesi hüseyin avni paşa, mithat paşa ve mütercim rüştü paşa nın organize ettiği bir cunta ile olmuştur. bu hal olayında mithat paşa nın asıl amacı tahta beşinci murat ı çıkararak meşrutiyeti ilan etmekti. hüseyin avni paşa nın abdülaziz i tahttan indirmek istemesi ise tamamen kişiseldir, kendisini ısparta ya süren padişahtan intikam almaktır...

    lakin bir şekilde padişah tahttan indirilir, yerine beşinci murat çıkarılır, sultan abdülaziz önce topkapı sarayına ardından da şimdi yanılmıyorsam şu anda galatasaray üniversitesi nin kullandığı bina olan zamanında feriye sarayı olarak bilinen yere götürülür..
    lakin halk ve cuntacılar haricindeki ileri gelen devlet adamalrı bu tahttan indirme olayına razı değildirler; zira halk abdülaziz i çok sevmektedir..darbeciler ama özellikle de hüseyin avni paşa, abdülaziz in yeniden tahta çıkarılmasından korkmaktadırlar; üstelik beşinci murat tahta çıktığı ilk günden beri delilik emareleri göstermektedir.. abdülaziz in yeniden tahta geçmesi hüseyin avni paşa nın sonu olacağından ve abdülaziz den ölesiye nefret ettiğinden (ki bu nefreti hakkında şu ünlü kinim dinimdir lafını söylemiştir bu sıralar) dolayı şu meşhur intihar süsü verilmiş cinayeti tertip eder..

    feriye sarayına üç pehlivan sokulur bunların başında saray karakolunun komiseri de vardır aynı zamanda feriye sarayının harem ağaları da hüseyin avni paşa nın adamlarıdır. sabah ezanından sonra bu üç pehlivan ile komiser abdülaziz in odasına girerler; pehivanlardan ikisi abdülaziz in ayaklarını tutar; komiser ellerini tutar ve diğer komiser de bileklerini baya bi derinden keser.. her iki bileğini de( işte en büyük kanıt bu iki bileğin kesilmesidir)...

    çok kan kaybeden abdülaziz e o haliyle pehlivanlar bir güzel de dayak çekerler. bu dayak sırasında can çekişen padişahın 4 dişi kırılmış ve kalbinin üstünde bi morluk oluşmuştur. lakin hala ölmemiştir (abdülaziz yüm osmanlı padişahları arasında en uzun boylu ve en iri olanıymış)..
    cinayeti işleyenler sessizce saraydan kaçar bu sırada hüseyin avni paşa nın adamları harem ağaları feryada başlayıp olayı haber verirler.. hüseyin avni paşa nın emriyle hala ölmemiş olan abdülaziz in bedeni bi perdeyle sarılır; ne annesinin ne eşlerinin ne de çocuklarının sultanı görmesine izin verilir.. hala yaşamasına rağmen apar topar perdeye sarılmış bir halde karakola getirilir ve orada abdülaziz, hüseyin avni paşa nın gözlerine baka baka can verir; kendi elleriyle adam ettiği ve onu tahtından eden hüseyin avni paşa....

    bundan sonra ki gelişmeler; garip bir şekilde ölü sultanı kimsenin görmesine izin verilmez; hiç bir doktora bile bileklerinden hariç hiç bi yeri gösterilmez ve doktorlardan bu koşullarda bi intihar raporu istenir.. pek çok doktor bu raporu yazmayı reddeder.. hatta zamanının ünlü doktoru marko paşa, hiç bir kimsenin bi bileiğini 3 santim kesdikten sonra o kesik eliyle diğer bileğini kesebilmesine imkan olmadığını söyler.. ( hatta bu konuda ertesi gün tüm gazetelere demeçte verir).. en sonunda sahte bi intihar raporu düzenlenir; ama bu raporda bile 'intihar ettiği teşhisi' konulmuştur diyue bir ifade yoktur; 'intihar ettiği söylenmiş ve bu biz doktorlarca tasdik edilmiştir' gibi üstü kapalı bi cümle vardır..

    naaşı yıkayan imamlardan başka kimsenin görmesine izin verilmez ve abdülaziz olay büyümesin diye hemen gömülür...

    peki bu olay her şey bu kadar açıkken neden intihar olarak kabul edilmiştir ya da hala bu konuda kuşkular vardır? tamamen sultan abdülhamit in yanlış politikası ve mithat paşa yı sürgüne mahkum eden yıldız mahkemeleri yüzünden (mahkeme aslında mithat paşa hakkında idam kararı vermiştir ama biraz da ingiltere nin baskısından dolayı abdülhamit cezayı ömür boyu sürgüne çevirmiştir).

    sultan abdülhamit, başının belası olmuş mithat paşa dan kurtulmak için bu mahkemeyi düzenlemiştir; mithat paşa yı sultan abdülaziz i öldürmekle yargılatmıştır. evet sultan abdülaziz öldürülmüştür ama hüseyin avni paşa tarafından.. mithat paşa nın bu olayda hiçbir yükümlülüğünün olmadığı bilinmektedir. lakin darbeciler arasında yer almasından dolayı ve abdülhamit in ona karşı olan nefretinden dolayı bu suça mahkum edilmiştir.

    (abdülaziz i tahttan indirenlerden sadece mithat paşa yargılanmıştır; çünkü hüseyin avni paşa cinayetten birkaç gün sonra abdülaziz in eski bi adamı tarafından* öldürülmüştür. mütercim rüştü paşa ise çok yaşlı ve hasta olmasından dolayı evinde yargılanmış, cezasını da evinde çekmiştir.)

    abdülhamit in 33 yıllık saltanatı boyunca sultan abdülaziz in öldürüldüğü resmi karar olarak beyan edilmiş ama ardından o tahttan indirildikten sonra tekrar intihar ettiği söylemleri kabul edilmiştir..

    zira sultan abdülhamit i tahttan indirenler osmanlıya ilk meşrutiyeti getiren mithat paşa nın katil olarak sıfatlandrılmasını uygun bulmamışlar ve biraz da sultan abdülhamit e olan nefretlerinden dolayı yıldız mahkemesi kararlarını yok saymışlar ve meşrutiyetin onurunu korumak için ( mithat paşa demek meşrutiyet demek olduğundan ve ittihatçılar tarafından sultan abdülhamit e karşı bir kahraman olarak görüldüğünden dolayı) intihar ettiği kararı çıkartılmış ve aksini söyleyenler cezalandırılmıştır..

    aynı hata ne yazıkki cumhuriyet zamanında da yapılmıştır. gerçi intihar etti diye kesin bir yargı verilmemesine rağmen; ne olduğu belirsiz bi olay olarak gösterilmiştir..

    bundan 150 yıl önce yaşamış bir padişahın intihar mı ettiği yoksa öldürüldüğü mü çok önemli gibi gözükmeyebilir. lakin tarih her zaman objektif olmalıdır ve tarihte her şey bir zincirleme reaksiyon içerisindedir.. bi yanlış yorum koskoca bi tarihin tamamen yanlış yorumlanmasına neden olur.. üstelik bundan 150 yıl önce diyoruz, 1000 yıl değil.. bir ülkenin şu anda yaşayan kuşaklardan sadece iki-üç kyuşak önce önce meydana gelmiş bir olaydan bu kadar yanlış ve habersiz olması da acı bişeydir.. bu olay aynı zamanda bu ülkede nasıl da istenilen herşeyin saman altından bir şekilde oldu bittiye getirilerek yapıldığını ve herkese kabul ettirildiğini gösteren bir olaydır.. şu anda tartıştığımız da herşeyde yakın tarihimizde meydana gelen ve hep üstü örtülen oldu bittilerin bir sonucu değil mi?
  • efendim küffar ellerine savaş amaçlı olmadan giden ilk osmanlı padişahıdır bu ölümünde giz perdesi olan kişi.

    küffar ellerine olan seyahati o zaman tartışma yaratmış devleti ali osmani uleması arasında. zira cari islam hukukuna göre bir islam hükümdarı ancak ve ancak savaş ve fetih amaçlı ayak basabilirmiş kefere yurduna. çünkü darul harp olarak addedilmektedir müslümanların hüküm sürmediği topraklar. neyse efendim muhteşem türk zekası bulmuş çözümü. özel bir ayakkabı yapılmış sultan içün. ve taban tarafına osmanlı toprağı yerleştirilmiş. yani padişah gittiği yaban ellerde de islam toprağına basmış olacakmış böylece. hey allahım...

    bu entryde geçenler yanlış hatırlamıyorsam avni özgürel tarafından anlatılmıştı radikal'de. bugün ise national geographic ocak 2002 sayısında gündüz vassaf'ın yazısında çıktı karşıma. ben de kendimce anlattım.
  • ingiltere ve fransa'dan sonra dönemin en güçlü üçüncü donanmasını kurduğu bilgisi kağıt üzerinde doğrudur lakin birazcık detaylı bakıldığında öyle olmadığı görülür.

    üçüncü donanmadır evet ama bu yalnızca tonaj açısından doğrudur. dünyanın en kalabalık orduları çin/vietnam/kuzey kore/hindistan vb. o halde bu ülkeler en güçlü orduya sahipler demek gibi bir nevi benzetme yaparsak.

    abdülaziz devri dünyada donanma teknolojilerinin dönüşüm geçirdiği yılları kapsıyor. yani eski donanmalar çöp hükmüne geçiyor bu dönüşüm süreci ilerledikçe. haliyle sahip olunan gemi sayısı veya tonajı tek başına bir donanma için ''en güçlü'' sıfatını yansıtmak için çok yanıltıcı olabilecek bir çıkarım.

    nasıl bir donanma devraldı?

    sultan abdülaziz tahta çıktığında sultan abdülmecid döneminden intikal etmiş toplamda 72 parçalık bir donanma mevcuttu. bunların tamamını savaş gemisi olarak düşünmemek gerekir. nakliye ve ticaret gemileri de bu sayıya dahildir. hemen hemem tamamı da aktif bir muharebede kullanılması anlam ifade etmeyecek demode gemilerdir. yani sayısal olarak bir donanma mevcut lakin gerçekte neredeyse yok hükmünde. naziler polonya'ya taarruz ettiğinde alman tanklarının karşısına çıkan polonya süvarileri ne işe yaramışsa, bu donanma da ancak o kadar etkiye sahip olacaktır.

    nasıl bir donanma inşa hedefi vardı?

    gücü nispetinde bölgesel hedefleri gerçekleştirecek ( ege adalarınin korunması, yunanlarla mücadele vb) az maliyetli, küçük ancak işlevsel deniz araçlarından oluşacak bir filo kurmak yerine dünya ölçeğinde hedeflere göre dizayn edilmiş ancak gerçekçi olmayan bir donanma hamleleri yapmis/ yapmaya çalışmıştır. ilk iş olarak abdülmecid devrinden kalan tamamen işlevsiz gemileri hizmet disi bırakmış, bazılarını modernizasyon yaptırarak hizmette bırakmış, bazıları ise aynen hizmete devam ettirmiş, belli oranda da yeni gemi inşası yapılmıştır. nihayetinde abdülmecid devrinden hizmete devam edenlerle birlikte 30'u zırhlı 76 si ahşap olmak üzere 106 parçalık bir donanma oluşturulmuştur.

    neden istenen seviyeye ulaşılamadı?

    a) bütçe yetersizliği

    donanma inşa etmek oldukça maliyetli bir iştir. hem inşa aşaması, hem donanmanin işler halde tutulması için devamlı surette malı kaynağa ihtiyaç vardır. abdülaziz devri de osmanlı'nın parasal anlamda ciddi bir borçlanma içinde olduğu dönem malum. toplam ordu bütçesinin ancak çeyreği nispetinde bir donanma bütçesi ayrılmıştı. ki bu ayrılan bütçe saray masrafları için ayrılan bütçeden daha düşük kalıyordu.

    b) tersanelerin yetersizliği ve kalifiye personel sıkıntısı

    bir donanmanin güçlü olması ve kalabilmesi için yeterli düzeyde tersanelere ve kaliteli ve yeterli sayıda subay ve donanma personeline ihtiyacı vardır. bu bağlamda baktığımızda osmanlı'nın kalbi haliç tersanesiydi. gel gelelim haliç tersanelerinde ne yeni gemi inşa edebilecek ne de mevcut gemilerin tamir/tadilat bakım onarımlarınin devamlılığını sağlayacak kapasitesi yoktu. bu durum sonucunda yeni gemiler başka ülkelerden yüksek maliyetle alınmış ( üstelik bu gemiler cagdaslarindan teknoloji itibariyle hep bir tık geri kalan veya kısa sürede demode hale gelen gemiler olmuştur) dis alım yoluyla alınan gemiler de maalesef tamir/tadilat/ rutin bakim noksanligindan verimli olamamıştır.
    denizci subay yetiştiren bahriye mektebi de en iyi hallerde yalnızca yılda 40 subay mezun edebilmistir ki bu osmanli gibi koca bir ülke için elbette oldukça yetersiz kalmıştır.

    sonuç olarak pek çok hata ve türlü yetersizlikler dolayısıyla eldeki kaynaklar çok yanlış değerlendirilmiş, gene de iyi kötü binbir zahmetle kurulan donanma abdulhamit döneminde tamamen çökmüştür.
  • abdülaziz'in iki bileği de "kesilmiştir". kesik bilekle diğer bileğini kesecek gücü nerden bulabilmiştir bilinmez...
  • fatih sultan mehmet in istanbul surlarını asabilmek icin dokturdugu zamanının en buyuk topunu ingilizlere tarihsel bir anı olarak armagan eden sultandır.

    bu top simdi ingiltere de tower muzesi nin bahcesinde sergilenmektedir.
  • öldü mü öldürüldü mü tartışmasında kimsenin değinmediğini gördüğüm bir husus da şu: osmanlılarda hükümdar ailesinden bir kimsenin kanının akıtılması uğursuzluk kabul edilirdi. bu yüzden hükümdar ailesinden biri öldürüleceği zaman boğdurulur, intihar edeceği zaman da kendini zehirleyerek, genelde de yüzüğünde saklı zehri içerek intihar ederdi. bence sultan abdülaziz'in bu töreyi bildiği ve kendi bileklerini kesmek suretiyle intihar etmeyeceği muhakkaktır.
  • öldürülmeden önce çekilen son fotoğrafını her görüşümde, çaresizliğe ve ihanetin böylesine lanet olsun dediğim ve sultanın arkasında 'enseye şaplak' pozisyonunda duran oğlan görünümlü iki zibidiyi alçak iki çakala, sultanı ise kafese kapatılıp demirlerin arkasından sopayla kışkırtılarak rahatsız edilen ama elinden hiçbir şey gelmeyen aslana benzetip benzetip kahrolduğum, en menhus bir ölüm çeşidiyle* dâr-ı bekaya intikal etmiş olan padişah.*
  • 30 mayıs 1876 günü kendisinin tahtan indirilmesi ve ardından yaşananları bir de padişahın annesinin ağzından*dinleyip not alan ahmet tevfik bey bize o günü abdülhamit in hatıraları adlı kitabında aktarmıştır. lakin kitap ne yazık ki artık basılmamaktadır benim elimde olan baskısı ise 1936 senesine aittir. o gün yaşananların bir kısmını ben de o kitaptan aynen ve (imla yanlışlarıyla) aktarıyorum:

    'hicri 1293 senesi rebiülevvelinin yedinci günü saat sekizde -yani sabaha karşı- yangın var diye valde sultanı uyandırıyorlar. valde pencereden bakıp (hayır bu yangın değildir. arslanımı tahttan indirdiler; murad efendiyi çıkardılar. ne yapalım allah ın emri böyle imiş) diyerek sultan abdülaziz'i uyandırıyor. padişahın, ne oldu? sorusuna : (ne olacak allah'ın takdiri yerine bulsa gerektir) mukabelesinde bulunuyor. bu cevap üzerine abdülaziz: (anne bunu bana kim etti? beni sultan selim e mi döndürdüler. ben kime ne ettim?) diyor. valde sultan: (avni paşa etti) diyorsa da abdülaziz: (yalnız avni etmedi. püşdü paşa ile ahmet paşa da bu işe dahil) diyor. annesi (durunuz efendim. anlayalım) dedikte: (ne duracağım efendim. ben bu felaketi otuz-kırk defa rüyamda gördüm. bundan sonra cebrail gökten inse devleti kabul etmem. artık makbulüm değildir. cenabı hakkın takdiri böyle imiş) diyor ve elbiselerini giyip bekliyor. biraz sonra kayığa bindirilip sarayburnu na çıkarılıyor ve oradan araba ile topkapı sarayı na götürülüyor. hünkar sofasına çıkarılıyor. spfanın eşyası bir iki sandalyeden ibaret... biraz sonra çorba gönderiyorlar. yanında bulunan kalfa (kaşıksız efendimizin önüne nasıl koyayım) diyerek kaşık isteyince bir kırık tahta kaşık veriyolar. abdülaziz: (getiriniz. ziyanı yoktur. ilahi mukadderattır) deyip çorbadan biraz içiyor. sonra abdest almak istiyor. nalin aratıyor. (emir yoktur) diyerek vermiyorlar. abdesthaneye yalın ayak gidiyor. üç gün üç gece kuru tahta üstünde aç, susuz bırakılıyor. açlığı şöyle dursun, yağmurdan ıslanmış olan elbisesini çıkarmak için bir gecelik istiyor ise de yine (irade yoktur) diye vermiyorlar. ıslak elbisesi üstünde kuruyor. üçüncü gün sultan murad a meşhur tebriknameyi gönderiyor. dördüncü gün sultan murad ın iradesiyle feriyye sarayına götürülüyor. kapıdan girerken biraz hızlı yürüdüğü için bir süngülü asker göğsünden itiyor. içeri girince (annem nerede?) diye soruyor. (gelir efendim) diyorlarsa da, gözüyle görmeyince emin olmuyor. annesi koşup gelerek yukarıya çıkıyor. askerlerin ulu-orta konuşmalarını işiten abdülaziz: (aman anneciğim, bunlar beni öldürecekler) diye feryada ve ağlamağa başlıyor''.
  • ölümünün ardından bugüne dek gelen ağıtlar yakılan padişah. babannem okurdu kimi zaman:
    "kolunda makas yaresi,
    nedir bunun çaresi
    sultanım canlar paresi
    uyan sultan aziz uyan
    bak ne hale geldi cihan"
  • sultan birinci abdülaziz 8 şubat 1830 tarihinde istanbul'da doğdu. babası sultan ikinci mahmud, annesi pertevniyal valide sultan'dır. ela gözlü, beyaza yakın kumral tenli, sert bakışlı ve top sakallıydı.

    ağabeyi sultan birinci abdülmecid'in vefatı üzerine 25 haziran 1861 günü tahta çıktığında 31 yaşındaydı. israfçı bir padişah olarak tanınmasına rağmen, çok sade giyinir, sarayda bir terlik, bir entari ile dolaşırdı. babası öldüğü zaman dokuz yaşlarındaydı. ancak ağabeyi sultan birinci abdülmecid, onun eğitimine çok önem verdi. şehzadeliği sırasında rahat ve korkusuz bir hayat sürdü.

    çok iyi fransızca konuşurdu. şiire ve müziğe de ilgisi vardı. kendine ait besteleri vardır. resim yapma kabiliyeti de çok üstün olan sultan birinci abdülaziz, osmanlı donanmasına ısmarlayacağı gemilerin planını bizzat kendisi çizmişti. ok atmayı, ata binmeyi, avlanmayı ve özellikle güreşmeyi çok severdi. güçlü, kuvvetli ve pehlivan yapılıydı. en iyi pehlivanlarla güreşir ve sırtlarını yere getirirdi.

    abdülaziz tahta çıktığında osmanlı devleti'nde önemli dış borç sorunu vardı. hazine boşalmış ve osmanlı devleti'nin eski görkemli dönemleri geride kalmıştı.

    osmanlı içinde yaşayan özellikle gayri müslim milletler fransız ihtilalinin getirdiği özgürlükçü ve milliyetçi duygulardan ve avrupalı devletlerin kışkırtmaları sonucunda yeniden ayaklanmaya başlamışlardı.

    abdülaziz döneminde, abdülmecid döneminde başlayan yenilik hareketleri sürdürüldü. yeni bir vilayet teşkilatlanmasına geçildi. kadılık kurumu daha sıkı denetim altına alınarak 1 nisan 1868 şura-yı devlet ve 1870 yılı içerisinde de divan-ı muhasebat kuruldu (danıştay ve sayıştay). ayrıca eğitim, ulaşım ve bankacılık konularında çeşitli düzenlemeler yapıldı.

    sultan abdülaziz döneminde donanmanın modernleştirilmesine de çalışıldı. 1875 yılına doğru türk donanmasında 816 top taşıyan 21 zırhlı ve 173 yardımcı gemi vardı. türk bahriyesinde 50.000 efrad, 700 subay, 208 yüksek rütbeli subay, 11 tümamiral, 6 koramiral ve üç oramiral vardı. bu görüntüsüyle ingiltere ve fransa'dan sonra dünyanın üçüncü büyük donanması haline gelmişti.

    sultan abdülaziz 14 sene 11 ay beş gün tahtta kalmıştır. bu süre içerisinde meşrutiyet fikrine başta sıcak baksa da, sonraları değişip bu fikri savunanlara karşı zor kullanacaktır.dönemin aydınlarından şinasi, namık kemal ve ziya paşa ile padişahlığının ilk dönemlerinde sıcak ilişkiler kurduysa da namık kemal'i vatan yahut silistre piyesinden sonra kıbrıs'a sürgün edecek kadar sertleşmiştir. ülkede meşruti yönetimin gelmesini isteyenlerin yarattığı bu özgürlük havası içerisinde abdülaziz'in tahttan indirilmesi konusunda kamuoyu oluşturuldu. mithat paşa'nın kışkırtmaları sonucu üniversite öğrencileri 10 mayıs 1876 tarihinde bir protesto yürüyüşü düzenlediler. bundan bir süre sonra, 30 mayıs 1876 salı günü sabaha doğru saray hüseyin avni paşa komutasındaki askerlerce basılmış ve sultan abdülaziz kansız şekilde tahttan indirilmiştir.

    sultan abdülaziz'in tahtan indirildikten dört gün sonra, hapis hayatı yaşadığı feriye sarayında sakalını düzeltmek için istediği söylenen makasla bileklerini keserek intihar ettiği söylense de öldürülmüş olabileceğine dair kanıtlar da vardır (4 haziran 1876).

    kaynak: www.osmanli700.gen.tr
hesabın var mı? giriş yap